"Anayasa paketi kuvvetler ayrılığı ilkesine tamamen ters"

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan ve HSYK Başkanvekili Kadir Özbek bugün görücüye çıkan Anayasa paketi ve yargıyı ilgilendiren maddelerin değiştirilmesine yönelik açıklamalarda bulundu.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 22.03.2010 - 10:40

Yargıtay Başkanlar Kurulu, Anayasa değişikliği paketindeki yargıya ilişkin değişiklik önerilerini değerlendirmek üzere toplandı. Toplantının ardından Yargıtay Başkanı Gerçeker bir basın toplantısı düzenledi. Yargının yetkisini Türk milleti adına kullandığını, demokratik, laik, sosyal bir hukuk bir hukuk devleti olmanın en temel güvencesi olduğunu belirten Gerçeker, "Biz yargı bağımsızlığının güçlendirilmesini isterken bunu kesinlikle kendimiz için bir imtiyaz olsun diye istemiyoruz. Yargı bu toplumun her kesiminin, her kurumun en son teminat noktası, en büyük güvencesidir. Bu nedenle de demokratik ülkelerde yargı bağımsızlığı her zaman en üst seviyede tutulmuştur" dedi.

AKP'nin değiştirmek istediği Anayasa maddelerine bakıldığında yargı bağımsızlığını daha da geriye götüren, kuvvetler ayrılığı ilkesine tamamen aykırı olan düzenlemeler yapıldığını gördüklerini söyleyen Gerçeker, "Yargıyla ilgili olan düzenlemeler Anayasa'ya aykırı düzenlemelerdir. Anayasa'nın Başlangıç kısmında kuvvetler ayrılığı ilkesinin benimsendiği belirtilmiştir ve bu kuvvetler ayrılığı ilkesi Anayasa'nın değiştirilemeyecek maddeleri içinde yer almaktadır" diye konuştu.

 

"Değişiklik taslağı Anayasa'ya aykırı"

Gerçeker, geniş çaplı Anayasa değişikliklerinin mutlaka geniş bir mutabakat içinde yapılması gerektiğini, ancak bu konuda bir mutabakat da görmediklerini dile getirerek değişiklik taslağında HSYK'ya seçilecek 21 üyeden 3'ünün Yargıtay'dan, 1'inin de Danıştay'dan seçilmesinin öngörüldüğüne, Adalet Bakanı ve Müsteşarının da Kurulda bırakıldığına dikkat çekerek şöyle konuştu:
"Yüksek yargının, yüksek mahkemelerin devreden çıkarılmak istenmesi, etkisinin azaltılmak istenmesi öngörülüyor. Biz buna kesinlikle karşıyız. Hatta şöyle bir öneri de getirebiliriz bu konuda: Yüksek mahkemelerden hiç üye almasınlar. Bu düzenlemeler belki daha sağlıklı olabilir diye düşünüyoruz."

Yüksek mahkeme mensuplarının da ilk derece hakim ve savcıların arasından seçildiğinin göz ardı edilerek sanki ilk derece mahkemeleri ayrı bir kurummuş gibi bir anlayış içine girildiğine işaret eden Gerçeker, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tabii bu da yargının birliğini, bütünlüğünü bozmaya yönelik bir uygulama olarak görülmektedir. Aslında ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkemelerle birlikte yargı bir bütünlük içinde çalışmaktadır. Bu bütünlüğü bozan aslında Adalet Bakanı ve Müsteşar'ın kurulda yer alması ve etkinliğini sürdürmesidir. Bütün bu düzenlemeler kuvvetler ayrılığı ilkesine, yargı bağımsızlığı ilkesine aykırı düşen ilkelerdir ve bu getirilmek istenen kuralların Anayasa'ya aykırılığı çok açıktır."

 

"Yargının sorunları çok ama çözüm bu değil"

Gerçeker, yargının bugün çok büyük sorunları olduğunu, yargının iş yükü sorununun altından kalkılamayacak düzeye ulaştığını, hakim-savcı açığının had safhada olduğunu, fiziki koşulların "korkunç derecede" yetersiz olduğunu anlatırken "Bütün bunlar yapılmadan bu üstyapı değişikliklerini yapmak ve yargı bağımsızlığını geriye götürecek düzenlemeler yapmak, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olan bu düzenlemeleri yapmak daha önce de söylediğimiz gibi yargıyı kuşatmanın ötesinde yargıyı ele geçirmekle eşanlamlıdır" dedi.

Parti kapatmayla ilgili daha önce şahsi görüşünü açıkladığını ve parti kapatmadan çok o suçları işleyen kişilerin cezalandırılmasının uygun olacağı yönünde görüş bildirdiğini anımsatan Gerçeker, "Ama bugün görüyoruz ki yine yargı bağımsızlığıyla taban tabana zıt olan parti kapatma davasının TBMM'nin iznine bağlanması da kuvvetler ayrılığı ilkesine tamamen aykırı bir sistemdir" diye konuştu.

 

"Uyarı görevimizi yapıyoruz"

Gerçeker, açıkladığı görüşlerin kurumsal olarak ortaya konan görüşler olduğunu ve bu görüşlerden geri adım atmalarının söz konusu olmadığını bildirerek şunları söyledi:
"Ama her zaman söylediğimiz gibi son söz yasama meclisinindir, takdir yasama meclisinin olacaktır ama biz uyarı görevimizi yapıyoruz. Zaman en iyi göstergedir. İleride tabii bu şekilde kurulan kurumların, Anayasa Mahkemesi'nin, HSYK'nın ne getirip ne götüreceğini göreceğiz. O zaman da bunun sorumluluğunu bugün bu düzenlemeyi yapmak isteyenler üstleneceklerdir mutlaka. Bir kere daha belirtmek istiyorum hiçbir zaman yargı sisteminde söylendiği gibi kast sistemi, oligarşik sistem, jüristik sistem diye bir şey söz konusu olamaz. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; adı üstünde hakim olmayan, savcı olmayan, üniversiteden olsun, barolardan olsun, başka kurumlardan olsun kişilerin o kurullarda yer alması ne kadar yargı bağımsızlığına uygun olur sizlerin, kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Bu şekilde kurulan kurulların sağlıklı bir şekilde işleyebileceğine hiçbir zaman inanmıyoruz. Onun için son bir defa daha biz kurumsal görüş olarak şunu söylüyoruz: Yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını zedeleyecek bu tür görüşlerden vazgeçilsin. Biz hiçbir zaman bu düzenlemeleri bizim Anayasamız'da belirlenen temel ilkelere uygun görmüyoruz."

 

"AB kriterlerinin işimize gelmeyen taraflarını almazsak olmaz"

Bu düzenlemeler yapılırken genelde Avrupa'daki uygulamaların örnek gösterildiğini anımsatan Gerçeker, "Her ülkenin kendine özgü koşulları var, her ülkenin değişik sistemleri var. Hiçbir sistemi alıp da Avrupa'nın öbür ülkesindeki sistemle aynı diye gösteremezsiniz. Her ülke kendi koşullarına uygun modeller oluşturmak zorundadır. AB İlerleme Raporları'na baktığımızda yargı bağımsızlığı için öngördüğü koşullardan en önde gelenlerden birisi Adalet Bakanı ile Müsteşarının kurulda olmaması. Ama AB Venedik Komisyonu kriterlerinin işimize gelen tarafını alıp işimize gelmeyen taraflarını göz ardı edersek bu da herhalde uygun bir düşünce olmaz diye düşünüyorum" diye konuştu.

 

Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yeni temyiz yaratır"

Değişiklik paketinde yer alan Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkını da değerlendiren Gerçeker, şöyle devam etti:
"Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının verilmesi tabii çok demokratik, ilerici, özgürlükçü bir düşünce gibi geliyor. Fakat bugün Türkiye'de istinat mahkemeleri kurulduğunda yani üçlü sisteme geçildiğinde zaten yüksek mahkemeler bu görevi yapacaklar. Bu konuda AB'nin bir dayatması da yok. Ayrıca yarın abartmıyorum 100 binlerce dosya Anayasa Mahkemesi'ne gittiği zaman bireysel başvuruyla kimse yargı kararlarına karşı bireysel başvuru hakkını kullanmayacak. İdarenin her türlü işlem ve eylemlerine karşı bireysel başvuru kullanılacak. Bunun altından Anayasa Mahkemesi'nin kalkması mümkün değil. Bizim AİHM'de yaptığımız incelemelerde bunun temel nedeni şudur: AİHM yanılmıyorsam bugün 120 bin civarında dosya yüküyle karşı karşıyadır ve bu yükün altından kalkamamaktadır. Bu yükün altından kalkmanın tek çaresi olarak da ülkelerin kendi ulusal yargı organlarına bireysel başvuru hakkının tanınması öngörülmektedir. Ama Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı verilmesi içhukuk yollarının sonlandırılması demek olmuyor. Yani Anayasa Mahkemesi'nden sonra yine AİHM'e başvuru imkanı olduğu için biz diyoruz ki Anayasa Mahkemesi'ne yapılacak 100 binlerce başvuru sonuçta büyük bir oranda yine AİHM'e taşınacak ve oradaki Türkiye'yle ilgili davaların azalmasına değil çoğalmasına neden olacak."

Gerçeker, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkına ilişkin diğer bir kaygılarının da yeni bir temyiz aşaması yaratılarak yargılamanın çok daha uzun sürmesi olasılığının ortaya çıkması olduğunu kaydetti.

 

YARSAV: Bbu metin bağımlı yargının en iyi ifade ediliş tarzıdır''

YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, YARSAV'da düzenlediği basın toplantısında, anayasa paketinin, siyasal iktidar tarafından muhalefet partilerine götürülmesi ile sözde yeni bir sürecin başlamış görüldüğünü ifade etti.

''Paketin hazırlanış sürecindeki daha önce dile getirdiğimiz sakatlık ve anayasa ihlali savımız, kesinlikle ortadan kalkmamıştır'' diyen Tarhan, Anayasa'nın 175. maddesine göre anayasa değişikliklerinin TBMM tarafından yapılması gerektiğini hatırlattı.

Şu anki anayasa değişikliği çalışmasının, yürütme organınca yapıldığını ve taslağın tek parti tarafından ortaya çıkarıldığını ifade eden Tarhan, bunun anayasaya ve kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğunu belirtti.

Tarhan, ''Siyasal iktidarın yargıda karşılaştığı her engeli anayasa değiştirerek aşmaya kalkışması tepkisel bir yargıyı ele geçirme girişimidir'' dedi. Söz konusu metnin, kurumların görüşü alınmadan, katılım sağlanmadan hazırlandığını ileri süren Tarhan, ''Katılım sağlanmadan hazır bir metin üzerinden görüş istenmesi sadece bir dayatmadır. Darbe anayasasının aynı darbeci anlayışla değiştirilmeye çalışılmasıdır. Demokrasinin çoğulculuk değil çoğunluk esasına dayanması üzerine kurulu her anayasa değişikliği, toplumda güvensizlik ve kuşku yaratır. Oysa pakette hedefe konulan bağımsız yargı, kuşku kaldırmaz'' görüşünü dile getirdi.

Birbirinden tamamen bağımsız maddelerin birlikte oylanmasının da halkın kandırılması ve tuzağa düşürülmesi olduğunu iddia eden Tarhan, referandum süreci kısaltılarak toplumun aydınlatılmasının da engellendiğini söyledi.

Anayasanın geçici 15. maddesindeki değişikliğin hukuksal sonuç doğurmayan diğer değişiklikleri kamufle etmek için kullanılan sanal bir düzenleme olduğunu ifade eden Tarhan, ''Yüksek Kurul ve dolayısıyla yargı, 12 Eylül sömürüsü ile hukuksal sonuç doğurmayan bir madde ile yeni bir darbeye maruz kalmaktadır. YARSAV, üniformalı ya da üniformasız tüm darbelere karşıdır. 12 Eylül Anayasası'nın getirdiği Yüksek Kurul'un kendi başkanını seçme hakkını dahi ortadan kaldırmaktadır'' dedi.

Yakın geçmişte Yüksek Kurulun başkanının, hükümet sözcüsü olduğu, HSYK'nin suç duyurusunda bulunduğu müsteşarın kurul başkanı olduğu süreçler yaşandığını ifade eden Tarhan, şimdi yapılanın aynı bakan ve müsteşarın daha güçlü bir biçimde konumlandırılması ve sivil meslek örgütlerinin tamamen devre dışı bırakılması olduğunu öne sürdü. Tarhan, Yargıç ve Cumhuriyet savcılarının kurul ve adalet teftiş sistemi ile iki kademeli bir teftişe tabi kılındığını ve yürütme kıskacı altına alındığını söyledi.

Düzenlemeler ile AB istişare raporlarında ısrarla belirtilmesine karşın Adalet Bakanı ve müsteşarının yargıyı kilitlemesinin süreceğini iddia eden Tarhan, şöyle konuştu:
''Bu metin, yürütmenin kendine tabi ve zinciri elinde bir yargı yaratma hırsının dışa vurumudur. Yargıya bir hiza bombasıdır. Anayasa'nın yargı bölümünde hukuk ve hukukçu en aza indirgenerek hava seyrüseferinde hiç ilgisi olmayan kişileri görevlendirip uçağın düşmesine yol açmaktır. Bu toplumun, temeli sakat bir binada oturmaya zorlanmasıdır. YARSAV olarak basın aracılığı ile öğrendiğimiz bu metin, içerik ve hazırlanış yöntemi itibarıyla anayasa ihlal ettiği için bizatihi anayasanın tebdil, tagyir ve ilga girişimi olup ıslahı mümkün değildir. Bu metin, bağımlı yargının en iyi ifade ediliş tarzıdır''.

 

HSYK'den paket açıklaması

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Anayasa değişiklik paketinde yer alan HSYK'nın yapısına ilişkin düzenlemelerin ''yürütmenin yargıda yer tutma amacını taşıdığını gösterdiğini'' söyledi.Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek,  yaptığı açıklamada, paketle ilgili konuları televizyondan izlediklerini, metni inceleme imkanı bulamadıklarını belirtti. Kadir Özbek, şöyle konuştu: ''Yüksek yargı organları başkanlarının daha önce ifade ettikleri hususlar konuyla ilgili soruların yanıtlarını da içermektedir. Önemli olan bunun niye yapıldığı, neden yapılmak istendiği ve yapılış biçimidir. Niye yapıldığı meselesinden bakılırsa bunun, yürütmenin yargıda yer tutma amacını taşıdığı görülmektedir. Nasıl yapıldığı meselesinden bakarsak da demokratikleşme ve Avrupa Birliği beklentileri düşünüldüğünde ana unsurun uzlaşma olması gerekirken bunun mevcut olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla anayasaların en önemli unsuru olan uzlaşma ve bunun sonucunda kalıcılık unsurlarının eksik olduğu görülmektedir. Bunun şimdi ve gelecekte doğuracağı sakıncalar çok büyüktür.''

HSYK'ye yeni seçilecek üyelerle ilgili düzenlemeleri de eleştiren Özbek, kurula seçilecek gruplar, kişiler ve sayılara ilişkin düzenlemelerin ''bir takım pazarlık unsurları'' taşıdığı izlenimi edindiklerini kaydetti. Özbek, ''Seçilecek gruplar arasından da bir takım meslek gruplarına adeta 'sus payı' şeklinde düzenlemelerin mevcut olduğunu düşünüyorum'' dedi.

Kadir Özbek, metni inceleme imkanı bulduktan sonra kurul üyeleriyle kendi aralarında değerlendirme yapacaklarını ifade etti.


İlgili haberler için tıklayınız:

 

ÇİÇEK: YENİ BİR ANAYASA İHTİYACI HERKESİN KABULÜDÜR

ERDOĞAN'DAN ANAYASA PAKETİNE SON RÖTUŞ

PAKET CHP'YE SUNULDU

İŞTE YENİ ANAYASA PAKETİ

AYDINLARDAN ÇAĞRI

ANAYASA PAKETİNDEKİ MADDELER NE ANLAMA GELİYOR?

YARGITAY BAŞKANLAR KURULU TOPLANACAK

ŞAHİN'DEN ANAYASA PAKETİ YORUMU

"YAPICI BİR MUHALEFETİN PARÇASI OLACAĞIZ"

BAYKAL'DAN PAKETE İLK YORUM


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler