Uygarlığın sonuna doğru- II

25 Eylül 2017 Pazartesi

Yapay Zekâ ve Büyük Veri olgularına değinmiştim. Ancak uygarlığı doğrudan tehdit eden başka gelişmeler de var: Ekonomik kriz, yerel savaşlar, yeni soykırımlar, İslamcı terör, büyük güçler arasındaki rekabette, Wall Street Journal’ın deyimiyle, “real politik ortamına geri dönüş” bir yana, son yıllarda sıklaşan, 4-5 kategori gücündeki kasırgalar, her yaz tekrarlanan aşırı sıcaklar, dünyanın bir tarafı kuraklıktan kırılırken, diğer tarafında, şiddetli sağanak ve yağmurların getirdiği tufan düzeyinde su baskınları...

Harvey, Irma, Maria...
Kapitalist uygarlık, enerji ve hammadde gereksinimlerinde hidrokarbon tüketimine bağımlı biçimde gelişti. Hidrokarbon enerjisine bağımlı endüstri, tarım üretimlerinin, taşıma teknolojilerinin atmosfere saldığı karbon dioksit, metan gazı gibi atıklar sera etkisi yaratıyor. Böylece gezegenin ortalama sıcaklığı artıyor, atmosferdeki hava akım sistemleri değişiyor, iklim dengesi bozuluyor, kasırgalar, sağanaklar sıklaşıyor, sertleşiyor, hassas ekosistemler, canlı türleri yok oluyor, yeraltı ve yerüstü içme, sulama suyu kaynakları aşınıyor, kirleniyor; su ve gıda üretimi alanında dağılım-paylaşım adaletsizlikleri derinleşiyor.
Bu yıl birbirini izleyen, Harvey, Irma, Maria adlı kasırgalar yoksul Karayib Denizi adaları halkını olduğu kadar, dünyanın en zengin ülkelerinden ABD’yi de vurdu. Bu kasırgaların rüzgârlarının yarattığı yıkım, yağmurlarının getirdiği su baskınları, on yıllardır neo-liberal modelin kaynaksız bıraktığı, sağlık, iletişim, taşımacılık, elektrik ve su altyapı sistemlerinin içine itildiği derin krizin boyutlarını, müstehcen düzeylere ulaşmış gelir dağılımı bozukluğunun toplumsal sonuçlarını gözler önüne serdi.

Ve ODKA
Harvey, Irma, Maria yakıp yıkarken, kentleri, tarım alanlarını seller götürürken, ODKA (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) bölgesi gittikçe ağırlaşan bir su kıtlığı krizinin pençesinde kıvranıyor. ODKA, dünyanın, kişi başına kullanılabilir su oranı en düşük bölgelerinden biri. ODKA’nın topraklarının dörtte üçünde sulama yağmura bağımlı; yeraltı suları aşırı kullanmaktan hızla tükeniyor, halen su talebi su arzının yüzde 20 üstünde. Hızlı nüfus artışı, kötü yönetim, altyapının ve yasal kurumların yetersizliği bu oranın 2050’ye kadar ikiye katlanacağını düşündürüyor. Küresel ısınma bu süreci daha da ağırlaştırıyor.
BM, AB, NATO araştırmaları, su güvenliğindeki yetersizliklerin, su kaynakları üzerindeki rekabetin Suriye, Yemen, Mısır’da olduğu gibi siyasi istikrarsızlıkları artırdığını, savaşlara yol açabildiğini; savaşların yıkımını, nüfus hareketlerinin de su güvensizliğini derinleştirdiğini saptıyor. Ürdün ve Filistin yönetimi karşında İsrail’in konumunun gösterdiği gibi, su kontrolü güçlü bir siyasi kaldıraç olarak karşımıza çıkıyor.
Küresel ısınma-iklim krizinin, bir taraftan hızlandırdığı kasırgaların yağmurların yıkımı, diğer taraftan su ve gıda kaynakları üzerindeki yıkıcı etkisi, bu etkilerin siyasi sonuçları, kapitalist uygarlığın sürdürülemez olduğunu açıkça gösteriyor.
Özel mülkiyete, piyasa ilişkilerine, rekabete dayalı bu uygarlık, bu tür küresel ve yavaş ilerleyen krizlere cevap verecek işbirliği ve uzun dönemli planlama becerisinden yoksundur. İkincisi, bu uygarlığın son aldığı neoliberal biçimde, “kâr makinesinin yaşamı” hızlandırılmış tüketime, kısa dönemli tatmine odaklı, adeta yaşamını ben merkezli “küreleri” içinde sürdüren öznelliklerin varlığına endekslemiştir. Üçüncüsü, bu uygarlığın, doğa üzerindeki tahribatından kaynaklanan krizler, hem birbirlerini besliyor hem de toplumsal çelişkilerden kaynaklanan krizleri derinleştiriyor, ırkçı, dinci, milliyetçi, etnik düşmanlıkları körükleyerek, savaş olasılıklarını artırıyor, böylece bireyler, halklar, uluslararasındaki işbirliği olanaklarını daha da zayıflatıyor.
İnsanlık ya bu uygarlıktan çıkacak, ya da aşamayacağı yaşamsal bir zorlukla karşılaşınca yok olan canlı türlerinin kaderini paylaşacak.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları