‘Evet’ ve ‘uygarlıklar çatışması’

03 Nisan 2017 Pazartesi

Ülkelerin, parlamenter yollardan totaliter rejimlere dönüşme olasılıkları üzerine tartışmalar, Batı’da sağ popülizmin yükselmesi, Türkiye’de AKP rejiminin evrimi, şimdi de Referandum üzerinden yoğunlaştı. Tartışmalarda Almanya’da Nazilerin iktidara yükselme süreci önemli bir örnek oluşturuyor. Bu örnekte, süreç ve söylem boyutları özellikle ilginç.

Süreç...
Nazi rejiminin kurulmasında, Reichstags binasının yakılması, bunun ardından, çıkarılan Yetkilendirme Kararnamesi belirleyici bir rol oynadı.
Hitler bu yetkilendirme kararnamesine dayanarak OHAL ilan etti, kararnamelerle yönetmeye başladı. Sivil haklar askıya alındı, muhalefet medyası susturuldu, muhalifler tutuklanmaya başlandı. Hitler’in kanun hükmünde kararnameleriyle, Nazi üyesi ya da sempatizanı olmayanlar, Yahudiler devlet bürokrasisinden, okullardan, üniversiteden, sanat kurumlarından, yargıdan temizlendiler. Hitler, projesini muhafazakâr Merkez Sağ partinin parlamento üyelerinden, sindirerek, kimi tavizler vererek aldığı destekle ilerletti.
Devlet Başkanı Hindenburg ölünce, yerine kimse atanmadı, Hitler (Führer: Reis/ Lider), devletin, hükümetin, yürütmenin zirvesini şahsında birleştirdi. Artık Hitler, devleti bizzat yönetiyor, üst düzey bürokratları, yargının başındakileri, hükümetin üyelerini doğrudan atıyordu. Nihayet milletin geleceğini güvence altına almak için muhalefet partileri de yasaklandı...

Söylem
NAZİ hareketi yükselirken söylemini, milletin tarihsel liderlik misyonunu, ülkenin genişleme, büyüme arzusunu, milletin iradesini zayıflatarak engelleyen “öteki”den (iç ve dış düşmanlardan) kurtulma gereği, bir yeniden doğuş hamlesi üzerine kurdu. Millet tehlike altındaydı, çok uyanık olması gerekiyordu. İtalyan faşizmi de söyleminde sürekli savaştan söz ediyordu. Yukardaki süreç tamamlanırken, Yahudi soykırımının yanı sıra, komünistler, sosyalistler, LGBT bireyler, akıl hastaları, bedensel engelliler hedef alınıyordu.
Bugün, AKP liderliğinde siyasal İslam kendini tüm Müslümanların lideri olarak görüyor. Ancak, bu liderlik misyonunu gerçekleştirecek millet iradesini, içerde “Hayır”cılar (laikler, Kürtler, Aleviler) zayıflatıyor.
Dışardaysa, Batı uygarlığı (Hıristiyan uygarlık) çöküyor. “İnsanlığın yaşadığı sosyal bunalımlara çare olabilecek en güçlü potansiyel, din olarak İslam, tarihi tecrübe olarak da Müslümanlarda var” (tüm dış politika zaferleri de bunu kanıtlıyor). Batı, bu uygarlığı birleştirecek, ona liderlik sunabilecek bir “Yeni Osmanlı” Türkiyesi’nden çok korkuyor.

Uygarlıklar çatışması
Tüm Hıristiyan dünyası, bu liderlik misyonunun gerçekleşmesini, ülkenin büyümesini, genişlemesini önlemek için birleşiyor; Türkiye’ye karşı Haçlı savaşları benzeri yeni bir saldırı furyası başlatıyor”.
Peki, onlar kıyamet savaşına hazırlanırken bekleyecek miyiz?Tabii ki hayır, nükleer silahlar edinmek de dahil, hazırlanacağız, “savunma kalkanlarımızı güçlendiririz ve yolumuza devam ederiz. Haçlı seferleri döneminde yaptığımız gibi”... Öyleyse Türkiye’ye destek vermek, hele bu küresel saldırı ortamında ona arka çıkmak Atlantik’ten Pasifik kıyılarına kadar bütün coğrafyanın boynunun borcudur.” Kime karşı: Batı uygarlığına... Ya Çin, Müslüman düşmanı bir rejimle yönetilen Hindistan? Günümüzde tüm uygarlıkların aslında sermaye ilişkisi ve değerleri tarafından teslim alınmış olması?
Önemli değil. Realite ile bağlarımız bir kez koptu ya, artık, “Böyle devam ederse hiçbir Avrupalı güvenle, huzurla sokağa adım atamaz”; kapıları açarız, göçmenleri göndeririz. 16 Nisan’dan sonra çok şaşıracaklar filan. İşte böyle, eğer “Evet” diyecekseniz, yalnızca Hıristiyan dünyasını değil, halkın yarısını hedef alacak bir uygarlık çatışmasına da hazır olmalısınız!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları