Aslı Aydıntaşbaş

Trump ne isteyecek?

14 Mayıs 2017 Pazar

Öncelikle yazıma, gazetemizin internet genel yayın yönetmeni Oğuz Güven’in gözaltına alınmasını protesto ederek başlıyorum. Daha iki gün önce Avrupa Birliği’ne yönelik sevgi mesajları yayımlayan, referandum sonrası hemen Brüksel’e “Müzakere sürecine dönmeye hazırız” sinyali veren bir ülkenin, tutup da ilk fırsatta gazeteci tutuklamasının, akla mantığa sığan bir yanı yok.
Asıl sorulması gereken, Avrupa Birliği’nin bu yükü daha ne kadar taşıyabileceği... Unutmayın ki gazetecileri tutuklayan bu ülke, teknik olarak halen AB üyelik müzakere sürecinde. AB’ye üye olmak için gereken kriterlerden biri mi kızdığın gazeteciyi gözaltına almak?
Sorun şu: Avrupa artık Türkiye’yi istemiyor. Yapılan her insan hakları ihlalini de, gün geldiğinde bu nişanı atmak için kullanılacak bir başka gerekçe olarak cebe atıyor. Avrupa bizi artık “Batı’nın bir parçası” değil “Batı’nın müttefiki” olarak tanımlıyor. Bu yüzden de insan hakları konusunda sessizler. Üst düzey bir yetkilinin ifadesiyle “Bu zamana kadar her konuda sessiz kaldık. Şimdi nasıl ses çıkartalım?”
Son bir yılımı Avrupa’nın farklı yerlerinde konferans ve toplantılarda geçirdim. Edindiğim izlenim şu: Avrupalılar açısından asıl mesele, ne yapılacağı değil; ne zaman yapılacağı. Alman seçimlerine kadar Ankara’yla ilişkilerde yeni bir türbülans istenmiyor. Ondan sonrası Allah kerim...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, iki hafta sonra Brüksel’de Avrupa Birliği Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ile bir araya gelecek. Tahminim, Juncker ve Tusk, Erdoğan’a “Top artık sende. Strasbourg’daki Avrupa Konseyi’nde ‘izlemeye’ alındınız. İnsan hakları tablosu bu kadar kötüyken biz Türkiye’nin üyelik müzakerelerini ilerletemeyiz. Eğer AB’yle devam etmeyi istiyorsan, koşulları biliyorsun. İstemiyorsan, sen bitir” diyecekler.
Anlayacağınız Avrupalılar zamana oynuyor. Eninde sonunda Türkiye ve Avrupa arasındaki ilişki, tam üyelik müzakerelerinden çıkıp, düz bir serbest ticaret anlaşmasına dönüşecek. Önümüzdeki yıllarda bu nişan atılacak, yüzük iade edilecek, herkes kendi yoluna gidecek. Adına da bir cins “imtiyazlı ortaklık” denecek.
Gelelim Trump-Erdoğan görüşmesine... Avrupa’yla ilişkisi kopma noktasına gelen bir Ankara’nın, ABD çıpasına özellikle ihtiyacı var. Ankara’nın, ABD Başkanı Donald Trump’ın YPG’yi silahlandırma kararına nispeten sessiz kalması, “Eyyy Trump” diye gürlememesi işte bu yüzden.
Peki, ne olacak salı günü Beyaz Saray’da? Tahminim, Cumhurbaşkanı Erdoğan hâlâ Trump’ı YPG konusunda ikna edebileceğini düşünüyor. Ben ihtimal vermiyorum. Trump, güçlü bir Başkan değil. Fevri ve çocuksu tepkileri yüzünden, ‘sistem’ ve ‘bürokrasi’ artık dizginleri eline aldı. Bu karar değişmez. Rakka operasyonu, YPG ile devam eder.
Ancak ‘Rakka sonrası’ için Türkiye’yle derin bir pazarlık olur. Kürtler kenti alsalar da (şehrin etnik yapısı yüzünden) yönetemezler. Kentin yönetimini, Rusya’nın da desteğiyle Esad rejimine devretmeleri söz konusu; ama bu da ideal bir çözüm değil. Her durumda Suriye’nin kuzeyinde istikrar ve yeni bir düzen kurulması için, Türkiye’ye ihtiyaç var. Bu yüzden de Trump ve ABD yönetimi, Ankara’yla arayı iyi tutmaya çalışacak.
Aynı Avrupa gibi, ABD de Erdoğan’ın karşısına geçtiğinde insan hakları konusunda bir şikâyette bulunma niyetinde değil. Gazeteciler gözaltındaymış, öğretim üyeleri açlık grevindeymiş, seçilmiş milletvekilleri hapisteymiş... Bunlar Trump’ın ilgi alanına girmiyor.
Beyaz Saray’da insan hakları konusunda gündeme gelebilecek tek konu, 15 Temmuz darbe sürecinde gözaltına alınan evanjelist rahip Andrew Brunson’un durumu olacaktır. Brunson, yıllardır Türkiye’de yaşayan bir misyoner. Trump’ın oy tabanı olan muhafazakâr sağ için, önemli bir isim. 2004 yılında katıldığı bir toplantı yüzünden, FETÖ ve PKK’ye destek şüphesiyle suçlanıyor. Trump, tereddütsüz Brunson’un serbest bırakılmasını isteyecektir.
Kim bilir? Onlarca gazeteci, öğretim görevlisi, siyasetçi dururken, belki de piyango bir taşra rahibine çıkar; tez vakte kadar serbest kalır; ailesine kavuşur.
Darısı cezaevindeki meslektaşlarımızın başına.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları