12 Mart darbesinin gerçek yüzü işkenceye, kontrgerillaya dayalı davalardan okunabilir
12 Mart darbesinin iç hesaplaşmasında 1973, işkencelere, kontrgerillaya dayalı senaryolarla yazılmış, açılmış sayısız suç örgütü davası ile toplumu sindirme, yönlendirmelerle susturma yılı. Cumhuriyet’in birinci sayfasında ağırlıklı yayımlanan davalar haberlerinin içinde kurulu tuzaklara ilişkin, sanık ifadeleri ile oluşmuş tutanakların yayımlanmasına öncelik veriliyor. Tek tek çok önemli isimlerin, açılmış davaların içeriklerinde kurulmuş tuzaklar, senaryoların perde arkasına ilişkin kamuoyu uyarılmaya çalışılıyor.. Kamuoyu komplo davaların senaryoları ile aldatılıyor, sindiriliyor.
THKO Davasında Töre idama mahkûm oldu. Osman Bahadır, Yavuz Yıldırımtürk ve Oktay Kaynak hakkındaki idam cezaları müebbet hapse çevrildi.
30 Mayıs 1973 tarihli birinci sayfamızda yayımlanan haberin kupürüne göre, ihtilal yoluyla Türkiye’de Marksist-Leninist bir rejimi gerçekleştirmek amacıyla THKO adlı gizli bir örgüt kurup silahlı eyleme geçmekten sanık Nahit Töre ve arkadaşlarının yargılanmaları 29 Mayıs günü İstanbul 3 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yürütülen dava karara bağlanmıştır. Aynı suça farklı katıldıkları gerekçesiyle 5 yıl ağır hapis verilen diğer sanıklar ise Tayfur Cinemre, Kadir Dursun Çağlı, Elif Gönül Tolun, Zerruh Vakıfahmetoğlu, Erol Torpar’dır. Sanık Cemal Alpaslan ise 5 yıl hapse mahkûm edilmiştir. Sanık Cemal Alpaslan Ertuğ ise 8 yıl hapse mahkûm edilmiştir. Cezaları 4 yıl ile 2 aya indirilen dört sanık Ali Aydın Çığ, Mehmet Faruk Kurtuluş, Rukiye Dülger ve Hasan Tayfur Cinemre’dir. Bu on sanığa ayrıca, hapis cezalarının üçte biri kadar çeşitli yerlere sürgün cezası verilmiştir. Selamiçeşme’deki banka soygunu faili olarak 12 Mart’tan önce yakalanan, ilk duruşmada beraat eden ancak gördüğü işkencenin fotoğrafının basında yer almasını gittiği duruşmada ayaklarını gösterek kanıtlayan Salman Kaya ise daha sonra THKO davasına dahil edilmiştir. Mahkeme bu sanığın sadece taşıdığı silah nedeni ile suçlulara yardım etme gerekçesiyle yargılanması cezasını verdikten sonra, tutuklu kaldığı sürenin verilen cezayı aşmış olması nedeniyle tahliyesine karar vermiştir.
ÜÇ FİDANIN YOL ARKADAŞI
Davanın adını, sanıklarını tanımayan okurlar için, kimi özel bilgi ve tanıklıkları da paylaşmak gerek. Kısaca Yassıada idamlarına yanıt havasında verilmiş Deniz Gezmiş’lerin, idam edilen “üç fidan”ın yakın arkadaşları, “Bizim 68’liler”den olduklarını anımsatmak gerek. İçlerinde bireysel açıklamalarına göre, kontenjan yükseltilerek fazla alınan iki yılın sonunda öğrenciliklerine son verilmek istenen, kapıları tutarak sabah boykotu başlatan öğrenci gruplarının içinde çok fazla sayıda kimlikleri de bilinen 1. Şube’den üst kademe görevli polisler de vardı. Önce kapılarını tutulması olarak başlatılan boykot, öğleden sonra gelen DevGenç’lilerin ağırlık kazanması ile işgal eylemine dönüşmüştü. “Bizim 68’liler”aralarında konuşarak, üniversitelerde reform arayışlarına, tartışmalara uygun eylem için, ortamın uygun olduğu sonucuna varmış olarak, üniversite işgaline karar verdiklerinde, gerek boykot gerekse reform gerekçelerine ilişkin olumlu yanıt vermeyen, toplantı halindeki üniversite senatosunun bulunduğu rektörlük binasının işgali eylemine akşam saatlerine doğru geçiş kararı verdiklerinde, gazeteci olarak giriş kapısının camları önünde sıkışıp kalmıştım. Arkada kalanların kapı tahtalarına dayanarak camların kırılmasını önledikleri, sonunda kapıların zorla açılmasını sağladıkları ortamda soluğu hep birlikte toplantı salonu, rektör makamı önündeki koridoru doldurmuştuk.
İKTİSAT DEKANININ NAHİT TÖRE’Yİ TEHDİDİ GEÇERLİ Mİ?
Öğrenci isteklerini kabul etmeme eğilimindeki rektör ve dekanlar binayı hızla terk ederlerken, dönemin İktisat Fakültesi Dekanı’nın bağırması ile başımı çevirdiğimde, hedefinde Nahit Töre’nin olduğunu görmüştüm. Nahit Töre İktisat Fakültesi’ne girdiği, üniversite giriş sınavının fakülte birincisiydi. Dekan, “Nahit Töre seni tanıdım. Sen benim öğrencimsin, bundan sonra sana hayat hakkı vermem, bu fakülteden mezun olamayacaksın” diye bağırıyordu.. Dediğini ne kadarı ile yaptı, başına gelenlerde katkısı ne oldu bilemem.. Nahit Töre’nin yaşamından bildiğim, haberinin kupürünü yayımlandığımız karara göre verilmiş idam kararı cezası gerçekleşmiş olmasa da yaşamının çok ama çok uzun yılları hepislerde, çok ağır bedeller ödenmiş olarak geçti.. Hayatı kaydı..
BİRİNCİ SAYFAMIZ HEMEN HER GÜN BİRDEN FAZLA SÜRDÜRÜLEN DAVALARIN HABERLERİYLE DOLUP TAŞARKEN
Arşivden arkadaşlarımızın taramaları sayesinde hemen öne çıkan kimilerinden örnekleri paylaşırsak.. 26 Mayıs 1973 tarihli sayfamızda Ankara’dan Milli Demokratik Devrimciler haberinin kupürü var. 3 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde sürdürülen davada esas hakkındaki mütalaasını okuyan savcı 29 sanık için 2-15 yıl arasında hapis istemiş. Haklarında 15 yıla kadar ağır hapis istenmiş sanıklar arasında Vahap Erdoğdu, Seyhan Erdoğdu, Muammer Soysal, Kaya Güvenç, Ahmet Karadam, Kayhan Edip Sakarya, Sevim Belli, Hüseyin Haldun Daşman, Erhan Yıldırım, Mustafa Bor, Adnan Bardan, Wael Musa Steil, Macit Sabri, Hüseyin Aslan, Siper Güvenç var. Yazar, meslek örgütlerinde çok önemli görev almış bu isimlerin devamındaki listelerden de çok tanıdıkları bulabilirsiniz. Yer nedeni ile listelerin tamamını vermemeyi seçtim. Önce 10 Temmuz tarihli gazetemizin kupürüne göre işçi kesimi davasında 15 sanığın tahliye istediklerinin haberi veriliyor. Aynı davaya ilişkin 14 Temmuz 1. sayfamızdaki haberde ise “Kıvılcımlı ve Belli ile örgüt kurmaktan sanık 5 kişinin 5-15 yıl arasında hapsi isteniyor” başlığı yer alıyor. Haberin girişinde yurtdışına kaçtıktan sonra Belgrad’da ölen Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın görüşlerine uygun olarak Marksist-Leninist örgüt kurmaktan yargılanan 5 kişinin yargılandıkları 3 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’ndeki gelişmelere yer veriliyor. 27 Mayıs’tan sonra yaşanan gelişmelere ilişkin bir mütalaa yapan Askeri Savcı Hâkim Binbaşı Taylan Erimer’in bu ilginç mütalaasını okurla paylaşmamak olmazdı: “Anayasamızın öngördüğü demokratik görüşlerin arkasına sığınanların Türkiye’de komünist bir düzenin kurulması için geniş bir faaliyet gösterdiklerini davası açılan her örgütte genç militanların ortaya çıktığını, ancak halkın aradığı perde arkasındaki liderlerin gözükmediğini, bunlardan en çok bilinenlerin Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı olduğunu belirtmiştir.” Ancak davası açılmış örgütün liderinin yakalanmamış olması nedeniyle, suç delilleri kanıtlanamayan söz konusu davadaki çoğu işçi kökenli sanıklar için delil yetersizliğinden beraat verilmesi zorunluluğunun doğduğunun da altı çizilmiştir.”
İŞKENCE, KONTRGERİLLAYA İLİŞKİN KAYITLARA GİREN BİLGİLER
Asıl sürprizi bilerek en sona bıraktık. İşçilerin tahliye istedikleri 10 Temmuz tarihli haberin başlığında yer verilememiş, sanıklara dayalı işkence, kontrgerillada yaşadıklarına ilişkin tutanaklara geçmiş bilgileri özetle paylaşalım: 1959 yılında Yugoslavya’dan göç eden Recep Servet Bursa ve Adapazarı’nda oturduktan sonra İstanbul Sağmalcılar’a yerleşiyor. Sağmalcılar Belediye Meclisi’ne, 1968 seçimlerinde TİP’ten üye olarak seçiliyor. 11 Temmuz 1972 yılında Tekel Tütün Fabrikası’ndan alınarak önce Emniyet’e götürülüyor. Sonra Kadıköy’de elleri ve gözleri bağlı olarak kontrgerillaya götürüldüğünü ileri sürüyor. Bir arabanın içine yatırıldığını, üzerine battaniye örtüldüğünü, durumunu kurbanlık koyun gibi gördüğünü anlatıyor. Elleri ve ayakları zincire bağlı tuvalete götürüldüğünü, taharetlenemediğini belirtiyor. Kontrgerillanın kanuna bağlı bir yer mi, yoksa insan mezbahası mı olduğunu sorguluyor. İki sanığın yakın sorgularından sonra 15 işçi mahkemeye başvurarak tahliyelerini istiyorlar. Tahliye istemlerini değerlendirmek üzere mahkeme bir gün sonraya erteleniyor.
DENİZ SUBAY VE ASTSUBAY DAVASINDA İŞKENCE VE KONTRGERİLLA İŞKENCELERİNE İLİŞKİN İFADELER
20 Kasım 1973 tarihinde yayımlanmış haberin başlığında da sadece iki sanığın tahliyesine ilişkin bilgiler yer almış. Oysa İstanbul 3 Numaralı Mahkeme’de yürütülen davanın içeriğinde de sanıkların gördükleri işkenceler ve kontrgerillada yaşadıklarına ilişkin ifadeleri var. Abdullah Akın sorgusunun yapılması sırasında kontrgerillada gördüğü işkenceleri anlatırken ayakkabılarını çıkarıp çoraplarını sıyırarak mahkemeye dökülen tırnaklarını göstermiş, “İşte gördüğüm işkencelein ayaklarımda kalan izleri” demiştir. Sanık Akın tutuklandıktan sonra iki dişini çektirmek zorunda da kaldığını söylemiştir. Aynı duruşmada sorguları yapılan Sezai Çifter, Nedret Salbaş ie Ertan Noyan da gözaltına alındıktan sonra kontrgerillaya götürüldüklerini ve işkence altında istenilen ifadeleri vermek zorunda kaldıklarını, imzaladıkları bu ifadelerini reddettiklerini söylemişlerdir. Tutuksuz sanık Sezai Çifter daima Atatürk ilkelerine bağlı kaldığının altını çizdikten sonra, imza atmış olduğu ifadeleri tümüyle reddetmiştir. Diğer iki sanık da ifadelerini gördükleri ağır işkenceler altında imzalamak zorunda kaldıklarını, sorgucuların “bilmiyorum, haberim yok” türünden ifade veremeyeceklerinde direttiklerini, “Her söyleneni bileceksin ve kabul edeceksin” diyerek imzalarının alındığını açıklamışlardır. Sanık Ertan Noyan sorgusunu yapanların kendisine iki yıl önce tutuklandığını da hatırlatarak, serbest kaldığı günlerin geçtiğini, istedikleri gibi ifade vermezse sakat bırakacaklarını anlatmış, ifade tarihlerinden gerçeklerin saptanabileceğini belirtmiştir.
BOMBA OLAYI SANIKLARINDAN 12’Sİ İÇİN İDAM İSTENDİ
5 Mayıs 1973 tarihli haberin kupüründe, Aksaray’da elindeki bomba zamansız patlamış ağır yaralı İbrahim Çenet’in fotoğrafı eşliğinde verilen bilgide iki kolu ve bir bacağını kaybettiği bilgisi veriliyor. Haberin içeriğinde anayasal düzeni zor yoluyla değiştirmek amacıyla İstanbul’un çeşitli yerlerinde bomba patlatmak, mağazaları tahrip etmek ve Boğaz köprüsünü uçurmayı tasarlamak iddialarına yer veriliyor. 3 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde başlayan davada, Askeri Savcı Nevzat Çizmeci sanıkların 2’si için idam, geri kalanları için de 5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istiyor. TCK’nin 146/1. maddesine göre idamı istenen sanıklar şunlar: M. Talat Turhan (E.Kur.Yb), Memduh Nabi Eren (doktor), Fevzi Özkaya (Hv.Ulaş. Yzb), M. Nuri Yazıcı (avukat), Selim Yavuz (avukat), Yüksel Çengel (Mali müşavir), Abdülvahap Mutlugün (avukat), Turhan Önalan (öğrenci), Sabahattin Küçük (İktisatçı), Selahattin Uzunismail (öğrenci), Mümtaz Aktaş (öğrenci), Servet Çevik (öğrenci), 5 yıl ile 15 yıl hapsi istenenlerin ise çoğunluğu öğrenci. 14 Haziran günü yapılan yargılamaya ilişkin haberde ise ifadeleri alınan sanıkların üst üste gördükleri işkencelere ilişkin ifade vermiş olmalarının sonrasında çok ilginç bir askeri hastane raporu sunuluyor. Askeri hastanenin raporuna göre sanık Yalçınkaya’nın ayağındaki “işkence izi değil, varis..” Aynı haberin içinde Numan Esin’in mahkemeyi ret talebi reddediliyor.
Sanıklardan Atamer Erol kırık dişini hâkime veriyor. Yeni öğrenci sanıkların eklenmesi ile sanık sayısı 57’ye yükselmiş oluyor. Bu arada askeri savcının itirazına karşın, mahkeme Numan Esin’in reddi hâkimdeki iddialarının doğruluğunu kabul etmediğini açıklamakla birlikte öğleden sonraki duruşmada çekilme kararı alıyor. Bu arada birçok sanık daha gördüğü işkencelere ilişkin ifadeler vermiş bulunuyorlardı. İfadelerine ilişkin mahkemeden gelen itirazlar karşısında, soyunup işkence kanıtlarını göstermek isteyenlerin sayıları kabarmıştı. Numan Esin de yeniden söz alarak kendisine yapılmış işkencelerin izlerini bedeninde gösterebileceğinin altını çizmişti. 17 Haziran günü yayımlanan gazetemizin haberinin kupüründe ise, Talat Turhan’ın ifadesinin alındığı duruşmada, İstanbul mafyasının Sunay Çankayası’na kadar uzandığı ileri sürülmüştür. Çok sayıda daha sanık ifadelerinde gördükleri işkenceler üzerinden kanıtlanması kolay izlerin bedenlerinde bulunduğu ifadelerini sürdürmüşlerdir. Numan Esin, Hasan Yalçınkaya işkence izlerine ilişkin soruşturmaların derinleştirilmesinde ısrarcı olmuşlardır. Aynı duruşmada tahliyesine karar verilen Alp Kuran ise yurtdışına çıkış yasağının konulmasının hukuka aykırılığı üzerinden bir savunma daha yapmıştır. Talat Turhan’ın devam eden sorgulaması sürecine ilişkin 27 Haziran tarihi ile gazetemizde yayımlanan haberde ise Turhan, “Savcıya kalsa Gürler, Kayacan, Batur, Erim de burada olurdu” başlığına yer verilmiştir. Talat Turhan devam edilen ifadesinde “Gözaltında bulunduğumuz süreç içinde bir ay üstümüze mermi boşaltmak da dahil olmak üzere işkenceye maruz tutulduk. Huzurunuzdaki sanıkların çoğu ve ben o tarihlerde kuvvet komutanı olan Orgeneral Faruk Gürler, Muhsin Batur, Kemal Kayacan’ı suçlamaya zorlandık. Çünkü bizi bir iktidar kavgasında kullanmak isteyen gayri meşru bir örgüt esir almıştı. Bu tabir benim değil onlarındır” demiştir. İddianameyi günler süren sorgulaması içinde satır satır eleştiren Talat Turhan, başlığa alınmış isimlerin ötesinde Madanoğlu da içinde, 27 Mayıs sonrası süreçten pek çok subayın daha aleyhinde ifadeler alınmak üzere zorlanmalarından sayısız örnekler vermiştir. Gördükleri işkencelere ilişkin ısrarcı olarak söz alan çok sayıda sanık. Askeri hastaneden alınan raporların aynı komplonun ürünü olduğu yolunda ısrarcı olmuşlardır. 1 Ağustos 1973 tarihli haberimizde ise savcı sanıkların işkence edebiyatı yaptıklarını ileri sürmüştür. Söz alan sanıkların ifadeleri ısrarları karşısında tartışmalar çıkmıştır. 11 Ağustos günlü haberimizde ise bomba davası sanığı Dr. Eren kendisine ilişkin tüm iddiaları tek tek reddederken, yine ayrıntılı bilgilendirmeler ile kendisine ve diğer sanıklara yapılan işkencelerden, kontrgerilla uygulamalarından ayrıntılı bilgilendirmelere yer vermiştir. Orada yapılan çeşitli psikolojik uygulamaların da değerlendirmesini yaparken, çeşitli mekanik işlemler, uygulanan işkencelerle insanların egosunun yıkılmasının hedeflendiğini söylemiştir. 9 Eylül günlü birinci sayfamızda yer alan Nuri Yazıcı’nın ifadesinde ise gördüğü işkenceleri ve dayatılan sorgu cevaplarını ayrıntılarıyla anlatırken, 27 Mayıs’çı olmak, 27 Mayıs kulübüne katılmakla da suçlandığını anlatmıştır. Birçok tanınmış fikir adamının yer aldığı kulübün üyeliğinin suç belgesi gibi kullanılmaya çalışılmasının anlamının sorgulanmasını istemiştir. Nuri Yazıcı, 12 Eylül tarihli gazetemizde yayımlanan ifadesinde ise üç kez kontrgerillaya götürüldüğü gerçeğinin de altını çizmiştir.
31 Temmuz tarihinde ilk ifadesi alınan bir kolu ve iki bacağı patlayan bomba ile kesilerek ağır yaralanıp, sakat kalan İbrahim Çenet, baygın, narkoz altında tedavi görürken, MİT elemanları ile hastane görevlisi olduğu söylenen kişiler tarafından, teyp tutularak ifadeye zorlanmasını ayrıntılı anlatmıştır. 14 Eylül tarihli davaya ilişkin haberimizde ise kolu ve ayaklarında kopuk olan sanık İbrahim Çenet tedavi için gittiği Haydarpaşa Hastanesi’nde dövüldüğünü öne sürmüştür. Sağlam kalan bacağının bölümlerinin de istenen ifadeleri vermezse kırılacağı tehdidini yapan doktorun dahi adını vermiştir. 30 Eylül tarihli haberimizde ise bomba olayı davasında iki sanığın ajan olarak suçlandıkları haberine yer verilmiştir. 17 Ekim tarihli aynı davaya ilişkin haberimizde ifade veren Erkan Mete, farklı daktilolara dayalı verdiği örneklerden sonra bomba olayları davasında kontrgerillayı CIA’nın kurdurduğu iddiasını ortaya atmış, iddiasına dayanak olarak birden fazla farklı daktilolar elinden çıkmış ifade yazanakları üzerinden tezini kanıtlamak istemiştir. 27 Kasım 1973 tarihinde yapılan duruşmada idamı istenen Osman Deniz’in tahliye edilmesi dikkat çekmiştir. 4 Aralık tarihinde bomba olayı sanığı MBK üyesi ve 14’lerden Numan Esin, 23 Mayıs 1973 günü evinden alınarak Emniyet amirliği, arkasından kontrgerillaya götürülerek, 13 günlük süreç içinde her tür ifadeye zorlanması, her türden işkenceden geçirilmesini ayrıntılarıyla anlatmıştır.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!