Çürüme ve çözülme

05 Haziran 2017 Pazartesi

Ne zaman büyük resme” bakmayı denesem aklıma bu iki sözcük geliyor. Bu kez de gündemde ABD başkanı Trump’ın NATO ve G7 toplantılarındaki tutumu, ABD’nin Paris İklim Anlaşması’ndan çıktığına ilişkin açıklaması var.

Çürüme ve sanat
Bir hegemonyanın devleti tabii ki önce kendi çıkarını düşünür. Ancak hegemonya, bu çıkarlar başka ülkelerin çıkarlarıyla örtüştüğü, liderlik benimsendiği için gerçekleşir. Bu hegemonya altında şekillenen düzende, hegemonyacı devletin egemenliği değil, (bu devlet ekonomik ve askeri olarak en güçlü konumda olduğundan) tüm diğer devletlerin egemenlikleri tehdit altındadır.
Bugün ABD’nin yönetimi, “önce Amerika”, “ulusal egemenliğimizi savunuyoruz” gibi ifadeler kullanıyorsa, ABD hegemonyası altında şekillenmiş “dünya düzeni” artık tükenmiş, her türlü savaşı, insani felaket olasılıklarını gündeme getiren bir “güçler dengesi” ortamına girilmiş demektir.
Böyle kritik dönemlerin ruh hali sanata da yansır. Harvard, tarih profesörü Jill Lepore’nin geçen hafta New Yorker dergisinde yayımlanan “Distopya romanı için bir altın çağ – Bu yeni radikal kötümser edebiyatımız ne anlama geliyor?” başlıklı denemesinde irdelenen çalışmalar, böyle “bir yolun sonuna gelme”, gidecek bir yol kalmayınca, başlayan çürüme ve çözülme durumunu ifade ediyorlar. Kapitalizmin sonunu hayal etmeyi başaramayan yazarlar, dünyanın sonunu hayal ederek çeşitli senaryolar üretiyorlar: Kaynaklar tükendiği için uzaya kaçan egemen sınıflar; bir kimyasal saldırıyla aptallaşan halkın, akıllıları yok etme çabaları; bütün işleri artık robotlar yaptığı, dünyayı dev şirketler yönettiği için sıkıntıdan ne yapacağını bilemeyen bir gençlik, kutuplardaki buzların erimesine, kıyıları suların basmasın karşın fosil yakıt kullanmakta ısrar eden yönetimler... Ve yapacak pek bir şey kalmadığından seks yapmaya odaklanmış bireyler...

Ve çözülme...
ABD Başkanı Trump’ın konuşması, NATO’nun geleceği üzerine bir soru işareti koyarken, dünyanın en büyük olmasa bile en güçlü ekonomisi Almanya’nın Başkanı Merkel, güvenlik konusunda, artık ABD ve İngiltere’ye güvenemeyeceklerini “Avrupa’nın kendi, kaderini kendi ellerine alması gerektiğini” söylüyordu.
Trump , ABD’nin Paris İklim Anlaşması’nda çıktığını açıklarken, Merkel ve Avrupa Birliği liderleri, dünyanın ikinci büyük ekonomisi ve İpek Yolu projesiyle kendi küreselleşmesini kurmaya başlayan Çin’in Başbakanı, Li Keqiang’la samimi bir toplantı yapıyorlardı. Li, Çin’in büyük bir devlet olduğunu, uluslararası sorumluluklarına sadık kalarak Paris anlaşmasını savunacağını açıklıyordu. Merkel’e göre de, önemi gittikçe artan Çin artık bir stratejik ortak konumuna gelmişti. Toplantıdan sonra, Avrupa Birliği çevrelerinde, ABD’nin yarattığı boşluğu, küreselleşmeyi, küresel iklim anlaşmasını savunan, uluslararası işbirliğinin önemini vurgulayan Çin’in, Almanya ile birlikte doldurabileceğinden söz ediliyordu. National Interest’te Helibrunn, “Trump Merkel’i, Almanya’yı süper güç yapmaya doğru mu itiyor” diye soruyordu.
Peki, bir güçler dengesi ortamı gelişirken AKP Türkiye’si ne yapıyor? Rus uçağı vurulunca, Rusya, Doğu Akdeniz’e büyük ölçüde yığınak yapma fırsatı yakalamıştı. Şimdi AKP, Almanya’yı İncirlik’i terk edip kendi askeri üssünü kurmaya, Ortadoğu’ya doğrudan yerleşmeye itiyor. AKP’den gelen seslere aldırmadan YPG’yi silahlandıran ABD’de, Erdoğan’ın korumalarının protestoculara attığı dayak konuşuluyor. NATO üyesi Türkiye, Rusya’dan S400 satın almaya çalışıyor, hem de “Türkiye’yi NATO’dan çıkaralım” diyenlerin sayısı hızla artarken... Şimdi, Türkiye’nin en yakın dostları Katar, Suudi Krallığı, Körfez Emirlikleri. Ancak, Suudiler, Bahreyn ve Katar’ı İslamcıları desteklemekle, İran’la flört etmekle, Suudi hanedanına hakaret etmekle suçluyor (Asharq Al Awsat, The National, Al Ahram) ilişkilerini hızla bozuyorlar. AKP rejimi ülkeyi bütün iskemlelere birden oturtabileceğini sanıyor. Bunun sonu belli değil mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları