Aslı Aydıntaşbaş

Cumhuriyet davası bitmeli

10 Eylül 2017 Pazar

Cumhuriyet gazetesi davası, temmuz ayında bıraktığımız yerden yarın Silivri’de devam edecek.
Bu dava, bu dönemin sembol davası.
Kendimi tekrarlamak pahasına söylüyorum; 12 Eylül döneminin sembolü Barış Derneği ve DİSK davaları, 90’lı yıllarda sistemsel çöküşün sembolü “Manisalı Gençler” diye bilinen işkence davası ve 2010 sonrasında Türkiye’nin AB reform sürecinden yavaş yavaş İslamcı bir otoriterliğe sürüklenmesinin şifresi, Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarında gizliydi...
Tarihçiler, muhtemelen ileride bu davaları, “rejimi korumak” bahanesiyle devlet aygıtı eliyle demokrasiyi yok etme girişimi olarak tanımlayacaklardır.
Cumhuriyet davası da, bu dönemin sembol davası olarak, Türkiye’deki kurumsal iflas ve yargı sorununun en somut ve aynı zamanda en absürt örneği olarak tarihin sayfalarına geçecek.
Temmuz sonundaki duruşmada, akıldışı ve inandırıcılığı olmayan iddialara muhatap olan Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinden 7’si, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Malum, Güray Öz’ün öğlen yemek ısmarlamak için aradığı pideci, Akın Atalay’ın 7 yıl önce evinin parkelerini yaptırdığı parkeci, Hakan Kara’nın Bodrum’da tatile gitmek için aradığı turizm şirketi “FETÖ’yle temas” sayılmış, pideci, parkeci ve turizmciyle yapılan bu görüşmeler Türkiye’nin değerli aydınlarını aylarca cezaevinde tutmak için yeterli bulunmuştu.
Bence Türkiye artık böyle iddianamelerle iç ve dış kamuoyunca kendini yeterince utandıracak bir performans sergiledi. O yüzden, bir an önce bu saçmalığın bitmesini diliyorum. Pazartesi günü Silivri’de yeniden başlayacak olan duruşmada, halen tutuklu durumda olan diğer Cumhuriyet çalışanlarının serbest kalması, Türkiye için hayırlı olacak tek senaryodur.
O zaman ismen zikredelim: Kadri Gürsel, Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Emre İper, ne FETÖ’cü, ne PKK’li, ne de darbeci olmadıklarına göre, bir an önce özgürlüklerine kavuşmalılar.
Tabii hayata bizim durduğumuz yerden bakmayan insanlar da var. Her Allah’ın günü yataktan kalkıp “Vay bütün dünya Türkiye’yi yıkmaya çalışıyor. Nöbetçiler, atın herkesi cezaevine!” diye yazılar yazan, kitaplar okuyan, iddianameler düzenleyen ve sahiden de buna inanan insanlar da var. İşte son süreçte Türkiye’de gazetecilik yapmak, doğruları söylemek, bu yüzden çok zor. Karşınızdaki tek kitle, sizin gibi demokrasiyi önemseyen, çoğulculuğa ve ifade özgürlüğüne inanan, tarih bilen ve bu yüzden de Türkiye’deki duruma hayıflanan kitle değil. Dünyayı pek tanımayan, komplo teorileriyle yoğrulan, bunların yarattığı bir öfkeyle her türlü baskıyı meşru bulan bir kesim de var.
Siz Fransızca, onlar Çince konuşuyor; demokrasi de aradaki tercümede kaybolup gidiyor. Tane tane konuşsanız bile, o kadar farklı dünyalardan geliyorlar ki, anlaşabilmek mümkün değil.
Peki, o zaman ne yapacağız?
Ne yapabiliriz? Türkiye’ye daha fazla zarar vermelerini ve tarihsel hatalar yaptırmalarını önlemek için tane tane konuşmaya, anlatmaya devam edeceğiz.
Bu yazıyı da öyle bir çaba olarak görün...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları