Bahçeli: Kontrolünü kaybetmiş ruh hali
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın "Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi" diyen Başbakan Erdoğan'a sert tepki gösterdi. Erdoğan'ın sözlerinin "kontrolünü kaybetmiş bir ruh hali"nin işaretini verdiğini savunan Bahçeli, "Kafa yapısı artık belli olmuştur" dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin Meclis grup toplantısında, yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi. AKP'yi "Türkiye'yi uçurumun kenarına kadar getirmekle" suçlayan Bahçeli, 2002 yılında AKP hükümetinin işbaşına geldiği dönemde terör eylemlerinin "sıfır" denebilecek bir seviyeye indirildiğini, terör destekli bölücülüğün zayıflatıldığını söyledi. 2002 yılında iktidara geldiğinde terörü ve bölücülüğü ortadan kaldırmak için önünde gerçek fırsatlar bulan hükümetin bu imkanları heba ve israf ettiğini vurgulayan Bahçeli, "Yaptığı yanlışlarla terörü ve bölücülüğü dirilten iktidar bugün Kandil'den gelen kuryelerin mesajlarını uygulamaktan başka çaresinin kalmadığı bir darboğaza, kendi ayakları ve rızası ile girmiştir" diye konuştu.
"AKP yanlış teşhislerin kurbanı olarak insiyatifi pkk ve Iraklı aşiret resilerine teslim etti"
Konuşmasında "Türkiye'nin üniter ve milli devlet yapısını, milli kimliğini ve kardeşliğini sarsması, iktidar eliyle mukadder hale getirilmiş olan silahlı veya silahsız bölücülüğe cüret ve zemin kazandıran temel faktörleri" anlatan Bahçeli, bunlardan birincisinin milli kimliğin tartışmaya açılması ve bu kimliği oluşturan maddi ve manevi alt yapısının adım adım tahrip edilmesi olduğunu söyledi. AKP zihniyetinin tahribatında ikinci önemli noktanın, milli kimliğe şekil ve anlam veren tarihi, sosyal ve kültürel kaynakları silikleştirme olduğunu kaydeden Bahçeli, "Bölücülüğün bugünlere tırmanmasında üçüncü husus ise hükümetin terörle demokrasi arasında kurmaya çalıştığı yanlış ilişkiler ağı ile bu konularda özellikle Avrupa Birliği sürecinin dayatmalarıdır. Başbakan'ın Diyarbakır'da yaptığı sözde demokratik açılımla, bölücü teröre meşruiyet kazandıracak sürecin başlaması, adım adım gelinen çözülmenin kilometre taşları olmuştur. Başbakan özellikle bu yaklaşımı ile bölücü terör sorununu etnik bir kimlik sorunu olarak tanımlamış, terörün siyasi hedeflerini haklı gösteren kapıyı ardına kadar açmıştır" dedi. Yeni anayasa hazırlıklarının başlatılmak istendiği şu günlerde maksadın ve geri plandaki niyetlerin bilinmesinde yarar olacağını söyleyen Bahçeli, şunları kaydetti: "Tırmanan bölücülüğün izlediği rotada Başbakanın seyir defterindeki dördüncü önemli husus, teröre bakışı ve terörle mücadeledeki zaaf ve çaresizliğidir. Bir taraftan 'terör örgütü demeyeni muhatap almayız' diyerek sözde kararlılık gösteren Başbakan, diğer yandan PKK'ye terörist diyemeyen Barzani, Talabani ile görüşmelerini sürdürmüştür. Teröristi imha konusunda mümkün olduğunca oyalanan AKP zihniyeti, yanlış teşhislerin kurbanı olarak sonunda inisiyatifi PKK'ye ve Iraklı aşiret reislerine teslim etmiştir."
"Eli kanlı teröristlere siyasi af"
Bölücü terörün siyasallaşarak meşrulaşma arayışında hükümetin bir başka zafiyetinin "sorunu milli imkanları ve gücü kullanarak çözmek yerine Irak'ı işgal etmiş küresel gücün inisiyatifine havale etmiş olması" olduğunu dile getiren Bahçeli, ayrıca toplumu ayrışmaya ve tavizlere hazırlayan işbirlikçi lobi faaliyetlerinin de bölücülüğün aldığı mesafeye katkı sağladığını kaydetti. Bahçeli, "Gelişmeler, Başbakan Erdoğan'ın siyasi açılım için kapsamlı bir paket hazırlığı içinde olduğunu, bunun yol haritasını belirlediğini ve atılacak somut adımlar için uygun zaman ve zemin aradığını ortaya koymaktadır. AKP himayesi ve şemsiyesi altındaki siyasi çözüm lobisinin üzerinde çalıştığı kapsamlı açılım paketinin, PKK taleplerinin aşamalı olarak ve zamana yayılarak karşılanmasını amaçlayan bir süreç olacağı anlaşılmıştır. Bunu takiben eli kanlı teröristleri de kapsayacak siyasi af, Kürtçenin belediye hizmetleri ve siyasi faaliyetlerde yasal dil olarak kabulü ve bu dilin tüm eğitim kurumlarında ikinci dil veya seçmeli dil olarak kullanılmasının önü açılmak istenecektir. Anayasal düzenlemeler kapsamında ise milli kimlik tanımının değiştirilerek 'Türkiyelilik' kavramının esas alınması, vatandaşlık bağının üst kimlik olarak benimsenmesi, Türkiye'nin idari yapısının değiştirilerek yerel yönetimlerin mahalli parlamento olarak çalışacağı özerk bölgeler sisteminin hayata geçirilmesi öngörülmektedir" diye konuştu.
"Kimsenin haddi değil"
Türkiye'nin "kırk katırla kırk satır" arasına sıkıştırıldığını ve "ehven-i şer"i seçmesinin asla bir fırsat olmayacağını, yıkım ve dağılma olarak bedelinin ödeneğini savunan Bahçeli, Cumhurbaşkanının "tarihi fırsat" sözlerine ise "Bu milleti kabile dürtüleriyle tahrik ederek yıkmaya çalışmak, 'madem ki terörü 25 yıldır önleyemedik o halde isteklerini kabul edelim' yaklaşımını 'fırsat' olarak dayatmak, hiç kimsenin haddi, hakkı ve harcı değildir ve olmamalıdır" dedi.
"Tasarıyı geri çekin" çağrısı
Bahçeli grup konuşmasında Meclis Genel Kurulu'ndaki Türkiye ile Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesine ilişkin tasarıyı da değerlendirdi. AKP milletvekillerine ve Başbakan'a "gelin bu kanunu geri çekin" çağrısında bulunan Bahçeli, İzmir Milletvekili Erdal Sipahi'nin Genel Kurul'da söylediği "hudut kutsaldır, hudut bir milletin namusudur" sözünü hatırlatarak "Bu nasıl bir namus ve şereftir ki iktidar zihniyeti tarafından 44 yıllığına yabancılara emanet ve havale edilmek istenmektedir. Bunu hiçbir MHP'nin kabul etmesi ve sineye çekmesi mümkün değildir" dedi.
"Rumlar ve Ermenilerle aynı safta ter alıyor"
Başbakan Erdoğan'ın partisinin il kongresinde söylediği "Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi" sözlerini değerlendiren sözleri "kontorlünü kaybetmiş bir ruh halinin işareti" diye yorumlayan Bahçeli, şunları söyledi:
"Bu konuda Türkiye ile hesaplaşmak isteyen Rumlar ve Ermenilerle aynı safta yer alması, Türkiye için büyük bir talihsizlik, kendisi için ise altından kalkılamayacak kara bir sayfadır. Başbakan bu sözleri ile 'Hepimiz Ermeniyiz' diyenlerle aynı noktada buluşmuştur. Başbakan tarihimizin hangi dönemini ve hangi etnik kimlikleri kastettiğini, kastının 1923 Lozan Antlaşması'yla mübadele kapsamında Türkiye'den ayrılan Rumlar olup olmadığını, yoksa da daha ileri giderek 1915 olaylarına ilişkin Ermeni yalanlarına da mı sahip çıktığını acilen açıklığa kavuşturmalıdır. Bunları yapmadığı, suskun kaldığı ve tevil yoluna saptığı takdirde Türk milleti kendisini Ermeni ve Rum yalanları ve iddialarının tümüne sahip çıkan bir Başbakan olarak milli vicdanda ebediyen mahkum edecektir. Ne üzücüdür ki bu konu yabancılardan değil, ülkemin başbakanlık mevkiini işgal eden zihniyet tarafından dile getirilmiş ve silinmeyecek bir utanç bölgesi olarak alnına kazınmıştır. Buradan Başbakan'a insanlık suçlarını, zulüm ve mezalimleri yanlış adreste aradığını hatırlatmak isterim. Bizim Başbakan'a tavsiyemiz şayet kovulma, sürgün, göç ve katliam arayacaksa tam bir teslimiyetle peşine düştüğü Avrupa'nın sömürgeci tarihine bakmasıdır. Bu kafa yapısı artık belli olmuştur. Bu, Lozan'ı sorgulayan, Sevr'i imzalayan ve hatta Kurtuluş Savaşı verdiğimiz için pişmanlık duyan, tarihimizi lanetleyen işbirlikçi zihniyetin günümüze kadar uzanmış tipik örneğidir. Bu marazi yorumların başka bir izah yolu kalmamıştır. Başbakan dilinin altındaki baklayı artık çıkartmalıdır. Bir başbakan tarafından, mensubu olduğu milletin geçmişini her fırsatta aşağılama alışkanlığının, milletinden utanarak her ortamda özür dilemeye meyyal zayıflığın psikolojik nedenleri mutlaka kendi geçmişinde aranmalıdır."
En Çok Okunan Haberler
- Başını kesip surlardan aşağı attı, sonra intihar etti
- Çölün ortasında bulundu, içinden servet çıktı!
- Garipoğlu'nun otopsisine giren doktor ve savcı konuştu
- Mezar açıldı, yeni kuşkular oluştu
- Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
- 'Bu alçakları mahkûm ettireceğim'
- Nedim Şener'den canlı yayında mezhepçilik
- Babası, katil Semih Çelik'i anlattı
- 'Genel Başkanımıza namussuzca ithamlar...'
- Araştırma şirketinden 'alternatif' anket!