441 gün sonra tahliye edilen İnan Kızılkaya: Kalbim Silivri'de kaldı
441 gün sonra tahliye edilen Özgür Gündem gazetesi Sorumlu Yazıişleri Müdürü İnan Kızılkaya, “Buruk bir sevinç yaşadım. O gün Cumhuriyet davası vardı. Onların tahliye edilmemesi beni üzdü” dedi. Kızılkaya, “Silivri’de bir gazete çıkarılacak olsaydı, Türkiye’nin en iyi gazetesi olacağına eminim” diye konuştu.
Kapatılan Özgür Gündem gazetesi sorumlu yazıişleri müdürü İnan Kızılkaya, 441 günlük tutukluluğun ardından üç gün önce özgürlüğüne kavuştu. Hakkında süren 92 dava var. Kızılkaya, “Tahliye edildim ama buruk bir sevinç yaşadım. O gün Cumhuriyet davası vardı. Cumhuriyetçilerin tahliye edilmemesi beni üzdü” diyor. Cezaevinde karıncaların, böceklerin, bir köşede yeşeren otların çok kıymetli olduğunu anlatıyor: “Dışarda belki de hiç göze çarpmayacak bir karınca, içerde yaşamı hissettiriyor. Hayat buymuş deyip, sarılmak istiyorsun. O karıncaya basmamak için yolunu değiştiriyorsun. Bir gün küçük bir serçe cama çarparak öldü. Bir dostumu kaybetmiş gibi üzüldüm....”
- Özgür Gündem’le dayanışma kampanyasından söz eder misiniz?
Özgür Gündem’in üzerinde çok büyük bir baskı vardı. Bu baskıyı tek başımıza değil, basın özgürlüğü savunucuları ile göğüslemek istedik. Sembolik bir kampanya başlattık. Bu kampanya müthiş bir ses çıkardı. Biz bile bu kadar ses getirmesini beklemiyorduk. Demek ki böyle bir açlık varmış. Toplumda niteliksel bir sıçramaya neden oldu. Daha önceden açılan soruşturmalara ifade vermeye vs. tek başımıza gidiyorduk. Ama senin yanında meslektaşların olunca kendini güçlü hissediyorsun çünkü onlardan güç alıyorsun.
- Duruşmalarda tecrit altında olduğunuzu ve işkenceye uğradığınızı söylediniz...
İnsan onurunu kırmaya yönelik olan çıplak aramaya maruz kalıyorduk. En basit sosyal ihtiyaçlarımız karşılanmıyordu. İlk başlarda kitap, gazete ve dergi yoktu. Memurların tavırları ise hiç hoş değildi. Memurlar insanı ezmeye, iradesini kırmaya ve teslim almaya çalışıyorlar. 24 saat boşsunuz yapılacak hiçbir şey yok. Ne yapacaksınız, şarkı mı söyleyecekseniz? Sesiniz de güzel değilse şansınız yok. (Gülümsüyor) ‘Beyaz ölüm’ denilen tecridi yaşıyorduk. Zaten tecridin amacı da sosyal hayatını yok etmek. Avukatınız geliyor. Görüş kabininde gidene kadar çeşitli tacizlere maruz kalıyorsunuz. 24 saat kamera ile gözetleniyorsunuz. Daha sonra yerim değiştirildi. Aynı davadan yargılandığım insanların yanına getirildim. Tabii onları göremiyordum. Ama mazgallardan birbirimize sesleniyorduk. Onların moral ve direnci bana güç verdi.
Böcekler ve karıncalar
- En çok neyi özlediniz?
Toprağa ve salaş bir kahvehanede tavla oynamaya özlem duydum. Ayağımı bastığım her yer betondu. Her taraf beton olduğu için küçük küçük böcekler ya da karıncalar görüyordum. Normalde umursamadığımız böcek ve karınca insana yaşamı hissettiriyor. Hayat buymuş deyip, sarılmak istiyorsun. O karıncaya basmamak için yolunu değiştiriyorsun. Sonra havalandırmada küçük yosunlar çıkıyordu. O yosunlara su verip, besliyordum. Yanına destekleyici bir şeyler koyuyordum ki yosunlar büzülmesin. Bir ara yemeklik soğan almıştım. O soğan hücremin bulunduğu merdivenin altında yeşerdi, boy verdi. O müthiş bir şeydi. Yeşillik görüyordum. Sonra serçe sürüleri geliyordu. Bir gün küçük bir serçe cama çarparak öldü. Bir dostumu kaybetmiş gibi üzüldüm. Bir de HDP Eş Genel Başkanı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine yapılan saldırı beni çok üzdü. Ölümden sonra bile seni rahat bırakıyorlar. Bu hiçbir inanca uygun değil. Korkunç bir şeydi yaşanan. Hiçbir gazeteci gömülemeyen bir cenaze haberi yapmak istemez.
Ahmet gidince üzüldüm
- Ahmet Şık ile koğuş arkadaşlığı yaptınız...
Ahmet Şık benim yanıma verilmeden 4.5 ay önce benimle aynı koğuşta kalan Özgür Gündem Genel Yayın Yönetmeni Zana Kaya tahliye edilmişti. 18 gün Ahmet geldi yanıma. Benim için çok mutlu olduğum, güzel bir şeydi Ahmet’in gelişi. Onun gelmesi ile beraber bir soluk aldım. Daha sonra Ahmet dilekçe yazıp, kendi arkadaşlarının yanına geçti. Onun gidişi ise beni çok üzdü. Cumhuriyet gazetesi çalışanlarıyla ya da Die Welt’in Türkiye muhabiri Deniz Yücel ile aynı koğuşta kalmayı çok isterdim. Silivri 9 No’lu Cezaevi’nde bir gazete çıkarılacak olsaydı, Türkiye’nin en iyi gazetesi olacağına eminim. Habere dayalı müthiş tartışmalar olurdu. Bu arada Turhan Günay sayesinde cezaevinde bir kitap artışı yaşandı. Bu büyük bir mutluluktu bizler için.
Annem moral verdi
- Aileniz için tutuklu bulunduğunuz günler nasıl geçti?
Ailem Erzurum’da yaşıyor. Onlar içinde zorlu bir süreçti. Annemin yaşlı olması nedeniyle görüşlerime gelmesini istemiyordum. Ama beni dinlemeyip, görüşüme ve mahkemeye geldi. Annem dik duruşlu, cesur biri. Bana moral verip destek oldu. Bana, ‘Sen yanlış bir şey yapmadın. Haklısın. Sadece işini yaptın. Mesleğini savun. Bugünler de geçecek’ dedi. Nerdeyse sen geri adım atarsan sütümü helal etmem diyecek noktaya geldi.
- Dışarda olmak nasıl?
Aslında şu an dışarda olmak çok zor. Her an tutuklanabilirim psikolojisi yaşıyor insan. Dışardaki dayanışma ise, içerdeki insanı besleyip ayakta tutuyor. Basın meslek örgütleri, insan hakları aktivistleri, sivil toplum örgütleri benimle sürekli bir dayanışma içerisinde oldular. Belki sayıları azdı ama çıkardıkları ses çoktu. Bu ses Silivri Cezaevi’nin duvarlarına vuruyordu. Dayanışmayı büyüten ve ses veren herkese çok teşekkür ederim.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı