Balıklıova’dan İzmir’e dönüyorum, hava güzel ve ben Balıklıova’da Türkiye’nin beş köy tiyatrosundan biri olan Balıklıova Köy Tiyatrosu’nun usta oyuncusu Akın Yılmaz’ın (aynı zamanda balıkçı) ve gene oyuncu Sibel Yılmaz’ın (o da restoran görevlisi) sunduğu deniz levreği ve tereyağında karideslerle öyle mest olmuş bir haldeyim ki, içimden arabanın penceresini açıp, “yaşasın hayat” diye bağırmak geçiyor. Yol sürüyor, artık kentin içindeyiz, dünyanın en güzel kızları, ayaklarında şortları yanımızdan uçarak geçiyorlar. Denizden esen rüzgâr saçlarını dağıtıyor, bir erkek arkadaşımın sözü geliyor aklıma: “Ah gençliğim neredesin?”
Ve ben, kendimi birden konuşurken yakalıyorum: “Türkiye’nin her yeri böyle rüzgârlı ve genç olabilirdi...” Çünkü bütün bu güzellik içinde aklıma, IŞİD militanlarının kapkara görüntüsü geliyor, onlar ve onların kopyası cihatçı grupların... Bir an bu güzel ülkenin yollarında uygun adım marşla yürüdüklerini ve kadınların tecavüzden kaçmak için çeyiz sandıklarına gizlendiklerini hayal ediyorum. Haykırarak kendime geliyorum, hava güzel ve hafif bir rüzgâr esiyor.
Hayır, bu güzel günün tadını bozacak hiçbir şeye izin vermemeliyim. İzmir’deyim, 4. Konak Belediyesi Mehmet Ulusoy Sokakta Tiyatro Festivali’ndeyim. Bir gün önce Konak Belediyesi’nin yeni başkanı Sema Pektaş’la, Kıbrıs Şehitleri Sokağı’nda, İzmir’de ve Türkiye’nin her yerinden sokak tiyatrosu yapan gruplarla, çalgıcılarla, cambazlarla, mimcilerle, dansçılarla el ele, dans ederek yürüdük. Kadın başkanları severim. Onların korumaları yoktur.
Yıllar önce Mehmet Ulusoy Sokakta Tiyatro Festivali’nin ilki için gene İzmir’deydim. Festival üç yıl sürdü sonra birden ara verildi. Neyse şimdilerde yeniden canlandı. Meğer ülkede ne çok sokak tiyatrosu varmış. İlk sokak tiyatrocularından biri olduğum için bu beni heyecanlandırıyor. Festivale katılan tiyatroları tek tek sayarsam, sayfam dolar, onların adlarını, kentlerini, oyunlarını internete girerek bulabilirsiniz. Gezi’den sonra sayıları hızla artmış. Elbette artar, çünkü Gezi, uzun zamandır kendi içine dönük sanatımıza yepyeni bir hatırlatma yaptı: Sokak ne diyor?Bence bu hem sanatçılar için hem de kitleler için sanatın yeniden sorgulanmasına neden oldu. Sorgulama her zaman iyidir, hele de sanatta...
Ben bir hafta önce Soma’daydım, geride kalan kadınlar ve çocuklarla konuşmuş, onların çaresizliklerini sizlerle paylaşmıştım. Sokak festivalinin ilk gününde de, karşıma Soma çıktı. Bir sanatçı İlker Kılınçer, kuklacı, mim sanatçısı iflah olmaz bir aktivist!
Elinde kuklaları, nerede bir HES faciası duysa ya da nerede bir termik santral girişimi olsa, İlker orada. Bazen sessiz tiyatro yaparak, bazen kuklaların dilinden konuşarak, bölge insanlarıyla birlikte o uyduruk, hiçbir işe yaramayan ama derelerimizi kurutan HES’leri anlatıyor. Termiklerin hayatımızı nasıl karartacağını somut örneklerle gösteriyor.
Festivalin ilk günü elinde bir madenci kuklası, madenci kuklasının oturabileceği küçücük bir tabure sokağa çıktı. Ve madenci şöyle konuşmaya başladı: “Sizler adına utanıyorum. Beni otobüste görseniz ter kokuyor diye başınızı çevirirsiniz, çocuklarımız ayaklarında marka spor ayakkabılar olmadığı için aşağılanır, biz şimdi mi aklınıza geldik? Yüzlerce ölü verdikten sonra mı
Seyirci donup kaldı. Ve birden madenci kuklası bu kez de kendisini suçlamaya başladı. Örgütsüzlüğü, bankaların nasıl kölesi olduklarını anlattı ve şu çağrıyı yaptı: Sizin de bizlerden farkınız yok. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz
İzmir’de tam dört gün boyunca, Gültepe’de, Gürçeşme’de, Yeşiltepe’de, Agora Park’ta tiyatro, panel ve çocuklar vardı. Neden çocuklar? Hep böyledir, sokak tiyatrolarının ilk seyircisi çocuklardır, gelip ön tarafa kurulurlar. İzmir sokaklarında da öyleydi ama şaşırtıcı bir şey, bacaksızların hemen hepsinde bir cep telefonu vardı ve oyunları büyük bir ciddiyetle kayda alıyorlardı. Yani hemen hepsi sinemacı olup çıkmıştı. Sokak sineması da bu olsa gerek.
Keyfimi bozmadım, oyunlara gittim, panellere katıldım. Ve kendime şöyle dedim: Bu ülkede cihat bataklığını kurutacak bir rüzgâr var. Çok eskilerden gelen bir rüzgâr.
Koşun, Tiyatrocular Gelmiş!
Yazarın Son Yazıları
Sevgili okurlarım sevdiğim tahta heykeller diyarı Değirmendere’ye taşındığımdan beri dostlarım, okurlarım beni hiç yalnız bırakmıyorlar.
Sevgili okurlarım, son yazdıklarıma bir göz gezdirdim.
Sevgili okurlarım, yıllar önce İspanya’nın Endülüs bölgesinde dolanırken nereden aklıma düştüyse yolda gördüğüm Çağlar Boyu İşkence Aletleri Müzesi’ne girivermiştim.
Sevgili okurlarım gerçekten bıktım, neden mi?
Sevgili okurlarım bir an kendimi bir reklam şirketinde çalışırken buldum.
Geçtiğimiz hafta, uzun zamandır siyasal ve ekonomik belirsizlik, biri biterken öteki başlayan savaşlar ve giderek şiddetini artıran emek sömürüsü karşısında umutsuzluğa kapılan dünya halkları, uzun zamandır egemen güçler tarafından özellikle unutturulan bir sözcüğü yeniden anımsadı: “Sosyalizm!”
Sevgili okurlarım tarih bize, ülkelerin çökmesine en çok yardım edenlerin kraldan çok kralcılar olduğunu gösterir.
Sevgili okurlarım ülkemin içinde bulunduğu belirsizlik durumu, giderek çoğalan çocuk çetelerinden söz etmek, öldürülen yoldaşların ardından ağıt yakmak, her gün bir kadın cinayetiyle yüz yüze gelmek beni hiç olmadığım kadar umutsuzluğa sürükledi.
Sevgili okurlarım bu hafta bir vatanseveri, bir doğa koruyucusunu, işi sadece gerçekleri belgelemek olan bir güzel insanı Hakan Tosun’u toprağa verdik.
Bir avukat İstanbul’da kalabalık bir caddede, ofisi önünde maskeli kişiler tarafından Kalaşnikoflarla taranarak öldürülüyor.
Sevgili okurlarım insanın tüylerini ürperten. “Bu kadar da olmaz” dedirten bir fotoğrafa bakıp duruyorum.
Sevgili okurlarım hepiniz benim Adana sevgimi bilirsiniz.
Onun hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sevgili okurlarım şimdi gelin İtalya’nın Roma kentinde vahşet resimlerinin sergilendiği bir müzeye girelim.
Sevgili okurlarım bugüne kadar hiçbir kitap beni böylesine acıtmamıştı.
Sevgili okurlarım, sivil itaatsizlik özellikle yasalardan, yönetimden hoşnut olmayanların başvurduğu bir eylemdir.
Sevgili okurlarım bugün yazıma Leonard Cohen’in “Herkes biliyor geminin su aldığını./ Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini./ Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu” şiiriyle başlayayım dedim, herkes biliyor da ben neden böyle doktorun az önce biyopsi yaptığı bir hasta gibi endişeyle bekliyorum.
Sevgili okurlarım iyice kafa sersemi olduk.
Sevgili okurlarım bu yaz kendimi büyük bir açık hava tiyatrosunda oyun izliyor gibi hissediyorum.
Sevgili okurlarım bir hafta önce ülkemizde her yer yanıyordu.
Sevgili okurlarım başlık benim değil, sosyal medyada gördüm, sahibini aradım, bulamadım ama bu başlığa vuruldum.
Sevgili okurlarım bu hafta yazar Pınar Kür’ü sonsuza uğurladık.
Sevgili okurlarım ne yazık ki kavşağa geldik arabayı ya uçurumdan aşağı süreceğiz ya da hepimiz yepyeni sorular sormaya, çözümler bulmaya çalışacağız.
Başlığım kimseyi şaşırtmadı değil mi? Evet, bu canım ülkede yepyeni bir savaş deneniyor.
Sevgili okurlarım şimdilik füzelerle, insansız uçaklarla yapılan savaş bitmiş görünüyor, doğrusu ben bittiğine hiç inanmıyorum. Bir yerlerde gene füzeler uçacak, çocuklar ölecek, ölüyor da. Şimdi gelelim bizdeki asıl savaşa. Evet dostlarım ülkemizin zeytinliklerimizi bitirme savaşı bu.
Sevgili okurlarım meğer bizim bu kadim ülkemizde ne kadar çok savaş uzmanı varmış.
Sevgili okurlarım, epey bir zamandır yaklaşık 20 yıldır bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım.
Sevgili okurlarım gene bir bayram günü, üstelik pazar. Açık konuşmayı severim bilirsiniz öyleyse açık konuşayım ben bu bayramı hiç sevmem.
Sevgili okurlarım bir kentten başka bir kente taşınmak ne kadar zormuş.
Sevgili okurlarım 50 yıldır yaşadığım İstanbul’u bırakıp Kocaeli’nin Değirmendere Mahallesi’ne taşınıyorum.
Sevgili okurlarım 25 yıllık hayat ve iş arkadaşım, kızım Dünya’nın babası cebinde şiirlerle dolaşan tüm hayatı boyunca devrime inanan film yönetmeni Ali Özgentürk’ü sonsuzluğa uğurladık.
Yurdumuz yeniden bizim olmalı!
24. yılını kutlayan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festival
Unutma deprem geliyorum der ve gelir!
Analar babalar, çocuklarımıza kıyıyorlar!
Bak şu işe ben şu küçücük Yunanistan’ı kıskanıyorum!
Boykotun sessiz çığlığı
Plastik mermi, cop, tazyikli su ve bitmeyen tutuklamalar
Hep birlikte haykırıyoruz: ‘O gün bugündür!’
Cihatçılar Alevileri ve muhalifleri öldürürken...