Mustafa K. Erdemol

Maymuna ustura verilmez

30 Kasım 2018 Cuma

Yıllar geçti, adını şimdi anımsayamadığım bir romanda okumuştum. Nasıl bir rastlantıysa bir baba, oğlunun katiliyle bir araya gelmiştir. Onunla zorunlu olarak işbirliği yapmasını gerektiren bir sorun vardır. Ciddi bir sorun. Baba kendisine işbirliği öneren oğlunun katiline “İyi ama sen benim oğlumu öldürdün” dediğinde aldığı yanıt, “Bakın bayım. Oğlunuz çok da değerli bir insan değildi” olur.
Çok güldüğümü hatırlıyorum. Babanın buna yanıtı neydi, aklımda kalmadı inanın. Ama o katilin dilini, büyük bir utanmazlıkla, insani her tür duygudan yoksun bir pervasızlıkla “iktidar” haline getirdiğini yıllar sonra anladım. Güldüğüm için de çok utandım.
“İktidarlaşmış dil” budur. Bir babaya oğlunu “şeytan” gibi gösterir. Bunun üzerine de bir “düşünce” inşa eder. Hedeflediklerini “şeytanlaştırmayı” becerebilen kişi, etrafına bir hayli taraftar da toplar üstelik. Ki acı olan budur.
İktidarların dilinin ne olduğu malum. Baskıcı, sindirmeye yönelik kolektif bir dildir onunki. Ama bireyin kendi dilini iktidarlaştırması kadar korkunç bir şey yok. “Dilini” bir otorite haline getirip ona boyun eğilmesini ister bu dilin sahibi.
Çok yaygın. Gazetecide, akademisyende, sinemacıda, etkili başka meslek gruplarının mensuplarında da görülür. Olmadık yerde çıkarlar karşınıza, bakarsınız yanı başınızda da türemişler. Çoğunun muhalif olduğu iddiası vardır ki dillerini iktidarlaştırmaları bu iddialarını çürütmüştür oysa, farkında bile değillerdir bunun. Bu dil, sahibini iktidarlarla “kardeş” kılar. Ne büyük çelişki. İktidarlaşmış dil, kibrin dilidir. Sırtını, muktedirlerin “şeytanlaştırdığı” kişilere, düşüncelere olan kamusal öfkeye dayayan, fırsatçı, zavallı bir dil tabii. Seçkin bir dil gibi görünür ama küçük öfkelerin, yani her sıradan ölümlünün dili olduğu için dibine kadar “avam”dır da. Karşı olduğu kişiler hakkında “Bunlardan söz etmeyin” diyen akademisyenin(!) söylem kardeşi bir kahvede kâğıt oynayan kişidir aslında. Kibir kumkuması biri için ne hazin.
İnsanların doğuştan gelen hakları vardır. Bunlardan biri kuşkusuz adil yargılanmadır. Yargılananın görüşlerine katılmadığı halde onun için adalet istemek öyle sanıldığı gibi, büyük bir erdem falan da değildir. Alınması gereken doğal tutumlar neden erdem olsun? Ama çürümüş, çürütülmüş toplumumuzda doğal insani tutumlar “erdem” sayılır oldu uzun süredir.
“Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” üzerine kurulu bir dil de var, malum. Atatürk’e ait olduğu iddia edilen ama Ata’nın asla söylemediği bu ifadeden emperyal bir çullanmaya karşı topyekûn itiraz, direniş kastediliyorsa, elbette çok yerinde, çok anlamlıdır bu. Ancak bu cümlenin üzerine inşa edilen dile göre “teferruat”, Kürt, Ermeni, Alevi, Arap, adalet arayan Türk olabiliyor çoğunlukla. Unutulan şudur; tüm bu “teferruat” koskoca ve güzel bir vatan demektir oysa.
İktidarlaşmış dil ihbarcı bir dildir. İktidarlar gözünden baktığı için kimi düşüncelere ya da kişilere, arkadaşlarını, kalemdaşlarını ihbar eder. Hiçbir ahlaki bariyer yoktur önünde bunu yaparken. Nihayet iktidarlaşmış dil köşe yazısı değil, iddianame yazar. Hedeflediklerinin kendilerini savunacak olanakları olmadığını bildiği halde üstelik.
O kadar kendinden geçmiş bir dildir ki bu, bu dilin sahibi savunduğunu sandığı düşünce sistemini “baskıcı, antidemokratik, hukuk karşıtı” gibi gösterdiğinin farkında bile değildir. Bir düşüncenin başına gelebilecek en büyük felaket, bu tür savunucularının olmasıdır. İktidarlaşmış dil, -hangisi olduğu fark etmez- mevcut iktidarla buluşan bir dildir. Bu iki dil bu ülkenin laiklerini, sosyalistlerini, aydın Kemalistlerini, dindarlarını ezen uğursuz bir misyon yüklenmiştir.
Aşacağız mutlaka. Aşmalıyız. Yoksa geleceğimiz bir felaket. Osman Kavala’yı da Demirtaş’ı da soldan eleştirenlerden biriyim. Söylediğim çok basit, biri adil yargılansın, birinin de hakkındaki serbest bırakılma tavsiyesine uyulsun. Sonra kaldığımız yerden devam ederiz her ne derdimiz varsa.
Mevcut iktidarın hukuk gibi bir derdi yok. Ama bizim var. Olmalı. Hukuksuz bir iktidarın tepelerine çöktüğü kişilere vurmak, Anadolu değerler sisteminde en hafif tabirle “fırsatçılık”tır.
Derler ki, “Artık tıraş olmayı öğrenmiştir diye maymunun eline ustura verilmemeli. Hem kendine hem de çevreye zarar verir”.
Alnından öpüyorum bunu her kim demişse.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Maymuna ustura verilmez 30 Kasım 2018

Günün Köşe Yazıları