Türkiye ile gelişmiş ekonomilerin enflasyonla mücadele politikalarında farklar neler?
Ocak ayı enflasyon rakamları yüzde 50'ye dayanıp son 19 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Peki, dünya genelinde enflasyonist baskılarla karşılaşılan bu dönemde, Türkiye ve gelişmiş ülkelerin mücadele politikalarında nasıl farklar var? Prof. Dr. Selva Demiralp yazdı.
Ocak ayı ile birlikte enflasyon yüzde 50'ye dayandı. Çok değil son üç ay içerisinde yüzde 20'lerden yüzde 50'lere savrulan, sene başında yapılan maaş zamlarını bir ay içinde geri alan, çok hızlı ve çok ciddi bir yoksullaşma yaşıyoruz.
Enflasyon karşısında alım gücünün hızla erimesi, düşük gelir gruplarını sefalet sınırına getirirken gençlerimizi yurtdışında daha yüksek bir refah seviyesi yakalama arayışına itiyor.
Doğru politikalar izlendiğinde enflasyon düşer, makroekonomik istikrar kazanılır. Bundan yana şüphem yok. Keza pandemi öncesi dönemde de enflasyon hedeflemesi yapıp, enflasyon sorununu çözememiş bizden başka ülke kalmamıştı.
Biz maalesef pandemi öncesi dönemde de enflasyonu çok ciddiye almadık. Ancak bugün olduğu kadar geleneksel politikadan da hiç ayrışmadık. Her hatadan bir şekilde geri dönülür. Ancak yüksek enflasyon altında hızla yoksullaşan halkımızın bu süreçte yaşadığı maddi ve manevi kayıpları yerine koyabilmek, yurt dışına yerleşip düzen kuran gençlerimizi geri getirebilmek, bir kere yüzde 50'lere vuran enflasyonu "can acıtmadan" ve kolay yoldan düşürebilmek çok zor.
Enflasyonun nedeni global mi?
Pandemi sonrası tüm dünyada enflasyon yaşanıyor. Global enflasyon, Türkiye'de yaşanan enflasyonu da etkiliyor elbette. Ancak buradan yola çıkarak içeride yaşadığımız enflasyonu global faktörlerle açıklamak hatalı olur.
Bizdeki enflasyon esasen kendi hatalarımızdan kaynaklanıp global enflasyondan da bir parça etkileniyor. Rakam verecek olursak, dünyanın geri kalanının 2021 yılında tecrübe ettiği enflasyon yüzde 4 civarında iken biz geçtiğimiz seneyi bunun dokuz katı bir enflasyonla kapattık.
Enflasyon dinamiklerinde dünyanın geri kalanından önemli şekillerde ayrışıyoruz:
Beklenti Yönetimi
Eski Fed başkanı Bernanke, "Para politikası yüzde 98 söz, yüzde 2 eylemdir" demişti. Bernanke bu sözüyle merkez bankasının sözlü yönlendirme ile beklentileri kontrol altına alabilme gücüne vurgu yapıyordu. Nitekim şu anda Fed başkanlarının art arda sahneye çıkıp, faiz artışı sinyali vermelerini bu çerçeveden değerlendirmek lazım.
Fed, kanımca şahin sinyallerle beklentileri kontrol altına alıp sonrasında minimum faiz artışı ile fiyat istikrarı sağlamayı hedefliyor. Çünkü piyasalar Fed'in niyetinde samimi olduğuna inanıp enflasyon beklentilerini" daha Fed faiz artırmadan" aşağı çekerlerse o zaman asgari faiz artışı ile fiyat istikrarı sağlanabilecektir.
Bizde ise enflasyonu düşürmek için faiz artışı sinyali vermek şöyle dursun bilakis faiz artışı gelmeyeceği söyleniyor.
Bu politikanın Yeni Ekonomik Model'de (YEM) vurgulanan ve "faizi düşürerek enflasyonun düşeceği" anlayışının sonucu olduğu söylenebilir. Gelgelelim bu teoriye inancı olan bir merkez bankasının yüzde 50'ye vurmuş bir enflasyon varken neden faiz indirmediğini anlamak da zor. Keza PPK metinlerinde de bu teorinin yer almaması TCMB'nin söz konusu teoriye karşı çekinceleri olduğu izlenimi yaratıyor.
Bu neden önemli? Eğer ileriye yönelik olarak merkez bankasının ne adım atacağını bilemezseniz enflasyon beklentilerinizde para politikası kaynaklı bir iyileştirme yapamazsınız. O zaman da Fedvari sözlü yönlendirmeyle beklentileri aşağı çekemediğiniz için, maalesef vakti gelip enflasyonu düşürme kararı alındığında en ağır bedeli ödeyerek düşürmek zorunda kalıyorsunuz.
Kredibilite
Dünyanın geri kalanı pandemiye yüzde 1'ler seviyesinde bir enflasyonla girerken biz yüzde 11 seviyesinde bir enflasyonla girdik. Yani bizde zaten pandemi öncesinden gelen kemikleşmiş bir enflasyon vardı.
Katılaşmış bir enflasyon merkez bankasının karnesidir. Karnesi zayıf bir merkez bankası ileriye yönelik güven vermez. Beklentileri çıpalayamaz. İşte bu nedenle batılı ülkelerin artan enflasyonist baskılara cevaben iş işten geçmeden şahin mesajlar vererek enflasyon beklentilerini kontrol altına almaya çalıştıklarını gözlemliyoruz. Kredibilite farkının yarattığı performansı rakamlardan görebiliyoruz.
ABD'de Fed sene sonu enflasyonunu yüzde 2,6 beklerken, piyasalar yüzde 3,6 enflasyon fiyatlıyor. 2023 için ise piyasalar Fed'den de düşük yüzde 2, 2'lik bir enflasyon bekliyor. Bizde ise TCMB 2022 enflasyonun yüzde 23 açıklarken piyasa beklentisi yüzde 36 civarında. 2023 için ise o kadar fazla belirsizlik var ki TCMB'nin ciddiye alınmayan yüzde 8 tahminini saymazsak piyasalar şu aşamada tahmin bile yapmıyor.
Arz enflasyonu
Fed başta olmak üzere, gelişmiş ülke merkez bankaları başından beri yaşanan enflasyonun esasen arz kaynaklı olduğunu söylüyor.
Arzı azaltan sebepler pandeminin ortadan kalkması ile birlikte son bulacağı için uzunca bir süre enflasyonun "geçici" olduğunu söyleyip faiz artırımlarını gündeme almadılar. Ancak pandeminin uzaması hesapları bozdu. Zira altta yatan sebep geçici bile olsa bir kere enflasyon beklentileri kemikleşmeye başlarsa o noktada enflasyonun katılaşması ve kalıcılaşması söz konusu. İşte bu nedenle Omikron varyantı ile birlikte önce Fed'in sonrasında ECB'nin söylem değiştirerek faiz artışları ile enflasyonu kontrol edecekleri mesajlarını alıyoruz.
Bizim merkez bankamız da enflasyonun arz kaynaklı sebepleri olduğunu not ediyor. Ancak dünyanın geri kalanının bahsettiği "arz şoku" pandeminin getirdiği ve merkez bankalarının kontrolü olmayan sebeplerden kaynaklanıyor. Bu tür bir arz şoku olduğunda merkez bankasının faiz artışına gitmesi altta yatan enflasyonist baskıyı ortadan kaldırmaz. Çünkü faiz artışı tedarik zinciri sorunlarını çözmez. O nedenle merkez bankaları enflasyonist baskıları "arz" tarafından açıkladıklarında, bunu neden harekete geçmediklerine bir gerekçe olarak ortaya sürerler.
Enflasyonu düşürmenin bedeli
Bizde yaşanan arz kaynaklı enflasyonun en önemli sebebi ise merkez bankasının faiz indirimleri sonucu yaşanan kur şoku. Yani yaşadığımız arz şoku para politikası dışında bir sebepten değil, bilakis para politikasının kendisinden kaynaklanıyor. "Arz kaynaklı" faktörleri ileri sürüp faiz artırmamak artık Batılı ülkeler için bile bir alternatif olarak görülmüyor. O faktörleri yaratan temel sebebin faiz indirimleri olduğu ülkemizde ise "faiz artışı yapmayacağız" demek kendi yarattığımız enflasyonla bile mücadele etmeyeceğiz anlamı taşıyor.
Enflasyonla mücadelenin, yüksek faizin bir bedeli var kuşkusuz. İçinde bulunduğumuz şartlar ülkemizde bu bedelin daha da ağır olacağını gösteriyor. Ancak enflasyonu düşürmek için ödenmesi gereken geçici bedel, yüksek enflasyonun şu anda yarattığı derin hasardan daha düşük olacaktır. Dünyanın geri kalanı bu nedenle sıkı para politikasına geçmekte ve bu yolda ödenecek bedeli de göze almaktadır.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu