Maaşlı işini bırakıp kurduğu şirketle büyüyen bir tasarımcı: Simge Çetiner
Mutlu olduğu işin peşinde...
İş hayatı zor. Kaç kişi işinden memnun? Kaç kişi başka tutkuları, merakları olduğu halde maaş gibi bir garantiden vazgeçebiliyor? Kaç kişi şirket kurup zamanı belirsiz bir süre hiç para kazanamamayı göze alabiliyor? En sonunda da kaç kişi hayallerine kavuşabiliyor? Bu soruların yanıtlarını olumlu bir şekilde verebilenlerin sayısı az. O yüzden başarı öyküleri de daha fazla insanın dikkatini çekiyor.
Simge Çetiner tüm bu soruları olumlu bir şekilde yanıtlayabilenlerden, bir tasarımcı. Liseden itibaren bunun eğitimini almış, çalışkanlığı dikkat çekmiş, yurtdışında bile yarışmaya katılmış, genç yaşına karşın uzun süre kurumsal firmalarda tasarımcı olarak çalışmış, bir noktada mutsuz olmuş, “mesai saatlerine” sığamamış.
En sonunda “Soi” ismini verdiği şirketini ve stüdyosunu kurmuş, şimdi her biri el yapımı, özel tasarım mumlar üretiyor, bilinen markalarla işbirlikleri yapıyor. Yoruluyor ama halinden memnun, çünkü sevdiği şeyi işi olarak yapıyor... Bir araya geldiğimiz Çetiner tasarımcılığını ve çizdiği yolu anlattı.
* Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Meslek hayatıma lise 2’de başladım. Nişantaşı Rüştü Uzel Anadolu Teknik Meslek Lisesi’nden Kadın Giyim Bölümü mezunuyum. Orada moda tasarımla tanıştım, “hot couture” firmasında çalışıyordum. Hep böyle özel giyim üzerine devam etti. Sonra 2015’te Brezilya’ya gidip orada bir tasarım yarışmasına katıldım. İyi sonuç alıp dönünce önüm biraz daha açılmış oldu.
‘HEDEFİM HER ŞEYİ TASARLAYABİLMEK’
* Brezilya’daki yarışmaya okul mu gönderdi?
Hayır, ben kendim başvurdum. Sürekli İSMEK’e gidiyordum. İBB yöneticileri artık 15-16 kursa gittiğimi görünce sponsor bulup bu yarışmaya göndermeyi düşündüler, Toyota sponsorluğunda gittim ben. Sonra Marmara Üniversitesi’ne gittim, Moda Tasarım Bölümü mezunuyum. Hem okulda asistanlık yaptım hem de Özgür Masur’un yanında stajyerlik yaptım, böylece kariyerim başladı. Özgür Bey’le iki yıl daha çalıştım, tasarım asistanlığı pozisyonuna yükseldim. Oradan başka markalara tasarımcı olarak geçtim, en son LC Waikiki’deydim. Aralarda hep kapsül koleksiyonlar, farklı branşlarda eğitimler, kısa bir dönem İtalya’da yine moda tasarım eğitimi aldım. En son LC Waikiki’deyken fark ettim ki beni özel çalışma alanının dışında kurumsal hayat da mutlu etmiyor. Kurumsal bir hayat tasarımcı için monotonluğa yol açıyor, ben hep kendi istediğim şeyi üretmek istedim. Tasarımcılığı geliştirmek istedim ben. Sadece kumaş değil, benim hedefim her şeyi tasarlayabilmekti.
* Mum üzerinde tasarım işin içine nasıl girdi?
Bir yüzey arayışım başladı sonra benim. Çizmeyi çok seviyorum. Çizim yapabileceğim yüzeyler aradım, ahşap denedim, kanvas denedim, resim denedim ama ben yapım gereği hemen sonuç alabileceğim, seri, üretimi kolay ve piyasada çok fazla olmayan bir ürün aradım. Ev tekstili dersimiz vardı, ben o dersi çok sevmiştim. Aslında hep sevdiğim şeylere karar verip onları birleştirdim ben. Kendimle konuştuğum zaman, “Neye bakarsam mutlu olurum?” diye düşündüm. Oradan çiçek desenleri aklıma geldi. Yurtdışında mumların üzerinde klasik baskılar görüyordum, tablo vs. Ben de bunu farklılaştırmak, el işçiliğiyle birleştirmek istedim. Aslında hepsi beni yansıtıyor bu desenlerin. Ben iyi bir el işçisi, iyi bir tasarımcı ve iyi bir çizerim. Oynamaktan keyif aldığım malzeme olarak mumu seçtim.
‘KİBRİTÇİ KIZ’I OKURKEN’
* Muma özel bir ilginiz var mıydı peki? İlk hatırladığınız anı ne mumla ilgili?
Çok vardı... Babaannemle birlikte bir masanın etrafındayız, kar yağıyor. Bana “Kibritçi Kız”ı okurken mum yanıyordu. Mum bittikten sonra ben çay tabağında kalan mumlarla oynardım. Saatlerce, donana kadar elimin sıcaklığıyla oynardım... Denemeye başladım. Kalıp sipariş ettim, kendim dökmeye başladım.
* Mumları da kendiniz üretiyordunuz yani...
Başlangıçta çok düşük bir sermayeyle girdim ben. Ürünü satıp satamayacağımdan emin değildim. Hiç reklam yapmadan, kendi çevremin çevresine yayılarak satış görmeye başladım. Müşterilerin memnun kalan ve ilgi duyan arkadaşları sayesinde küçük bir çevreye ulaştım. Sonrasında iş büyümeye başlayınca hemen şirket kurdum. İlk üç yıl kadın girişimci desteği aldım devletten. Bu arada böyle bir destek var, vergi oranları vs. ile devlet kadın girişimciyi 30 yaşına kadar destekliyor. Tabii ben bunları işin içine girdikten sonra öğrendim.
* Maaşlı işi bırakıp şirket kurmak cesur bir karar değil mi?
Başta şirket olmaktan, işi bırakmaktan çok korktum. İnsanların bana, “Denedi, yapamadı, geri döndü” demelerinden çok korktum. Yargılanmaktan ve çevre baskısından çok endişe ettim. Bir şekilde, inandığım ve içime sinen bir yol olduğu için aktığını düşünüyorum. Ekstra hiçbir şey yapmadım çünkü. Eskiden çalıştığım ünlü isimlere, patronlarıma PR gönderisi yapmadım. Organik olarak influencer’lar kendileri alıp paylaştı. Ben hiçbir işbirliği yapmadan bu noktaya getirdim. Hatta Paşabahçe bile kendileri ulaştı bana, Trendyol üzerinden çalışan birisi içeride önermiş, öyle irtibata geçtiler. Şu an üçüncü yılımızda işbirliğimizi yapacağız. Yeni bir koleksiyon yaptık onlara. Her sene onlara sınırlı bir koleksiyon sunuyoruz. Yılbaşı koleksiyonu olacak. Tepe Home eklendi onun arkasına. Sonra yıllarca “LC Waikiki’ye çalıştım, sizinle niye çalışmıyoruz?” Onlar da “Senin bu kadar üretebildiğini bilmiyorduk” dediler. Bu kış onlara da bir koleksiyon üretme ihtimalimiz var.
* İlk defa ne zaman işlere yetişememeye başladınız?
Uykumdan çok fazla feragat ettiğim zamanlar oluyor. Trendyol’da ardı ardına 100 sipariş gördüğüm zaman panik yaşamıştım çünkü iki gün gönderim sürem vardı. Dökümün yetişmediğini o zaman anlayıp bir fabrikayla çalışmaya başladım. Şu an bize 4-5 bin adet ürün sağlıyorlar haftada. Ayda 20 bin ürün yapıyoruz.
* Kimlerle yapıyorsunuz?
Küçük bir ekibim var. Bana destek olan ailemden insanlar var, arkadaşlarım var. Üç kişi çalışıyoruz dönüşümlü olarak ama çoğunlukla tasarım, üretim ve kargolama benden çıksın istiyorum. Çünkü ürün kırılırsa ya da hatalı ürün giderse onun sorumluluğunu başka birine veremem. Bazen düğünler için iki günde 400 parça üretmemiz gerekiyor, biri benim yaptığım çizimleri kopyalayıp çizim desteği veriyor, biri de bana ürün kaplamasında yardım ediyor. Çünkü mumlar bize beyaz geliyor, biz kaplıyoruz çünkü dışarıda bulunabilen bir renk olmasın istiyoruz. Fabrikada da kaplatabilirdik.
‘SADECE ÇOK İNANDIM’
* Bütün bu anlattıklarınızdan yoğun, zor ve stresli bir süreç gibi gözüküyor. Hiç pes etme noktasına geldiniz mi?
Geldim tabii ki ama bendeki korku hiçbir zaman maddiyat olmadı. Ben iyi bir kariyerden geçiş yaptığım için insanlar “Ne oldu da bıraktı?” diye düşündü. Benim hayalim evde çalışabilmekti. İleride aile kurarsam eğer, sahip olabileceğim çocuğun atölyede büyümesi benim en büyük hayalimdi. Bunun üzerine gitmek istedim. İlk hedefim de her zaman kendi maaşımı tutturmaktı. Daha ilk aydan buna ulaşabildim. Oradan markanın ne kadar doğru olduğunu anladım. Pandemiden hemen sonra bu işe başladım. Maaşa yetiştiğim an ürün geliştirmeye başladım, ürün ekleyerek, tasarım çeşidi ekleyerek... Bütün arkadaşlarım bana “Nasıl cesaret ettin?” diye sordu. Hiç sipariş görmediğim günler oldu, çok ağladım, “Yarın hiç sipariş gelmeyecek mi?” korkusu yaşadım. Bir garantisi yok çünkü. Ben sadece çok inandım, aktif olmaya çalıştım, bir şeyleri geliştirmeye çalıştım. İlk yıl kazandığım tüm parayı yeniden işe verdim; “Bu Soi’nin parası, benim param değil” dedim. Soi’nin bir işçisi olarak görüyorum kendimi, markanın sahibi olarak değil. Soi’nin tasarımcısıyım ben. Disiplinin bu işi ayakta tuttuğunu düşünüyorum. Onu da bana eski işim kattı aslında, giyimde gördüğüm her şeyi muma uyguluyorum. Sadece hammadde değişti. Benden sonra en az 15 marka daha çıktı.
* Verdiğiniz atölye ve seminerlerin teklifleri ne zaman gelmeye başladı?
Ben daha üniversiteyken başladı. Öğrenciyken mesela Bilgi Üniversitesi kendi okullarına gelmemi istedi, beni tanıyorlardı. Önlisans öğrencileri genelde küçümsenir, lise eğitiminin devamı olarak görülür. İnsanlara güzel sanatlar mezunu olmayan bir öğrencinin böyle yükselmesi garip geldi. Ben Mimar Sinan mezunu olsaydım yaptıklarım bu kadar dikkat çekmeyebilirdi bile.
‘ÖNE ÇIKMAK İSTEMEDİM’
* Peki, yaratıcılığınızı nasıl geliştirmeye çalışıyorsunuz?
Ben müşteriyle birlikte yeni renkleri, eşleşmeleri deneyimliyorum. Müşterinin isteği beni biraz da geliştiriyor. O anlamda özel sipariş alımını çok seviyorum. Benim her zaman uyumlandığım beyaz, sarı, pembe rengine müşteri “Fuşya ekleyelim” dediğinde ben buna tasarımcı gözüyle cesaret edemezken müşteri istediği için yaptığımda başka bir şey ortaya çıkıyor. İnsanların da dikkatini çekebiliyor. Çünkü gözün gözü var. İnsanları dinlemeye çok önem veriyorum, yorumlarına, memnuniyetsizlikleri ya da mutlu olduğu anlar, özel günlerini paylaşmaları... bunların hepsi beni besliyor. Ben Simge olarak öne çıkmayı hiç istemedim, ilk bir buçuk yıl kendimi göstermedim, kendi hesabımdan hiç paylaşım yapmadım. Moda çevrem bile denk geldikçe gördü, tanıdı, tebrik etti. Bunun daha organik olduğunu düşünüyorum. Öbür türlü olsaydı var olan kitlemle sınırlı kalabilirdi. Ben bilmediğim bir kitleyi hedeflemek istedim.
SIKÇA SORULAN SORULAR...
* Mumlarınızla ilgili sıkça sorulan sorular ya da doğru bilinen yanlışlar neler?
Baskı zannediliyor en temelinde. Hatta, “Baskıları aynı değil, bana başka gelmiş” deniyor. El yapımı olduğunu belirtsek de insanlar çizim olduğuna inanmıyor. O yüzden Instagram’a yapım aşamasından videolar yüklüyorum. O sorular şimdi azalmaya başladı. Onun dışında dekoratif tasarladığım mumlar var, onlara “yakmayın” ibaresi koyuyorum ya da “Yaktığınızda gözetim altında tutun” diyorum. Yoksa çünkü “Mum çok kötü yandı, garip garip sesler geldi” diye şikayet geliyor ama sonuçta onlar dekorasyon amaçlı. Yine de ben tasarım ürün yapmaktan vazgeçmek istemiyorum. Evet, seri üretim çok kazançlı, çok keyifli ama ben tasarımcı olarak kendimi beslemezsem yaptığım iş monotonlaşacak, beni heyecanlandırmayacak. Onun dışında kargolamada çok fazla sorun yaşıyoruz. Kargolama için içi aşırı dolgulu, uzay gemisi gibi bir şey geliştirdim.
* Neleri daha iyi yapabilmek isterdiniz?
Daha büyük bir operasyon süreci yürütebilmek isterdim. Şirketi büyütmek, ileride düğün organizasyonları yapmak istiyorum. Aslında hiç aklımda düğünlere mum yapmak yoktu ama çok sevdim. Şimdi yeni sabunlar çıkacak, çiçekli, kabartmalı, aşırı detaylı... Onlar biraz yenilik katacak. Mum sadece yol açtı, ileride gelinlik de yapmak istiyorum. Gelinlik tasarım yarışmasına da katılmıştım çünkü. Üç boyutlu çalışmayı çok seviyorum.
GELEN MESAJLAR...
* Sizi esin kaynağı olarak gören insanların da mesajları geliyordur diye tahmin ediyorum. Ne tür olumlu mesajlar alıyorsunuz?
En çok işinden ya da hayatından mutsuz insanlardan mesaj geliyor. Örneğin yeni boşanan, boşanmaya çalışan, hayatını kurmaya çalışan insanlar, genç kızlar, benim üniversitemde hali hazırda okuyan, lisemde okuyan, hocalarından duyup mesaj atan çok fazla insan oluyor.
* Hepsine tek tek yanıt veriyor musunuz?
Tek tek cevap veriyorum. İş kurma, devlet desteği vs. gibi konularda bildiklerimi anlatıyorum. Anneleri, teyzeleri, ablaları için yazanlar oluyor, doktor, avukat olup da ilgi duyan insanlar oluyor. Burda en önemli şey bırakmamak, kendini geliştirmek, evet, biraz cesaret ve kendinden vermek de gerektiriyor. Her şey başlamakla ilgili.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke