Aslı Aydıntaşbaş

Kemal Bey’in stratejisi

09 Temmuz 2017 Pazar

Dünyanın Türkiye’den umudu kestiği bir dönemde, tatlı bir esinti oldu CHP’nin Adalet Yürüyüşü.
Farkında mısınız? Ne kadar çabalasalar da “Bu Adalet Yürüyüşü trafiği tıkıyor” dışında mantıklı bir karşıt argüman geliştirebilen çıkmadı. Etrafta bağırıp çağıran komplo teorisyenlerini saymıyorum. Onlar dışında iktidar blokundan kimse çıkıp “Ne yürüyüşü. Burada zaten adalet var!” diyemedi.
Nedeni, Türkiye’deki gidişatın artık trajikomik ve kimin kontrolünde olduğu son derece meçhul bir baskı rejimine dönüşmüş olduğu gerçeğinin, iktidar bloku içinde de sessiz sedasız kabul görüyor olması. Uzunca bir süredir bu sütunda, sadece muhalif kesimlerin değil, AKP içinde, özellikle de “AKP elitlerinde” bir rahatsızlık olduğunu yazıyorum. Bilerek konuşuyorum. Bu yürüyüş bu açıdan önemli.
Nasıl olmasın rahatsızlık? Çok değil, sadece son günlerde yaşananlara bakın.
Daha düne kadar Meclis’teki üçüncü partiyi temsil eden HDP lideri Selahattin Demirtaş, kendisine açılan 127 davadan birinde ifade vermek için sabaha karşı 3’te Edirne’den Ankara’ya götürülecekken, cezaevi ring aracında kelepçe takılmak istendi. Reddetti; mahkemeye çıkamadı. Zulüm mü değil mi siz karar verin.
Ertesi gün polis adliyede Reyhanlı saldırısında ölenlerin ailelerine saldırdı, kafa göz yardı, sonra “Pardon ya, biz sizi HDP’li sanmıştık” diye özür diledi.
Yıllardır insan hakları savunucusu olarak tanınan 12 kişi, memleketteki insan hakları tablosu iyiden iyiye dibe vurunca Büyükada’da “Olağanüstü hal döneminde insan hakları mücadelesi nasıl yapılır” diye bir seminer düzenledi. Ve anında “Bunlar darbe yapacak, Gezi çıkaracak” mealinde bir gizli tanık ifadesiyle gözaltına alındılar.
Listeyi uzatabilirim ama anladınız siz meramımı. Aklı çalışan herkes, memlekette kontrolsüz bir savrulma olduğunun farkında. “Yok efendim bunlar ajan, onlar terörist, şunlar Almanya” diye kamufle edilemeyecek bir akıl tutulması var.
Ve Adalet Yürüyüşü bu durumu iyice afişe etti.
Yine de, bugünden yarına büyük bir değişim beklemeyin. Birkaç gün önce Hereke civarında Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etme imkânı buldum. Adalet Yürüyüşü’nün öğle molasıydı. Hiç de lüks olmayan karavanında öğle sıcağında dinleniyordu. Kemal Bey’i her zamanki gibi ve de son derece gerçekçi buldum. Bu yürüyüşün Türkiye’deki otoriter savruluşu bir sihirli değnek gibi değiştirmeyeceğini biliyor. Devrim hayalleri peşinde değil. İnsanları sokaklara döküp ikinci bir Gezi başlatmak niyetinde hiç değil; zira bunun sadece kitlelere zarar vereceğini görüyor.
Bu aşamada öncelikli hedef, içeriye cesaret aşılamak, dünya kamuoyuna da “Biz de varız bu ülkede. Türkiye’de tek ses iktidar değil. Burada hak mücadelesi veren geniş bir kesim var” diyebilmek. Kemal Kılıçdaroğlu’nun New York Times için kaleme aldığı makale bu yüzden dikkat çekici. Tam Türkiye’nin itibarı yerle bir olmuşken, Batı buralardan ümidi kesmişken, Adalet Yürüyüşü muazzam bir ilgi gördü dünya medyasında.
Anladığım kadarıyla CHP’nin başarmaya çalıştığı ikinci konu, orta vadede Türkiye’nin ihtiyacı olan ‘demokrasi bloku’ için bir tuğla koyabilmek. Nihayetinde 2019’a giden süreçte, demokrasi bloku içinde CHP dışında Kürt seçmen, demokrat sağ ve otoriterleşmeden rahatsız olan muhafazakârlar da olmalı. CHP bu blokun lideri olamaz; ancak ister istemez ‘oyun kurucu’ rolünü üstlenebilir. CHP liderinin asgari müşterekler üzerinden hareket etmesi, siyaset ortaklarını dikkate alması, kimseyi ürkütmemesi bu yüzden.
Başka da yol yok zaten...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları