Arınç: Polisin eline taş geldi

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Ethem Sarısülük davasıyla ilgili olarak soruşturmanın devam ettiğini belirterek, yapılan incelemeler sonucunda 'polisin eline taş geldiği için böyle bir olayın yaşanmış olabileceğini' belirtti.

Yayınlanma: 24.06.2013 - 16:35
Abone Ol google-news

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından düzenlediği basın toplantısında, açıklama yaptı ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.

İçişleri Bakanı Muammer Güler'in "Yardım Toplama Kanunu" ismiyle yeni bir tasarıyı Bakanlar Kurulu'na sunduğunu belirten Arınç, bu kanunun vakıflara kolaylık sağlanması, dernek kurmanın kolaylaştırılması yönünde, örgütlenme özgürlüğüyle de kısmen ilgili yeni, çağdaş bir kanun olacağını, olumlu görüldüğünü ve imzaya açıldığını, yeni yasama dönemiyle bunun görüşülmesinin mümkün olabileceğini kaydetti.

AB ile ilişkiler konusunda AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın bilgiler verdiğini ifade eden Arınç, AB ile ilgili gelinen son durumda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun da katkıda bulunduğunu söyledi.

"Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun" bulunduğunu anlatan Arınç, Bakanlar Kurulu kararıyla bunların başvurularının sonuçlandırılması için sürenin zaman zaman uzatıldığını hatırlarttı. Arınç, Bakanlar Kurulu'na verilen yetki çerçevesinde başvuruların sonuçlandırılmasıyla ilgili sürenin, bir yıllığına uzatıldığını dile getirdi.

Arınç, sunumların dışında iç ve dış olaylar konusunda bakanların ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın değerlendirmeler yaptığını ifade ederek, olaylar sonunda gelinen noktayı açık şekilde tekrar gördüklerini bildirdi.

 

'Vücuduna 37 taş isabet etmiş'

Bir gazetecinin Gezi Parkı protestolarında Ethem Sarısülük'ün hayatını kaybettiğini ve zanlı polis memurunun mahkemece serbest bırakıldığını belirterek, konuyla ilgili değerlendirmesini sorduğu Arınç, şunları söyledi: "Bu konuyla ilgili soruşturmanın yapıldığını ve iddialar çerçevesinde eğer polis kurşunuyla yaralanmış ve ölümüne sebebiyet vermişse ben neticesiz kalmayacağını, yargı sürecinin mutlaka devam edeceğini ve bir adil kararın ortaya çıkacağını, bundan önceki toplantıda da ifade etmiştim. Maalesef o günden bu yana Ethem Sarısülük hayatını kaybetti, ona Tanrı'dan rahmet diliyorum. Bugün itibariyle söylediğiniz konu haklıdır. Bir polis memuru hakkında, onun tabancasından çıkan kurşunla ölmüş olabileceği konusunda yargı sürecinde bir gelişme olmuştur. Kendisi mahkemeye tutuklama talebiyle sevk edilmiş ancak adli kontrol kararıyla tutuksuz yargılanmasına karar verlimiştir. Yani tutuksuz yargılanması bu konudan aklandığını göstermez. Yargı süreci sonunda verilecek kararın adil bir karar olması çok daha doğrudur ve beklentilerimiz bu yöndedir. Ancak olayla ilgili olarak niçin adli kontrol kararıyla tutuksuz yargılanmasına karar verilmiştirin izahı, belki şu bakımdan mümkün olabilir. Toplanan delillerle ve olayı tamamen kaydetmiş video ve kamera kayıtlarıyla polis memurunun göstericiler kalkanını gasbetmişler, daha sonra linç teşebbüsünde bulunulmuş. Vücuduna 37 adet taş isabet etmiş, çok sayıda yumruk ve tekme almış."

Meşru müdafaa durumu olup olmadığının tamamen yargının vereceği karara bağlı olduğunu dile getiren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama bunun üzerine kendisi havaya iki el ateş ederek kaçmaya çalışmış. Üçüncü el ateş sırasında da eline isabet eden taştan dolayı silahın düşmesiyle böyle bir olayın meydana gelebileceği bir kanaat olarak mahkemede yer almış. Silahın balistik muamelesinin bitmiş olduğunu ancak adli tıp konusunda kesin kararın henüz verilmediğini biliyorum. Adli soruşturma devam etmektedir. Eğer adli soruşturmanın sonucunda yargı sürecinde bilerek ve kasten bu olaya sebebiyet verildiği ortaya çıkarsa adil mahkemenin bu konuda kararını hep beraber bekleyeceğiz ama olayın cereyan tarzına göre kendisini koruma iç güdüsüyle böyle bir harekette bulunduğu da sabit olursa mahkeme şüphesiz ona göre bir karar verecektir. Biz şüphesiz vefat eden yurttaşımızın yanındayız, böyle bir olayın meydana gelmesini hiçbirimiz arzu etmezdik. Ama gösteriler sırasında, o karışıklık sırasında bu olayın nasıl meydana geldiği, hem şahit ifadeleri hem kamera kayıtları hem de adli tıbbın vereceği kararla kesinlikle ortaya çıkmış olacak."

 

İmralı heyeti

Arınç, "İmralı'ya giden heyette Sırrı Süreyya Önder'in bulunmamasının eleştirilere maruz kaldığı yönündeki" bir soruya, "Giden BDP heyetinde Sırrı Süreyya Önder'in olup olmaması bir kısım kişiler tarafından eleştirilmiş olabilir. O onların kabulleridir. Ama bildiğiniz gibi bugün Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan'ın tekrar adaya gidip döndükleri biliniyor. Onların açıklamasında böyle bir şey yer almıyor, bildiğim kadarıyla. Yarın belki yazılı açıklama yaparak, bu konudaki düşüncelerini ifade edecekler" cevabını verdi.

Milletvekillerinin Öcalan'ı veya orada bulunan hükümlü bir şahsı ziyaretlerinde hukuki mevzuatın uygulandığına dikkati çeken Arınç, "Yani bu kişilerin birinci derece yakınlarından farklı gidip kendileri ile görüşmeleri ancak Adalet Bakanlığımızın iznine tabidir. Adalet Bakanlığımız, müracaat eden kişilerin, kimlerin gideceğine talep üzerine karar veriyor. Son iki heyette Sayın Önder'in yer almamış olmasını kendileri bir şekilde izah edebilirler. Ama bizim söyleyeceğimiz Adalet Bakanlığımızın karır böyle olmuştur. Bu ziyaretler bu şekilde yapılmıştır" ifadesini kullandı.

 

Demokratikleşme paketi

Arınç, Bakanlar Kurulu'nda demokratikleşme paketinin ele alınıp alınmadığının sorulması üzerine, toplantıda bir görüşme, tartışma ve sunum olmadığını bildirdi. Arınç, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve kendisinin yanı sıra birkaç bakan ile geçmişten bu yana toplandıklarını belirterek, şunları söyledi: "Bu sabah da saat 10.00'da da toplandık, 13.00'e kadar bazı çalışmalar yaptık. Bunlar bizim siyasi referanslarımızda, özellikle 30 Eylül 2012'de yapılan Büyük Kongremiz öncesinde 2023 hedeflerimizde siyasi vizyon olarak kitaplaştırılan, demokratikleşme, özgürlük alanlarının genişlemesi, bu alanlarda neler yapacağımızı gösteren, bildiğiniz gibi zannediyorum 61 maddelik bir vizyonumuz var. Bu 61 maddelik kabullerimizden hangilerinin yasama olarak gerçekleştirilmesi gerektiğini aramızda konuşuyor ve çalışıyoruz. Sanıyorum bu konuda neler yapabileceğimizi veya parlamentoya neler sevk edebileceğimizi önümüzdeki günlerde, Bakanlar Kurulu toplantısına da gerek olmadan, yaptığımız hazırlığı Sayın Başbakanımıza sunduktan sonra hem kamuoyuna hem de bakanlarımızın imzasına açabiliriz. Bunların bir kısmı yasama gerektiren işlerdir. Şüphesiz TBMM'nin gündemi önemlidir. Bir kısmı idari tedbirlerdir. O, hükümetimizde her bakanlığımızın sorumluluk çevresi içinde veya dairesi içinde alabileceği kararlardır. Biz çözüm sürecine yönelik olarak veya son Gezi olayları ile ilgili yaşanan birtakım olumsuzluklara bakarak, bugünler de yeni bir şeyler yapmak ihtiyacını duymuyoruz. Ama geçtiğimiz belki 1-2 yıldan bu yana adım adım demokratikleşme konusunda atacağımız adımları planlıyoruz, hesaplıyoruz. Yeri ve zamanı geldiğinde de bunları gerçekleştiriyoruz. Evet, bir hazırlığımız hemen hemen bitmiş durumdadır. Bunun parlamentoya sunulması gerekenleri yasama dönemi bitmeden, yani Temmuz ayının 8'ini, 10'unu kastediyorum, belki açıklanmış, deklare edilmiş ve parlamentoya sunulmuş olabilecektir. Ama bunların görüşülmesinin, eğer olağanüstü bir toplantı olmayacaksa ekim ayından itibaren başlayacağını hepimiz çok iyi biliyoruz."

 

Çözüm süreci

Çözüm sürecindeki son durum ve Genelkurmay Başkanlığından yapılan helikoptere yönelik saldırının sorulması üzerine Arınç, "Genelkurmayımızın açıklamasının doğru olup olmadığını bana sormanız doğru değil. O açıklama yapıldığına göre böyle bir tecavüz mutlaka vaki olmuştur. Ancak bu, çözüm sürecini engelleyecek veya çözüm sürecini başarısızlığa götürecek bir unsur değildir" değerlendirmesinde bulundu.

Arınç, çok zorlu bir sürecin içinde bulunulduğunun altını çizerek, şunları kaydetti: "Ama sevinerek söylemeliyim ki süreç aynen başladığı gibi belli bir noktada olumlu bir şekilde seyrediyor. Bu arada konuşulanlar, yazılanlar, çekilen fotoğraflar bunların hiçbirisi çözüm sürecinin olumlu gittiğinden daha önemli bir haber değildir. Dolayısıyla birileri çok konuşabilir, çok yazabilir, çok eleştirebilir ama süreci takip eden istihbarat teşkilatımızla başlayıp, süreci de büyük ölçüde hükümetimizin ilgili bakanları takip ettiğine göre ve silahlı unsurların Türkiye'den çıkmaları hala devam ettiğine göre ve bunun belli bir takvim içerisinde bitirileceği ifade edildiğine göre 'süreçte olumsuzluk var' demek bence çok haklı bir şey olmaz. Bizim görebildiğimiz kadarı ile açıklama yapmak gerekirse yaparız ama bu süreç içerisinde, bugün içerisinde olumsuzluğa yönelik herhangi bir eylemin varlığını ifade etmemiz doğru değil."

Türkiye'nin, Avrupa Birliği'ne (AB) üyelik sürecinde yarın yeni bir faslın açılıp açıklamama kararının verileceğinin anımsatılarak, nasıl bir karar beklediğinin ve Bakanlar Kurulu'nda bu konunun gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine Arınç, Türkiye'nin Avrupa Parlamentosu'nun fasılla ilgili çalışmalarının şu an itibariyle devam ettiğini söyledi.

Arınç, Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin bir ahde vefa ve hukuki bir süreç olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: "2005 Ekim ayından bu yana sürdürdüğümüz müzakere sürecinde hiçkimse Türkiye ve AB arasındaki ilişkinin gelip geçici veya güne yönelik bir olay olduğunu söyleyemez. İlişkilerimiz 45 yıl öncesinde başlamış, bugüne kadar gelmiş, 1999'da aday ülke olmuşuz, 2005'te de AK Parti hükümetleri döneminde müzakere yapan ülke konumuna gelmişiz. Bugüne kadar geçen süreç içerisinde pek çok fasıllar açılmış, konuşulmuş, müzakere edilmiş, geçici olarak kapatılmış, ama sürecin yavaş ilerlediği ve Türkiye'ye karşı zaman zaman engellemeler de yapıldığını kabul ediyoruz. Bu Türkiye'nin konumundan ve engelleme yapan bazı ülkelerin de kendi iç politikalarına yönelik birtakım olumsuz davranışlarından... Bu olumsuz davranışları gösteren ülkelerin de sayısı giderek azalıyor. Bize göre süreçte bir yavaşlama olsa da zaman zaman engeller çıkartılarak Türkiye haksızlığa uğradığını ifade etse de başka ülkelerin de müzakere sürecinde karşılaştıklarını Türkiye de karşılaşıyor diyebiliriz."

 

'Bu süreci hiçbir şekilde hiçbir ülke siyasallaştırmamalıdır'

Türkiye'nin AB sürecini bir sözleşmeden doğduğunu kabul ettiğini, Roma Anlaşması, Ankara Anlaşması ya da AB ile kurulan bazı ilişkilerin ülkeyi tam üyelik hedefine doğru götüren ilişkiler olduğunu bildiren Arınç, "Bu süreci hiçbir şekilde hiçbir ülke siyasallaştırmamalı ve önümüze siyasi engeller konulmamalıdır" dedi.

Arınç, Fransa'nın blokajının kaldırılmasıyla özellikle Sarkozy sonrası, 22. faslın açılmasının önündeki engellerin kalktığını anımsatarak, şunları kaydetti: "Bu husus gerek AB yetkililerince gerekse AB üyeleri yetkilileri tarafından da teyit edilmiştir. Son olarak 12 Mayıs'ta Türk ve Alman dışişleri bakanlarının Berlin'de yaptığı Ortak Stratejik Planlama toplantılarında da gelinen bu nokta kabul edilmiştir. Bu konuda son günlerde AB'de ortaya çıkan tartışmaları şüphesiz yakından takip ediyoruz. Geçtiğimiz cumartesi günü de bu konu, Doha'da Türk ve Alman dışişleri bakanları tarafından ele alınmıştır. Bakanlarımız bugün de görüşmelerini sürdürmüşlerdir, temaslar sürmektedir. Türkiye-AB ilişkilerine ivme katacak en doğru kararın alınması bütün üyelerin ve AB'nin manevi şahsiyetinin çıkarınadır. AB'nin, Türkiye-AB ilişkilerini stratejik boyutta gözeten bir tutum alması gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle Almanya'da bazı siyasi partilerin, önümüzdeki seçimlere yönelik programlarında Türkiye ile ilgili alınan kararların veya bazı ifadelerin bu sözleşmeye uymadığını da AB'nin ruhuna da karşı geldiğini söyleyebiliriz. AB'yi var eden sebepler mutlaka hukukun üstünlüğüdür, mutlaka birlikte yaşama iradesidir, mutlaka farklılıkları zenginlik olarak kabul etmektir. Yoksa nefret söylemleriyle, ırkçı yaklaşımlarla bir AB'nin kurulması ve yaşaması mümkün değildir. Ben, bugün olumlu bir karar çıkabileceğini ve Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan bu son günlerin sıkıntılarının süratle aşılabileceğini düşünüyorum."

 

Sosyal medya düzenlemesi

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir soru üzerine de sosyal meydaya ilişkin yasal düzenlemenin Bakanlar Kurulu toplantısında gündeme gelmediğini ancak kendisinin özel olarak konuyu Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile görüştüğünü anlattı.

"Mevcut hukuki mevzuatımıza yeni bir hukuki mevzuat ekleme niyetinde değiliz" diyen Arınç, şöyle konuştu: "Yeni bir suç ihdas edecek bir çalışmanın içerisinde değiliz. Yani son yaşadığımız olaylarda, kitlelerin yönlendirilmesinde suçun işlenmesinin tahrik edilmesinde, bazı kişilerin özel hayatına girilip hedef haline getirilmesinde maalesef bazı paylaşım sitelerinde sorumsuzlukların yaşandığını çok iyi biliyoruz. Yani yeni bir ceza maddesiyle bu olaylara karşı cezalandırılcı bir yaptırım veya bütün bunlara ilaveten kısıtlayıcı birtakım hükümler getirilmesi söz konusu değildir. Ancak şöyle bir konu var; genel hükümlere göre bir insan suç işlemişse, suç işliyorsa, yani biraz önce saydığım konulara dikkat etmeden insanların özel hayatını, kişilik haklarına, toplumun infaalini çekebilecek birtakım olaylara, öldürün talimatlarına, yakalayın talimatlarına, hırsızlıkla suçlanmasna, annesine, eşine, çocuklarına hakaret edilmesine yol açan, isterseniz Twitter deyin, isterseniz Facebook deyin, isterseniz bir başka birşey deyin, burada genel hükümlere göre de suç işlediği iddia edilen kişilerin hüviyetleri ve yerleri tespit edilememektedir. Öylesine karmaşık bir dünyaki bu, kim bunu attı, hesap sahte midir, doğru mudur, bu hesabı kim açmıştır, bu twiti kim atmıştır, bunların tespitinde büyük güçlükler yaşanıyor. Bir çalışma yapılabilirse ki mutlaka bunun bilimsel olarak izahı mümkündür; suç işleyen kişilerin tespit edilmesine yol açabilecek ve genel hükümlere çarptırılabilecek belki bir düzenleme yapılabilir. Yoksa mevcut bilişim suçlarıyla ilgili, Türk Ceza Kanunu'nda sayılan birtakım suçlarla ilgili konularda ne ceza artırımını ne de bir başka şeyi düşünüyor değiliz. Bu dünya sınırsız bir dünya ama o kadar da sorumsuz olmamalı. Çünkü görüldü ki bu yolla da suçlar işlenebiliyor. Bu yolla insanların ölümüne yol açabilecek toplumsal bir kaos meydana getirilebiliyor. Dolayısıyla bunu sokakta yapanla, bu surette yapan arasında işlenen suçun mahiyeti bakımından bir farklılık yoksa suçun failinin de bilinmesinde ve genel hükümlere göre yargılanmasında herhalde bir hukuk devletinde ihtiyaç var."

 

Dövizli askerlik

Bülent Arınç, bir soru üzerine dövizli askerlik konusunun da Bakanlar Kurulunda görüşüldüğünü ifade ederek, dövizli askerlik başvurusunda bulunan yurtdışında yaşayan vatandaşlardan alınan 10 bin avro bedelin yüksek bir bedel olduğu, vatandaşların ödemekte zorlandığı ve bedelin düşürülmesi yönündeki taleplerin değişik toplantılarda dile getirildiğini anımsattı.

Taleplerin haklı ve makul olduğuna karar verildiğini belirten Arınç, konuya ilişkin ayrıntıların Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Başbakan Yardımcımız Bekir Bozdağ tarafından görüşüleceğini söyledi.

Arınç, "Zannediyorum ki önümüzdeki bir hafta, 10 gün sonra bu yurttaşlarımızın o güzel evlatlarına bu bedelin düşürüldüğü konusunda bir müjde vereceğiz. Evet, bedel düşürülecek. Bu beklentiyi karşılayacağımızı hükümet olarak buradan söyleyebilirim" dedi.

Bülent Arınç, açıklamalarının ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama'nın, Bakanlar Kurulu toplantısı devam ederken yaklaşık 1 saat telefonda görüştüklerini bildirdi. Arınç, Obama'nın Başbakan Erdoğan'ı aradığını belirterek, görüşmenin çok olumlu geçtiğini ifade etti.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler