Aydınlıktan Karanlığa mı, Yoksa Karanlıktan Aydınlığa mı?
Bu karamsar tablo karşısında gerileyecek, umutsuzluğa kapılacak ve mücadeleden vaz mı geçilecektir? Elbette hayır. Nadir Nadi’nin yine 1968’deki öngörüsüne dönersek, bu tertipler, bu çabalar “Atatürkçülüğü ve Cumhuriyet devrimini” yok etmeye yetmeyecektir. Yetemeyecektir.
“Atatürk öleli otuz yıl olmuştur. Ölümünün otuzuncu yıldönümünde bugün hâlâ O’na öfkelenenler, dinmez bir öç alma hırsı ile sinsi sinsi hâlâ O’na diş bileyenler aramızda varsa bu Atatürkçülüğün öldürülemediğinin en kesin belirtisi sayılmak gerekir.
Bir adamın eseri, ölümünden otuz yıl sonra yaşama savaşı verebiliyorsa, o eser artık öldürülemeyecek demektir.
Düşmanlar istedikleri kadar kızsınlar, tepinsinler, nasıl etsek de Atatürkçülüğü söndürsek diye tertipler düşünsünler,hevesleri kursaklarında kalacak, muratlarına eremeyeceklerdir.” Cumhuriyet 10 kasım 1968
Cumhuriyet gazetesinin bir dönem yöneticisi ve başyazarı olan Nadir Nadi’nin 1968’de kaleme aldığı bu yazı ,1996’da 13. üncü baskısı yapılan Ben Atatürkçü Değilim adlı kitabında da yer aldı.
1968’de 30 yıl, 2011’e geldiğimizde aradan tam 73 yıl geçmiş.. Peki bu 73 yılda değişen ne..? Hiçbir şey. Daha doğrusu Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı konusunda hiçbir şey.. Devrim karşıtlığı ara vermeden süre geldi. Kademe kademe ve 2002 seçimlerinden sonra tavana vurdu.…
Ne var ki, Nadir Nadi’nin 1968’deki bu gözlemi, aslında çok daha gerilere gidiyor. Hukukçu, yazar, siyasetçi Çetin Yetkin’in “Karşı Devrim- 1945-1950” kitabındaki belgelere dayanan anlatılar, Cumhuriyet devrimleri karşıtlığının 1938’de Atatürk’ün ölümüyle başladığını, 1945’ten ve 50’lerden sonra Marshall planı, Köy Enstitüleri’nin kapatılması, imam hatip liseleri vb gibi toplumsal- siyasal gelişmelerle devam ettiğini belgeliyor. Dahası yine aynı kitapta ve Orhan Karaveli’nin son yapıtı “Ali Kemal”deki tarihi gerçekler ve adlar, (ki yakın tarihi bilenler, araştıranlar ve bizlerin de yakından bildiği üzere) bu düşmanlığın demeyelim ama, Cumhuriyet karşıtlığının daha da gerilere gittiği gerçeğini ortaya koyuyor. Cumhuriyetin kuruluş aşamasında, Atatürk’ün yanında oldukları halde, bir türlü Halifeliği gözden çıkaramayan yazarlar, siyasetçiler, mandacılığa gönül bağlamış olan gazeteciler, siyasiler vb.
Kozlarını açık oynuyorlar
Ve Nadir Nadi’nin “sinsi sinsi “ diye tanımladığı “diş bileyenler” günümüzde artık, o sinsiliği üzerlerinden atmış durumdalar. Yavaş ama emin adımlarla geldiler, şimdi kozlarını açık oynuyorlar. Yazarı ile, gazetecisiyle, siyasetçisi, devlet adamı, polisi yargısı, sözde adaletçisiyle.. Türban eylemi ve mağduriyetiyle başlatılan bu “karşı devrim atağı” ileri demokrasi, küreselleşme gibi kimi sözde zamanımızın moda söylemleriyle Cumhuriyeti yok etme, devrimlerin altını oyma ve 2023 “çılgın projeleriyle” tam noktayı koyarak, mutlak otoriteyi garanti altına almaya kadar geldi dayandı.
Gelişmişliği doğayı, yeşili katlederek gökdelen dikmek, AVM(Alışveriş merkezi) açmak, İstanbul gibi tarihi bir kentin altını üstüne getirmekle eş değer gören bir hükümet, bununla da yetinmeyip “devlet üstesinden gelemiyor” gibi bir gerekçeyle, Cumhuriyetin o yokluk döneminde ülkesine kazandırdığı tesisleri özelleştirme adına yabancılara satarak da Türkiye’yi bitirdi,
Peki bu karamsar tablo karşısında gerileyecek, umutsuzluğa kapılacak ve mücadeleden vaz mı geçilecektir ?
Elbette hayır. Nadir Nadi’nin yine 1968’deki öngörüsüne dönersek, bu tertipler, bu çabalar “Atatürkçülüğü ve Cumhuriyet devrimini” yok etmeye yetmeyecektir. Yetemeyecektir. Gerçi kayıplar inanılmaz derecede büyüktür, kayıpların geri kazanımlarını sağlamak belki zaman, hatta epey zaman alacaktır. Ama geç de olsa, geç de gelmiş olsa, uyanış başlamıştır.
Tekelcilerin direnişi, sağlıkçıların, emekçilerin yollara düşmesi, “Anadolu bizim vermeyiz” sloganı ile binlerce yurttaşın gerçekleştirdiği müthiş ve tarihe geçesi eylemi, HES’lere karşı yurttaş direnişi, sanata kültüre yabancı olmaktan öte adeta diş bileyen bir iktidara karşı sanatçıların başkaldırışı, Türkiye Gençlik Birliği’nin Atatürk’ün gençliğe seslenişini somut girişimlere dönüştürmesi, yurtsever insanımızın Cumhuriyet Güç Birliği Platformunda el ele vermesi, işbirlikçi medyaya karşın, hâlâ yurtsever yazarların,gazetecilerin , yurttaşların ellerinden kalemlerini bırakmadan onlarca değil, yüzlerce “belge niteliğindeki” kitaplarıyla karanlığı aydınlatmaları… ve belki Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde görülmediği kadar çok sayıda Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili yapıtların (onu gözden düşürmeyi hedefleyen kimi filmlere karşın) peş peşe yayınlanması..
Nedir ? Evet nedir bu ?
Bu bir uyanıştır. Bu bir karşı duruştur. Cumhuriyet aydınlığının inançlı kuşakları bu çıkışı er ya da geç gerçekleştireceklerdir.
Bu nedenle artık “küskün ve kararsız” olma lüksümüz yoktur, olmamalıdır. Karanlıktan aydınlığa çıkmanın tek yolu bilinçli yurttaş olma ve vatandaşlık sorumluluğumuzu asla ve hiçbir zaman unutmamaktır.
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!