Askeri Yargı ve Sivil Yargı Üzerine Düşünceler -II-

Askeri Yargı ve Sivil Yargı Üzerine Düşünceler -II-
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.07.2009 - 05:19

Yargıda reform yapmanın anahtarı, AB organlarının da belirttiği gibi anayasanın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu yürütme organının etkisine açan 159. maddesidir. Kurul’un üzerinde Demokles’in kılıcı gibi asılı duran Adalet Bakanı ve Müsteşarı, Kurul’dan çıkarılmalıdır.

Askeri ve sivil yargı açısından yadsınması mümkün olmayan gerçek şudur: Sivil yargının yürütmenin etkisine açık konumu ile karşılaştırıldığında, askeri yargı, askeri düzenin emir komuta zinciri karşısında çok daha bağımsız bir konumdadır. Askeri Yargıtay’ın ya da Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin kararları, insan haklarının korunması bakımından Yargıtay’ın ya da Danıştay’ın kararlarından daha geri değildir. Aşağıdaki örnekler bunun canlı kanıtıdır:

Birinci örnek, kısa adı DİSK olan Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ile ona bağlı 28 sendikanın İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Numaralı Askeri Mahkemesi’nce kapatılmasına ilişkin kararın, temyiz aşamasında Sendikalar Kanunu’ndaki yasaklayıcı hükme rağmen, Askeri Yargıtay 3. Daire tarafından bozulmuş olmasıdır.1 Askeri Yargıtay bu kararında AİHS’nin 11. maddesine dayanarak sendika kurma hakkının dernek kurma hakkının bir parçası olduğunu, TCK’deki asıl suçun (TCK m. 141 ve 142 kastediliyor) ve Dernekler Kanunu’nda bu suçun unsurlarını içeren ve derneklerin kapatılmasına yol açan yasakların yürürlükten kaldırılmış olması karşısında, bunlara oranla nitel bir farklılık göstermeyen sendikal yasağın da açık bir hüküm olmasa bile yürürlükten kalkmış sayılması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.

Mahkûmiyet kararı bozuldu

İkinci örnek Trabzon’da yayın yapan bir televizyon kanalındaki bir programa katılan emekli bir hemşirenin askerliğe ve Güneydoğu’daki çatışmalara yönelik sözleriyle ilgilidir. 1995 yılında verilen bu kararın öneminin daha iyi anlaşılabilmesi için hemşirenin yayındaki sözleri aşağıda verilmiştir:

“...bugün savaş var Güneydoğu’da, kimlerin çocukları gidiyor? Bizlerin çocukları gidiyor.. zorlanıyor oraya, zengin çocukları gitmiyor. …Benim şu anda askerlik çağında oğlum var. Çok açık söylüyorum burada, ben çocuğumu asker kaçağı yapacağım, göndermeyeceğim. Nedeni şudur: Askerden tahta üzerinde gelen çocukların annelerine bir göstermelik madalya veriliyor. Niye ben Güneydoğu’daki bu insanlara işkence yapmak için çocuğumu göndereyim, evet işkence yapılıyor.. köyler yakılıyor. Yakılıyor mu yakılmıyor mu, belki PKK’nin helikopteri bombalamıştır, bilmiyorum. Var mı helikopteri, yok mu? ...Ama PKK benim savunduğum bir yer değil, bunu da belirtmek istiyorum.. hiçbir zaman savunmam. Benim savunduğum bizim çocuklarımız.. Şu anda hiç sebepsiz ölüyor...”

Sanık bu sözleri nedeniyle askeri mahkeme tarafından iki ay hapis cezasına mahkûm edilmiş, temyiz aşamasında Askeri Yargıtay 3. Daire aşağıdaki gerekçelerle mahkûmiyet kararını bozmuş,2 bozma kararı Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nca da benimsenmiştir 3:

“ (Sanık) ...konuşması sırasında kendi kapasitesi çerçevesinde ülke sorunlarını dile getirmektedir. Bunlar incelendiğinde tamamının yazılı ve görsel basında dile getirilen sorunlar olduğu görülmektedir. Güneydoğuya tertip erat, olağanüstü hal bölgesinde işkence yapılması ve köylerin yakılıp yıkılması konusundaki iddialar, ilk defa sanık tarafından ortaya atılmış iddialar değildir. …Bunlar konuşulup tartışılmadığı, bir sorun varsa çözüme kavuşturulmadığı sürece ülkenin huzur ve güvenliğe kavuşturulması mümkün değildir. Demokratik bir toplumda, bir hukuk devletinde meselelerin başka bir çözüm yolu da bulunmamaktadır. Ayrıca sanığın halkı askerlikten soğutma yolunda fikrini, inancını başkalarına aşılama konusunda bir gayreti de olmadığı görülmektedir. ...Bu arada sarfettiği bazı sözler amacı aşar nitelikte olsa da, konuşmanın tümü değerlendirildiğinde, bunların da halkı askerlik hizmetinden soğutmak kastıyla söylenmediği anlaşılmaktadır.”

YAŞ kararları

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nden (AYİM) vereceğimiz üçüncü örnek çok daha çarpıcıdır: AYİM 1998 yılı başında verdiği bir kararda, Yüksek Askeri Şûra’nın tesis ettiği bir işlemin yokluğuna karar vermiştir.4 Bilindiği gibi YAŞ kararları yargısal denetime tâbi değildir.

Bu karara konu olan olayda, akıl hastalığı nedeniyle Silahlı Kuvvetler’de görev yapamayacağı yetkili askeri hastane tarafından belirlenen ve bu nedenle emekliye ayırma işlemleri başlatılan bir astsubay, bu işlemler devam ederken, YAŞ tarafından disiplinsizlik nedeniyle emekliye sevk edilmiştir. AYİM, YAŞ kararının iptali için açılan davada şu kararı vermiştir:

“ ...akıl hastalığı nedeniyle TSK’de görev yapamaz kararlı raporu kesinleşen ve Emekli Sandığı’nca emekli işlemleri sürdürülen, böylece asker kişi statüsü sağlık nedeniyle sona ermiş bulunan davacı hakkında çok daha sonraki tarihte ‘TSK’de kalması uygun değildir’ sicili düzenlenerek disiplinsizlik ve ahlaki nedene dayalı olmak üzere resen TSK’den ayırma işlemine tâbi tutulması konusunda Kuvvet Komutanlığı’nın anayasal ve yasal görev ve yetkisi bulunmamaktadır. ...Ve ayırma işlemi de ağır yetki saptırması nedeniyle sakatlanıp yok hükmüne düştüğünden, …bu işlem üzerine kurulması zorunlu olan YAŞ kararına hukuki geçerlilik tanımak olanaksızlaşmaktadır. …Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı hakkında disiplinsizlik ve ahlaki nedenle ayırma işleminin hükümsüzlüğüne ve YOK HÜKMÜNDE olduğunun tespitine....”

Kuruldan çıkarılmalıdır

Şimdi sormak gerekir: Askeri yargı - sivil yargı konusunda günlerdir ahkâm kesenler, acaba bu kararlardan hangisini okudular?

Yargıda reform yapmanın anahtarı, AB organlarının da belirttiği gibi anayasanın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu yürütme organının etkisine açan 159. maddesidir. Kurul’un üzerinde Demokles’in kılıcı gibi asılı duran Adalet Bakanı ve Müsteşarı, Kurul’dan çıkarılmalıdır. Askeri yargıda yapılacak reform ancak bundan sonra bir anlam ifade edebilir. Bunun da anahtarı anayasanın 145. maddesidir. Ama kim bilir?

Belki de AKP kurmaylarının amacı, anayasanın kendilerine sivil yargı üzerinde sağladığı politik etkiyi askeri yargı alanına genişletmek ve Anayasa Mahkemesi üyelerini de Meclis’e seçtirmek suretiyle tüm yargıyı siyasal iktidarının etkisi altına almaktır.

O zaman yapılanlar cahilce değil, hukuk devleti ilkesinin içini boşaltmaya yönelik bir planın ustaca kurgulanmış aşamalarıdır. Amaç bu ise, o zaman “Keşke yapılanlar bir cehalet eseri olsaydı!” demek daha anlamlı olmaktadır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler