Az Demokrasi, Çok Dokunulmazlık!

Az Demokrasi, Çok Dokunulmazlık!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.06.2009 - 05:45

Devletin cumhuriyet savcısından, devletin yargısından kimsenin şüphe etmeye, onları küçümsemeye hakkı yoktur. Devlet çarkı bu dokunulmazlıklardan çok çekmektedir, devlet çarkı hantal hale gelmiştir, devlet çarkı adaletsizliklerin artmasına, adaletsizliklerin üzerinin örtülmesine neden olmaktadır.

Anadolu’ya üniversiteler yayılınca her il ve bazı büyük ilçelere üniversiteler kurulunca, yüzlerce ilçe merkezleri fakülteler ve yüksekokullarla dolunca, yüzlerce ülke çocuğu Anadolu’nun üniversitelerine yayıldığında, aşçı dükkânları ve küçük lokantalarda en çok yenilen yemek az kuru, az pilav oldu. Genç genç kızlar, zayıf kuru upuzun delikanlılar üçlü, beşli kafileler ile lokantalara dolduğunda, hemen hemen söyledikleri tek mönü az kuru, az pilav oluyor. Önlerine bir cam sürahi su, sepet içersine konulan kesilmiş ve yığılmış ekmeklerle bu sofra tamamlanıyor. Ben öteden beri bu sofra manzarasını hep az demokrasi, az adalet, az insan hakları, az özgürlükler ve çok otorite, çok idare ve çok devlet baskısına benzetirim. Mübarek Anadolu insanının yazgısı, hemen hemen hiç değişmez. Söylevler değişir, söylevler artar, söylevler koyulaşır, özgürlüklerin arttığı, demokrasinin arttığı söylenir durur. Ve ayrıca evraklar, kitaplar, yasalar da öyle yazar. Anadolu’da da 50 yıl, 100 yıl hatta yüz yıllar boyu zaptiye dayağı, jandarma dipçiği, polis ve karakol sopası insanın alnından ve başından hiç inmemiştir. Osmanlı’nın yönetiminde değişiklikler olur. Zikzaklı şekilde ıslahatlar, tanzimatlar, meşrutiyetler, cumhuriyetler, demokrasiler, çok çok partililer, çok çok meclisler dolar dolar boşalır. Meclis kürsülerinde, Meclis mikrofonlarında, özgürlükler üzerine demokrasiler üzerine nutuklar icra edilir, söylevler çekilir, şölenler, bayramlar yapılır. Cumhuriyetler, ulusal egemenlikler üzerine bayramlar kurulur.

Dokunamazsınız

Meclisler, Büyük Millet Meclisi ile Osmanlı saraylarına taş çıkartır. Debdebe ve ihtişam meclislerin dört köşesine yayılır. Beyaz eldivenli, papyonlu garsonlar, smokinli hizmet erbabı Meclis’te hizmet eder. Yaz, kış, mevsimler, Meclis’in içerisinde hiç fark edilmez. Doyum olmaz bir yaşam standardı vardır. Bu saylavların önüne serilir ama bir türlü demokrasi hangi semtteyse ülkeye, kolay kolay gelmez. Gelse bile az demokrasi gelir. Az kuru gibi, az pilav gibi. Demokrasi az gelir de saylavlarımızı koruyan dokunulmazlıklar az mı gelir, saylavlar dokunulmazlıklardan az mı yararlanır. Kim söylüyor, saylavların kılına bile dokunamazsınız.

Nedense bu ülkede “demokrasi ha geldi ha gelecek” sözlerini duyar dururuz. “Bizim ülkede demokrasi, halka erken verilmiştir, halkımız demokrasiye daha layık değildir. Halkımızın siyasi seviyesi uygun hale gelmemiş” sözlerini duyar dururuz. Hatta yazar dururuz.

Oysa Türkiye’ye demokrasi yönetimi, demokrasi terbiyesi çoktan gelmiştir. Halk buna çoktan inanmıştır. Halk bunu kendi içinde, kendi ailesinde yerel yönetiminde çoktan kullanmaktadır. Türkiye’ye demokrasi gelmiştir ama biz onu dokunulmazlık yasalarıyla hep kuşa çevirmişizdir.

Düz yurttaşlarımızın adliyede dokunulmazlıkları yoktur. Onlara “otur” dersiniz otururlar, “sanık kalk” dersiniz kalkarlar, sanığa “çık” denir çıkarlar. Onlara karşı adalet kolaydır. Adalet mahalle bekçisine, kır bekçisine, karakol onbaşısına, vali paşa kapıcısına, daktilo kâtibine, vilayetin, belediyenin personeline bile gel diyemez. Gel dese bile götüremez. Çünkü Türkiye’de dokunulmazlığı olmayan devlet çalışanı yoktur.

Büyük Meclis’i açarsınız, törenler, söylevler gırla gider. O Meclis’e gireni artık cumhuriyetin başsavcısı, Genelkurmay’ın en başı, polisin, jandarmanın en kıdemlisi. En büyüğü, ne gel diyebilir, ne git diyebilir, ne sus diyebilir. Meclis istemezse, idare de, askeriye de, Meclis’ten, vızıltısı bile duyulmayan sivrisineği dahi çıkaramaz. O zaman bu Meclis’e de bol dokunulmazlık olduğu için demokrasi gelmez.

Dokunulmazlık zırhı

Ülkede devlet idaresinde, siyasal idarede, devletin her idaresinde demokrasi ne kadar çok olursa, dokunulmazlık ne kadar az olursa çalışanlar ve hizmet edenler göreve o kadar çok bağlanılır. Bu ülkenin cumhuriyetin polis ve savcısına, cumhuriyetin jandarmasına, cumhuriyetin teftiş heyetlerine güvenmek durumundayız. Onlara görevler vermeliyiz, onların görevlerini dokunulmaz hükümleriyle azaltmamalıyız. Hiç kimseyi dokunulmazlık zırhı altında kurtarmamalıyız. Dokunulmazlığı hiç kimse için imtiyaz ve ayrıcalık olarak vermemeliyiz, korumamalıyız. Büyük Millet Meclis’inde vekiller, hükümet temsilcileri, sıfatları ve makamları ne olursa olsun dokunulmazlık zırhından yararlandırılmamalıdır. Seçilen her kimsenin seçilmesiyle, eski yıllarda işlenmiş suçlarının takibatının durdurulmasına, dondurulmasına ve ileriye atılmasına neden olmamalıdır. Suçun cezasını uzatmaya, ucuzlatmaya, kaldırmaya imkân sağlamamalıyız. Sanık ve şüpheli olarak Meclis’e gireni “önce git üzerinden sanıklığı ve şüpheliliği at, sonra gel Meclis’e görevine başla” demeliyiz. Meclis’e, pirüpak girdiğinde Meclis çalışmaları sırasında Meclis mikrofonundaki tüm konuşmaları, Meclis komisyonlarında, Meclis çalışmalarında yaptığı konuşmaları hariç, bunun dışındaki Meclis’teki özel sohbetlerinde, özel günlerinde, Meclis’in dışındaki partisinde, şehirde, ilde yaptığı bütün konuşma, eylem, hareket, fiil ve tasarruflarından sorumlu sayılmalıdır. Ve asla ve asla dokunulmazlık zırhından yararlandırılmamalıdır. Siyasiler için dokunulmazlık, devlet memurları, yargı kesimi, askeriye içinde ya tamamen kaldırılmalı veya minimuma indirilmelidir. Devletin cumhuriyet savcısından, devletin yargısından kimsenin şüphe etmeye, onları küçümsemeye hakkı yoktur. Devlet çarkı bu dokunulmazlıklardan çok çekmektedir, devlet çarkı hantal hale gelmiştir, devlet çarkı adaletsizliklerin artmasına, adaletsizliklerin üzerinin örtülmesine neden olmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yurttaşıyla, adaletiyle, askeriyesiyle, Meclis’iyle ve seçeni ve seçileniyle dokunulmaz değil, dokunulan insanlar ülkesi olmalıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler