Bir 14 Şubat listesi: 'Sadece Aşıklar Hayatta Kalır'
İşte size, Sevgililer Günü için farklı dönemlerden duygularınızı harekete geçirecek 10 aşk hikayesi...
Sinema tarihi bol romantizm, acı, ihtiras ve hasret soslu aşklarla dolu ancak pek azı, aklımızda ve kalbimizde yer edinebiliyor. Bazen fonda çalan bir müzikle, bazen bir final sahnesiyle, bazen de bir replikle...
Dolayısıyla bu kez, biraz klasiklerden ama çoğunlukla ‘kişisel beğenilerden’ beslenen alternatif bir aşk filmleri listesi hazırladım. Neticede aşk göreceli ve tıpkı Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı’nda olduğu gibi kimi zaman bir resme duyulan sevgiye dahi dönüşebiliyor, öyle değil mi?
CASABLANCA (1942)
Evet, listenin ilk sırasında sinema tarihinin unutulmaz klasiklerinden biri var ve Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın İkinci Dünya Savaşı’nın ortasında küllerinden doğan aşklarını temel alıyor. Bergman’ın, ‘Tekrar çal, Sam!’ dediği ve savaşın gerçekliğini hissettiğimiz La Grande Illusion (1937) esinli La Marseillaise sekansını bile bu filmi ‘yeniden çalmak için’ bir neden...
BRIEF ENCOUNTER (1945)
Yönetmen David Lean’in, Sergey Rahmaninov’un 2 numaralı piyano konçertosunun tüm bir anlatıya sirayet ettiği bu görkemli filmi, her ikisi de evli olan Celia Johnson ile Trevor Howard’ın canlandırdığı karakterlerin kısa süreli aşklarından yola çıkıyor. Umutsuzluk ve çaresizliğin buram buram hissedildiği müthiş final sahnesinde, Celia Johnson’ın bakışları ve iç sesinden mürekkep tiradı kaçırılmamalı...
IN A LONELY PLACE (1950)
Film noir türündeki In A Lonely Place’in çekirdeğini, ana karakterinin yazdığı bir senaryo repliği oluşturuyor ve izlek bütünüyle o cümleler üzerine kurgulanıyor. Gece yarısı yapılan bir araba yolculuğu sırasında, Humphrey Bogart’ın Gloria Grahame’e sarf ettiği etkileyici sözler şüpheye bulanan bu aşk hikayesini daha da güçlendirirken, söz konusu repliği de sinema tarihine kazandırıyor.
HIROSHIMA MON AMOUR (1959)
Fransız Yeni Dalgası’nın ve ‘nehrin öte yakasının’ önde gelen yönetmenlerinden Alain Resnais imzalı Hiroshima Mon Amour, savaş, ölüm ve aşk üzerinden inşa ettiği anlatısını, salt Emmanuelle Riva’nın şehrin yıkıntıları arasında gezinen kamera aracılığıyla anlattığı aşkıyla da özetliyor bir bakıma...
THE WAY WE WERE (1973)
Barbra Streisand ve Robert Redford’un, Sex and The City’nin bir sezon finaline dahi ilham olan özgün aşkları, çok boyutlu karakter yaratımıyla Sydney Pollack’ın ellerinde duygu yüklü yolculuğa dönüşüyor.
THE BRIDGES OF MADISON COUNTY (1995)
Iowa’da yaşayan İtalyan bir ev kadını (Meryl Streep) ile kasabaya gelen bir fotoğrafçının (Clint Eastwood) kısa süreli yasak aşkı, izleyenlerinin aklında kuvvetle muhtemel tek bir sekansla yer edecektir: Yağmur altındaki araba sahnesi ve Merly Streep’in kapı kolunu tutuşu...
IN THE MOOD FOR LOVE (2000)
Wong Kar-Wai’nin ustalık eseri, görüntü ve sanat yönetimi, göz kamaştırıcı renk paleti ve ikonik müziğiyle sinemasal bir şahesere dönüşmekle kalmadı; 60’ların başında geçen dramatik aşk öyküsüyle de kalbimizi kazanmayı başardı.
ONLY LOVERS LEFT ALIVE (2013)
Jim Jarmusch imzalı bu vampir öyküsü, depresif ve melankolik romantizmi ve dokusuyla uyumlu müzikleriyle Tanca ve Detroit sokaklarında sıra dışı bir gezintiye çıkarıyor. Mitolojik referansları ile Tom Hiddleston ve Tilda Swinton’ın performansları için bile görülmeye değer...
COLD WAR (2018)
Soğuk Savaş ve yıllara yayılan sancılı bir aşk hikayesi... Pawel Pawlikowski’nin, siyah beyaz olarak çektiği ve dönemin Polonya’sından, Yugoslavya’ya, Paris’e uzanan dramatik öyküsü, dokunaklı bir finalle birleşiyor ve ortaya modern sinemanın en çekici filmlerinden biri çıkıyor.
PORTRAIT OF A LADY ON FIRE (2019)
18. yüzyıl sonlarında bir Fransız soylusuyla, onun portresini çizmek üzere görevlendirilen bir ressam arasında geçen ilişkiyi, resim sanatının tüm inceliklerinden faydalanarak tasvir eden Celine Sciamma imzalı yapım, Vivaldi’nin Dört Mevsim’i eşliğinde sunulmuş finaliyle nefes kesici bir deneyim haline geliyor.
Bonus: A Ghost Story (2017): İşte ‘gerçek’ bir aşk hikayesi gibi görünmeyen fakat özünde aşka dair her duyguyu barındıran bir film... Ölüm, bekleyiş, arada kalmışlık, özlem, kayıplar ve dahası... David Lowery imzalı A Ghost Story, alternatif bir aşk öyküsü olarak şansı hak ediyor.
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği