Adam Gibi Adam Olmak...

Adam Gibi Adam Olmak...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 31.07.2011 - 07:59

Yılların tahtından indiremediği “kendini bilmek” erdemine gelip dayanıyor. En azından bilmediğini bil. “Kendini bil”meye çalış, ama sakın söyleme. Bırak başkaları söylesin senin “kendini bil”diğini. Binlerce yıl önce Kartacalı Terence “Ben ötekiyim” demiş; herkesi “ötekileştiren” küresel dünyamız hâlâ sorup soruşturuyor: Kartacalı ozanın bu gerçegi nasıl bilebildiğini...

Toplumların yaşamında, adalet, güvenlik, eğitim, sağlık ve alışveriş gibi kamusal görevler ve hizmet alanları vardır. Olmazsa olmaz bilinen bu süreçler devletlerin de varlık nedeni ve gerekçesidir. Kültür düzeylerine göre, toplumlar örgütlenir, kurumlaşır, işbölümü yapar; yurttaşlarına geçici görev, hizmet ve uzmanlık unvanları verirler: Başkanlık, bakanlık, hocalık, kumandanlık, hekimlik, hâkimlik, hakemlik vb. Bazıları hayat boyu görünse de, eğitime, sınava, diplomaya bağlı olanlar verildiği yoldan geri alınabilir.

Yazarlık, sanatçılık, kahramanlık, bilgelik ve adamlık gibi nadir bazı unvanlar vardır ki eğitime, belge ve ruhsata tabi olmadığı gibi, ne verilir ne de alınır. Onlar toplumun ortak vicdanında kazanılan yerler, oluşan değerlerdir. Verilmediği için geri de alınamazlar. Toplumlar “ozan, sanatçı, besteci, kahraman, devlet adamı” derler ya sahipleri bu unvanları kullanmaz. Kullanmaya kalkarsa unvanın büyüleyeci gücü sarsılır. Devlet hizmetinde geçen yıllardan söz etmek herkesin hakkıdır. “Şu kadar yıllık “devlet adamlığım” sözü bir sürçü lisan değilse, yapılan hizmete gölge düşürebilir. Kamusal unvan kişiye öylesine yakışır ki söylenmesine gerek duyulmaz.

Yahya, Yaşar gibi bazı Kemal’ler Devlet Sanatçısı unvanını kullanmadı. Cumhuniyeti kuran bir başka Kemal de, dünyanın kendisine sunduğu “Devlet Adamı” unvanını hiç kullanmadı. Ömrünü devlet hizmetine adayan, Milli Şef İnönü de “devlet adamlığı” unvanı kullanmazdı. Kişi bu unvanı başkaları için özgürce kullanabilir ama kendisi için asla.

İdil Biret ile Fazıl Say ülkemizi sanatta Dr. Yaşargil ile Dr. Öz sağlıkta, Hido ile Memo sporda, Yücel ile Saylan eğitimde temsil eden efsaneleşmiş kişilerdir; fakat bu unvanları kullandıklarına tanık olmadım. Dilimizin sesini soluğunu dünyaya duyuran Nâzım Hikmet, “Türkçeyi en iyi kullanan ozan”dı ama bunu biz söylüyoruz

Amerikalı Mimar Frank Lloyd Wright öldüğünde sanal rakibi Fransız Le Corbusier şöyle demiş: “Büyük mimar mesleği mimarlık olan büyük insandır; Frank büyük bir insandı!” Bu kişiliklere cinsiyet ayrımı gütmeden sunulan evrensel unvan, “adam gibi adam”lıktır. Uğur Mumcu, Turhan Selçuk, Leyla Gencer de bizim “adam gibi adam”larımızdır.

Sakın telaşa kapılıp kaleme sarılmayın. Adını anmadıklarım saydıklarımdan kat kat fazladır. Bu alanda sınav ve yarışma açılmadığı gibi uluslararası kotalar dolmuş, adaylık başvuruları kapanmış değildir. Ünlü meseldeki “vezir” dışında herkes “adam adayı” olabilir. Adamlık hiçbir Ademoğlunun ya da Havvakızının tekelinde değildir. Taklitten sakınmak şartıyla herkes “adam gibi adam” olabilir.

Bir hekimi tavsiye eden arkadaşım, “Adını hiç duymamış olabilirsin ama ‘adam gibi adamdır’ ”demişti. Genç yetenekler programının onur konuğu olar genç sanatçımız, kendini şöyle tanıtıyordu: “Sanat hayatım, yani sanatçılığım, üç yaşımda Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde başladı.” Sanırım “müzik eğitimim” demek istemiş ama moda deyişten kurtaramamıştı kendini. Peki, şimdi sanatçılığı TV dışında hangi kurumun sponsorluğunda sürüyor ya da gelişiyordu?

Adamlığın, moda, medya, marka, para ve politika ile ilişkisi yok gibidir ama onlar, “adam gibi adam”lar ya da adaylarla yakından ilgilenir, eteklerine sarılarak hayatta kalmak, güç veya ün kazanmak, marka olmak isterler.

Adam gibi adamların ortak özelliği tevazu olabilir. Sanatın ne olduğu sorusuna Picasso, “Ah sanat, o ne değildir ki?” demiştir. Bilim eğitimi konusunda görüşü sorulan Nobel ödüllü genç Japon, “Ben atom-altı küçüklerle çalışıyorum” yanıtını vermiş. Bilim adamlığı tartışılmayan Einstein şöyle yazmış: “Bir töreyi değiştirmek, sanki atomu parçalamaktan daha zor görünüyor.” Doğu’nun büyük Sufileri, Zen Budistler gibi, “ben” demekten kaçınmalarıyla ünlüdür.

Sözün özü, yılların tahtından indiremediği “kendini bilmek” erdemine gelip dayanıyor. En azından bilmediğini bil. “Kendini bil”meye çalış, ama sakın söyleme. Bırak başkaları söylesin senin “kendini bil”diğini. Binlerce yıl önce Kartacalı Terence “Ben ötekiyim” demiş; herkesi “ötekileştiren” küresel dünyamız hâlâ sorup soruşturuyor: Kartacalı ozanın bu gerçegi nasıl bilebildiğini...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler