'2010 bizim için oldukça kritik bir yıl olacak'

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, 2010 yılının kritik bir yıl olacağını ve kriz sonrası dönemin ilk adımlarının bu yıl atılacağını belirtti.

'2010 bizim için oldukça kritik bir yıl olacak'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.01.2010 - 11:40

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Pendik Sanayici ve İş adamları Derneğinin (PESİAD) Ocak ayı toplantısı ve yeni hizmet binasının açılış töreninde, PESİAD'ın faydalı çalışmalarını, açılışı yapılan bu yeni hizmet binasında sürdürerek çalışacağını belirterek, bu gibi toplantıların ekonomik karar alma sürecinde önemli katkılar sağladığını kaydetti. Türkiye'nin bugüne kadar elde ettiği başarılara, özel sektör eliyle ulaştığını kaydeden Bakan Ergün, ''Bundan sonra da özel sektör eliyle başarılar kazanmaya devam edecektir. Öyleyse sizlerden ve sizin vesilenizle bütün iş dünyamızdan şunu istiyoruz, Türkiye'nin gerçek gündeminin sizin faaliyetleriniz olduğunu unutmayın'' dedi.

Ergün, 2009'un son aylarında KOBİ'ler için bir destek programı hazırladıklarını ve bu programla 100 bin KOBİ'ye ulaşmayı hedeflediklerini anımsatarak, 2,5 milyar liralık kredi destek programı çerçevesinde, işletmelere ilk üç ayı ödemesiz, geri kalanı 15 aylık eşit taksitler halinde, 25 bin lira üst limitli kredi kullandırmayı hedeflediklerini, kullanılan kredinin faizinin yüzde 75'ini de KOSGEB'in karşılamasını kararlaştırdıklarını söyledi. İşletme sahibinin kadın girişimci olması halinde, kredi üst limitini 30 bin lira olarak belirlediklerini aktaran Bakan Ergün, 4 Kasım'da başvuruları almaya başladıklarını ve kısa bir süre içerisinde 115 bin işletmenin başvuruda bulunduğunu söyledi.

Kredi destek programına 8 bin 352 kadın girişimcinin başvurduğunu aktaran Ergün, şunları söyledi: ''Belirlediğimiz 2,5 milyar liralık kredi hacmi 21 gün gibi kısa bir sürede aşıldı. Yoğun talep dolayısıyla asıl listede yer alıp da herhangi bir nedenle krediye hak kazanamayan veya krediyi kullanmayan işletmelerin yerine, 15 bin adet yedek başvuruyu da kabul ettik. Kriterleri karşılayan işletmelerin dosyalarını kredi tercihinde bulundukları bankalara gönderdik ve işlemleri biten işletmelerimiz, Kurban Bayramı öncesinde kredilerini almaya başladı. Şu ana kadar 72 bin işletme 1,7 milyar TL kredi kullanmış ve KOSGEB 130 milyon lira faizi karşılamıştır. Her zaman söylüyoruz, 2010 yılı bizim için oldukça kritik bir yıl olacaktır, kriz sonrası yine dönemin ilk adımlarını bu yıl atacağız. Bu nedenle uygulamaya koyduğumuz bu destek programı, KOBİ'lerimizin 2010 yılına, finans anlamında daha rahat girmelerini sağlaması açısından da çok önemlidir.''

Ekonomi yönetimini gelişen ve değişen koşullara göre değişime tabi tutmayan ülkelerde, daha yoğun sosyal ve ekonomik sıkıntılar yaşanacağına dikkat çeken Ergün, piyasaya her yıl, hatta her ay yeni ürünler, yenilikler süremeyen işletmelerin, bu yarıştan çekilmek zorunda kalacaklarını dile getirdi. Türkiye'nin makroekonomik görünümü ve aktif dış politikasının gelecek adına umut verici olduğunu aktaran Ergün, kriz sonrası dönemde, doğru zamanlarda, doğru alanlara yapılacak yatırımların, orta ve uzun vadede çok karlı yatırımlar olacağını bildirdi. Kriz dönemlerinin aslında çok bereketli dönemler de olabileceğini vurgulayan Bakan Ergün, ''Bilgi ve cesareti harmanlayabilirsek, dünyanın istikametini doğru okuyabilirsek, önümüzdeki dönemde başarılı olmamak için ortada bir neden yoktur'' şeklinde konuştu.

Türk Tasarım Danışma Konseyinin ikinci toplantısını dün gerçekleştirdiklerini anlatan Ergün, bürokratlar, iş dünyasının temsilcileri ve akademisyenlerle, tasarım stratejilerini oluşturmak için oldukça faydalı ve umut verici bir toplantı yaptıklarını ifade ederek şunları aktardı: ''Bugün AR-GE'ye, inovasyona, tasarıma ve markalaşmaya vereceğimiz önem, gelecekte nerede olacağımızı belirleyecektir. Bu çalışmalar, ürettiğimiz ürünlerin kalitesini ve katma değerini yükselttiği gibi üretim maliyetlerini de azaltan çalışmalardır, bu yönleriyle de uluslararası rekabet gücünün temel belirleyicileridirler. Kamu ve özel sektör olarak bu alanlara daha fazla eğilmeli, ortak çözümler ve ortak politikalar üretmeliyiz.'' Nihat Ergün, küreselleşmenin getirdiği bir numaralı olgunun rekabet olduğunu ve rekabet edebilme dinamiklerini yakalayamayan bir ülkenin yarıştan eleneceğini dile getirdi.
 

 

'Hazinemiz tarihimizde ilk defa, 10 yıllık sabit faizli tahvil ihalesi yaptı'

Ergün, bugün Türkiye'nin makroekonomik dengelerinden kaynaklanan risklerin geçmişle kıyaslanamayacak şekilde makul seviyelere indirilmiş bulunduğunu, bunu bu ekonomik kriz içerisinde de gördüklerini söyledi. Mühim olanın bu riskleri, yönetilebilecek minimum seviyeye çekmeyi ve o seviyede stabil hale getirmeyi başarabilmek olduğunu aktaran Ergün, ''Salı günü çok sevindirici bir gelişme yaşadık, Hazinemiz tarihimizde ilk defa, 10 yıllık sabit faizli tahvil ihalesi yaptı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa oluyor. İşte Türkiye'nin yaşadığı dönüşüm bu. Türkiye'de risk algısının nasıl değiştiğinin açık izahı budur'' dedi. Bu ihalenin önümüzdeki süreçte Türkiye ekonomisi ile ilgili önemli bir referans noktası olarak işlev göreceğini kaydeden Ergün, ''Risk, hayatın bir gereği olarak hiçbir zaman sıfıra inmez. Sosyal hayatta da, ekonomide de muhakkak her zaman risk olacaktır, olmalıdır da'' diye konuştu. Dünya çalkalanırken, devasa şirketler batarken Türkiye'de makroekonomik dengeler üzerinde önemli bir tahribat meydana gelmediğini vurgulayan Ergün, ''Döviz oranlarına, faiz oranlarına, enflasyon rakamlarına bakın, tansiyonun yükseldiğini, dengenin bozulduğunu gösteren önemli göstergeler bunlar. Bu göstergelerde büyük bir sapma olmadan bu sürecin içinden çıkılmış, bu süreç yönetilmiştir'' şeklinde konuştu.
 

'Türkiye üzerinde risk algısı oluşturmaya çalışılıyor'

Türkiye'de son günlerde yoğun şekilde yaşanan tartışmalara bakıldığında, bazı çevrelerin ısrarla Türkiye üzerinde bir risk algısı oluşturmaya çabaladıklarının görüldüğünü dile getiren Bakan Ergün, böyle bir algının oluştuğu ve yerleştiği düşünüldüğünde, ne olacağının belli olmayacağını, böylece yabancı yatırımcı, yerli yatırımcı gelip yatırım yapar mı sorusunun yerleşeceğini kaydetti. Bu tür tartışmaların, ülkeye, sanayiciye, millete, işadamına hiçbir faydasının olmadığını kaydeden Ergün, bilakis zararı olduğunu belirterek, ''Türkiye'ye bu gündemi yakıştıranlar, Türkiye'nin eskimiş sorunlarıyla beraber yaşamasını isteyenler hiçbir meseleye el atılmasın diyenler nasıl bir Türkiye tasavvuru ile hareket ediyorlar, bunu açıklamakta herkes gerçekten zorlanıyor'' dedi. Kalkınma hedeflerinin yakalanması için ülkenin gerçek gündeminin yatırım ve ihracat olması gerektiğini her fırsatta vurguladıklarını kaydeden Ergün, şöyle konuştu: ''Kendimize yerli ve yabancı yatırımcı yerine koyalım. Bu tartışmalar yatırım kararı alma aşamasında ister istemez bir tedirginlik bir çekingenlik oluşturacaktır. Bu tartışmaları temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp piyasaya sürmek ülkemizle ilgili yanlış bir imaj oluşmasına sebebiyet vereceğinden bir an önce farkına varmalıdır. Türkiye'nin ekonomik yapısındaki riskleri büyük ölçüde bertaraf etmeyi başardık. Sosyal ve siyasi risk oluşturmaya çalışanlara da bugüne kadar izin vermedik. Bundan sonra da izin vermeyeceğiz. Çünkü bu sosyal risklerin artması, bu siyasi risklerin artması Türkiye'nin iktisaden de geri kalması anlamına gelmektedir. Bu nedenle birbirimize yardımcı olmalıyız. Bu ülkenin gerçek gündemine odaklanması için işadamıyla, siyasetçisiyle, aydınıyla hepimiz elimizden geleni yapmalıyız. Her şehrimiz daha fazla gelişsin. Her insanımız bu ülkeye daha fazla katkı sağlasın. Ülkemiz doğusuyla batısıyla, her şehriyle daha fazla kalkınsın demek o kadar zor mu? Elbette değil.''
 

'Demokrasi ve hukuk açığı ekonomiyi olumsuz etkiliyor'

İşadamlarının demokrasi ve hukuk açığının ekonomiyi ve özellikle reel sektörü olumsuz etkilediğini çok iyi bildiklerini dile getiren Ergün, bu meselenin basit bir hesap kitap meselesi olduğunu söyledi. İşadamlarının, işleri icabı bunu en iyi yapan kesim olduğunu vurgulayan Ergün, ''10 kişinin ürettiği bir Türkiye mi daha zengin olur, 100 kişinin ürettiği bir Türkiye mi daha zengin olur? Enerjisini teröre, çetelere, modası geçmiş tartışmalara harcayan bir Türkiye mi daha zengin olur, yoksa enerjisini eğitime, bilime, adalete, demokrasiye, sanayiye ayıran bir Türkiye mi daha zengin olur? Bunlar cevabı çok basit sorulardır, bu konular üzerinde spekülasyon yapılacak bir durum da yoktur'' diye konuştu. Kronik sorunları aşma noktasında gayret gösterildiği takdirde olumlu sonuçlar elde edilebildiğini ortaya koyan birçok güzel örnek bulunduğunu aktaran Ergün, şunları ifade etti: ''Komşu ülkelerle ilişkilerimizi bu açıdan değerlendirebiliriz, 7 yıldır Suriye ile Irak ile Yunanistan ile bütün komşularımızla, sorun temelinde değil çözüm temelinde ilişki kurmaya başladık. Son dönemde bu yaklaşımın semerelerini de toplamaya başladık, bu ülkelere yaptığımız ihracatın son 7 yılda ne kadar arttığı ortadadır. Bu artış önümüzdeki dönemde de hızla devam edecektir. Zira komşu ülkelerle 'sıfır sorun' aşamasını artık geride bıraktık, şimdi 'maksimum işbirliği' aşamasına geçiyoruz. 'Bu işler riskli işler, böyle gelmiş böyle gider' deseydik, sorunları çözme noktasında bir irade göstermeseydik, bu noktaya gelemezdik. Bundan sonra da Türkiye'ye ayak bağı olan her sorunu, akıl, sağduyu ve işbirliği zemininde çözmeye devam edeceğiz.''

Bakan Ergün, bu gibi sosyal ve siyasi sorunların, ekonominin hedeflerine ulaşmasının önünde engel olduğunu belirterek, son yıllarda uygulanan kararlı yapısal reformlar sonucunda, Türk ekonomisinin büyük ölçüde istikrar kazandığını, bunu küresel kriz ortamında açık bir şekilde gördüklerini anlattı.

'Dünyanın yeniden şekillenmesi kaçınılmaz'

Küresel ekonomide yaşanan gelişmelere paralel olarak ekonomide bir miktar daralma yaşansa da, kalıcı bir etkinin söz konusu olmadığını kaydeden Ergün, ''Kriz ortamında tüm dünyada ihracat kanalları daralmıştır, ancak şunu söylemeliyim ki biz bu zor ortamda pazarlarımızı korumayı başardık. Bizim ihracatımızdaki düşüş, ihracat miktarımızdaki azalmadan ziyade, ağırlıklı olarak emtia fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanmıştır. Artık kriz yavaş yavaş geride kalmaktadır. Böylesine geniş çaplı bir küresel kriz sonrasında, dünyanın yeniden şekillenmesi de kaçınılmazdır'' diye konuştu. Türkiye'nin, bu dönemde doğru adımlar atar, doğru kanallara yönelirse, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı başaracağını ifade eden Ergün, ekonominin dayanaklılığını, esnekliğini, gelişime açıklığını artıracak alanlara odaklanması gerektiğini, çalışmalarını da bu odaklar etrafında şekillendirdiklerini sözlerine ekledi. Toplantıya, AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu, Tuzla Kaymakamı Mümin Heybet, Pendik Belediye Başkanı Salih Kenan Şahin, PESİAD Başkanı Ahmet Cin ile dernek üyesi işadamları katıldı.

 

'2010 yılı krizden çıkışın ardından önemli bir başlangıç yılıdır'

Bakan Ergün, 16 Mayıs 1996 yılında inşa edilen, İzmit Belediyesinin tadilat yaparak taşındığı yeni hizmet binasının açılış törenine katıldı. Ergün, İzmit Belediye Başkanı Nevzat Doğan'ın odasında gazetecilere yaptığı açıklamada, 2010 yılının Türkiye'de ekonominin ve onun en önemli unsuru olan sanayinin, uzun soluklu bir toparlanma ve büyüme döneminin başlangıcı olacağını belirterek, bu yılda alınacak kararlar, yapılacak yatırımlar, atılacak adımların önemli olduğunu ifade etti. 2009'un son çeyreğinde Türkiye ekonomisinin yeniden büyüme trendine girdiğini, mart ayında açıklanacak rakamlarda bunun daha net görüleceğini dile getiren Ergün, 2010 yılında Türkiye ekonomisinin orta vadeli programa göre yüzde 3,5 büyümesinin öngörüldüğünün ancak Türkiye'nin potansiyelinin bundan daha hızlı büyümeye müsait olduğunu ileri sürdü.

''Bazı kurumlar, Türkiye'nin bu potansiyelini görerek yüzde 5,5'luk bir büyüme dilimine kadar tahminlerde bulunmaktadırlar'' diyen Ergün, şöyle konuştu: ''2010 yılı krizden çıkışın ardından önemli bir başlangıç yılıdır. Bu yıl sanayi, ticaret için son derece önemlidir. Bu yıl önemli yatırım, ihracat kararları alınacaktır, bu yıl alınacak kararlar geleceğimizi belirleyecek kararlardır. Büyümede sanayinin rolü büyük olacaktır. Türkiye'nin bu dönemde ihracatında da yeniden bir artış gözlenecektir. Çünkü Türkiye dış pazarlara açık bir ekonomidir ve önemli oranda sanayi ürünü ihraç etmektedir. Eskiden Türkiye tarım ürünleri ihracatıyla tanınan bir ülkeydi, ama artık ihracatımızın yüzde 80, yüzde 90'ını sanayi ürünleri oluşturuyor. Türkiye bugün ciddi sanayi ürünü ihraç eden ülke konumundadır. Hem de dünyanın neredeyse tüm ülkelerine sanayi ürünü ihraç edebiliyoruz. Dış politikamızı da buna göre oluşturuyoruz. Komşularla 'sıfır problem' politikasının yalnızca siyasi sorunları çözmeye yaramadığını, aynı zamanda ciddi ekonomik avantajlar da meydana getirdiğini görüyoruz. Bu politikayla yaklaştığımız tüm ülkelerle ticaret hacmimiz ciddi oranda artmıştır.''

Afrika'nın son yıllara kadar ilgilenilmeyen bir bölge olarak görüldüğünü, bu ülkelerle son 3 yılda sıcak siyasi ilişkiler kurulduğunu dile getiren Ergün, serbest ticaret anlaşmalarının imzalandığını, 3 yılda Afrika ile ticaretin 5 milyar dolardan 17 milyar dolara çıktığını kaydetti.
Bakan Ergün, şöyle devam etti: ''Türkiye'nin sanayi potansiyeli çok yüksek, ciddi bir sanayi ülkesiyiz. Geçen hafta Mısır'da iş adamları toplantısına katıldık. Türk ve Mısırlı iş adamlarını bir araya getirdik. Mısır'ın 700 iş adamıyla bizim 100'den fazla iş adamımız buluştu ve ciddi iş anlaşmaları yaptı. Mısır ile serbest ticaret anlaşmamız var, bu anlaşma oradaki Türk yatırımlarını artırdı, hem de Türkiye'nin Mısır'a olan ihracatını ciddi oranda artırdı."

 

Özel sektörün önemi

Ergün, bir diğer büyük pazarın ise 200 milyon nüfuslu Brezilya olduğuna dikkati çekerek, ''Bazı iş adamlarımız ürününü pazarlamaya gitti, biz de bu firmaların yanında olduk. Neden yanlarında oluyoruz? Türkiye'nin zenginleşmesi özel sektör eliyle gerçekleşecektir. Türkiye'de istihdamı, yatırımı meydana getirecek olan, üretim, ihracat yapacak olan özel sektördür. O'nun önünü açmamız, destek vermemiz gerekiyor. Brezilya'ya uçakla 15 saatte gidiliyor, okyanus aşıyorsunuz. Okyanusu aşmaya karar verdiyseniz, buna cesaret ettiyseniz, yelkeninize rüzgar doldurmak bizim işimiz'' diye konuştu. Ergün, Brezilya'nın otomotiv sektörü, özellikle otomotiv yan sanayisi için önemli bir pazar olduğuna işaret ederek, şu bilgileri verdi: ''İç pazarında yılda 3,5 milyon otomobil satılıyor, bizim iç pazarımızda 369 bin otomobil satılıyor. Türkiye'nin toplam otomobil üretimi 1,5 milyona henüz ulaşmadı, 1 milyon 200 bin seviyelerinde. Brezilya'da ticari araç, kamyon, otobüs hariç yalnızca 3,5 milyon otomobil iç piyasada satılıyor. Türkiye ile Brezilya arasında serbest ticaret anlaşması imzalanması için gerekli girişimleri yaptık. Çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşmaları imzalansın ve böylece o pazarlarda da iş adamlarımız yer alsın.''

 

Brezilya'daki 'Turko'lar

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Brezilya'da 15 milyona yakın Lübnanlı yaşadığını, bu Lübnanlılar'ın Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1800'lü yılların sonlarında göç ettiğini, hepsine zamanında Türk (Osmanlı) pasaportuyla gittiği için 'Turko' denildiğini kaydetti.
Eskiden kendilerine 'Turko' denilmesinden hoşlanmayan Lübnanlılar'ın artık gocunmadığını, bunda Türkiye'nin dünyadaki imajının yükselmesinin etkili olduğunu iddia etti.

 

AR-GE yatırımlarına teşvik

Bakan Ergün, Türkiye'nin rekabet gücünü artırmak için en önemli projelerinden birinin AR-GE'ye, yüksek teknolojiye yapılacak yatırımlar olduğuna değinerek, şöyle konuştu: ''Petrol, doğal gaz satarak zenginleşmesi mümkün olan bir ülke değiliz, ancak çalışarak, üreterek, ürettiklerimizi dünyaya satarak zengin olabiliriz. Girişimci, yatırımcı, ihracatçı sayımızı artırmalıyız. Genç kuşaklarımız var, girişimci, yatırımcı olmak istiyor. Geçen yıl başlattığımız projeyle her yıl 100 gence tekno girişim sermayesi verme kararı aldık. Gençlerimiz, ticarileşebilecek, teknolojik ürüne dönüşebilecek bir iş fikri getirecek, biz de teknoparklarda yerlerini ayırıp, 100 bin TL hibe kredi vereceğiz. Kefil de, parayı geri de istemiyoruz. Hatta batırırsan da batır, önemli değil. Yeter ki, senin gibi iş fikri, projesi, teknolojik fikri olan ve bunu ticarileştirmek isteyen gençliğimiz olsun. Paramızı biraz da bunlar yesin ne olacak? Paralarımız nice mantıksız yerlere gidiyor, mantıksız yerlere gideceğine, mantıklı bir şey için paramız harcanmış olur. Geçen yıl toplamda 159 proje gelmişti, bu yıl 724 proje geldi. Bunların 28'i de Amerika'daki üniversitelerde okuyan öğrencilerimiz, doktora ve yüksek lisans yapan akademisyenlerimizden geldi. Bu başvurular bize beyin göçünün tersine döndüğünü de göstermektedir. Bu yıl Kocaeli Üniversitesinden 4, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsünden de 7 genç girişimci proje gönderdi. Projeler inceleniyor, 120 projeye destek vereceğiz. Ancak, desteklenmeye değer proje sayısı fazla olursa bir kısmını gelecek yıl değerlendireceğiz, bir kısmını da başka kaynaklardan desteklemeye devam edeceğiz. Bu geleceğimiz açısından en önemli işlerden birisidir.''

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler