12 Mart darbecileri Madanoğlu davasını kullanmaktan vazgeçemiyor
12 Mart darbecilerinin amaçlarına dönük operasyonlarında gelişmelerden, sayfalardan kanıtlı belgelerle yürümeye kalkıştığınızda kocaman bir sayfaya yılları unutun, bazen ayları bile sığdırmak zorlaşıyor. Hele de operasyonların yaşamın pek çok alanına, ülkenin laik cumhuriyet kazanımları üzerine, 27 Mayıs Anayasası ve ilgili hak ve özgürlüklerin tüm alanlarına dönük yasalarla yaşadığı, örgütlü toplumsal, sol patlamada gelinen yolları geriye çekme, bir büyük püskürtme amaçlanmış, hedef tahtasına alınmışsa.. Dalga dalga operasyonlarla her yol birden deneniyorsa..
12 Mart darbecilerinin, yıllara yayarak, bozdur bozdur harca hesabı, siyasal yürüyüşlerinde kullandıkları Madanoğlu davasında 1. yıl tutuklu, sorgulamalı, ikinci yıl 2. dalga işkenceli nokta operasyonlarıyla, 3. yıl tutuksuz yargılamalarla, devleti yıkmaya yönelik (Marksist, darbeci) en ağır suçlamalarla geçiyor..
MİT’in ajan provokatörlüğünde, 1971’in 7 Temmuzu’nda başlayan operasyonlara yıl sonunda tahliyelerle nokta konulmuşken, 17 Ekim 1972’de 2. dalga işkenceli dar kadro operasyonu gerçekleşiyor. İddianame, davanın açılması 1973’e sarkıyor.
‘SOSYALİST PAŞA’, ‘RUSYA’YA BAĞLI TİP’, ‘ECEVİT FİKRİYATINDA İHTİLAL HAZIRLIKLARI’.. KURGULU
İlk operasyonlardan başlanarak nasıl olabiliyorsa, “devrim yapmak” amaçlı, sivil, eski asker ve askere sızmış olarak, üçlü ittifak içinde, ihtilal yapmak üzere gizli ortak örgütlenme suçlaması üzerinden kurgulanmış bir senaryo gündemde. İddianamenin basılı yayımlanmış Süleyman Takkeci Hâkim Yarbay Yad. As. Savcı yazılı cildinde, “Sosyalist Paşa” sıfatı katılan Cemal Madanoğlu etrafında kurgulanmış bu senaryoya yer veriliyor. Yıllara yayılmış süreç içinde, “Rusya’ya bağlı TİP ve Ecevit fikriyatında ihtilal hazırlıkları”ndan söz ediliyor. İddianamenin söz konusu başlık altındaki tırnak içine alınmış açıklamada; “Önce milliyetçilik sloganlarından faydalanılacak, milliyetçi gençliğin başı olan Alparslan Türkeş ekarte edilecek, sonra adı zikredilmeden komünist ve sosyalist bir idare kurulacak..” deniliyor. 19 Mart 1967’den başlanarak aynı gizli örgüt adına yapılmış, MİT ajan provokatörleri, üst düzey yönetici sıfatı olan Mahir Kaynak ağırlıklı, sivil, eski asker birkaç katılımcı adı verilmiş, çok sayıda görüşmeden oluşturulmuş bir iddianame kitapçığı metni, Töre-Devlet Yayınevi’nin.
‘UÇURUMUN KENARINDAKİ TÜRKİYE SENARYOLARI’
“Uçurumun Kenarındaki Türkiye” başlıklı kitaplarının 1973’te basılmış serisi içinde; sırasıyla, TÖS dosyası, TİP dosyası, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi dosyası, Madanoğlu dosyası, DevGenç dosyası, kapak listesinin içinde fiyatları ile birlikte duyurulmuş. Yakında çıkarılacaklar listesinde ise 1969’da Devlet ve Devlet Düşmanları, Gizli İsim, Devrimci Doğu Kültür Ocakları dosyası, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Dosyası, Kurucu Meclis ve Perde Arkası, Milli Doktrin Açısından Tarım ve Toprak Reformu.. kitaplarının geleceğinin duyurusuna yer verilmiş. İddianamenin kitabının başında sanıklar listesi, 1971’deki tutuklanma tarihleriyle var. Büyük çoğunluk ilk sorgulamalarının sonrasında 7.7. 1971 tarihi ile ortak tutuklanmışlar. Bizim üniversite içinde hızlı solcular arasında başı çektiğini düşündüğümüz Mahir Kaynak’ın üst kademe MİT görevlisi olduğunu topluca öğrenmemiz de aynı tarihe dayanır. En son Cemal Madanoğlu, tabii senatörlükten alınması bağlantılı 6 Eylül tarihinde tutuklanarak Mamak Kışlası içinde, besbelli onun kimliğinden kaynaklanıyor olarak kışla ortasındaki bir binaya yerleştiriliyorlar. İlhan Selçuk, Cumhuriyet gazetesi içindeki Nadir Nadi yönetiminin 12 Martçılar operasyonu sonucu tasfiye edilmeleri öncesi açılmış davalar nedeniyle yine sıkıyönetim kapsamındaki yargılamalar nedeniyle İstanbul Maltepe’de kalmış oluyordu.
BİZE GÖRE MADANOĞLU DAVASI 11 ARALIK 1971’DE ÇÖKMÜŞTÜ
Öyle düşünmek noktasında olmamız öylesine kaçınılmaz olmuştu ki. Öncelikle yargılamanın başlayacağı izlenimini veren bir gelişme yaşanmış, Madanoğlu davasının Madanoğlu ile birlikte tutuklu kalmaları için en uygun yer olarak görülmüş olmalı ki Mamak Kışlası içinde ayrı bir binada tutuklu sanıkları toplu olarak İstanbul’a, Davutpaşa Kışlası içindeki bir binaya alınmışlardı. Önce yargılamanın başlayacağı gibi bir duygu uyandırılmıştı. 11 Aralık öncesi avukatların yasalar gereği yaptıkları son tahliye talepleri de gününde reddedilmişti. Unutmam olanaksız, çünkü ziyaret günüydü, toplu yiyecek götürme geleneği orada da geçerli, bir anlamda zorunluydu. Gece yarısından sonra duruşmasız, ellerinde boş yiyecek kapları ile evlerinin zillerini çalanlardan kaygılanmamak, “Kaçtınız mı?” sorgulamasını yapmamak olanaksızdı. Tahliyeleri duruşmalı 28 Aralık gününe kalanların durumları ise farklı yerlerden tutuklanmaları kaynaklıydı. Bir tek Cemal Madanoğlu’nun tahliyesi 26 Ocak gününe sarkıyordu. Çünkü alınışından başlayan bir inatlaşması ve duruşu söz konusuydu. Asla hukuksal hak-hukuk arama işlemlerini işletmiyor, odasından çıkmıyor, tek bir yazılı belgeye imza atmıyordu. Tahliye talebinde de hiç bulunmamıştı. Tahliyesi için rica edilse de kabul etmediğinden, “Buraya sokanlar ne düşündülerse, soktukları gibi çıkarsınlar..” anlamında sözler sarf ettiği duyumlarına göre, formül bulmakta zorlanılmış, sonuçta bir bayram günü serbest bırakılması seçilmişti. Yargılamasız toptancı tahliyelerin bir başkaca anlamı olabilir miydi?
1972’DE İŞKENCELİ ODAK OPERASYONLAR YAŞANIR
Yine yorumlamasız iddianameden okuyalım.. Necdet Düvencioğlu, Hıfzı Kaçar, Cengiz Ballıkaya 17.10.1972 tarihinde yeniden, aynı gün içinde sürpriz tutuklanıyorlar. Arkası Doğan Avcıoğlu için 4.11.1972, İlhami Soysal ile İlhan Selçuk için 17.11 ile 17.11.1972 tarihli olarak şehir farkı ile aynı saatlerde aynı merkezde olacakları biçimde gerçekleştiriliyor. Altısının birden toplu tahliyelerinin iddianame kaytılarına göre tarihi 30 Aralık 1972. Cumhuriyet gazetesine dönmüş Nadir Nadi yönetimindeki Cumhuriyet’in birinci sayfasından fotoğraflı haberin yayın tarihi 31 Aralık 1972. 18 Eylül tarihli “Cumhuriyet’ten Tanıklıklar”da 15. sayfamızda paylaşmıştık. Geçen haftaki 25 Eylül tarihli 11. sayfada yayımlanmış “Cumhuriyet’ten Tanıklıklar” sayfamızdaki gazatemizin 26 Ocak 1973 tarihli 1. sayfasından yayımlanmış haberin kupürüne de dikkatinizi çekmemiz gerek. İkinci dalga Madanoğlu sanıklarının tutuklanması kararını üstlenen dönemin Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün, birçok kez sorulan soruları yanıtlarken işkence iddialarını reddetmiş olsa da.. TMMB’de sıkıyönetimin iki ay daha uzatılması kararı görüşmeleri sürecinde, işkence iddiaları gündeme gelir. Başlıklardan görüleceği üzere de Meclis’te kavga çıkar. Melen’in söz konusu işkence iddialarını reddetmesi “yalandır” demesine karşılık itiraz eden dönemin CHP Genel Başkanı Ecevit, MGP’liler tarafından dövülmek istenir. Çıkan kavgada Ecevit güçlükle kurtarılır.
TUTUKSUZ YARGILAMALAR SÜRECİNE ANCAK 1973’TE GEÇİLİYOR
Cumhuriyet’te ilk haber, 23 Ocak 1973 tarihli birinci sayfada yayımlanıyor. Madanoğlu ile birlikte 31 kişi hakkında düzenlenmiş idianameye ilişkin bilgilendirmelere yer veriliyor. Sanıklar hakkında 4 yıldan 12 yıla kadar ağır hapis ile sürgün cezaları verilmesi isteniyor. Askeri savcılıkça düzenlenen söz konusu iddianame, İstanbul 2. Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi’ne veriliyor.
İlk duruşma 7 Şubat günü yapılıyor, fotoğraflı olarak ayrıntılı haberi 8 Şubat günlü Cumhuriyet’te yayımlanıyor. Her iki haberin bütünlüğü içinde iddianamenin okunması sürdürülüyor. 2. günün haberinin sonunda, iddianamenin okunmasının devamı için duruşmanın 28 Şubat’a kaldığı notu var. Ancak 1 Mart günlü Cumhuriyet’te yayımlanan haberde, mahkeme başkanının izinli olması nedeniyle idianamenin okunmasına 20 günlük ertleme kararı verildiği bildiriliyor. Arada 20 Şubat günlü 1. sayfadaki köşesinden, Nadir Nadi’nin Madanoğlu davasına ilişkin uyarısına da dikkat çekmek gerek. “Yasaya Saygı” başlıklı yazısının girişini “Çağdaş bir ülke yasalarla yönetilir” cümlesi ile yapmış. Yürürlükteki bir dava üzerinden ileri-geri mahkemeyi baskı altında tutmaya yönelik gelişmelere değinmiş. Madanoğlu davasına ilişkin gelişmeleri özetlerken, uzun tutukluluk, serbest bırakılmalar, yeniden tutuklamalar, derken tutuksuz yargılama sürecinde henüz iddianamenin okunması ertlenmeleri gündemde iken, siyasetten gelen baskı ve sanıklara dönük suçlamaların nasıl ağır bir haksızlık-hukuksuzluk olduğunun altını çizmiş. Devamla “Biz bir hukuk devleti miyiz? Yoksa bir aşiret hayatının özlemi içinde çırpınıp duruyor muyuz?” sorgulamasını yapmış. “Yüreğinizi öyle bir hırs bürümüş ki siz kararan gözlerinizle ne hak ne hukuk ne yasa... göremez hale düştüğünüzün farkında değilsiniz.. Bu tutumlarınızla ileride başımıza büyük dertler açabilirsiniz. Bizden hatırlatması..” vurgularıyla noktasını koymuş.
EKONOMİ TIKIRINDA MI?
Dönemin siyasal gündemi çalkalanıyorsa, güncel gelişmeler içinde olmazsa olmaz sorgulama ekonomik gelişmelere ilişkin olmalı değil mi? Timur Selçuk’un ünlü “Ekonomi tıkırında” başlıklı, piyanosu eşliğindeki ünlü mizah karalamasını anımsatarak gazetemizden güncel gelişmelere ilişkin iki sayfa başlığını birden paylaşmak isterim.. 22 Ocak 1973 tarihli Cumhuriyet’in manşetinde, 27 Mayıs Anayasası, özgürlükleri içinde gelmiş demokratik kurumların 12 Mart darbeci operasyonları ile bir çırpıda ortadan kaldırılamadıklarının belgesi, DPT’nin kapı gibi raporu. Teşvik politikaları eleştiriliyor, tüketim sanayiinin teşvik edilmesinin sakıncalarının altı çizilerek uyarılar yapılıyor. Sağ taraftaki TPAO’nun petrol bulduğu haberi de ilginç, dikkat çekici değil mi? 1960 sonrası ülke çıkarlarından yana ülkenin düzeninin masaya yatırılması, örgütlü hak savaşımları süreçlerinde, yabancı sömürüsü, milli petrol kampanyaları çok canlı yaşamsal gündemde olmuştu. Yabancı petrol şirketlerinin suçlanması haksız mıymış?
Ve soldan alternatif ekonomi tezlerinde simge isim Aslan Başer Kafaoğlu imzalı yorum eşliğinde devalüasyonun Amerika’nın işine yaradığı manşet haberi, liranın da yüzde 10 oranında değer kaybettiği, bankerlerin 400 milyon dolar kazandıkları haberleri eşliğinde okurlarımızla paylaşılıyor.
İLHAN SELÇUK, 12 MART’IN 2. DALGA OPERASYONU, İŞKENCE SONRASI, CUMHURİYET’TEKİ KÖŞESİNE DÖNÜYOR
1972 yıl sonu tahliyesinden sonra, Cumhuriyet okurları ile ilk buluşmasının 1 Şubat günlü ilk yazısının başlığı “Normal bir yazı”. Bildik, mizah, felsefe ile iç içe, güncel dile yerleşen “normal-anormal” kavramlarından yürüyor. Akşam bir tek attığında normalleştiğini düşünen insandan sözü açıp, ne muhalefte ne de iktidarda olduğuna inanmayan, ama içinde bulunduğu durumu da anormal olarak değerlendiren AP’lilere geçiyor. Fiyatların uçmasından örneklerle vatandaşın normal ile anormal sorgulamasına sıçrıyor. Demirel’in iktidarda olup olmaması üzerinden de çok keyifli geçişlerle, “Her gün anormal zamanlar yaşıyoruz diyen Demirel’in, anormal zamanda normal zaman gibi iktidara geçmesi anormal değil midir?” yanıtının hazır olduğunu söylüyor... Özlemini çeken okurlarına kendine özgü diliyle selamını çakıyor.. Aynı günün gazetesinde can ağabeyi Turhan Selçuk’a 12 Mart’ta yapılmış ağır işkencelerin, kara mizah yanıtı mahkeme kararının da haberi var. Gerçekten normal insanların normal karşılayamayacakları gelişmeleri, akıl sağlıklarını, onurlarını ayakta tutarak, inandıkları doğrular adına savaşımda bilenmiş olarak devam edebilme güçlerini sadece aralarındaki güçlü sevgi bağları ile değil, olağanüstü direngenlik, mizah yetilerini aynı inançlar uğruna bedel ödemekten kaçınmayan bilinçli, örgütlü dostlar, kalabalıklarla paylaşarak sürdürebilen bu iki güzel insanın yaşamlarındaki çakışmalar öylesine üst üste geliyordu ki.. Son nefeslerini verene kadar yaşamları boyu sürecekti ki..
TURHAN SELÇUK’UN İŞKENCECİLERİNE TAHLİYE, İŞLERİNE İADE KARARI
Okurlar bugüne kadar yayımlanmış “Cumhuriyet’ten tanıklıklar” sayfalarından, Turhan Selçuk’un 12 Mart’ta yaşadığı ağır işkencelerin tanıklıklarını, kendi bıraktığı el yazısı ile de kanıtlı belgeler, fotoğraflardan da paylaştılar. Bir göz kaybına, kaburga kırıklarına, akciğer zarının yapışmasına yol açan kanıtlanmış işkencelerin, sonuçta yargılanabilen en alt sorumluluktan üç polis ile ilgili davanın 1 Şubat 1971 tarihli Cumhuriyet’teki haberinde sonuç kararı var. Suçları sabit polislere sonuçta tecil edilerek (ertelenerek) üçer ay hapis, kamu görevinden mahrumiyet kararları verilmiş oluyor. 12 Mart’ın neleri getirip neleri götürdüğüne ilişkin başka söze gerek var mı? Hiç konuşmadık, hiç suratları asılmadı, acılarını, yaşadıklarını hak arama sorumluluklarının ötesinde, kendi özellerinden hiç paylaşmadılar.
SÖZE GEREK KALMAYAN BİR DÖNEM SAYFASININ DAHA PAYLAŞIMINI YAPSAK MI?
3 Şubat tarihli birinci sayfamızda, siyasal İslamcıların besbelli en gözü karalarından birilerinin, posta yolu ile gönderdikleri bir bomba ile yaşamı sona erdirilen Senatör Bahriye Üçok’un manşete çıkmış Meclis’teki önemli, bir o kadar ders verici konuşmasının özeti var: “Başarısız hükümet komünizm özürü arar”, “Bazı camilerde halk Atatürk devrimlerine karşı kışkırtılıyor”sözlerinin üstüne ne denebilir ki.. Yanındaki fiyat artışına karşı önlem haberi, ABD’nin Türkiye’den gizlice afyon istemesi, Adalet Bakanı’nın açıklamaları ile birlikte okumalısınız..
ÜNİVERSİTEYE GİRİŞ VE LOTARYACILIK
Üniversiteye girişte yüksek puan alan öğrenciler için özel dershaneler, üniversiteler eliyle dağıtılan rüşvet boyutunda armağanları konu alan 10 -11 Şubat tarihli iki günlük söyleşi, üçüncü gününde ise üniversitelerde okuyan öğrencilerin geçim sorunlarını, ailelerinin yoksunlukları ile birlikte özetleyen bir bakanlık araştırmasının sonuçları. Birlikte acı gerçeklere dönük sonuçları ile de çok çarpıcı. Özel dershanelerin bilgi yerine, giriş sınavında başarılı olmaya nasıl odaklandıklarını da verileriyle ortaya koyuyor. Eğitimciler, hele de sorumlu bakanlık durumlara seyirce kalınca sorunlar yumağının nasıl katlandığı belgeleniyor. Üniversitelerde okuyanların yarıdan fazlasının aylık aile gelirinin 1000 liranın altında kalması o günün ekonomik gerçekleri içinde bile çok can acıtıcı bir tabloyu sergiliyor.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke