'Benim bulunduğum yer yeryüzüdür'

Bugün 2008’de aramızdan ayrılan şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın 7’nci ölüm yıldönümü. Eğitimci, yazar ve Cumhuriyet okuru Şener Kaya’nın 1970’te öğrencileriyle birlikte Dağlarca’yla yaptığı ve daha önce yayımlanmamış söyleşisini paylaşıyoruz.

'Benim bulunduğum yer yeryüzüdür'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 14.10.2015 - 23:52

- Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

1914’te İstanbul’da doğdum. 1935’te subay çıktım. Yüzbaşı iken 1950’de ordudan kendi isteğimle ayrıldım. Çünkü özgür yazmak her şeyden önemliydi. Subaylığı çok severdim. İki yaşamım olsaydı birini subay bırakırdım. Şiir benim için bir yaşam biçimi idi. Bu alanda yürümeyi yeğledim.

- Kitabevi açmasaydınız ne iş yapardınız?

Bu bir rastlantı sonucu oldu. Arkadaşlarım kitabevi açıyorlardı. Beni de ortak ettiler. Daha sonra bu iş benim üstüme kaldı. Bu iş olmasaydı herhalde kültürle ilgili başka bir iş yapardım.

- Şiire nasıl başladığınızı da anlatır mısınız?

İlk önce sözlü olarak başladım. Okuma yazma öğrenince de yazılı olarak sürdürdüm.

- En çok beğendiğiniz şairler kimlerdir?

Yunus Emre ile Şeyh Galip.

- Şair olmakla gururlandığınız olmuş mudur?

Kendimi ayrıcalıklı görmek hiç aklıma gelmedi. Ancak şiir yazmak beni çok mutlu ediyor.

- Sanat yaşamınızda sizi etkileyen önemli olaylar var mıdır? Bunları şiirlerinize yansıttınız mı?

Yaşamımda derin izler bırakan olaylar var. Ben küçükken evimizden üç ölü çıkmıştı. Bu acılı olay öncesi annem kötü bir düş gördüğünü bize bildirmişti. Bu beni çok etkilemişti. Bu nedenle sık sık cenaze konusuna değinmekten kendimi alamıyorum.

- Bazı ozanlarımız sevi şiirlerine ağırlık veriyor. Bazıları da toplumsal olayları işliyor, yurt gerçeklerini dile getiriyor. Geleceğe kalma açısından siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hangi konuya ağırlık verirlerse versinler, yarına kalabilmek için başarılı olmak gerekir. Şiire yeni bir soluk getiren, kendi kendini aşan, dilini yaratan, değişik imgeleri ustaca kullanan gelecek kuşaklarca da izlenecektir. Ancak şunu da eklemeliyim ki, bir ozan yaşadığı döneme tanıklık etmelidir. İçinde bulunduğu ortamı olanca çıplaklığıyla yansıtmalıdır. Büyük değişim geçirdiğimiz günümüzde, ozanlarımız yurt gerçeklerini göz ardı etmemelidir.

- Eserlerinizden, toplumcu bir ozan olduğunuzu anlıyoruz. Gençlerimiz ve aydınlarımız kadar Anadolu halkı da sizi yeterince anlıyor mu?

Evet anlıyor. Yurdun değişik yerlerinden aldığım mektuplar bunu gösteriyor. ‘Karşı Duvar’ gazetesini çıkarıp, kitabevinin camına astığımda buna bizzat tanık oldum. Bir gün, rastlantı sonu görüp gazeteden kestiğim bir köyün fotoğrafını ve altındaki şiiri gören yaşlı simitçi kitabevine girdi. Beni hemşehrisi sanarak uzun uzun dertleşti. Başından geçen olayları anlattı.

 

‘Tüm ezilen ulusların sorunlarını yansıtmalı’

- Şiirlerinizi nerelerde ve hangi zamanlarda yazıyorsunuz?

Her yerde, otobüste, trende, vapurda. Şiir yazmak için yer, zaman ve ortam aramam.

- Kısa zamanda çok şiir yazdığınızı biliyoruz. Yahya Kemal’in (Beyatlı) bazı şiirlerini 3 ile 7 yılda tamamladığı söyleniyor. Uzun süre şiir üzerinde çalışarak bitiriyormuş. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Demek ki, herkesin izlediği bir yol var. 7 yıl bir şiiri bekletmek, 7 yıl aynı yerde durmak olmaz mı?

- Bir ozan olarak toplumu ne ölçüde etkileyebiliyorsunuz?

Bunun bir ölçüsü yoktur. Ancak elimden geldiğince, şiir gücümün yettiğince etkilediğimi sanıyorum.

- Sizin öz Türkçe kullanımına öncülük ettiğinizi biliyoruz. Öz Türkçeye karşı çıkanlar için neler söyleyeceksiniz?

Öz Türkçe diye bir şey yoktur, Türkçe vardır. Buna karşı olanların halka karşı olduklarına inanıyorum. Değişik dillerin etkilediği Osmanlıcanın yerini, zamanla Türkçe almaktadır. O dönemlerden kalan, halkın benimsediği sözcükler de Türkçe gibi kullanılmaktadır. Türk dili zamanla daha da gelişecektir. Buna karşı çıkmanın bir anlamı yoktur.

- Vietnam ve Hiroşima adlı kitaplarınızı okuduk. Vietnam halkının ezilişini, özgürlük direnişini, sizce diğer ozanlarımız neden dile getirmiyor?

Onu ben bilemem. Bir konuşmamda da dile getirdiğim gibi ozanlar haksızlığa uğrayan, ezilen, sömürülen bütün ulusların sorunlarını yansıtmalıdırlar. Ben kendimi Türkiye sınırları içine kapatılmış olarak görmüyorum. Benim bulunduğum yer yeryüzüdür.

- Türkçe ders kitaplarında yer alan ‘(Üç) Şehitler Tepesi’ şiiriniz nedeniyle sizi “destan şairi” olarak tanıtıyorlar. Başka yönlerinizden söz edilmiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ders kitapları MEB’in onayından geçiyor. Ders kitaplarını hazırlayanlar benim başka şiirlerimi koysalar, baştaki yöneticiler ‘Şehitler Tepesi’ şiirine bile izin vermezler. Destanların ders kitaplarına konmuş olması, (o ozan) başka tür şiir yazmıyor anlamına gelmez. Ne yazık ki, ozanların, yazarların öğrencilere tanıtımı sırasında bazı yönler ön plana çıkartılırken bazı özellikler de es geçiliyor.

- Yeni ozanlarımızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şiir en çok uğraşılan, en çok ürün verilen yazın türü. Sevindirici yanı toplumsal şiirlerin yoğun oluşudur. Kendini kabul ettiren her şair Türk şiiri için yeni bir soluktur.

- Dağlarca soyadını almanızın bir nedeni var mı?

Özel bir nedeni yoktur. Soyadı kanunu çıktığında pek benimsememiştim. Fakat okul müdürlüğü sürekli baskı yapıyordu. Sonunda dört saatlik tabiye dersinde yazdım, çizdim ve bu ismi kendime yakın buldum. Bazı kimseler yalnızca “Dağlarca” diyorlar.

- Söyleşi için öğrencilerim adına teşekkür ediyor, Türk şiirine katkınızın artarak sürmesini diliyorum.

Ben de öğrencileriyle birlikte sosyal çalışmalar yapan seni ve senin gibi öğretmenleri kutluyorum. Şiirimizin yeni kuşaklara sevdirilmesinde eğitimcilerimizin etkisi çok büyüktür.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler