20 Ocak 1990 Bakû Katliamı
Uluslararası hukuk açısından bakıldığında, söz konusu katliamın İnsanlığa Karşı İşlenmiş Suçlar kapsamına dahil edilmesi ve sorumluların bu çerçevede gerekli soruşturmaya tabi tutulması oldukça yerinde olur.
Tarihte Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesi sürecine baktığımızda Azerbaycan halkının bağımsızlığı için çok ağır bedeller ödediğini görürüz. Bu bedeller, bazen doğrudan büyük güçler tarafından, bazen de onların maşası fonksiyonunu yerine getiren Ermeniler tarafından Azerbaycan halkına tarihin çeşitli zamanlarında, özellikle son 150 yılda değişik şekillerde ödetilmiştir. Onlara göre Azerbaycan bağımsız, güçlü, istikrarlı bir devlet olmamalı, sorunlarla boğuşan, emre tabi, aciz ve zayıf bir devlet olmalıydı. Lakin Azerbaycan halkı, köklü devlet geleneğinin ona verdiği ruhla tüm bunlara boyun eğemezdi ve nitekim eğmedi de.
Çözülme başlıyor
1990’lara doğru, Sovyetler Birliği’nin gerçeklerle bağdaşmayan ve yapay söylemlere dayanan devlet politikalarıyla daha fazla ayakta kalamayarak çözülme süreci artık başlamıştı. Tam da bu dönemde Sovyet yönetiminde Azerbaycan aleyhine faaliyetler doruk noktasına ulaşmıştı. Azerbaycan halkının ulusal lideri Haydar Aliyev’in Sovyet yönetiminden, Gorbaçov ve destekçisi olan Ermenilerin yoğun çabaları sonucunda ayrılmak zorunda bırakılması gerçeği bu durumu bize çok açık bir şekilde izah etmektedir. Zayıflayan devlet yapısındaki boşluktan ve Sovyet yönetiminin onlara arka çıkmasından cesaretlenen Ermeniler, Azerbaycan içinde ve Ermenistan’da Azerbaycan’dan toprak talepleri yönünde büyük çaplı faaliyetlere başladılar. Tabii ki Azerbaycan halkı tüm bu sürecin farkında ve kendisine karşı planlanmış bu çirkin emellerin bilincinde idi. Artık bir araya gelip memleketi çirkin saldırılardan kurtarmak için, birlik olmak için, yeniden bağımsız olmak için ve halkın hak sesini dünyaya duyurmak için toplanma zamanı gelmişti. Yer Bakû Özgürlük Meydanı (Azatlık Meydanı). Tarih 19 Ocak 1990.
1990 yılının 19 Ocak günü saat 19.27’de Sovyetler Birliği Devlet Güvenlik Komitesi’nin (KGB) “Alfa” isimli özel bir birliği Azerbaycan Devlet Televizyonu binasının genel elektrik ünitesini bombalayarak yok etti. Basın susturuldu ve ülkede görsel yayın yapılamaz oldu. Aynı gün Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov, SSCB Anayasası’nın 119. maddesini ve Azerbaycan SSC Anayasası’nın 71. maddesini ihlal ederek Bakû’da 20 Ocak tarihinden itibaren olağanüstü hal ilan edilmesi hususunda “kararname” imzalamıştı. Akşam saatlerinde SSCB Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Devlet Güvenlik Komitesi’nin (KGB) ortak planladığı operasyon çerçevesinde özel birlikler, deniz ve karadan, Gorbaçov’un meşruluğu tartışılır olağanüstü hal kararnamesinden habersiz olan Bakû’ya girdiler. Daha “kararname”nin yürürlüğe girmesine saatler kala 9 kişi katledilmişti. Şu hususu da vurgulamakta yarar görüyoruz ki, 19 Ocak 1990 gecesi Bakû’da asıl katliamı gerçekleştiren, Ermeni komutanların emrindeki özel birliklerdi ve onlar başkente 2 saatliğine girerek verilen talimatları yerine getirdikten sonra şehri terk etmişlerdi. Lakin, o geceye dair canlı şahitler ve görsel kanıtlar hâlâ mevcudiyetini korumaktalar.
SSCB Yüksek Sovyeti’ni oluşturan iki meclisten biri olan Birlik Sovyeti’nin Başkanı Primakov, SSCB Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreteri Grienko ve SSCB Komünist Partisi Şube Müdürü Mihayilov kamuoyuna Bakû’da olağanüstü hal ilan edilmeyeceğini açıkladılar. Devlet Başkanı’nın imzaladığı olağanüstü hal kararnamesinin halka duyurulmasının engellenerek operasyonlara başlanılması gerçeği bile tek başına, yapılanların kasıtlı olduğunun delilidir.
Sovyet ordusu Bakû’da
Başkent Bakû’ya giren Sovyet ordusunun özel birlikleri, onlara verilmiş talimatlar gereği önlerine çıkan herkese ve her yöne rastgele ateş açıyor, tanklar önlerine çıkan her şeyi eziyor ve şehri darmadağın ediyorlardı. İnsanlar sokakta yürürken, evlerinde otururken, otobüste veya arabada giderken etrafa saçılan bu kurşunların hedefi oluyorlardı. Tam anlamıyla 21. yüzyılın eşiğinde Bakû’da bir insanlık dramı yaşanıyordu. Sovyet ordusunun operasyonları sonucunda 134 kişi katledilmiş, 600’den fazla insan yaralanmış ve 800’e yakın insan tutuklanmıştı. Hiç kuşkusuz Bakû’da yapılan bu insanlık dışı uygulamalar, 1956’da Budapeşte’de, 1986’da Almatı’da, 1968’de Prag’da, 1989’da Tiflis’te ve 1991’de Vilnüs’de yapılan katlimalarla aynı kategoride değerlendirilebilir. Böylece Sovyetler Birliği’nin katliam ve zor gücüyle ayakta kaldığı, varlığını devam ettirdiğini görüyoruz.
Sovyet yönetimi tüm bu yapılanları, “Ordunun Bakû’ya girmesindeki amaç, orada bulunan bürokrasinin ve aile bireylerinin korunmasıdır” açıklaması ile savunuyordu. Sovyet kaynaklarındaki bilgiler bile bu savunmanın tamamen bir yalandan ibaret olduğunu ispatlıyor. Şöyle ki, o zamanlar Bakû’da İçişleri Bakanlığı’na bağlı 11 bin 500 çevik kuvvet ekibi ve Savunma Bakanlığı’na bağlı önemli sayıda askeri güç bulunuyordu. Yani bu sayılar dışarıdan ek destek güçlerini gereksiz kılıyordu.
Azerbaycan SSC Başsavcılığı ocak olaylarıyla ilgili olarak soruşturma başlattı. 100 ciltlik iddianame hazırlandı. Bu iddianamenin 69 cildi SSCB Başsavcılığı’nın talebi üzerine Moskova’ya gönderildi. Hâlâ bu ciltlerden bir haber yok.
O zamanki Azerbaycan yönetimi, yaşanmış bu olaylar hakkında değil karşı fikir bildirmek, Moskova’nın tutumunu daima göz önünde bulundurarak Sovyet yönetiminin istekleri doğrultusunda adımlar atıyordu. Daha sonraki yönetimler de ülke içinde mevcut olan istikarsızlık dolayısıyla sadece, Azerbaycan’ın o zamanki yasa koyucusu fonksiyonunu yerine getiren Yüksek Sovyet’te 17 Ocak 1992 yılında her yıl 20 Ocak tarihinin “Şehitler Günü” olarak anılmasına dair karar almıştı.
Tüm bunlara karşın Haydar Aliyev, daha 1990 yılında Sovyet yönetiminden ayrılmasına rağmen Moskova’da bulunurken hayatını riske atıp bir basın toplantısı düzenleyerek Bakû katliamını gerçekleştiren Sovyet yönetimini sert bir dille eleştirmişti. Haydar Aliyev daha sonra ülkede yeniden iktidara geldiği zaman, 29 Mart 1994 yılında Azerbaycan Milli Meclisi’nde 1990 yılı Ocak olayları ile ilgili olarak suçluların isimlerinin de bulunduğu söz konusu yaşanmış olayların değerlendirilmesi açısından kapsamlı bir karar alınmıştı.
1990 Ocak katliamının sadece Azerbaycan’da tanınması tabii ki yeterli değil. Uluslararası hukuk açısından bakıldığında, söz konusu katliamın İnsanlığa Karşı İşlenmiş Suçlar kapsamına dahil edilmesi ve sorumluların bu çerçevede gerekli soruşturmaya tabi tutulması oldukça yerinde olur. Çünkü yapılanlar bunun tüm belirtilerini içeriyor. Bizler ve tüm dostlarımız, bir daha böyle acı olayların yaşanmaması için, insanlık dışı uygulamaların takipçisi olarak, bu yolda boyun eğmeden mücadele etmeyi hayatımızın ilkesi edinmeliyiz.
Faig Bağırov- Azerbaycan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- ABD basınından Esad iddiası