Dr. Ömür Tanyel: 'Ağrınız mı var?'
"Ağrıyı dindirmek ilahi bir sanattır" demiş Hipokrat, oysa Dopesick isimli dizi ağrının aynı zamanda nasıl suistimal edilebilen bir sağlık problemi olduğunu gösteriyor.
Hulu’nun
8 bölümden oluşan ve “Dopesick” adını taşıyan mini
dizisinin başrollerinde Michael Keaton, Peter Sarsgaard ve Michael
Stuhlbarg gibi usta isimler vardı. Yönetmenleri arasında Oscar
ödüllü Berry Levinson’un bulunduğu dizinin senaryosu ise Beth
Macy’nin kitabından esinleniyordu. Yapım her ne kadar kurgu
olarak gözükse de kullanılan isimler, yerler ve olaylar
incelendiğinde bunun gerçek olaylara dayandığı net bir şekilde
karşımıza çıkıyor.
Ağrı tüm zamanların en
popüler konularından biri olmuştur. Hipokrat M.Ö 5. Yüzyılda
“Ağrıyı dindirmek ilahi bir sanattır” diyerek konunun
önemine değinmiştir. Ağrıya çözüm arayışları ise
yüzyıllardır devam eden, bir ölçüde başarılı olunsa da asla
kesin olarak bitirilemeyen ve belki de tam olarak bitirilmesi
gerekmeyen bir problemdir. Zira ağrılı organlarımız ya da
bölgemiz aslında bize orada bir harabiyetin olduğunu, buna önlem
almamız gerektiğini anlamakta ve de o bölgeyi korumamız gerektiği
konusunda beynimizi uyarmaktadır. Lakin hoşa gitmeyen bir hissiyat
olan bu kavramında insanın yaşam kalitesini düşürdüğü ve
kurtulmak istediği bir gerçektir.
'AĞRI KESİCİ BAĞIMLILIĞI'
Yüzyıllar içerisinde
gelişen teknoloji ve bilimsel yenilikler sayesinde ağrıyı
çözümlemeye olmasa da engellemeye yaklaşılmıştır. Ağrıyı
oluşturan mekanizmayı doku ya da sinir sistemi düzeyinde oluşan
kimyasal tepkimelere müdahale ederek engellemek artık mümkündür.
İlaç endüstrisinin gelişimi ve bilimsel çalışmaların
standartlarına kavuşması neticesinde artık hangi ağrı kesiciyi
ne kadar almamız gerektiğini, oluşabilecek yan etkilerini ve
ilaç etkileşimlerini biliyoruz. Ancak günlük rutinde kullanılan
ağrı kesicilerin yanı sıra kontrollü dağıtımı yapılan
narkotik yani uyuşturucu yapıya sahip ağrı kesiciler halen
problemleri beraberinde getirebilmektedir. Bunların başında da
bağımlılık gelmektedir.
Dopestick dizisinde Amerika’da
90’lı yıllarda verilen narkotik bir ağrı kesicinin nasıl
agresif bir şekilde “her ağrıya iyi gelir” mottosuyla
pazarlandığını görüyoruz. Ancak çok da uzak olmayan geçmişteki
bu olayda trajik olan sadece bağımlılık yapan bu ilacın yaygın
pazarlanması ve satışı değil kontrolden sorumlu kurumların da
buna seyirci kaldığının gözler önüne serilmesi. FDA yani
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi hali hazırda sadece Türkiye'de
değil dünyada sözüne bakılan kurumdur. Ancak diziye dayanak olan
ilacın ilk çıkışında da zayıf kanıtlar olmasına rağmen
“bağımlılık riskinin yüzde 1’den az olduğunu” ifade
ederek yaygın reçeteleme izni veren de bu kurumdur. Halbuki bu
oranın çıkışının da geniş kapsamlı bilimsel çalışmalarla
değil, ilacın çıkışından 10 yıl kadar önce bir üniversitede
hekimin kendi gözlemlerine dayanarak yazdığı basit bir mektup
olduğu, FDA’in de bu veriyi soruşturmadan kabul ettiği
trajedinin ayrı noktası. Oksikodon denilen ve günümüzde
bağımlılık yaptığı net olarak bilinen bu molekülün kullanımı
sonrası başlayan bağımlılık ve buna bağlı eczane hırsızlığı
başta olmak üzere şiddet ve ölüm olaylarında yine ülkenin
Breaking Bad dizisinden de aşina olduğumuz DEA (Uyuşturucu ile
Mücadele Dairesi) bir başka seyirci kalan kurum oldu.
Olayları
soruşturmakla görevli savcılık bürosu ise her adımda
zorluklarla karşılaşmış, adeta görünmeyen eller firmanın
sorgulanmasını ve ilaç reçetelenmesinin kısıtlanmasını
istememiştir. Soruşturma izni aldıklarında firmanın pazarlama ve
satışa ilişkin dosyalarını incelemek istemiş, firmanın buna
yaklaşımı ise 5 kamyon dolusu dosyayı savcılık kapısına
yığarak olayı evrak yoğunluğu ile sürüncemede bıraktırmak
olmuştur. Ancak yine de başlayan süreç on yılları bulsa da
arkasında birçok bağımlı bırakarak yerini bulmaya başladı.
Başladı diyorum çünkü ilacın üreticisi Purdue Pharma ve şirket
yöneticisi ve fikrin bulucusu Richard Sackler hakkında davalar ve
anlaşmalar devam etmektedir. Firma halen faaliyettedir ve web
sitesinde bahsi geçen ürüne artık kısıtlamalar gelmiş olsa da
benzerleri ile beraber sergilenmektedir.
Diziye adını veren
Dopesick kavramı ise bir bağımlının bir sonraki madde ya da ilaç
ihtiyacını hissetmesi anını anlatmaktadır. Ülkemizde çok geniş
araştırmalar yoktur ama Amerika Birleşik Devletleri kaynaklı
araştırmalara bakıldığında opioid suistimalinden ölümlerin,
1999 da yüzde 30 iken 2010 da yüzde 60’ lara çıktığı
görülüyor. Yine ABD’de opioidlerin reçetelendirilerek kullanımı
sonucunda dahi her gün 44 kişinin öldüğü, özellikle ABD’nin
Tennesse eyaletinde 2014 yılında yapılan bir araştırmada opioid
suistimalinin en büyük sağlık problemlerinin başında geldiği
bildirilmiştir. Ülkemizdeki opioid yapılı ağrı kesicilere
ulaşım ise uzun yıllardır katı kurallara bağlıdır ve kontrol
altındadır. Düzenlemelere ilaç endüstrisinin “mükemmel”
denilecek tarzdaki uyumu da her isteyenin bu narkotik ağrı
kesicilere ulaşmasını engelleyen diğer bir faktördür. Ancak bu
ölçülerde kötü sonuçlarla karşılaşmasak da yaşı 40’ın
üzerinde olanlar ülkemizde pembe şirin kutularda satılan ve yine
bağımlılıklara yola açan Optalidon ilacını
hatırlayacaklardır.
Nihayetinde insanların en zayıf
olduğu “ağrı “ kavramının kullanılarak umarsızca yapılan
ilaç pazarlama ve satış taktikleri, bağımlı insanların
portreleri, ilgili kurumların üç maymunu oynamaları ya da
çaresizlikleri ve bütün bunların çok da uzak olmayan bir
geçmişte yaşanmış olması Dopesick dizisinin ayrı bir ilgi ve
hayretler içerisinde izlenmesine yol açıyor. İşin daha acı
kısmı ise; hepsi gerçek…
Kaynakça; FS Kılıc, Yıl
2017, Cilt 39, Sayı 3, 125 - 129, Osmangazi Tıp Dergisi.
Dr. Ömür Tanyel - Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası