Ahmet İnsel

Kürt halkının başına gelenler

24 Mart 2018 Cumartesi

Diyarbakır Barosu 2005’te “Herkes İçin Adalet Seminerleri”nin yedincisini Milliyetçilik, Toplumsal Barış ve Demokrasi temasına ayırmıştı. Baronun o dönemdeki başkanı Sezgin Tanrıkulu’nun yönettiği konferansta, Hrant Dink de konuşmacıydı. Aşağıdaki sözler Hrant’ın Diyarbakır’daki konuşmasından alıntıdır:
Benim halkım, geçmişteki halkım, kendilerini kurtarır diye Avrupalılara güvendi. Bazen Ruslara güvendiler. Osmanlının zulmü altında inliyorlardı. Güvendiler. Altta bir şeyler oluyor gibi oldu. Ama sonra ne oldu, nasıl oldu, olduğu gibi ortada bıraktılar o halkı. Benim tek temennim ve nefesimin son kertesine kadar bunun mücadelesini veririm ki, aman dikkat, ele güne güvenerek bir milliyetçilik oluşturmayalım. Aman dikkat, Amerika geldi Kuzey Irak’ta, bakın ne güzel başardı gibi bir noktaya heveslenmeyelim. Daha zor olan bir şey var. Bu halk üzerine bütün baskı ve dayatmalara, bütün entrikalara, bütün pisliklere zulme rağmen ki hâlâ devam ediyor, ne ederiz, nasıl ederiz de birlikte ve yan yana değil, iç içe yaşamayı gerçekleştiririz. Eğer demokrasi gibi bir kavramdan bahsedeceksek, çokkültürlülük gibi bir gerçeklikten bahsedeceksek, Türk halkın da Kürt halkın da önündeki temel engel budur. Ayrı ayrı yaşamak, yan yana yaşamak ya da paralel yaşamak değil, iç içe yaşamanın, eşit yaşamanın, birlikte özgür yaşamanın şartlarını bulmaktır. Diğeri, dua edelim, ben çok dua etmem ama bunun için dua ederim ki benim halkımın başına gelen Kürt halkının başına gelmesin.
Benim de konuşmacı olduğum bu konferansın üzerinden on üç yıl geçti. Bu konuşmadan iki yıl sonra Hrant Dink katledildi. Türkiye’de Kürt sorununun çözümü girişimleri inişli çıkışlı giderken, 2015 ilkbaharında aniden kesildi. Reis, çözüm adımlarının partisine oy getirmediği gibi, önemli ölçüde oy kaybettirdiğini görmüştü. O zamandan beri, ağır bir baskı ve sindirme politikası, şiddeti artarak yürürlükte. TSK’nin Özgür Suriye Ordusu öğeleriyle, başka bir ülke toprağında, Afrin’de yürüttüğü askeri operasyon bunun uzantısında yer alıyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın “fetih” olarak tanımlamaktan geri kalmadığı, yabancı bir ülke toprağına Türk bayrağı dikilerek kutlanan bu askeri operasyonun, savaş veya işgal olarak tanımlanmasına iktidar ve hatta ana muhalefet pek öfkeleniyor.
Hrant Dink, 2005’te Diyarbakır’daki konuşmasında, ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin ardından, Iraklı Kürtlerin ABD ve Batılı müttefiklerin himayesine esas olarak güvenerek politika geliştirmelerine karşı uyarmıştı. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin düzenlediği bağımsızlık referandumu sonrası yaşananlar ortada. Afrin’de TSK ve ÖSO’nun bir Orwell klasiği tadındaki isimle başlattıkları “Zeytin Dalı” operasyonunda da durum farklı değil.
ABD’nin kendi ilgi alanı olmadığını ilan ettiği, Rusya’nın ABD ile çok iç içe olan YPG’ye ders vermeyi tercih ettiği bir ortamda, Afrin’deki YPG ağırlıklı Kürt siyasal oluşumu birdenbire tek başına kaldığını gördü. Afrin kentini aniden terk etme kararı aldı. Bu kararın alınmasında Rusya ve ABD’nin ortak telkininin etkili olmuş olması kuvvetle muhtemel. Zaten PKK’ye yakın yayın organlarında, Afrin ricatından bir iki gün önce, Beşşar Esad’a yakın milislerin ve rejimin askeri güçlerinin Afrin’e gelmesini Rusya’nın engellediği yönünde serzeniş içeren yorumlar yer almaya başlamıştı.
ABD ve Rusya’yı aynı zamanda müttefik olarak kullanma politikası, YPG’nin Afrin’den çekilmesiyle sonuçlandı. Menbiç’te de kalma ihtimali artık çok zayıf gözüküyor. ABD ve Rusya, Suriye Kürtlerine Fırat’ın doğusunda özerk bir bölge güvencesi verecekler ve ileride bu politikalarında kararlı biçimde duracaklar mı, göreceğiz. Hrant’ın bundan on üç yıl önce yaptığı, acılı bir kadim tecrübeye dayalı uyarının o günden beri aklımın bir köşesinden hiç çıkmadığını itiraf etmeliyim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları