5. Dünya Su Forumu: Amaç suyun ticarileştirilmesi mi?
Dünyadaki tatlı sular ile ilgili her türlü teknik, ekonomik, sosyal ve hukuki konuların tartışıldığı ve acil çözüm stratejilerinin geliştirildiği Dünya Su Forumu'nun beşincisi bu Pazartesi, 16-22 Mart 2009 tarihlerinde İstanbul'da başlıyor.
Dünyadaki tatlı sular ile ilgili her türlü teknik, ekonomik, sosyal ve hukuki konuların tartışıldığı ve acil çözüm stratejilerinin geliştirildiği Dünya Su Forumu’nun beşincisi bu Pazartesi, 16-22 Mart 2009 tarihlerinde İstanbul’da başlıyor. Etkinliğin temel amacı, kirlenen ve tükenen su kaynaklarının etkin kullanımı için ortak bir bilinç yaratmak ve bu yolda küresel işbirliği sağlamak... Ne var ki bazı meslek odaları, sendikalar, sivil toplum örgütleri, akademisyenler, su kullanıcıları, su, çevre ve insan hakkı savunucuları, suyun ticarileştirilmesinin yolunu açtığı gerekçesiyle İstanbul’da düzenlenecek olan 5.Dünya Su Forumunu protesto ediyor.
"Dünya vatandaşları, açlık, açgözlülük, kin ve nefret duyguları ile eğitilmemelidir”
Kemal Atatürk
Birleşmiş Milletler’in verilerine göre şu anda dünya nüfusunun üçte biri su sıkıntısı çeken veya su kirliliğinin insan sağlığını tehdit edici boyutlara ulaştığı ülkelerde yaşıyor. Bu oranın 2025 yılında nüfusun üçte ikisine ulaşacağı tahmin ediliyor. Ülkemizde ise Devlet Su İşleri’nin (DSİ) 16 Temmuz 2008 tarihli açıklamasına göre bugün Türkiye’de 7 ilde su sıkıntısı var ve iki yıl içinde su sıkıntısı çeken il sayısı 34’e ulaşacak.
Dünyadaki su sorununa çözüm oluşturmak amacıyla BM, Dünya Su Konseyi (WWC), Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (OECE) ve Dünya Bankası ortak stratejiler geliştirmeye çalışırken, ülkemizde 60. Hükümet’in çözüm yaklaşımı sularımızı ya da bunların kullanım haklarının satışa çıkartılması yönünde. Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı Hilmi Güler, Mayıs 2007’de “Fırat ve Dicle dahil 12-13 akarsuyumuzu satacağız” derken, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Eylül 2007 tarihinde, “Akarsu herkesin malı, satılmaz. Biz sadece 49 yıllığına kullanım haklarını satacağız (ANKA)” diyebiliyor.
Dünya Su Konseyi dünyadaki insanlara suyun önemini anlatmak, sürdürülebilir su kullanımının önemini benimsetmek, temiz suyun yaşam kalitesi üzerindeki belirleyici etkisini vurgulamak için 1997 yılından bu yana her 3 yılda bir Dünya Su Forumu düzenliyor. Forumun beşincisi bu yıl İstanbul’da gerçekleştirilecek. Bugüne dek sırasıyla Fas (Marakeş), Hollanda (Hage), Japonya (Kyoto), Meksika’da (Mexico City) yapılan Dünya su Forumlarının yönetimi, Dünya Su Konseyi ile ev sahibi ülke tarafından ortaklaşa yürütülüyor. Forum 4 temel amaca hizmet ediyor:
1)Suyun politik gündemdeki önemini artırmak
2) Somut önerileri formüle etmek
3)Bunların önemini dünya kamuoyunun dikkatine sunmak
4)Su kaynaklarının etkin kullanımını sağlamak
5. Dünya Su Forumu’nun “Farklılıkların Suda Yakınlaşması” (Bridging Divides for Water) olarak belirlen ana temasının ne anlama geldiğini 5. Dünya Su Forumu’nun Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Mete Saatçi’ye sorduk:
“Bu tema, Avrupa ile Asya, Ortadoğu ile Afrika, Güney ve Kuzey arasındaki coğrafi kavşak noktalarının altını çizmesinin yanında, dünyanın zengin ve fakir, gelişmiş ve gelişmekte olan bölgeleri gibi çeşitli su kültürleri arasındaki kavramsal ayrılıklara da gönderme yapmaktadır. ‘Farklılıkların Yakınlaştırılması’ kavramı aynı zamanda yerel, ulusal, bölgesel ve küresel çapta su kullanıcıları, karar-alıcılar, su uzmanları ve çalışanları arasında ileri seviyede bir bilgi alışverişi ve gelişkin bir anlayış oluşturma hedefini de ifade etmektedir. Bu farklı bakış açıları arasında bir alışveriş sağlamak amacıyla köprüler inşa etmek, farklılıkların üzerine çıkma ve çeşitli taraf ve sektörleri bir araya getirme fırsatları yaratacaktır. Son olarak bu tema, kaynakların daha iyi yönetilmesinin Binyıl Kalkınma Hedeflerinin tümüne ulaşmakta katkı sağlaması açısından uluslararası su camiasını daha somut öneriler ortaya koymaya davet etmektedir.”
5. Dünya Su Forumu’nun İstanbul’da yapılacak olmasını çok büyük bir fırsat olarak değerlendiren düzenleme komitesi yetkilileri, yaklaşık 200 ülkenin su ve çevre bakanını, 25 devlet başkanını ve 20 şehrin belediye başkanlarını konuk edeceklerini bildiriyor. Forumun ev sahipliğini DSİ Genel Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı, İSKİ Genel Müdürlüğü üstleniyor. Başta Dışişleri olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler de destek veren katılımcılar arasında.
Büyük toplantıya hazırlık
5. Dünya Su Forumunun küçük ölçekli bir hazırlık toplantısı olarak düşünülen “İstanbul 1.Su Forumu” 14-15 Şubat tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirildi. 5.Dünya Su Forumu Genel Sekreteri Prof.Dr.Oktay Tabasaran’ın dünyadaki su tüketimi ile ilgili çizdiği karamsar tablo, ortak bir stratejinin gerekliliğini ortaya koyuyor: “BM verilerine göre su tüketimi bu hızla devam ederse 2025 yılında gezegenimizin üçte ikisinde su sıkıntısı çekilecek….Nüfus yoğunluğu, yoksulluk hatta cahillik, ağır sanayi kirliliği ve küresel iklim değişikliği nedeniyle çok yönlü baskıların altındaki su sancılarının ancak küresel işbirliği ile üstesinden gelinebilir.”
Aynı toplantıda hazır bulunan Dünya Su Konsey’i Başkanı Loic Fouchon, dünyadaki herkesin suyla ilgili temel haklara sahip olduğunu ve Konsey’in temel misyonunun bu hakları korumak olduğunu söyleyerek, bu hakları şöyle açıkladı:
“Bunların ilki suya erişme hakkıdır. Her vatandaşın hakkı olduğu düşünülerek anayasalara eklenmelidir. Böylece evrensel bir hak haline gelmelidir. İkinci önemli ilke finansmandır. Su politikası için daha fazla kaynak ayrılmalıdır. Üçüncü önemli ilke, suyun yönetişiminin iyileştirilmesidir. Örneğin Türkiye’nin, Suriye’nin ve Irak’ın sınır ötesi sular konusunda ortak çalışmaları bulunmaktadır. Son olarak su yönetiminde ademi merkeziyetçi bir yapıya yönelmek gerekir.”
TÜSİAD VE WWF-TÜRKİYE
Türkiye’de suyun yönetimi konusunda yaşanan sorunlara çözüm bulmak amacıyla çeşitli sivil toplum örgütleri çalışmalar yapıyor, elde ettikleri sonuçları raporlarında yayımlıyor. Bunların arasında en fazla sesi, TÜSİAD’ın 9 Eylül 2008 tarihinde yayımladığı rapor çıkarttı. Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fouchan’un da katılımcıları arasında bulunduğu TÜSİAD toplantısında, “Türkiye’de Su Yönetimi’nin durumu: Sorunlar ve Öneriler” ve “Şebeke Suyu Hizmetlerinde Özel Sektör Katılımı: Dünya Uygulamaları Işığında Türkiye için Model Tartışması” başlıklı raporlar açıklandı. Raporlar, Türkiye’nin su kaynakları potansiyelini ortalama 501 milyar metreküp/yıl olarak hesaplıyor. Yağış, akış, yer altı suyu beslemesi ve komşu ülkelerden gelen miktarlar göz önüne alındığında, brüt toplam yenilenebilir, yüzeysel su potansiyeli 234 milyar metreküp, ancak mevcut teknolojik ve ekonomik koşullarda bu değer, yılda toplam 112 milyar metreküp düzeyinde değerlendiriliyor. Bu miktarın 40.1 milyar metreküpü 2003 yılı itibariyle kullanıma açıldı. 40.1 milyar metreküp suyun yüzde 74’ü sulama sektöründe, yüzde 15’i içme suyu sektöründe ve yüzde 11’i ise sanayide kullanılıyor. Buna göre kişi başına düşen teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir yıllık su miktarı bin 500-bin 735 metreküp civarında kalıyor ve Türkiye su azlığı yaşayan bir ülke konumuna giriyor. Raporda, Türkiye için 2030 yılı ve 100 milyon nüfus öngörüsüyle bu değerin bin metreküp/kişi/yıl’ın altına düşeceği tahmin ediliyor.
Ne var ki WWF-Türkiye, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Su Kaynakları Program müdürü Buket Bahar Dıvrak’ın hazırladığı rapor, Türkiye’de tüm sektörlerin suyu plansız kullandığını ortaya koyuyor. Tarımsal sulamanın %88’inin vahşi sulama ve kentsel kullanımda kaçak ve kayıpların oranının da %40’ı bulduğu ülkemizde bir litre atık su, sekiz litre tatlı suyu kirletiyor. Bütün bunlara karşın belediyelerin sadece %8’inde arıtma tesisi var.
TÜSİAD raporuna göre su kısıtının en önemli nedenleri arasında, Türkiye nüfusunun çoğalması, tarımsal ve endüstriyel faaliyetlerin gelişmesi ve yaşam standartlarının yükselmesinden kaynaklanan “su kullanımına olan talebin artışı”, kirlilik sonucu su niteliğindeki bozulmalar ve miktarda beklenenin dışında dönemsel azalmalar sayılıyor.
WWF-Türkiye su uzmanı Dıvrak ise su yetersizliğinin en önemli nedenini suyu doğru yönetemememize bağlıyor. Ulusal bir su vizyonumuzun olmadığına işaret eden Dıvrak, su yönetiminden sorumlu 14 farklı kurumun bulunmasının da yönetimde karmaşaya yol açtığını belirtiyor.
Çözüm önerileri
TÜSİAD su kısıtının etkisini azaltmanın en etkin yolunun, bir taraftan kullanılabilir su potansiyelinin kirlilik önleme, teknolojik ve tasarruf yöntemleriyle arttırılması, diğer taraftan talebi düşürücü politikalara ağırlık verilmesi olduğunu belirtiyor. Raporda ayrıca makro ölçekli çözüm olan nüfus ve göç kontrolünün en önemli çözüm olduğunun altı çiziliyor.
WWF-Türkiye ise önerilerini dört başlık altında topluyor:
• Suya doğru bakmak
• Ulusal su yasası
• Entegre havza yönetimi
• Bütün sektörlerde su tasarrufu
Özelleştirme için ön hazırlık mı?
TÜSİAD raporundaki tespitler bilimsel doğruları yansıtmakla birlikte, raporun öneriler bölümünde yer alan şu ifade, TÜSİAD’ın suyun metalaştırılması ve ticarileştirilmesini savunan bir taraf olduğu inancını doğruyuor: “Türkiye için şebeke suyu hizmetlerine özel sektör katılımı düşünüldüğü takdirde, uygun düzenleme rejimi, politika yapıcı kurumların eşgüdümünde ve hizmetin özel sektör katılımına açılması öncesinde tesis edilmelidir.”
TÜSİAD raporundaki bu ifadeler tepki çekmekte gecikmedi. 7 Şubat 2009 tarihinde Bursa’da gerçekleştirilen “5.Dünya Su Forumu Neyi Amaçlıyor?” konulu panelde TÜSİAD’ın suyun metalaştırılması ve ticarileştirilmesini savunduğu ve bu raporun İstanbul’da yapılacak olan 5.Dünya Su Forumu öncesinde yayınlanmış olmasının dikkat çekici olduğu vurgulandı.
TMMOB Çevre Mühendisleri Oda Başkanı Yılmaz Kilim, dergimize yaptığı açıklamada raporun büyük ölçüde bu konudaki uluslararası metinlerin çevirisine dayanan, suda özelleştirme ya da özel sektör katılımının zorunlu olduğunu gösterebilmek için mevcut durumdaki sorunları göstermeye çalışırken bilindik özelleştirme argümanlarından pek öteye gidemeyen bir belge olduğunu söylüyor. Rapor’da doğal tekel ya da siyasi tekel niteliğini taşıyan bir hizmet olan suyun özelleştirilmesi için, tıpkı telekomünikasyon ya da enerji piyasası özelleştirmelerine benzer bir yol haritası çizildiğini belirten Kilim, raporun en dikkate değer noktasının, su yönetiminde klasik hizmet sunan bakanlık modelinin ve ona bağlı yatırımcı, hizmet sunan örgütlenme modellerinin terk edilmesi ve bu alanda üst kurullaşmaya gidilmesinin önerilmesi olduğunu kaydediyor. Kilim’e göre özerk üst kurul modeli örgütlenme, piyasayı düzenleyici denetleyici bir işlev görecek, su hizmetinin küresel şirketlere açılmasına yardımcı olacaktır.
Raporun örnek olarak seçtiği Malezya, Filipinler, Bolivya ve Türkiye’de özelleştirmelerin olumsuz sonuçlarının ortaya çıktığına dikkat Çeken Kilim, su kaynaklarının korunması bir yana, bu ülkelerde suyun, parası olanın istediği gibi tasarruf ettiği bir metaya dönüşmüş olduğunu söylüyor.
Foruma karşı oluşumlar
Bundan önceki dört forum da karşıt görüştekilerin protestolarına hedef olmuş. Öyle ki Mexico City’de göstericileri bastırmak için sert önlemlere başvuran polis, çok sayıda göstericinin yaralanmasına yol açmış. İstanbul’da bazı sivil toplum kuruluşları da benzer eylemlere hazırlanıyor. "Başka bir su yönetimi mümkün” diyen Alternatif Su Forumu bunlardan biri. Dünyadan ve Türkiye'den 34 sivil toplum kuruluşunun birlikte düzenlediği forumda suyun ticarileşmesinin nasıl engelleneceği tartışılacak. Aralarında sendikaların, meslek odalarının, sol parti ve oluşumların bulunduğu 40'tan fazla örgütün oluşturduğu Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu (www.suplatformu.net) , atölye, panel çalışmaları ve gösteri yürüyüşleri ile “su hayattır satılamaz” sloganını işleyecek.
Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Prof. Dr. Beyza Üstün Dünya Su Forumlarının 5.'sinin Türkiye'de yapılmasının tesadüf olmadığını söylüyor: “Çünkü su kaynakları bakımında zengin bir coğrafyadır. Suyu meta haline getirmeye çalışıyorlar. Meksika'da bunu gerçekleştirdiler. İlk defa Meksika'da su havzası sınır dışına taşınarak, su meta haline getirildi.”
TMMOB Çevre Mühendisleri Oda Başkanı Yılmaz Kilim, Dünya Su Forumu’nu daha iyi analiz edebilmek için öncelikle Dünya Su Konseyi’nin yapısının ve kuruluşunun incelenmesinin gerekli olduğunu söylüyor. Kilim’e göre Dünya Su konseyi çok paydaşlı uluslararası bir platform, bir şemsiye örgüt. Hiyerarşik tarzda örgütlenmeyen Konsey’in içinde 300’den fazla örgüt yer alıyor. Konsey’in Türkiye’den 40’a yakın üyesi var. Bu üyeler arasında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ), İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) gibi kamu örgütleri, vakıflar ve su alanında faaliyet gösteren inşaat şirketleri var.
Yeni sömürgecilik=Çevre kaynaklarının satın alınması
Dünya Bankası Başkan Yardımcısı İsmail Serageldin’in 1995 yılında söylediği “Bu yüzyılın savaşları petrol için veriliyorsa, gelecek yüzyılın savaşları su için verilecektir” sözleri bugün su paylaşımı konusunda yaşadığımız “örtülü şavaşların” yalın bir ifadesi. İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Prof.Dr. İlhan Talınlı ise günümüzde su paylaşımının sömürgecilik şeklinde sürdürüldüğünü şöyle ifade ediyor: “Eski sömürgecilik savaşlar ve fetihlerle gerçekleşirken, şimdilerde bu, çevre kaynaklarının satın alınması, işletilmesi ve satılması ile yeni bir boyuta ulaşmıştır. Küresel politikalar ekosistemin birincil canlısı olan insan popülasyonlarını, yani halkları sömürmek adına o havzanın suyunu halka satabilmektir.”
Günümüzde “kirleten öder” gibi çevre politikalarının hâlâ geçerliliğini koruduğuna dikkat çeken Talınlı, “kirlenmeden koruma” ve “risk yönetimi” gibi bilimsel politikalar yerine hâlâ arıtma, kriz yönetimi vb. politikaların, sermaye gücü ile özellikle geri kalmış ülkelere uygulandığını belirtiyor. Su gibi temel çevre kaynaklarının kar amaçlı kullanılmasının sibernetik ekosistem kuralları içinde ikincil bir çevre kirlenmesine yol açmasını ise şöyle açıklıyor: “Eski teknolojiler geri kalmış ülkelere transfer edilmekte, bu ülkelerdeki kaynaklar sömürülmekte ve suyu boru ucunda insanlara ulaştırmak yerine, petrol ürünü olan plastik şişelerde satarak her gün bir insanın 40 gr plastiği çevreye çöp olarak atmasını sağlamaktadır. Daha da ötesi sonra bu plastikleri nasıl geri dönüştürebileceğimizin teknolojisini de satmaktadır.”
Ticarileştirme=Sinsi bir özelleştirme
İstanbul Tabip Odası Divan Kurulu Üyesi ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’ndan Profesör Dr. Kenan Demirkol ise suyun ticarileştirilmesini şöyle yorumluyor: “ Ticarileştirme su hizmetlerinin sunumunda farklı bir yapılaşmadır. Burada özelleştirmede olduğu gibi yasal yapı ve ortaklık yapısında bir değişiklik olmamakta. Amaç maksimum düzeyde kar elde etmek. Özelleştirilmenin aksine kademeli bir şekilde yapılan suyun ticaretleştirilmesi sürecinde, toplumsal feveran olmamakta ve böylece politik duruş ve tepki hareketlerinin temel dayanağı oluşmamakta. Belediyeler de ticaretleştirme sürecini özelleştirmeyi engelleyebilmenin tek çaresi olarak gösterirler. Aslında ticaretleştirme sinsi bir özelleştirmedir. Ticaretleştirmede sosyal sorumluluk ya da ekolojik sürdürülebilirlik kriterleri kesinlikle yoktur."
Forumun ticarileştirilmesi iddiasına yanıt
5. Dünya Su Forumunun resmi internet sitesinde Forumun farklılık yaratan değil, farklılıkları birleştiren ve ortak çözümlerin tartışıldığı bir platform olduğu belirtiliyor. Forumun tanıtım yazısında bu hususta şu ifade yer alıyor: “Forumlarda, kamu-özel sektör ortaklığından, ademi merkeziyetçiliğe ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesine kadar her çeşit çözümün sunumu yapılır ve tartışılır….Forum, özel şirketlerin suyu bir meta olarak sömürmesine zemin hazırlayan bir ortam değildir; tam tersi tartışma ve ortak çözümlerin üretildiği bir zemindir. Bu çözümler taraflarca kabul edilebilir ve herkese yararlı olabilir.”
Kaynaklar:
www.worldwaterforum5.org ; www.dsi.gov.tr ; www.wwc.org ; www.suplatformu.net ; www.politeknik.org.tr ; www.who.org ; www.siwi.org www.wwf.org ; www.iski.gov.tr ; www.worldwatercouncil.org ; Prof. Dr.Kenan Demirkol- Suyun Ticarileştirilmesi-
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı