Avşar: Entelektüel zevksizlerden değilim

Hülya Avşar, Türkiye'nin kendine özgü fenomenlerinden. Aşkları, filmleri, magazin yaratan söylemleri ile bu toprakların en çok bilinen, tanınan, eleştirilen karakteri.

Yayınlanma: 13.06.2010 - 06:19
Abone Ol google-news

Hülya Avşar... Şarkıcı, oyuncu, tenisçi, dergi editörü, sunucu, tiyatrocu, yayımcı. Hatta 301. Madde’den yargılanan bir düşünce suçlusu. Yani neresinden tutsanız bir yanı eksik kalıyor. Şöhretin yolunun mahremiyete uzak olduğunu biliyor. Medyanın ona biçtiği rolü de seve seve yapıyor.

Hülya Avşar; Avşar kızı, bir marka. Magazin gündeminin demirbaşı, ağzından her çıkana dikkat edilen nadir isimlerden. Sıfatlarını sıralamak çarpım tablosunu ilk kez öğrenmekten zor; şarkıcı, sinema oyuncusu, dizi film oyuncusu, tenisçi, dergi editörü, sunucu, tiyatrocu, yayımcı, kimilerine göre gazeteci ve de yazar... Hatta 301. Madde’den yargılanan bir düşünce suçlusu. Daha neler neler! Evet, aşkları, filmleri, magazin yaratan söylemleri ile Hülya Avşar bu toprakların en çok bilinen, tanınan, eleştirilen karakteri. Bu da onun Cumhuriyet gazetesine verdiği ilk röportaj. Heyecanlı, sorduğumuz sorulara verdiği not on üzerinden yedi! Ne de olsa Başbakan Erdoğan ile söyleşi yapmış bir isim Avşar. Ama samimi, rahat, yani olduğu gibi. Korkusuz da, bildiğini okumakta kararlı. Hırslı, taciz etmeye hazır. Belirsizliklerle derdi var. Her konuda önünü görmek istiyor. Hayatında bu önemli bir referans. Magazinden besleniyor. Şöhretin mahremiyetinin olmadığının farkında. Parlak ışıklar altında ne zaman parlayacağını da iyi biliyor. Her konuda tartışmaktan ve medyaya malzeme vermekten çekinmiyor. Sanat camiasının salaklığından dem vururken, entelektüellik gerçekten canını sıkıyor. Nietzsche'nin dediği gibi “Bazıları derin görünmek için suyu bulandırır.” Avşar ya gerçekten derin ya da suyunu hiç durultmamanın bir yolunu bulmuş.

- Doğduğunuz topraklara, Kars’a, köyünüze 40 yıl sonra ilk defa geçen hafta gittiniz. Niye bu kadar geç kaldınız, kendinizi hazır mı hissetmediniz?

- Bunun cevabını bugüne kadar vermek isteyip verememiştim. Aslında yanıt basit; çekiniyordum, hatta korkuyordum. Akrabalarım göçten önce orada yaşıyordu. Hayatıma, sürekli magazinde görünmeme alışık değillerdi. İster istemez hakkımda çıkan yanlış ya da doğru haberlerin tacizi altındalardı. Bunlar da onlara uzaktı. Ben, tepki görmekten değil de sevgiden uzak kalmak adına bir tedirginlik taşıyordum.

Hatta Ankara’da yaşayan halamın kızı Yüksel Avşar bana dedi ki; “gittiğinde dikkat et, Sadettin ile el ele tutuşma!” Düşünsenize benim yaşımda bir kadına bunu söyledi.

Tabii Sadettin’e bunu söyledim, o da gittiğimizde arabadan iner inmez elimi tuttu.

- Nasıl hissettiniz?

- Oraya gittiğimde mutluydum, güvenli bir huzur vardı üstümde. Zaten bizi hemen sahiplendiler. Köyde tezekten yapılmış evimiz vardı, hatıralarımda kalanları eşeledim. Buradan çok daha medeniydi köyüm. Kürtler ve PKK arasındaki farkı da orada daha net gördüm. Herkes okuyor, her şeyin farkındalar. Biz bu kaosta yaşıyoruz. O yüzden kendime acıdığım da oldu. Ne yazık ki buradaki kargaşaya ve mutsuzluğa mıhlandığımız için döndük.

- Kürt açılımı tartışmalarında verdiğiniz röportaj yüzünden hakkınızda soruşturma açıldı. Tepkiler aldı yürüdü. Nihayetinde takipsizlik kararı geldi. Medya hışmına alışkınsınız ama durum bu sefer farklıydı. Ne hissettiniz?

- İlk tepkilere güldüm. İfade verirken de telaşlanmadım, korkmadım. Keşke bir ceza alsaydım. Belki bir işe yarardı yaptığım. Ben sanatçıyım, siyasetçi değil. Ama konuşuyorum. Çünkü paramı kazandım, şöhretim diye kenara çekilip bunun sefasını sürmekten farklı dertlerim var.

- Açılım hakkında şimdi ne düşünüyorsunuz?

- En nefret ettiğim şey belirsizlik. Belirsizlik çözüm getirmez. Bunu iktidara yormuyorum, kimse tek başına bu konuda karar veremez. Yine de her şey havada. İnsanlar ölüyor, gündem değişiyor. Değişen gündem, gerçekler değil! İsrail baskını bile artık konuşulmuyor.

Ölen öldüğü ile kalacak. Ben Kürt olduğumu eskiden söyleyemiyordum, şimdi Kürtçe radyolar, televizyonlar var. Ailem de eskiden rahat Kürtçe konuşamıyordu. Evet, bir şeyler değişti ama neler bekliyor bizi bilemiyorum. Sanırım Tayyip Erdoğan masaya yumruğunu vurduğu sürece değişen bir şey olmayacak. Yumruğunu masaya vuruyor, tamam da, doğru mu vuruyor yanlış mı?

- O zaman sormadan geçemeyeceğim. CHP’de ne değişir?

- Baykal’ın yanlışları çok olsa da görüntü itibarıyla orayı güzel dolduruyordu. Erdoğan da tavırlarıyla kendini kabul ettirdi. Kılıçdaroğlu takdir edilesi biri. Dürüstlüğünden eminim, ama tutmayan bir şeyler var. Erdoğan’a göre etkili değil sanki, görsel anlamda zayıf buluyorum. Koalisyon olsa bile Erdoğan güçlenerek çıkar, ara çok açıldı.

 

Bu meslekte mahrem yaşarsan listede en gerilere düşersin

- Saadettin Saran ile dört yıldır birliktesiniz. O magazine epey mesafeli, siz kalbinde atıyorsunuz. Nasıl bir ilişkiniz var?

- Zor bir ilişki bizimkisi. O, benim hayatıma çok uzak. Ortak paydamız sevgiye hizmet ediyor olmamız. Aramızda şüphe ve rahatsızlık duymayacağımız, çıkarsız bir aşk var. Çılgın tarafları da bize kalsın bu aşkın. İkimiz de yaşımızın güzeliyiz. Birlikte yaşlanmayı düşünüp, yaşlandığımızda nelerin farkında olacağız, bunu düşünüyoruz. Çocukları da buna göre yetiştiriyoruz. En iyi marka çanta ve ayakkabı ile gezmek değil hayat. Yardımsever, hoşgörülü ve sevgi dolu olmayı paylaşıyor olmak bizi besliyor.

- Kıyaslanmaktan rahatsız oluyor musunuz?

- Bu tüm ünlüler için geçerli. Ben rahatsız olmuyorum, rahatsız eden aile içi tartışmalar ve açık vermelerin magazine malzeme olması. Ayrılıklar sonrası konuşulmaması gerekenler de oraya bulanınca tatsız oluyor. Bu mesleğin mahremiyeti yok gibi. Çok mahrem yaşarsan da bu işte 30. sıralarda olursun. Bu işin kanunu magazini sevmektir. Entel olmak istiyorsan bu işi yapmayacaksın.

- “Entelektüel olmaktan korkuyorum” da demiştiniz.

- Evet entelektüel olmak çok sıkıcı. Zaten sahnedekiler de cahil onlara göre. Ben konuşunca cevap veren çok oluyor. Okuyan ve aydın kesimden çok okuduğumu düşünüyorum. Ben, yetiştirdiğim çocuğa, yaşadığım hayata bakarım. Alkolüm, sigaram yok. Okul yaptırıyorum. İyi ve doğru şeyler yaptığımın farkındayım. Evet, magazini seviyorum. Entelektüel zevksizlerden değilim. Aydın dediğinde akıl vermekten fazlası olmalı. Ha, eğer kışkırtmaksa “en aydın ve entelektüel benim!” Biliyor musunuz sanat camiasının salak tarafları çok. Tuhaf, anlamsız şeylerle birbirimize sataşıyoruz. İşte o yüzden bununla dalga geçebilmek gerekli.
 

Ben iyi soru soruyorum, detaylarda geziniyorum

- Sahneniz var ama artık müzikle anılmıyorsunuz. Neden?

- Dört ay önce albüm çıkardım, kimsenin haberi yok. Çünkü tanıtımı yapılmadı. Zaman bulamadım, şimdi onu yeniden tanıtmak için çalışmalara başlıyoruz.

- Kardeşiniz Helin Avşar da medyanın, magazinin mutfağına geçti.

- Biz kendimizi sağlam tutuyoruz, önemli olan bizim yaşadığımız. Diğerlerinin düşündükleri sonradan geliyor. Biz bir Türk ailesiyiz. Helin ailenin delisiydi, çok şımardı. Benim yapamadıklarımı ona yaptırdık. Yurtdışında okudu, farklı yaşadı. Şu an o bize akıl veriyor, kendine daha yakın. Bir dönem onu korumaya çalışmak hataydı. Şimdi kabuğunu yırttı, artık bambaşka biri var karşımda. Bu günleri görebildiğim için mutluyum.

- Oyunculuk ne âlemde, var mı yeni projeler?

- Sinema en son dört yıl önce “Bir İhtimal Daha Var”daydı. Oyunculuğu, özellikle sinemayı seviyorum. Hayatımdan çıkmasına imkân yok.

- Sinema mı televizyon mu?


- Sinema mesleğim. Ama televizyonu daha çok seviyorum.

- Neden?


- Keyifli, hareketli, dinamik. Özellikle sohbet programları çok keyifli. Konuşmak beni doyuruyor. Soru sormaya bayılıyorum. Bana göre iyi soru soran yok. Ben de iyi soru soruyorum, detaylarda geziyorum. Bu yıl bir de komedi dizisi için çalışmalara başlıyoruz.


Fotoğraflarım çekilirken çıplak da olabilirdim

- Hülya Avşar bir marka, kabul. Ne konuda konuşursanız konuşun, dinleniyorsunuz. Yaptığınız işleri sıralamak zor. Her şeye bulaşmışsınız. Bunca şeye nasıl zaman buldunuz?

- Normale yakın yaşamaya çalıştım hep. Her hobimi de paylaşmayı becerdim. Bu hem ticari hem de manevi bir paylaşımdı. Önemli olan hareketli olmak, durmayı sevmiyorum. Durup da ne yapacaksınız? Ha bir de durursam! O zaman da kimse hareket ettiremiyor, o ayrı.

- Bacağınızı kırmıştınız. Ameliyatlar, platin falan. O zamanı nasıl değerlendirdiniz?

- Elbette çalıştım. Ameliyat günü hastanede yattım. Ertesi gün ise İstanbul’a geldim ve yayınlara tekerlekli sandalye ile çıktım. Acım vardı ama durmak daha acı verebilirdi.

- Bu kadar göz önünde yaşamak, görünür olmak belki bir bağımlılık ama canınızı sıktığı olmuyor mu? Geçen hafta bikinili pozlarınız üzerinden bir tarih yazıldı mesela.

- Bu bir tecavüzdü. O koyda çıplak bile olabilirdim. Nasıl becerdiler onu da bilmiyorum. Gerçi Tansu Çiller’i susuz havuzun içinde çekti magazinciler! Bu anlamda hoşuma gidiyor, kimse onları durduramıyor. “Helal olsun” diyorum. Zehra için canım sıkılıyor. 12 yaşında kızın bikinili resmine ne gerek var? Belki biraz alaturka düşünüyorum, bilemiyorum. Niyet bizim için her şeyden önemli. Ayrıca o günden sonra tam beş kilo verdim.

- Zehra tam ergenlik döneminde, hep sıkıntılı derler ya bu dönem için. İlişkiniz nasıl?

- Şu an sakin, korkunç şeyler yaşayacağımı düşünüyordum ama gayet durgunuz. Zaten beni üzen bir çocuk olmadı hiç. Başının çaresine bakıyor.

- Onun için güçlü ve zor bir anne figürüsünüz.

- Bundan korkuyordum, korkum hâlâ bitmiş değil. Geçenlerde ona “annen senin yaşındayken çok daha güzeldi” demişler, bunu kafamıza taktık. Milletin ne dertleri var, bizim sorunumuza bak!


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler