AB'de İtalyan desteği

Türkiye'nin AB üyeliğine Fransa, Danimarka gibi ülkelerin olumsuz yaklaşımı biliniyor. İtalya ise Türkiye konusunda daha tutarlı tavırlarıyla dikkat çekiyor. Bu yaklaşım her yıl yinelenen Türk-İtalyan Forumu'nda kendini gösteriyor.

AB'de İtalyan desteği
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 22.12.2008 - 15:13

İlerleme raporunun yayımlandığı günlerde Roma’da önemli bir toplantı yapıldı: Türk-İtalyan Forumu. Türk-İtalyan forumu beş yıldan bu yana yapılmakta. İlki Roma’da yapılmıştı beş yıl önce. Bir yıl Roma’da bir yıl İstanbul’da yapılıyor. Bu yıl sıra Roma’ydı. Girişimi başlatan Limes adında bir İtalyan sivil toplum örgütüdür. Türk-İtalyan denilince iki ülkenin ilişkileri görüşülüyor, tartışılıyor, sanılmasın. Daha çok AB-Türkiye ilişkileri masaya yatırılıp tartışılıyor. Doğal olarak İtalya da bir AB üyesi ülkesi olduğuna göre dolaylı yoldan Türkiye’nin İtalya ile olan ilişkileri de gündeme geliyor. Ancak ta başından beri Türkiye’yi AB yolunda destekleyen bir ülke olarak İtalya, AB-Türkiye arasında, deyim yerindeyse, bir “ara buluculuk” görevi üstlenmek istiyor, dahası, beş yıldan bu yana seve seve yapıyor bu işi. Limes tek başına yapmıyor doğal olarak. Türk Dışişleri Bakanlığı Stratejik Dairesi Başkanlığı ile ortaklaşa yapıyor. Unicredit Bankası da akçasal omuz veriyor etkinliğe.

 

 

Katılımcıların görüşleri

Bu toplantıda ilk konuşmacı Aspen Enstitüsünden Bayan Marta Dassu idi. Adı geçen Enstitütü dünyadaki siyasal gelişmeleri izleyen bir Amerikan kuruluşudur. Bayan Dassu, Obama’nın Avrupa devletlerinden dış siyasada ve ekonomik konularda destek isteyeceğini söyledi. Bu bağlamda Türkiye’nin işlevinin önemine değinen konuşmacı, Kafkaslarda daha önemli bir görev üstleneceğini belirtti. Kıbrıs konusunda AB’nin artık etkin bir rol üstlenmesi gerektiğinin altını çizerken, “Irak meselesinde Türkiye ve AB birlikte çalışmak zorundadır” dedi. Ayrıca Suriye ve Lübnan konusunda da Türkiye’nin işlevini göz ardı etmemek gerekir. Buna ek olarak Türkiye’nin “İsrail ve Suriye arasında arabuluculuk yapmak istemesinin de sevindirici olduğunu kabul etmek zorundayız” diyen Dassu, Türkiye ile Rusya arasındaki dostluktan yararlanmak gerektiğini belirtti. Akdeniz Birliği’nin önemli olduğunu ama Türkiye ile AB ilişkilerini engelleyici olmaması gerektiğini söylemekten geri kalmadı.

Türk tarafından karşı yanıt Semih İdiz’den geldi. Obama’nın temel iletisinin “değişim” olduğunun altını çizen konuşmacı bu değişik dünyada Çin’in bir “canavar” gibi karşımızda durduğunu; arkasından Hindistan’ın geldiğini; ayrıca Pasifik’te Çin ve Amerikan işbirliğinin varlığından söz etmenin doğru olacağını söyledi. Bir başka güç Rusya’dır. Böylesi siyasal ve ekonomik coğrafyada Türkiye odak noktasıdır. “Amerika’nın hedeflediği altı noktadan beşinde Türkiye vardır” dedi. İdiz, ayrıca,Türkiye’nin çok yönlü bir siyasa gütmek zorunda olduğunu söyledi. AB ile olan bir “angajman”ı olduğunu belirten İdiz, ancak taraflar arasında ciddi sorunların olduğunu söyledi. AB’nin de olmuş, oturmuş bir proje olmadığını ama çok iyi bir iş başarmış olduğunu; federatif mi, konfederatif mi olacağının belli olmadığını belirten konuşmacı, “Gürcistan sorununun, AB’nin Türkiye’den kopamayacağını göstermiştir” yorumunu yaptı. Ona göre, AB genişleme değil, derinleşme sorunuyla karşı karşıyadır. AB ülkelerinin sürekli “Türkiye Avrupalı değildir, olamaz” sözleri doğru bir yaklaşım değildir. Türkiye’nin bu yoldaki coşkusunu kırmaktadır. Türkiye egemenlik konusunda duyarlıdır. Parçalanmanın söz konusu olmadığını AB’ye sürekli anımsatmak gerekir. Akdeniz Birliği, Kafkaslar ve Ortadoğu’daki karmaşayı sonlandırmak açısından önemlidir.

Bayan Emma Bonino, İtalyan Senatosu Başkan Yardımcısı, başından beri AB yolunda Türkiye’yi desteklemiştir. Bonino’ya göre, AB olgunlaşmak zorundadır. Amerikan başkanı kim olursa olsun dünyanın güvenlik sorununda İtalya daha etkin boyutta sorumluluk yüklenmelidir. Türkiye-AB ilişkileri yavaşlamak yerine hızlanmak zorundadır. Ortadoğu’ya bakmak yeterlidir. Olgun Avrupa’nın bu birleşmeyi sağlamak adına izlediği yolda değişiklik yapmak zorundadır. Örneğin, ekonomik kriz konusunda sorunu ulusal düşünmek yeterli olmayabilir. Bu bağlamda Türkiye ile ortaklığı olan Unicredit iyi bir iş yapmıştır. Bonino, “sürecin yavaşlaması ilişkilerin kopmasına neden olur” derken, Türkiye’nin süreci yavaşlattığını, AB’nin de Kıbrıs konusunda tarafsız olmak ve duruşuna dikkat etmek zorunda olduğunu söyledi. Sekiz başlığın açılamamasının nedeni Kıbrıs’tır. “Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine İtalya’dan sonra seçilmiş olması bir rastlantı mıdır” diye soran Bonino, Akdeniz Birliği’nin başlangıç sorunlarından ötürü ayakta durmakta zorlandığını söyledi.

Egemen Bağış, Türkiye’nin AB’nin “diyetisyen”i olduğunu söyledi. Bağış, Türkiye-AB ilişkilerinde ayak sürenin Türkiye olmadığını söylerken, Avrupa’nın enerji sorununda Türkiye’nin öneminin altını çizdi. AKP’nin, doğu ve güneydoğuda, oy potansiyelinin yüzde 25’den yüzde 60’lara çıktığını belirten Bağış, “her etnik grubun birinci tercihinin AKP olduğunu” söyledi. Ve Türkiye’nin yalnız Akdeniz Birliği’nin değil, 40’ın üzerinde kuruluşun üyesi olduğunu ekledi sözlerine.

 

 

'Felaket' tespiti

Türkiye’deki İtalyan Büyükelçisi Carlo Marsili’nin sözleri çok yerinde ve Türkiye-AB ilişkileri açısından can alıcı noktalara değiniyordu. Marsili, sekiz başlığın Kıbrıs sorunundan, beş başlığın Fransa’nın engellemesi nedeniyle açılamamasının bir “felaket” olduğunun altını çizmiş ve ilişkilerin durabileceğini söylemiştir. Bu bağlamda sivil toplum örgütlerine çok iş düştüğünü belirten Marsili, Avrupa, PKK’nın bir terörist örgüt olduğunu ilan ediyor ama PKK, Avrupa’da cirit atıyor ve her tarafta büro açabiliyor. Bunu anlamanın olanaklı olmadığını dile getirirken enerjiyle ilgili başlıkların açılmamasını da eleştirdi.

Unicredit’in Ceo’su, Alessandro Profumo, Türkiye’de, 2002’ye göre daha sağlıklı bir ekonominin varlığının görmezden gelinemeyeceğini ve bankacılık sisteminin de sağlıklı bir yapıya sahip olduğunu söylerken Türkiye’nin AB’ye tam üye olabilmesi için elinde çokça kozunun bulunduğunu söyledi.

Sıra iki dışişleri bakanının konuşmalarına gelmişti. Sözü ilk alan bakan Fini oldu. Bakan Fini, iletişim konusunda çok çalışmak gerektiğini anımsattı. Türkiye’nin enflasyon konusunda başarılı olduğunu belirtirken iletişim konusunda sivil toplum örgütlerine çok iş düştüğünün altını çizdi. Tanıtım önemli bir etmendir. Türkiye’de AB konusunu gündeme getirmek ve bu konuyu kamuoyuna mal etmek gerekmektedir. Bir başka deyişle, Türk kamuoyu AB fikrini iyice benimsemelidir. Bu sözleri durmadan yineleyen Fini, Türk-İtalyan Üniversitesi’nin imzalanan bir anlaşmayla devreye gireceğini söyledi ve girişimlerin Türkiye’nin tam üyeliğine dönük olması gerektiğinin altını çizdi. Türkiye’nin katılımının AB’yi güçlendireceğini söyleyen bakan, Türkiye’nin Kafkasya’da gösterdiği beceriyi kutladı. İsrail-Suriye arasında arabuluculuğa soyunmuş olmasının ve Afganistan’daki Türk askeri gücünün varlığının övgüye değer olduğunun altını çizdi ve tek laik İslam ülkesi olmasının da büyük yarar sağlayacağını belirtmekten geri kalmadı. Türkiye’nin Avrupa’ya, Avrupa’nın da Türkiye’ye gereksinimi olduğunu belirterek sözlerini sonlandırdı.

Bakan Babacan, ilk Türk-İtalyan zirvesinin bakanlar düzeyinde İzmir’de yapılacak olmasının (ki yapıldı N.A notu) AB ile ilişkilerimiz açısından da önemli olduğunu söyleyen Babacan, iki ülke arasında ticaret hacminin 17.5 milyar dolara ulaştığını; bu yılki rakamların yüzde 25 daha artacağını ve 650 İtalyan firmasının Türkiye’de çalıştığı bilgisini verdi. İtalyan turist sayısının 515.000 olduğunu belirten bakan Babacan, bu yıl onun da yüzde 25 artacağını söyledi. Türkiye’nin AB’ye katılmasıyla AB’nin temsil gücü artacaktır ve Kafkasya, Ortadoğu kendisini AB’ye daha yakın duyumsayacaktır. O gün açıklanan İlerleme Raporu ile ilgili olarak Babacan, Türkiye’nin açık bir toplum, demokrasisinin de daha ileri düzeyde olması gerektiğinin altını çizdi. Sivilleşen bir toplum olarak sivil-asker ilişkisinin yeni bir düzleme taşınması gerektiğini belirtti.

 

İtalyanca Atatürk kitabı

Bu toplantının bir kuralı vardır; o da konuşmaların ya Türkçe ya da İtalyanca yapılmasıdır. Doğal olarak anında birinden ötekine çeviri yapılmaktadır. Konuşmasını İngilizce yapan bir konuşmacı bir akademisyendi, Ayşe Kadıoğlu. Kadıoğlu’na göre Türkiye AB’ye başvurmakla Avrupalı olarak “görünmekten” çıkmış, özünde Avrupalı olmuştur. Kadıoğlu bunları söylerken tarih boyu özellikle Türk-İtalyan ilişkilerini görmezden gelmek gibi bir eğilim içine girmiştir. Dahası, Cumhuriyet Türkiyesi’nin çağdaşlaşmak sevdasının arkasında Avrupa’nın humanizmacı ve aydınlanmacı ateşinin yandığını da unutmuş gibidir.

Bu Forumun bir başka özelliği de bir kitap tanıtımı oldu. İtalyan Prof. Fabio Grassi “Atatürk” adlı bir kitap yazmış. Çok oylumlu bir kitap. Kitap İtalya’da basılmış ve satışa çıkmış. Tanıtma ne yazık ki çok kısa sürdü. Kitabı gene Cumhuriyet Türkiyesi üzerine bir kitap yazan Roma La Spienza Üniversitesi öğretim üyelerinden Antonello Biagini kitabın yazarıyla birlikte sundular.

 

AB: Ekinsel örgütlenme

Sonuç olarak toplantıyı özetlememiz gerekirse AB, kimilerinin savunduğu gibi tecimsel çıkar üzerine kurulu bir örgütlenme değildir. AB,bize göre, çok güçlü ekinsel bir örgütlenmedir. Bu ekinsel taban yaşam biçiminden başlayarak eğitim dizgesine kadar uzanan zor ve dolambaçlı bir yoldur. AB yaşam biçiminin en duyarlı olduğu konu kentleşmenin getirdiği sorunlar bağlamında insanın dingin ve doygun biçimde yaşamasını sağlamaya dönüktür. Gerilimden uzak, çağdaş ölçütlere yanıt veren bir eğitim dizgesinde temelde önem verdiği kendi dilinde ve geleneğinde eğitim vermektir. AB’ye giren ülkelerin ulusalcılıklarını ya da milliyetçiliklerini yitireceklerini savunanların inadına bugün Türkiye’de yabancı dilde öğretim yapan eğitim kurumların sayısının hiçbir AB ülkesinde olmadığı kadar yüksek olduğunu söylemek zorundayız. Ayrıca hiçbir AB ülkesinde bizimki kadar özel üniversitenin olmadığı gerçeği görmezden gelinemez. Bunun anlamı eğitim ve öğretimin devletin koruması altında olduğudur. Liberal ekonominin, serbest piyasa ekonomisinin cirit attığı toplumlar olarak AB ülkeleri eğitim ve öğretimin özele bırakılamayacak kadar kutsal olduğunun ayrımındadırlar. İnsanını iki yönden sağlama almak gibi bir kararlılık içindedirler. Gerek dil gerekse bilgi ve yetişme olarak ülkeler çocukları için kendi öz kaynaklarını kullanmanın kaçınılmaz olduğunu bilmektedirler. Bunun içindir ki bu yıl salt ekin ağırlıklı çalışmalara yer verilecek ve sözü edilen iletişimsizlik, ekin ve sanat aracılığıyla giderilmeye çalışılacaktır. Bugüne kadar ısrarla üzerinde durulan tecim ve turizmin sağladığı iletişimin kalıcılığının olmadığı görülmüş ve bu yıl yeni yolar aranmıştır. Bir romanın ya da bir şiir seçkisinin bir yabancının düş dünyasında yaratacağı imge kolay kolay silinemez. Bunun örneklerini çokça gördük.

Bu toplantı bir kez daha göstermiştir ki Türkiye, AB’ye girmek konusunda ortaya toplumsal bir istenç koymalıdır. Tüm siyasal partileri, üniversiteleri, sivil toplum kuruluşları, kısacası, asker-sivil tüm kamuoyuyla. Ve kendisine çeki düzen vermelidir. Geleneğini, aile ilişkilerini koruyarak yaşam biçimini değiştirerek. Avrupalı yaşamayı öğrenerek. Bir başka deyişle, okuyarak, öğrenerek. AB de Türkiye üzerindeki ütopik sevdalarından vazgeçmeli ve Türkiye’nin duyarlı olduğu konulardan, kırmızı çizgilerinden, elini çekmelidir. Türkiye’nin etnik varsıllığını tek bir ülke olarak bağrında besleyeceğini ve hiçbir zaman hiçbir parçalanmaya izin vermeyeceğini ve Atatürkçülüğünden ödün vermeyeceğini bilmelidir. Ayrıca AB’yi Kıbrıs için koz olarak kullanmaktan vazgeçmelidir. Yoksa Türkiye’nin AB üyeliği ta uzaklarda kalır. Bizden söylemesi…

Necdet Adabağ

nadabag@gmail.com


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon