Baltık'ın sürgünler kenti: Vilnius

Litvanya’nın başkenti Vilnius, 600 yıl boyunca başkent olmanın getirdiği görkemli geçmişini, Litvanya halkının uzun süren özgürlük mücadelelerini, yaşadıkları sürgünlerin acılarını ve savaşların yıkımını geride bırakmış; sakin ve dingin bir zarafet içinde ziyaretçilerini ağırlamayı bekliyor.

Baltık'ın sürgünler kenti: Vilnius
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 02.09.2009 - 15:24

Diğer Baltık başkentlerinin popülerliğine sahip olmayan, onlar kadar kalabalık ve turistik olmamayı, biraz geride durmayı, ancak görmesini bilene tüm güzelliklerini göstermeyi seçen bir başkentteyiz. Yemyeşil, çok temiz ve düzenli, her şeyden önemlisi dümdüz bir su kenti burası; kendisine hayat veren Neris ve Vilnia ırmaklarının birleşme noktasında bulunuyor ve 600 bine yaklaşan bir nüfusu barındırıyor. Kent nüfusunun büyük bölümünü Litvanlar oluşturuyor; ayrıca kentte Ruslar ve Polonyalılar, az sayıda Beyaz Rus, Ukraynalı ve Leton da yaşıyor. Nüfusun çoğunluğu Katolik. Hint-Avrupa dillerinin Baltık kolundan günümüze ulaşan Litvanca, Letoncayla büyük benzerlikler gösteriyor.

1323 yılında Grand Dük Gediminas tarafından Neris Nehrinin kıyısında kurulmuş olan bu güzel kent, aynı zamanda 2009 Avrupa Kültür Başkenti. Avrupadaki en eski ve en etkileyici Eski Kentlerden birine ev sahipliği yapıyor. Kentte gotik, Rönesans, barok ve klasik mimari üsluplara örnek oluşturan birçok tarihsel yapı bulunuyor.

Vilnius çok güzel ve iyi planlanmış bir kent. Tarihi yapılar çok iyi korunmuş, öte yandan yeniler de kent görünümünü bozmayacak şekilde yapılmış. Eski kentin çevresinde, dik kesişen yolları, büyük apartman blokları ve modern iş merkezleriyle yeni yerleşim alanları yer alıyor. Yeni binalarda camın yoğun olarak kullanıldığı görülüyor; modern binalar gerçekten şık ve çağdaş bir tasarıma sahip. Rus döneminden kalma, kooperatif evleri tarzında, çok katlı, küçük pencereli dümdüz koyu renk bloklar gibi tipik binalar da var elbette; ama bunlar belli bölgelerde toplanmış ve görece fazla değil.


Gediminas caddesi

Gediminas Caddesi bir bulvar gibi; upuzun ve bir hayli geniş. Vilniusun en şık caddesi olduğu anlaşılıyor; sağlı sollu şık mağazalar, kafeteryalar ve iş merkezleri var. Cadde üzerinde hem uzun yürüyüşler yapılabiliyor, hem de güzel havalarda masaları sokaklara taşan kafeterya ve lokantalarda keyifli yemekler yenilebiliyor. Cadde Bakanlıklara, Milli Kütüphaneye ve en sonunda Parlamento Binasına açılıyor. Sağ yanda Opera ve Bale Binası ve yanında Başbakanlık bulunuyor.

Vilniusun en görkemli eseri, bir barok şaheser olan Vilnius Katedrali. Katedralin en etkileyici yanlarından biri, ön cephe girintilerini süsleyen heykeller. Güneydeki girintilerde Polonya krallarının ve Litvanyalı düklerin heykelleri var; hazreti Musa ve hazreti İbrahimin dev heykelleri sütunlu girişin iki yanındaki boşlukları süslüyor.

1989 yazında bir gün Litvanya, Letonya ve Estonya halkları özgürlük için büyük bir yürüyüş gerçekleştirmiş; yüz binlerce insan el ele tutuşarak, sırtları Rusyaya dönük olmak üzere 650 kilometrelik bir zincir oluşturmuşlar. Eski Kentte bu zincirin başlama noktası olan yuvarlak metal kapağın önünde duruyoruz. Tarihi açıdan büyük önem taşıyan bir olay bu ve üç Baltık ülkesinin özgürlüğe giden yoldaki adımlarından en sembolik olanı. Köylerde, kasabalarda, ara ve ana yollarda, çoluk çocuk yaşlı genç herkesin bu zincire katılması da manevi önemini artırıyor. Bu ünlü insan zinciri Vilnius katedralinde noktalanmış.

Kentte önemli müzeler de var. Bir bölümü satış mağazası işlevi gören Kehribar Müzesinde, ülkenin en önemli dış satım ürünü olan kehribarın oluşumundan başlayarak, türleri ve hangi amaçlarla kullanıldığına ilişkin bilgilere ulaşmak mümkün. Kehribar ya da bizce daha iyi bilinen adıyla amber, çam ağaçlarının reçinesinden taşınıp, uzun yıllar basınç etkisiyle taşlaşması sonucunda oluşuyor. Soykırım Müzesi, Litvanyalılar için büyük acıları çağrıştırıyor. Bu binadan yüz binlerce kişinin Sibiryaya sürüldüğü ve bunlardan çok azının hayatta kalmayı başarabildiği düşünüldüğünde, bunun nedeni daha iyi anlaşılıyor. Ruslara karşı ormanlara kaçıp ABDden yardım bekleyen 30 bin kişi yine bu binada alınan kararlarla öldürülmüş. Müzenin tüm dış cephesi soykırım kurbanlarının isimlerinin yazılı olduğu taş plaketlerle dolu.

Eski Kent bölümünde sıkça karşılaşılan avlulu restoranlar çok sevimli. Bu lokantalar bahçe içinde, avlulu ve çiçeklerle bezenmiş; insanı adeta yemek yemeye davet ediyor. Litvanyada kaldığımız sürece deniz ürünleri ve pizza ve makarna ağırlıklı İtalyan yemekleri yiyoruz. Litvanyanın geleneksel yemeği sepelieni yi tadamasak da övgüsünü duyduk; içi peynir, et ve mantarla doldurulmuş, üstüne soğan, tereyağı ve krema sosu dökülüyor. Fiyatlar orta halli; yenilen yerin özelliğine göre farklılık gösteriyor.

Hediyelik olarak alınabilecek şeylerin başında kehribar geliyor. Ancak kehribar takılar ve süs eşyaları gerçekten bir hayli pahalı. İndirimli satış yapan mağazalarda veya işporta tezgâhlarda daha ucuza bulunabiliyor. Kentin amblemini veya görüntülerini içeren buz dolabı süsleri, kupalar ya da tabaklar vb. hediyelik eşyalar her yerde karşınıza çıkıyor. Bir de el yapımı (daha çok örgü) şapka ve çoraplar turistlerce çok tutuluyor ve özellikle geniş caddelerde şapka yapan, çorap ören, takı dizen yaşlı Litvanyalı kadınlara sıkça rastlanıyor.

Vilnius bir sürgünler kenti olarak ayrı bir anlam taşıyor; dört büyük sürgün yaşamış ve her bir sürgünle Sibiryaya gidenlerin geride bıraktığı büyük acılar ve gönül kırıklıkları var.

Parçalanmış hayatlar, dağılmış aileler, Litvanya halkının özgürlük mücadelesini anlatıyor ve bu ülkenin tarihinde asla kapanmayacak izler bırakıyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler