'Aşk olmazsa dünya karanlık olur'

Türkülerin hikâyesini bozkırın sınırsız, içten sesi Neşet Ertaş ustadan daha iyi kim anlatabilir ki...“Türküleri, bozlakları, halay havalarını asırlar boyunca biz üretiyoruz. Türkiye’nin her yerinde varık biz, her yerinde üreten insanlarız... Atadan, dededen gelen bir kanalın getirileriyiz biz. Ta Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Arzu ile Kamber, Pir Sultan Abdal, tarihler boyundan beri gelen bir kanalın getirileriyiz biz...”

'Aşk olmazsa dünya karanlık olur'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.05.2009 - 09:02

Neşet Ertaş, 2 Mayıs akşamı Cemal Reşit Rey Salonunda verdiği konser için İzmirden birkaç günlüğüne geldiği İstanbulda röportaj isteğimizi kırmadı. Gönlünde taşıdığı hazineye karşın alçakgönüllülükle gazetemize gelerek sorularımızı içtenlikle yanıtladı. Son konserindeki izlenimleriyle başlayan sohbetimizde Neşet Ertaş, gençlerin kendisine gösterdiği ilginin kendisini ne kadar sevindirdiğini anlattı:

Halk ozanları, âşıklar doğruyu söylerler. Okula gidemeyen insanlarda kelime çokluğu yoktur. Yaldızlı iltifatlı sözler bizde olmaz. Neyse lafın doğrusu o söylenir türkülerde. Nereye gitsem yüzde 85 gençlerimizi gördüm konserlerimizde. Ben 20 yıldır yoktum Türkiyede. Okuyan gençlerimiz çoğalmış... Çıt çıkarmadan dinlediklerini görüyorum, 3 saat boyunca dinleme zahmetine katlananları görüyorum. Gençlerimiz türkülerin ne olduğunu anladılar. Yalansız olduğunu, özden gelen sözlerimizi aktardığımızı görüyorlar.

Ertaş, konserleri sırasında dinleyicilerinin gülüp oynamasından da mutlu oluyor. Gençlerin eğlenmelerinden hoşlanıyor ve oyuna çağırıyor. İnsanları oyuna davet için yaptığı esp-rileri eleştiren bazı yorumlar yapılması ustayı oldukça üzmüş: Konserlerimde ağır türkülerimizi dinliyorlar, dalıyorlar, elleri yanlarında oluyor. Oyun havaları çaldığımda da Bir oyun havası çalarken ellerinizi birbirine her vurduğunuzda günahlarınız kurumuş yaprak gibi dökülürmüşdiyorum. Gülüyorlar, başlıyorlar ellerini vurmaya.Hele bir de içinizden gelerek kalkar oynarsanız, evelallah günahlı da gelseniz evinize melek olarak gidermişsiniz diyorum. İnsanlar gülüyor oynuyor. İnsanların içi gülmezse dışı gülmez. O karanlık dünyası içinde insanların gülüp oynaması zoruna gider. Bizimki insanlar gülsün oynasınlar, gönülleri hoş olsunifadesi.


'Âşıklarız biz'

Bozkırın tezenesine, günümüzde halk müziği bittidiyenleri anımsatıyoruz: Türküler bitmez. Aşk olduğu müddetçe, âşıklar olduğu müddetçe türküler bitmez. Sazımızı saklardıkdediğimiz zamanlara gidecek olursak... O zaman tek kanal vardı, türkü okunmazdı. Şimdi Batı müziği dinleyeceksinizder giderlerdi. İster dinle ister dinleme. 40-50 sene evvelini söylüyorum. Türkülere geçit yoktu. Özel kanallar çıktı, herkes istediğini dinledi, neyin ne olduğunu anlatı. Ben hiç okula gitmedim, kitaplar okuyamadım. Babamdı benim hocam. Âşıklarız bizler. Âşıkların söylediği sözler beste olmaz. Tek kanal zamanında bu bestedir, bu budur, şu şudurdediler. Böyle olunca arabesk denen müzik türü aldı yürüdü. Halk onu kabul etti. Kanı kaynayan gençlerimiz hareketli havalar istiyorlar. Poplar çıktı, hoplamak zıplamak için. Piyasayı aldı yürüdü. Türkülerimizde poplardan daha hızlı hareketli oyun havalarımız var. Türkülerimiz bu yüzden geç kaldı. Bunun sebebi baştan türkülerimizin gırtlağının boğulması idi.


Göz boyama, kulak şişirme

Ertaş, türkülerinin notaya eksik alındığından, sözlerinin kısaltıldığında söz ediyor. Ağır havalar, bozlaklar okuduğu 1.5 saatlik programlarının kayda alınmasına karşın yalnızca sonunda okuduğu bir iki oyun havasının yayımlanmasından şikâyetçi: Ben duygusal bir kişi olduğum için perdelerim de çoktur. Diyezli bemollü notaya almak zahmet oluyor. TRTnin perdeleri standart olduğu için orada çalınanlar da müzik olarak beni tatmin etmiyor. Kendi eserimi ben biliyorum. O sazın bir tınısı var, çalışı var. Bunlar, uzun diye kısaltıyorlar. Halkın kanalı olan TRTnin âşıklara, özünü sözünü bilen kişilere program vermesi lazım. Bunların birikimini halka aktarmak için. Âşık aşkın ifadesidir. Ben şov sanatçısı değilim. Ölmemiş, hayatta desinler diye bazı şov kanallarının ısrarına dayanamayıp gidiyorum. Hay huy, göz boyayıp kulak şişirmek bu şov dediğimiz şeyler.


Söz çok, dinleyen yok

Usta, pop kültürün yaygınlığından söz ederken babasıyla bir anısını aktarıyor: Çocukken bizim köylüler evimizde toplanırlardı, Muharrem Ustayı dinlemeye. Kendi sözleriyle, kendi ifadeleriyle çaldığı türküleri söylerdi. Gittiğimiz yerlerde niye evde çaldığın şeyleri çalmıyorsun?dediğimde, Rahmetli düşündü, dedi ki: Oğlum söyleyecek söz çok da sarf edecek yer yok.Babam kendi sözlerini değil, Karacaoğlanın, Pir Sultan Abdalın kitabından havalandırırdı. Kendi adını söylemezdi. Benim de gramofon devrinden beri, 50li yıllardan beri çalıp söylediğim hiçbir türkünün içinde adım soyadım yoktur. Bu da babadan bana yansıyan bir duygu. Söylenen söz yerine ulaşırsa hak yerini bulurdüşüncesi. Nerede çalınırsa çalınsın, bir türkünün havasından bir başkası da çalsa, adımı söylemeseler de sazımın havasından biliyorlar. Bu da beni memnun ediyor.

 

Kendini bilmek

Ertaş, türküleri en çok okunan halk sanatçılarından biri. Popçusundan rockçısına kadar her tarzda müzik yapan sanatçılar arasında Ertaşın türkülerini seslendirmeyen yok gibi. Ertaş, okumaları beğenmese bile hiçbir sanatçıya ilişkin yorum yapmamış bugüne kadar: Hoş karşılıyorum, yeter ki onun özünü bozmasınlar, sözünü tam söylesinler. Bir harf kaybolursa anlamı kaybolur o şiirin. Dünya bir insanla dolsa Allah başka yaratmazdı. Beni benden dinleyen olur, benim türkümü bir hanım sesinden dinleyen olur. Yeter ki müziğimin tamı notaya alınsın, çalınsın. Ben kimseyedurdemedim. Niye şurasını eksik okudundemedim. Çokları adımı yazar yazmaz, söz müzik kendilerinin olarak yazarlar, kimisi noterden kendisine kaydettirmiş. Ben insanlarla karşı karşıya gelmeyi sevmiyorum, kendini bilen zaten bilir. İnsanlar kendini bilebilseydi dünyada haksızlık, kavga olmazdı. İnsan doğan gene insan ölebilseydi belki de dünyada huzurunuzdan ırak hayvan kalmazdı.’ Kendini bilen de oluyor, bilmeyen de...


Bozlak ve Opera

Neşet Ertaş, geçen yıl Çankaya Köşkündeki yemekten çıkışında Cumhurbaşkanı Abdullah Güle Operamızda bozlak söylensin diye isteğini dile getirmişti. Opera ile bozlağın bir arada nasıl olabileceğini sorunca Neşet Ertaş da Niye olmasındiye soruyor: Ben uzun yıllar Avrupa ülkelerinde kaldım. Opera denen bir müzik var dünya üzerinde. Operada okunanlar bizim bozlaklarımızın bir şekli. Yani sınırsız, ölçüsüz, içten geldiği gibi, bağırtılı. O melodilerini, çıkışlarını, inişlerini dinliyorum, bizim bozlaklarımızın aynısı. Yabancıların müziklerini yabancılara tekrar bizim ülkemizde vermektense, bizim bozlaklarımız işlensin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasında. Yiğitleme, ağıtlama, çeşit çeşit bozlaklarımız var. En yükseklere çıkan bozlaklarımız var. Dışardan gelen yüksek değerdeki insanlara konser veriliyor ya, bozlağımız opera şekliyle okunsa ne güzel olur. Onlar için de bir değişiklik olur, dünya için de bir değişiklik olur.


Hocası aşktır

Ertaş, babası Muharrem Ertaştan başka bir hocası olup olmadığını sorunca Hocası aşktır efendimdiyor ve devam ediyor:Sevgiliden gelir, sevgiden doğar aşk. Biz insanoğluyuz, siz insansınız. Sizin yapınız canlı hak, bizim yapımız da canlı hak, ama sizin yapınız güzeldir, çünkü yaradan bir candır sizin canınız hanımlar olarak. Bu aşk sizden bize gelir. Biz size âşık oluruz, o aşk yüreğimizde katmerleşir koyulaşır, bizde kalır. O aşk bizim içimizi ışıtır. Doğruyu yanlışı gösterir. Bir insan bir dünya gibidir. Güneş olmasa dünya karanlık olur. Aşk insanın içinde olmazsa insanın dünyası karanlık olur. Bizler âşık insanlarız. Biz de size âşığız. Sizin aşkınız bizi söyletiyor. Sizin yüzünüz gözünüz hürmetine türkülerimiz dinleniyor.


‘Avrupa'yı sevmedi'

Türkiyeye konserler için gidip gelen Ertaş, iki yıl önce kesin dönüş yaptı ve İzmire yerleşti: Ben Avrupanın her tarafını gezdim. Hiçbir şeyini sevemedim Avrupanın. Sadece yaz kış yeşilliği gitmezdi, onu severdim. Anadolumuzda zamanı geldiğinde buğdaylar yeşillenirdi, bakmaya doyamazdım. 15 gün sonra bozarır geçerdi. Bana göre insan dünyası cennettir/Hayvan dünyası cehennemdir, karıncadan file kadar/Vucüt ölür ama uruhlar ölmez/Bunca mahlûkat var hiçbiri gülmez/Cehennem azabı zordur çekilmez/Azap çeken hayvanları görmelidiye türküler söyledim. Cennetime kavuştum yeniden, yaş da kemale erdi, 72 yaşındayım. İzmirde müstakil evim var. Birkaç da dikme diktim önüne, orada rahat ediyorum.


Biz duygulu insanlarız

Kırşehirin Çiçekdağı ilçesine bağlı Kırtıllar köyünde doğan Ertaş, okula gitmeden, bu müzik geleneğinin babadan oğula nasıl aktarıldığını anlatıyor: 5-6 yaşında babalarımız bizi yanlarına alırlardı. Ta ki yetişip gelinceye kadar. Önce zil verirlerdi tempoyu öğrensinler diye. Sonra parmakları kanlanınca kaşık verirlerdi, ritimleri öğrenmesi için. 10-15 yaşına geldiği zaman kabiliyetine göre keman, saz, davul zurna çalar. Konservatuvarlarda, okullarda da öğretilebilir ama yeter ki öğretici bunun tam özünü kavramış olsun, kendi özüne katmış olsun. Yoksa dışardan duyduğu gibi ayaküstü öğretilecek bir şey değil bu. Biz duygulu insanız. Biz çalırken de duygulu çalarız, söylerken de duygulu söyleriz. Duygusuz bir insanın bu duyguları yakalaması çok zor.

 

Kaynaklar kurumasın

Artık geçim zorluğundan, ilgisizlikten abdal müziğinin kaynakları kuruma noktasına gelmiş ama Neşet Ertaş geleneğin devamı için girişimlerde bulunmuş: Ben Kültür Bakanlığından rica ettim bu kaynaklar kuramasın diye. 15 kişi Kırşehirden Kültür Bakanlığı çerçevesinde bizim kaynağımız üzerinde tutunuyorlar.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler