Dünya onu dinliyor: Nilüfer Yanya
Türk, İrlanda ve Barbados kökenleriyle, Londra’nın müstesna semti Chelsea’de büyüyen Nilüfer Yanya artık dünyanın en çok tanınan “indie” müzisyenleri arasında başı çekiyor. Son albümü Painless ile bu yıla damga vuran Yanya ile hem müzikal hem de kökensel bağlantılarını konuştuk.
2019’da çıkan ilk albümü “Miss Universe” ile müzik listelerini altüst eden ve bağımsız müziğin tüm kayda değer yazılı ve görsel ortamlarında yer alan ve son olarak ABD’deki NBC kanalında Jimmy Fallon’un konuğu olan Nilüfer Yanya bu yıl içinde çıkardığı “Painless” albümüyle dünya çapında ilgi gören müzikal yolculuğunda bir adım daha attı.
Yoğun turne ve konser takvimi içinde bize de zaman ayıran Yanya ile bilinmeyen yönlerini konuştuğumuz bir sohbet yaptık.
- Dünyanın birçok büyük şehrinde sahne aldınız. The Tonight Show, Tiny Desk ve KEXP'de birkaç kez performans sergilediniz. Bu, dünya çapında bir müzisyen biyografisi. Peki siz kendinizi nerede görüyorsunuz?
Sanırım kendimi, kariyerimin başında görüyorum. Sahip olduğum şeylerle gurur duyuyorum. Ancak daha öğrenecek çok şeyim olduğunu hissediyorum.
- Günümüzün görsel odaklı dünyasında sahnede kendi hikayelerini anlatan genç bir kadının büyük bir müzik başarısı elde ettiğini görmek heyecan verici. Bu açıdan kendi kuşağınızın ruhunu yakaladığınızı düşünüyor musunuz?
Bazen kendi neslimle çok uyumlu hissediyorum ve bunu yaptığım müzikle yakaladığımı düşünmek güzel. Ancak bazen de kendi kuşağımdan koptuğumu hissediyorum ve bence bunun nedeni sizin de söz ettiğiniz gibi her şeyin imgeler ve görüntü üzerine inşa edilmiş olması. Bazen imajla çalışmayı seviyorum ama bu benim ana iletişim yöntemim değil. Ancak artık her şeyin merkezinde sosyal medya var ve bu durum kafamı karıştırıyor. Bir süre sonra yaptığın şeyin gerçek bir değeri olup olmadığını merak etmeye başlıyorsun.
- Dünya çapındaki büyük ilginin ardından, “Painless” müzik camiasından büyük bir beklentiyle piyasaya çıktı. Daha önceki albümlere göre bazı farklılıklar olsa da öyküler anlatmayı sürdürdüğünüzü ve müzikal yolculuğunuzun sanatsal sürdürülebilirliğinin devam ettiğini söyleyebilirim. Ayrıca şarkılar arasındaki ritmik uyum ve devamlılık hissi heyecan vericiydi.
Albümde ortaya çıkan sonuçtan kesinlikle çok memnunum. Çok seviyorum ama dürüst olmak gerekirse son birkaç yılda müzikle aramda “kötü anlamda” bir mesafe oluştuğunu hissettim. “Miss Universe”in kaydını bitirmeden önce bile hala biraz o şekilde hissediyordum. Sanırım bu, her zaman daha fazlasını yapabileceğini hissetmekle ilgili bir şey. Kesinlikle müziğime daha fazlasını verebileceğimin farkındayım. Ritmi yakalamanıza sevindim, bence bu, albümün önemli bir parçası ve tüm şarkıların bütünlüklü bir anlatı oluşturmasına yarıyor.
- Çocukken müzikal esin perileriniz kimlerdi ve bugünlerde neler dinliyorsunuz?
Küçükken her türden grubu çok severdim ama özellikle pop punk ve indie tarzlarını dinlerdim. Tüm zamanların en sevdiğim gruplarından biri Pixies'di. Bugünlerdeyse Steve Lacy'nin yeni albümünü ve Wilco’nun eski bir albümünü çok dinliyorum; Yankee Hotel Foxtrot.
- Bildiğim kadarıyla ilk bestelerinizi piyano ile yaptınız. Bugün teknik olarak müzikle ilgilenen herkes, sıra dışı gitar tekniğinizin müzikal “aura”nızla nasıl uyumlu olduğundan söz ediyor. Size öğrenme sürecinizi ve tekniğinizi nasıl yarattığınızı sorsam...
Evet, piyanoyu küçük bir çocuk olarak öğrenmeye başladım, bana kesinlikle müziğin nasıl işler hale geldiğine dair bir fikir verdi. Öte yandan gitarı elime aldığımda boş bir tuval gibi hissettim. Sıfırdan başlıyormuş gibiydim. Hoşuma giden sesleri çoğaltmakla ilgileniyordum. Çünkü kendi şarkılarımı yazmaya çok odaklanmıştım ve bu da diğer enstrümanların eksikliğini gidermek için ilginç gitar melodileri oluşturmama yardımcı oldu. Yine de tekniğimin o kadar iyi olmadığını düşünüyorum. Sanırım müzisyen olarak biraz tembelim.
- Türk müziği ile ilginç bir bağınız var. Adınız bildiğim kadarıyla Türk pop müziğinin efsane ismi Nilüfer'den geliyor. Ayrıca Özdemir Erdoğan'ın Gurbet şarkısını seviyorsunuz. Bunun nedeni nedir? Yeni çıkan Türk gruplarını dinleme şansınız oldu mu?
Çok fazla yeni Türk müziği dinlemedim ama bazen genel olarak yeni müzik dinlemek konusunda da kötü sayılırım. Gurbet çok güzel, melodik ve ünlü şarkı, ilk nerede duyduğumu hatırlayamıyorum ama sanırım babamın döneminden geliyor. Evet ismimin veriliş öyküsü doğru! Annem bana hamileyken İstanbul'da yaşıyormuşuz ve radyoda sürekli Nilüfer 'i duyup ismine aşık oldu! Bu yüzden bir kızı olursa ona aynı ismi vereceğini söylemiş!
- Uluslararası indie müzik topluluğunda olarak nerede konumlandığınızı düşünüyorsunuz?
Sanırım şu anda daha çok indie müziğin "şarkıcı-söz yazarı" bölümünde yer alıyorum. Bence bir grupta olmak için garip bir zamandayız çünkü müzikal türler eskiden olduğu şekliyle artık yok. Öte yandan imajınız insanların duyduklarına çok şey katıyor.
- Albümlerinizin her birine bir veya birkaç duygu atayabilseydiniz bunlar neler olurdu?
Miss Universe - meraklı, endişeli, düşmanca. Painless - incinmiş, yansıtıcı, güçlü.
- Bir röportajınızda "İçe dönük biriyim, oyuncu kişiliğim yok" demiştiniz. Ancak artık hareketlerinizin geçmişe göre çok daha rahat olduğu hissediliyor. Sahne performansınız hakkında ne söylersiniz?
Sahnede zamanla kesinlikle daha rahat hale geldim. Beni her zaman destekleyen ve prova almak için uzun zaman harcayan bir gruba sahip olduğum için çok şanslıyım. Yine de sözlerimin arkasındayım. Kendimi bir canlı gösteri sanatçısı olarak değil söz yazarı olarak görüyorum. Ancak şanslıyım ki, insanlar canlı gösterilerime gelmek istiyor. Ben de bu isteklerini onurlandırıyorum.
‘İSTANBUL’DA YAŞAMAK İSTİYORUM’
- Babanız bir Türk, çocukken zaman zaman yaz tatillerinizi Türkiye'de geçirdiğinizi biliyorum. O günlerden ne hatırlıyorsunuz?
Türkiye’de bir çocuk olarak anılarım hep İstanbul'da ailemle birlikteydi. Aslında babamın ailesiyle çok zaman geçirmedik ama mümkün olduğu kadar onlarla da görüşmeye çalıştık. Bunu birkaç yıldır söylüyorum ama İstanbul’da bir süreliğine yaşamayı gerçekten çok isterdim. Güzel ve ilginç bir yer bence ve benim için de büyük önemi var.
TÜRK SANATÇININ KIZI
- Ablanız Elif Yanya'nın görsel sanatçı, babanızın (Ali Yanya) ise eserleri British Museum'da sergilenen bir sanatçı olduğunu biliyorum. Sanatsal bir geçmişiniz olduğunu ve bunun da müziğinize farklı bir bakış açısı kattığını düşünüyorum. Genel olarak sanatla nasıl bir ilişkiniz vardı?
Sanatı seviyorum! Bunu kendime sık sık hatırlatmam gerekiyor çünkü sanat bana çok keyif veriyor ve bazen iş ya da müzikle ilgili strese girdiğimde daha iyi hissetmek için tek yapmam gereken, müzik olmayan başka bir şeyle ilgilenmek. Sanatı müziğimle daha çok bütünleştirmek özellikle sürecin bir parçası haline getirmek istiyorum. Bana çok yardımcı olacağını düşünüyorum.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza