Aydın Engin

‘Çağdaş devlet’ten köklü bir kopuş...

09 Ağustos 2017 Çarşamba

Eski dönemlerde gazetelerde bir türlü bitmeyen “Pehlivan tefrikaları” yayımlanırdı. Kel Aliço, Kara İbo, Koca Yusuf, Çolak Molla gibi yağlı güreşin efsaneleri bebekliklerinden başlayıp güreşleri, aşkları, yiğitlikleri anlatılır, günlerce, haftalarca değil, aylarca süren “tefrikalar”la yayımlanırdı.
Şu “Yeni bir devlet kuruyoruz” laf salatası üstüne bu üçüncü Tırmık. Bence yeter. Pehlivan tefrikasına döndürüp okurun sabrını tüketmeyeyim. O yüzden bu gün noktalayalım...
Bir önceki Tırmık’tan hatırlayın, Osmanlı’nın, siyasal literatürde “Asya despotizmi” diye anılan bir devlet modelini derinleştirip yeniden yorumlayıp ürettiği ve yine siyasal literatürde “Kerim ve kahhar devlet” diye tanımlanan özgün bir model bu topraklarda yüzlerce yıl yaşadı ve egemen oldu.
Özü: Padişahta simgelenen mutlak iktidara tartışmasız biat etmiş, barışta vergisini düzgün ödeyen, savaşta silahını kuşanıp orduya katılan tebaaya (=uyruklara) karşı kerim, yani esirgeyen, bağışlayan, koruyan, kollayan, doyuran bir devlet; vergiye itiraz etmeye yeltenen, savaşta orduya katılmakta ayak direyen, üstelik Sünni İslam dışı inançlara sahip olanlara karşı da alabildiğine kahharyani kahreden, yok eden bir devlet...
Osmanlı’nın son dönemlerinde, özellikle Yeniçeri Ocağı’nın feshedilip Batı tarzı bir ordu düzenine geçişi gösteren 1826’dan sonra bu devlet modelinden bazı sapmalar, ayrışmalar gözlendi. Ancak modelin neredeyse tümüyle terk edilmesi 1923’te yepyeni bir devletin, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla başladı.
Üniformalı ve üniformasız yüksek bürokrasinin daha sonraları “vesayet rejimi” olarak adlandırılacak ağırlığı devlet katında sürdü, ancak adım adım Asya tipi despotik devlet kural ve geleneklerinden kopup Batı Avrupa’da 19. yüzyılda yurttaş isyan ve hareketleri ile tohumları atılan insan haklarına güvence, hukukun üstünlüğünü benimseme, din ve devlet işlerinin kesinlikle ayrıldığı laikliği ve gitgide zenginleşen demokrasi standartlarını benimseyen “çağdaş devlet” modeli Türkiye Cumhuriyet’inde de bir hedef olarak kabul edildi.
Sıkıcı paragrafları, bir gazete yazısının sınırlarına sığmayacak analizleri bir yana bırakalım: Türkiye Cumhuriyeti’nin 94 yılı çağdaş devlete yürüyüş tarihidir. Zikzaklarla, gitgellerle örülmüş, darbelerle önü kesilmiş, demokrasiyi eksikli, kusurlu ve kısıtlı olmaktan bir türlü kurtaramamış bir tarihtir, tamam. Ama yine de Asya despotizminden köklü bir kopuş ve çağdaş devlet yörüngesinde ilerleyiştir.
Ta ki 2002’de siyasal İslamın partisi AKP’nin net bir seçim zaferi ile tek başına iktidarı ele geçirmesine kadar. O günden itibaren olası askeri darbelere karşı Avrupa’nın siyasal ve ekonomik desteğini elden kaçırmamak için kabul edilen bazı reformların ardından iktidarını pekiştirme sürecinde belirli bir “olgunluğa” ulaşınca AKP ve partinin her şeyi olan Reis’leri çağdaş devlet modelinden gitgide hızlanan bir kopuşu başlattılar. Saklamadıkları bir hayranlık duydukları Osmanlı döneminin kerim ve kahhar devletine dönüşecek süreci başlattılar.
Kürt siyasal hareketi, onun yasal kolu HDP’ye ve ülkenin aydınlarına, sosyalistlerine, devrimcilerine, demokratlarına karşı devletin kahhar yüzünü gösterdiler, gösteriyorlar.
Kamu ihaleleriyle kendine biat etmiş yeni zenginler yaratarak, geniş seçmen kitlelerine ise sadaka ekonomisi diye tanımlanabilecek ekonomik kaynaklar dağıtarak da devletin kerim(!) yüzünü gösterdiler, gösteriyorlar.
Özetle: Küresel sermaye ile sarmaş dolaş bir siyasal İslamcı hareketin kerim ve kahhar devleti bile karikatüre çevirdiği; hukukun üstünlüğü, laiklik ve demokrasiye dayanan çağdaş devletten ise köklü bir kopuşu yaşıyoruz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları