Binali Yıldırım: ABD bizi düne göre daha iyi anlıyor

Medya temsilcileri ile iftar yemeği yiyen Başbakan Binali Yıldırım ABD ve AB ile ilişkiler, bedelli askerlik beklentisi, cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili sorulara yanıt verdi.

Binali Yıldırım: ABD bizi düne göre daha iyi anlıyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 04.06.2018 - 07:18
<video:988564>

Başbakan Binali Yıldırım, gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenleriyle iftarda bir araya geldi. Yıldırım, bedelli askerlikten af beklentilerine, Kuzey Irak'ta düzenlenen operasyondan Fethullah Gülen'in iadesine ve dolardaki dalgalanmadan kredi derecelendirme kuruluşlarının açıklamalarına kadar gündemdeki tüm konular hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

NTV Genel Yayın Yönetmeni Nermin Yurteri, görüşme notlarını şöyle aktardı:

Soru: Sayın Devlet Bahçeli’nin afla ilgili bir çıkışı oldu. Ramazan Bayramı öncesinde af çıkmasının yararlı olduğunu düşündüğünü söyledi, sizin bu konudaki görüşlerinizi merak ediyoruz.

 Başbakan Binali Yıldırım: Bizim gündemimizde af yok. Ben Sayın Bahçeli’yle bu ilk açıklamasından sonra konuştum. Kendisi hassasiyetlerini dile getirdi. Karar sizin tarzında bir ifadede bulundu. Biz de onun üzerine zaten görüşümüzü açıkladık ve gündemimizde af olmadığını ifade ettik.

 Soru: Bir başka beklenti daha var bedelli bir daha gündeme getirildi. Siz nasıl bakıyorsunuz?

 Başbakan Binali Yıldırım: Arkadaşlar, bakın bir şeyi paylaşmamızda fayda var. Bazı bilgileri ben paylaşayım, ondan sonra ne yapacağımıza karar verelim. Bakın şu anda yoklamaya tabi olan, yani askerlik çağı gelmiş olanların sayısı 585.210, yoklama kaçağı 570.422, bakaya 56.947, firar 5772. Askerliğini ertelemiş olanlar 2.930.279, bu öğrencilik dışında erteleyenler. Bir de öğrencilik nedeniyle ertelemiş olanlar var. Onlar da 1.885.438. Silah altında bulunan er sayısı da 360.869. Ve 2019’da planlanan silah altına alınacak sayı 345.933. Toplam 5.448.858 kişi var askerlikle ilişkisi devam eden. Ancak biz önümüzdeki sene 345.933 kişi alabileceğiz. Bunu 345.933’e böldüğümüz zaman 15.7 yıl, yaklaşık 16 yıl sürüyor. Bunların yaşlarını dondursak bile 16 yıl boyunca askerlik bu vatandaşlarımızın önünde bir engel, sorun olarak devam edecek; gerçek bu.

 İhtiyacımız belli, 350 bin. Ama birikmiş 5,5 milyon vatandaş var, nasıl çözeceğiz? ‘Bedelli gündemde yok. Hassasiyetler var’

 Soru: Bedelliyle mi?

 Başbakan Binali Yıldırım: Öyle bir şey demiyorum. Bir şekilde çözülmesi lazım. Tabii esas olan savunma gücümüzde bir zaafiyet yaşanmaması. Eldeki rakamlar böyle bir zaafiyetin olmadığını gösteriyor; bu bir. İkincisi; özellikle 15 Temmuz’dan sonra Silahlı Kuvvetlerde silah altında vatani hizmet gören askerlerden ziyade profesyonelliğe geçtik.

 Ve aldığımız önemli bir karar daha var değerli arkadaşlar.

 Operasyonlara, ön plana asla silah altındaki er-erbaşları göndermiyoruz. Arka planda lojistik destek veriyor. Bu insanlar ne yapacak? Hayatını planlayacak, geleceğini planlayacak. O bakımdan bunun siyasi istismar edilecek bir yanı yok, rakamlar ortada. Yani bir yandan operasyonlar yaparken, bir yandan terörle mücadele yaparken, bir yandan da askere alınmayı bekleyen binlerce insan var. Türkiye’nin gerçekleri budur. 5,5 milyon insanın sorununun farkındayız. Tüm hassasiyetler göz önüne alınarak sorunu nasıl çözeriz ileride değerlendirilir. Ama bugünkü gündemimiz değil.

 Soru: Sayın Mehmet Şimşek’in Londra temasları var, ardından Fitch, Moody’s’in açıklamaları üzerine Sayın Zeybekçi’nin açıklamaları, döviz ve faizle ilgili gelişmeler. Nedir bu son durum? Hükümetin aldığı son tedbirler nedir?

 Başbakan Binali Yıldırım: Arkadaşlar, 2018 yılının başından itibaren gelişmekte olan ülkelerin paraları Amerikan doları karşısında değer kaybetmeye başladı. Yani ekonomide yaşanan olayları bir dış kaynaklı sebepler, bir de iç kaynaklı sebepler diye ikiye ayırmak lazım. Dolayısıyla bu değer kaybı bütün paralarda var, hatta avroda da var. Amerikan yönetiminin aldığı kararlar doğrultusunda ciddi anlamda dolarda bir değer artışı söz konusu.

 İkinci konu da, Amerika faiz artırıyor. Belki yakın zamanda tekrar faiz artışına gidecek. Bunun tercümesi ne? Dünyadaki dolar yatırımcılarına evine dön diyor. Bu da, özellikle gelişmiş ülkelere kaynak sağlayan fonların çıkışı anlamına geliyor.

 Bir başka konu, petrol fiyatlarındaki artış, son 1 yılda yüzde 100 arttı. 80 dolara varili neredeyse dayanmış vaziyette.

 Bunlar dış faktörler, yani bizde de böyle, Arjantin’de de böyle, Brezilya’da da böyle, Rusya’da da böyle, efendim İran’da vesaire sayıları çoğaltabilirsiniz, hatta Avrupa ülkelerinde.

 Bir de tabii bizim içten kaynaklı bazı konularımız var. O da nedir? Petrol fiyatındaki artışla beraber enflasyonun aynı şekilde etkilenmesi kısmen artış eğilimine girmesi. Ayrıca, petrol ithalatı nedeniyle cari açığın doğal olarak artması. Biz petrolümüz olan, doğalgazımız olan bir ülke değiliz. O bakımdan bunlar da bir anlamda cari açığı etkileyen faktörler. Bunların da katkısıyla işte değerlendirme kuruluşları falan, Türkiye’nin çifte açığını ve açıktaki büyümeyi ilerisi için bir olumsuz gelişme olarak öngörüyorlar ve sık sık toplanıyorlar, dağılıyorlar, açıklama yapıyorlar, not indiriyorlar, izlemeye aldık diyorlar, tabii bunlar masum şeyler değil.

 Bunlar olmakla beraber, seçim sürecini, seçim sonucunu etkilemeye yönelik ayrı bir gayretin olduğunu da göz ardı etmememiz lazım, bunu da görüyoruz. Çünkü programlarında, takvimlerinde olmayan, mutat zamanlarda yapmaları gereken değerlendirmeleri öne çekiyorlar, seçim takvimine göre program değiştiriyorlar, bunlar manidar, zamanlama açısından manidar…

 ‘PİYASALARA OLUMSUZ ALGI YERLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYORLAR’

 Soru: Size göre mana nedir?

 Başbakan Binali Yıldırım: Mana şu: Piyasalara olumsuz algı yerleştirmeye çalışıyorlar. Türkiye’de işte ekonomi kur hareketleriyle beraber bu olumsuz algı seçimde olumsuz bir sonuç doğursun. Çok açık değil mi, bunu yapmaya çalışıyorlar, bu yeni bir şey değil. 15 Temmuz darbesi başarısızlıkla sonuçlandı, mutsuz oldular bazı şeyler de. Hemen bu değerlendirme kuruluşları hızlı bir şekilde hareket etti. Darbede yapamadıklarını ekonomi üzerinden yapma gayretine girdiler, ama o zaman da yine sonuç alamadılar, çünkü biz daha hızlı hareket ettik, tedbirlerimizi çok seri şekilde aldık. Hatırlayın 2017 senesi için büyük bir felaket senaryosu yazılmıştı. Ama 2017’yi Türkiye belki dünyada OECD içinde İzlanda’dan sonra ikinci, ama dünyanın bütün ekonomilerinin üzerinde bir büyümeyi başardı.

Değerli arkadaşlar, şöyle bir analiz yapmakta fayda var, Türkiye açısından şunu söyleyebilirim: Bütün bu olan biten, anlattıklarımın hepsi geçicidir. Bunların bir kısmı seçime yönelik manipülasyonlardır, bir kısmı da küresel ölçekteki gelişmelerden kaynaklıdır Şunu bilmenizi istiyorum: Enflasyon konusundaki hassasiyetimiz, enflasyonun aşağıya çekilmesi, tek haneye indirilmesi konusundaki kararlılığımız devam edecek. Tabii ağırlıklı olarak seçimden sonra bu daha hız kazanacak. Bir cari açık konusunda dengeleme yoluna mutlaka gidilmesi gerekiyor. Bunun çalışmalarını yapacağız, tedbirlerini aldık.

 Tabii bunlar olurken iyi şeyler de var, mesela turizmde ciddi bir sıçrama var, 40 milyonu aşacağımızı öngörüyoruz, bu önemli bir şey.

 Biz bugün Rusya’yla daha çok ticaret yapıyoruz, yüzde 40’ı aştı bu sene, geçen seneye göre yüzde 40 fazla ticaret yapıyoruz yılın ilk beş ayında. Aynı şekilde İran’la, Ortadoğu ülkeleriyle, bunlar petrol üreticisi ülkeler, bunlarla ticaret gelişiyor. Niye? Nakitleri, dövizleri olmaya başladı. Bize olumsuz yansımasına rağmen, diğer taraftan ihracatımıza olumlu katkısı var, o yüzden de ihracat her ay rekor kırıyor, iyi gidiyor. Turist daha çok geliyor, biraz kurdaki gevşemeden dolayı daha çok turist geliyor.

 Seçim dönemi olduğu için ekonomide herkes bekle gör moduna giriyor, bu doğal bir şey, bunu ayıplamak mümkün değil. İnsanlar, dur bakalım, bir seçimleri görelim düşüncesine her seçim döneminde giriyor. Bunu seçimden sonra artık ekonomi tekrar normal hızına dönmüş olacak.

 ‘AB İLE YENİ DÖNEM, ABD BİZİ SURİYE’DE DAHA İYİ ANLIYOR’

 Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde seçimden sonra yeni bir dönemin açılacağını öngörüyoruz, ümit ediyoruz, alınan sinyaller bu doğrultuda.

 Amerika’nın bizi düne göre daha iyi anladığını düşünüyoruz. Hem Suriye YPG-PYD konusundaki tutum, Menbiç’ten PYD’nin, YPG’nin çıkarılması ve yerine Türkiye-Amerika birlikte orada güvenliği tesis etmeleri hususunda bir çalışma var. Verilen silahların kontrol altına alınması konusu var.

 Eskiden böyle bir süreç yoktu, müzakere dahi edilmiyordu, karşılıklı restleşmeler vardı. Ama şimdi konu en azından diplomatik düzeyde ele alınacak düzeye geldi, seviyeye geldi.

 Dolayısıyla Amerika ile birçok konuyu herhalde seçimden sonra ilişkilerimizi zehirleyen, olumsuz bir hava oluşturan, başta FETÖ konusu olmak üzere YPG-PYD konusu ve diğer savunma ihtiyaçlarının temini konusundaki anlaşmazlıklar kapsamlı bir şekilde ele alınacak ve ümit ediyorum ki Amerika bizi daha iyi anlayacak bir düzeye gelecek.

 Yani bizim bu konudaki tutumumuz çok açık ve nettir, doğrudur. Yani bölgede bize yönelik tehditler vardır, bir darbe teşebbüsü vardır, bu darbenin arkasındaki FETÖ Amerika’dadır. Bütün bu gerçekler ortadayken Amerika’nın hala duyarsız davranmasını beklemiyoruz. İnşallah yeni dönemde burada da müspet adımlar atılacağını öngörüyoruz.

 Arkadaşlar, şimdi ekonomiyle ilgili dış kaynaklı ve içeride de ekonomi üzerinden prim yapmaya çalışan, çalışma gayreti olduğunu görüyoruz; bunu ifade etmek isterim. Size bir örnek vereceğim; 1924’ten 2002’ye kadar geçen süre içerisinde ortalama her yıl Türkiye yüzde 4,7 büyümüş. Az büyümüş, çok büyümüş, ama ortalaması 4.7.

2003-2017’de ortalamamız 5.7, yani yüzde 1 puan var. Diyebilirsiniz ki, ya yüzde 1 puanla ne böbürleniyorsunuz, topu-topu yüzde 1 puan artırmışsınız. Eğer 1924’ten bu güne 1 puan fazla büyüseydik, 5.7’yi Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar muhafaza etseydik, arkadaşlar Türkiye 2.6 kat daha büyüyecekti. Tercümesi ne? İlk yedinci ülke oluyor. Bir Amerika, iki Çin, üç Japonya, dört Almanya, beş İngiltere, altı Fransa, yedi Türkiye. İlk yedi içinde yerini alacak. Evet, 1 puanlık farkla, 2 trilyon 250 milyar dolarla bu hale gelecekti. Dolayısıyla yani buradan geleceğim sonuç ne? İstikrar.

 Güçlü iktidar, Türkiye’nin ihtiyacı olan güven ve istikrar arkadaşlar. Güven ve istikrarı yakaladığımız an neler yapabileceğimiz ortada. Biz ortalama 5.7 büyümeyi yaparken, demokrasimizi de en az 4 sefer müdahale oldu. Onlara rağmen bu büyümeyi yaptık. Yani ne olacak diyorsun, müdahale yaptılar. Müdahale olması üç ay önce, üç ay sonra, en az 6 ayımızı götürdü. Yılı yarım tamamlıyorsunuz. Tahribatı düzeltinceye kadar en seri şekilde 6 ayımız gidiyor.

 AK Parti iktidarında biz sadece cumhuriyet tarihinin en yüksek performansını ekonomide göstermedik, aynı zamanda gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapattık. Mesela, 2002’yi baz alırsak reel olarak, 2017’ye kadar 2.3 kat büyümüşüz.

 Dünyanın büyümesi ne? 1.7 kat.

 Avrupa Birliği büyümesi 1.2 kat.

 Yani kişi başı milli gelirde Avrupa Birliği ile aramızdaki farkı 33 puan kapattık. Üçte biri kadardı, şimdi üçte ikisi seviyesine çıktı. Bu performansımızla devam edersek, 13-14 yılda Avrupa Birliği’nin ortalamasını geçebiliyoruz.

 Enflasyon üzerinden kıyamet koparılıyor. Yani yüksek enflasyon bizi de mutlu etmiyor, onu söyleyeyim. Ama unutmayalım arkadaşlar, 1992-2002 arası yüzde 71 enflasyon. Bir önceki 10 yıl, 2003-2018 ortalama yüzde 10. Bugünlerde yüzde 11’e doğru tırmanıyor, belki biraz daha da yükselebilir bu kur hareketlerinden dolayı. Ama bunlar dediğim gibi geçicidir. Tekrar enflasyonu tek haneye düşürmek için kararlılığımız var. 2002’de her 100 liralık verginin 86 lirasını faize veriyorduk, şu anda 11 lirasını faize veriyoruz. Yani o kadar da vahim bir durumumuz yok.

 Size 2002 öncesini bir fıkrayla özetleyeyim:

 Amerikalı, Alman, bir de Temel biraraya gelmişler. Yani millete ne kadar kaynak aktarılıyor, devlete ne kadar kaynak aktarılıyor, herkes anlatıyor kendi lisanınca. Amerikalı diyor ki, Teksas Ovasında biz uzun bir çizgi çizeriz, paraları atarız havaya, çizginin soluna düşen devletin, sağına düşen de milletin diyoruz. Alman da, Frankfurt ovasında büyük bir daire çizeriz, paraları havaya atarız, dairenin içindekiler milletin, dışındakiler de bizim, devletin.

 Temel’e sormuşlar, o da demiş ki; Konya Ovasına gideriz, paraları havaya atarız. Aşağı düşen devletin, yukarıda kalan milletin. (Gülüşmeler) 2002’deki iş buydu arkadaşlar, iş buydu, hepsi faize veriyor. Elde bir şey yok, derliyor-topluyor millet faize veriyor.

 2002’de 7 bin traktör satılıyor 1 yılda, 2017’de satılan traktör sayısı 72.900. Büyüme olmasa traktörü ne yapacak adam, turistik gezi için mi alacak?

 Otomobil satışı 2002’de 91 bin, geçen sene 723 bin. Motorlu araç sayısı 8,5 milyondan 22 milyona çıktı Türkiye’de, 2,5 kat artış.

 Beyaz eşya 2002’de toplam satılan 1 yılda beyaz eşya sayısı 2,5 milyon. 2017’de 8,5 milyon.

 Turistik amaçlı yurt dışına çıkış Türkiye’den, 3 milyon vatandaşımız yurt dışına gidiyordu 2002’de, geçen sene 8.9 milyon Türk yurt dışına tatile gitti. 3 kat.

 Yeni kurulan şirket sayısı, hani ekonomi büyümüyor diyorlar ya; 2002’de 30.800 şirket kurulmuş, geçen sene kurulan şirket sayısı 73.800. Büyümeyen ülkede bu kadar şirket nasıl kuruluyor?

 Yabancı turist, 2002’de 12.9 milyon, 2017’de 40 milyon.

 Yıllık konut satışı 1.4 milyon olmuş geçen sene. Böyle gidiyor rakamlar.

Şimdi bu rakamlar ortadayken büyümenin sanal olduğunu söylemek ne kadar insaflı, ne kadar doğru? Türkiye büyüyor, bunun ötesi-berisi yok, 3,5 kat büyüdük kardeşim. Nereden bakarsan bak, hangi hesabı yaparsan yap aynı yere çıkıyor.

 Soru: Sayın Başbakan, sorum şöyle: CHP-Saadet Partisi-İyi Parti ittifakının vaatleri şöyle…Yerli otomobili durduracağız, Kanal İstanbul iptal edilecek, TRT satılacak, TİKA kapatılacak, yatırımlar bitirilecek

 Başbakan Binali Yıldırım: Bunlar en iyi kapatmayı, geriye gitmeyi biliyor. Dünyanın hiçbir yerinde devlet televizyonu olmayan ülke pek yok, her ülkenin bir tane devlet kanalı vardır, küçük de olsa mutlaka olmalı.

 TRT, birçok televizyon kanalı, internet sitesi var, onlardan bir tanesi haline geldi. Ama geçmiş yıllarda TRT belirleyici bir medya organıydı, her şey TRT’ye göre, kanunlar bile TRT’ye göre yazılıyordu. TRT kapatma işi duygusal.

 Yerli otomobile karşı çıkmanın akla ziyan bir iş olduğunu düşünüyorum. Türkiye otomotiv sektöründe 8 senedir şampiyon oluyor, ihracatta şampiyon oluyor. Yani müthiş bir istihdam alanı var. Türkiye’nin en büyük istihdam alanını otomobil sektörü sağlıyor. Dolayısıyla yerli otomobil yapmaya karşı çıkmak akla ziyan bir iştir. Çok ciddiyetsiz bir yaklaşımdır. Yani elektrik, sürücüsüz, akıllı otomobil sürüş sistemleriyle donatılmış otomobilimizi inşallah 2020’lerde trafiğe çıkarmış olacağız. Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Enerji bağımlısı bir ülkenin mutlaka özgün projesi olan ve bizim cari açığımızı azaltacak teknolojilere sahip yerli otomobile ihtiyacı var.

 Evvelsi gün gazetelerde gözüme ilişti. Sayın Kılıçdaroğlu; Başbakan köprü yaptım, tünel yaptım, havaalanı yaptım, hızlı tren yaptım diye övünüyor, bu ne kadar komik bir şey diyor. Buzdolabı, çamaşır makinesi yaptık diye övünüyorlar. Bunlar 17. yüzyılın ürünleri diyor. Yani böylece tabii cahilliği de ortaya çıkmış oluyor. 17. yüzyılda daha elektrik falan yok. Buhar makinelerini geliştirme çalışmaları var 17. yüzyılda.

 Bir vatandaş ‘Cumhurbaşkanımız aya dört şeritli otoban yapacağız dese inanırım’ diyor. Bu Cumhurbaşkanımıza güveni gösteriyor. Henüz Aya otoban yapamadık belki ama yaptığımız yollarda dünyanın etrafına bir tur attık, onu söyleyebilirim.

 Soru: Ama Sayın İnce; Demirel’in yaptığı köprü bayramda ücretsiz, ancak işte AK Parti’nin yaptığı, Erdoğan’ın yaptığı köprü bayramda ücretli diyor.

 Başbakan Binali Yıldırım: Arkadaşlar, tabii Muharrem İnce fizik öğretmeni, ama konuşmalarıyla merkezkaç kuvvetin formülünden uzaklaşıyor yavaş yavaş. Kritik hızın üzerine çıkınca savrulma olur biliyorsunuz, şu anda savrulma fazına geçmiş durumda.

 Şimdi 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olsun, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü olsun, milli bütçeyle yapılan köprüler, genel bütçeyle. Yani Devletin kendi parasıyla vatandaşın vergisiyle yaptığı köprü bunlar. Yaparken de borç aldılar. Bu borcu öderken herkes katkı sağladı; yani geçen de katkı sağlıyor, geçmeyen de katkı sağlıyor, evet. Borç, vergiyle ödeniyor.

 Ama Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü farklı. Bu yap-işlet-devret modeliyle yapılmış bir köprüdür. Maliyeti belli. Adama diyoruz ki, biz size şu kadar trafik garantisi veriyoruz. Bu köprüyü yapacaksın, ne kadar sürede işletip bize teslim edeceksin.

 Formül çok basit, rekabet, yarışma oldu, Şimdi bu adam bu parayı harcadı, işte birim geçiş ücreti şu kadar, çarpı şu kadar trafik. Eğer bizim garanti ettiğimiz sayıyı aşıyorsa problem yok, aşmıyorsa farkını biz veriyoruz; olay bu. Ama ne var? İşte geçen süreyi de düşünürsek, birisi 7-8 sene sonra, birisi de 16-17 sene sonra bize geri dönecek. Ondan sonra ister bedava yaparız, ister paralı yaparız.

 Yani şimdi bizim 15 Temmuz Şehitler Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü o köprüye harcanan maliyeti karşılayacak ücretler mi uygulanıyor? Yok, sembolik ücretler uygulanıyor. Farkını nereden veriyoruz? Farkını aldığımız vergilerden veriyoruz. Öbüründe de kullanıcı ödüyor. Tamam, bayramlarda da bedava yapar, yapılabilir. Ama ne olacak bedava yapsan, biz vereceğiz.

 15 Temmuz Şehitler Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsünü kullanan da kullanmayan da, gören de görmeyen de ödemesini yapıyordu. Burada durum farklı. Hizmet alan ödeme yapıyor.

 O yüzden bu tamamen bir kafa karıştırmaya yönelik bir değerlendirme. Mugalata.

 ‘METİN TEMEL PAŞA BİR KAHRAMANDIR’

 Soru: İnce, bir Paşayla ilgili apoletlerini sökeceğini söyledi.

 Başbakan Binali Yıldırım: Bunun neresini düzeltelim?

 Apolet meselesi çok önemli bir mesele. Bir yandan ben cumhurbaşkanı olursam hakimler ayağa kalkmasın diyeceksin, sonra beğenmediğin durum olursa apoletlerini sökerim diyeceksin, Hitler’e özeniyor. Buradan anlaşılan odur.

 Hukuk devletinde herkes hukuka saygı göstermek mecburiyetinde. İster cumhurbaşkanı olun, isterseniz başka bir sorumluluk sahibi olun, peşinen öyle herkesi asıp kesemezsiniz.

 15 Temmuz’u yapanlar oldu, mahkeme söküyor apoletleri, biz sökmüyoruz. Millete silah doğrultan, insanları acımasızca katledenlerin apoletlerini millet adına bağımsız Türk yargısı söküyor. Cumhurbaşkanının talimatıyla sökülmüyor. Belli ki hukuk devletiyle ilgili kafasında bir karışıklık var Sayın İnce’nin.

 Metin Temel Paşa 15 Temmuz gecesi büyük bir kahramanlık yapmıştır, ben buna bizzat şahidim. Bu darbeye karşı çok büyük iş görmüştür. Kendisi bu darbenin bastırılmasının önemli aktörlerinden biridir, onu ifade etmekte yarar var.

 Afrin Operasyonunda da tartışılmaz bir başarısı var, Cerablus’ta da öyle, değerli bir komutandır. Değerli komutanlar kolay yetişmiyor. Onun için böyle sorumsuz beyanatlardan adayların kaçınmasında yarar görüyorum.

 Soru: FETÖ’nün iadesi hususunda Amerika neyi bekliyor?

 Başbakan Binali Yıldırım: FETÖ konusundaki bizim duruşumuz çok açık ve nettir. Amerika Birleşik Devletleri’nde bu 15 Temmuz darbesinin baş faili FETÖ’yü istiyoruz. Bununla ilgili her türlü resmi girişimimizi yaptık. Beklentimiz; Amerika’nın, Türkiye için hayati öneme haiz bu konuyu ele alması ve bu konuda bir adım atılması. Ne adım atılabilir?

 Mesela resmen soruşturma başlatılabilir, yargı süreci başlatılabilir, bazı hakları kısıtlanabilir veya mağdurların dava açmasının önü açılabilir; birçok atılacak adım var, bunların her biri bir iyi niyet göstergesidir.

 Yani bugün Türk kamuoyunda Amerika’ya karşı destek dibe vurmuşsa, bunun arkasında bu darbe vardır, bunu Amerika görmek zorundadır. Yani Amerika üzerindeki bu şüpheden öyle veya böyle kurtulmak mecburiyetinde. Biz bu darbeyi Amerika yaptırdı demiyoruz, ama FETÖ’yü iade konusundaki isteksizliği Türk kamuoyunda farklı yorumlanıyor.

 ‘UBER YASAL DEĞİL’

 Soru: UBER’le ilgili taksicilerden yana tavır aldınız. Taksicilere ayrıca uyarılarınız olmayacak mı? Bir de Kuzey Irak’la ilgili. Sessiz sedasız Türk Silahlı Kuvvetleri bence muazzam bir operasyon gerçekleştirdi ve dağların öbür tarafına indik ve yerleştik. Bu bize acaba Kandil’i getirir mi?

 Başbakan Binali Yıldırım: Türkiye serbest bir ülke, her türlü teşebbüsün, her türlü faaliyetin yapılabileceği bir ülke. Ama bu yasalar çerçevesinde olması lazım. Bizim derdimiz UBER değil. UBER ile diğer dış kaynaklı sosyal medya gruplarının durumu aynı. Yani burada herhangi bir resmi faaliyet göstermeden Türkiye’den kaynak transferi yapıyorlar, olayı böyle görelim; bu bir.

 İkincisi; seçtikleri yöntem yasal değil. Bilişimin imkânlarını kullanarak bir kanal oluşturmuşlar buradan iş yapıyorlar. Yani aldıkları belgeler yaptıkları işe uygun değil. D-2 ve A1 belgelerinin amacı farklı. Buradaki denetim yetersizliğini kullanarak bunu bir şehir içi taşıma ağına dönüştürmüşler; işin ikinci boyutu da bu.

 Hem vergi mükellefi değiller, haksız para kazanıyorlar, hem de yasalara uymayan yöntemler kullanıyorlar. Bu iki nedenle biz karşıyız ve üzerine de gideceğiz, yoksa onların iş yapmasına itirazımız yok. Önce gelsinler vergi mükellefi olsunlar. Bu ülkeye sizden aldıkları paraların bir kısmını da ülkemize bıraksınlar. Taksici vergi veriyor.

 Taksicilerin hiç mi eksiği yok? Mutlaka var. Onlar da kendilerine çekidüzen verecekler. Niye UBER’i insanlar tercih ediyor, bunun cevabını arayacaklar. Kaldı ki yani UBER’in iş yapamadığı ülkeler var; Almanya, İtalya, Japonya resmen yasakladı, hiçbir şekilde faaliyet gösteremiyorlar. Londra’da da kısmen yasaklanmış.

 UBER’in iki tane temel yanlışı var. Bir, yasa dışı çalışıyorlar, kendilerine tahsis edilen ruhsatı amacına uygun kullanmıyorlar. İkincisi de; Türkiye’de vergi mükellefi değiller, vergi ödemiyorlar.

 Biz başka ülkeye kaynak transfer edecek kadar zengin bir ülke değiliz.

 Kandil meselesine gelince, Kuzey Irak’ta, biliyorsunuz Afrin’de, Fırat Kalkanı bölgesinde, yani Fırat’ın batısında 250 kilometrelik bir alanı terörden temizledik. Ama Fırat’ın doğusunda henüz sorunumuz devam ediyor. Irak-İran sınırına kadar devam ediyor. Yani orada 1000 kilometrelik bir sınır boyunda hala sorunumuz var. Irak’ın kuzeyinde varlığımızı iki katına çıkardık. Tam olarak 11 tane üs bölgemiz oldu. Amacımız; o bölgede topraklarımıza sızmadan terörü bertaraf etmek ve sınır güvenliğimizi sağlamak. Esasında Hatay’dan başlayarak Iğdır’a kadar biz fiziki sınır güvenliği tedbirimizi de alıyoruz. Duvarlar örülüyor, elektronik takip mekanizması kuruluyor, aşağı yukarı yüzde 70 oranında tamamladık. Geriye kalan bir yüzde 30 var, Bundan amacımız, geçişleri kontrol altına almak, sadece resmi kapılarda bunu yapmak. Onun için bu tedbirleri alıyoruz, amacımız; içeriden ve dışarıdan gelecek tehditlere karşı ülkemizi vatandaşımızın can, mal emniyetini korumak, bölgenin kalkınmasının önündeki engeli kaldırmak.

 Soru: Sayın Başbakanım, Suriye’yle ilgili son zamanlarda bazı gelişmeler var. Rusya ile İsrail arasında görüşmeler oluyor, İran’ın orada baskılanması ve Suriye dışarısına çıkarılması yönünde çok taraflı baskılar var; Amerika’dan, İsrail’den ve Rusya’dan. Suriye’de bir de sanki bir geçiş sürecine doğru evrilme emareleri var. Bu konuda görüşleriniz nedir?

 Başbakan Binali Yıldırım: Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika, kısaca koalisyon güçleri dediğimiz grup Suriye’de yeterince etkin ve ön planda olmadıklarını düşünüyorlar. Türkiye, Rusya, İran’ın Suriye konusunda daha aktif ön planda olduklarını söylüyorlar. Bir dengeleme çabası içerisindeler. Türkiye’nin, Rusya’nın, İran’ın yaptığı, orada alan genişletmek değil, rol kapmak değil. 7 yıldan fazla süren bu zulme, bu iç savaşa artık bir son verip milyonlarca insanın mağdur, perişan olmasının önüne geçmek. Sadece Türkiye’de 3,5 milyon var. Toplam Suriye nüfusunun yarıdan fazlası yok oldu, memleketlerini terk etti, bir kısmı hayatını kaybetti. 1 milyon civarında insan, sivil insan yok oldu gitti bu süre içerisinde. Bir kısmı göç ederken yollarda yok oldu. Dolayısıyla bizim Suriye’deki faaliyetimiz belirli gruplara karşı avantaj sağlamak değil. İki tane amacımız var; Bir; bölgedeki istikrarsızlığın önüne geçmek, bu istikrarsızlıktan kaynaklı güvenlik sorunumuzu çözmek. Nedir bu? DEAŞ geliyordu, DEAŞ’ı Fırat Kalkanı bölgesinde bertaraf ettik, Afrin bölgesinde PYD-YPG unsurları çokça başımızı ağrıtıyordu, onları orada etkisiz hale getirdik. Diğeri de, artık kalıcı bir barışın sağlanması. Ve bütün grupların silah almamış bütün etnik yapıların temsil edileceği bir Suriye devletinin oluşturulması ve burada da Astana süreciyle Cenevre sürecinin birleştirilerek Birleşmiş Milletler koordinasyonunda bu işin yapılması, bizim hedefimiz bu. Hiçbir ülkenin alanda nüfuzunu artırma çabasını desteklemiyoruz? Bir rekabet içerisinde olmasını istemiyoruz, bunun hiç Suriye’ye de faydası yok, Suriye’nin geleceğine de faydası yok.

 Soru: Seçimlerle ilgili yapılan araştırmalar var mı? Nasıl, sonuçlar hakkında söyleyeceğiniz bir şeyler olabilir mi? 

Başbakan Binali Yıldırım: Değerli arkadaşlar, seçime yönelik oran vermek, tahmin yapmanın seçmenin iradesine saygısızlık olduğunu düşünüyorum. Gerçek anket sandıktaki sonuçtur. AK Parti olarak, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve genel seçimde biz gayet iyi görünüyoruz.

 ‘EY MUHARREM İNCE!’

 Soru: İkinci tura kalma ihtimali var mı seçimlerin?

 Başbakan Binali Yıldırım: İlk turda bu iş bitecek inşallah.

 Soru: Parlamenter sisteme dönüş vaatlerine nasıl bakıyorsunuz?

 Başbakan Binali Yıldırım: Bizde tornistan olmaz, o kararı verdik. 16 Nisan’da verilen kararlar arkadaş, çok açık ve net. 94 yıllık Türkiye’deki yönetim sisteminin değişikliğidir. Bu seçimlerin en önemli özelliği, birçok yenilikler var, en önemli yenilik, sistem değişikliğidir. Parlamenter sistemden başkanlık sistemine gidiyoruz. Çift başlılığı ortadan kaldırıyoruz, yönetimde sadeleştirme yapıyoruz.

 Bazıları diyor ki; Recep Tayyip Erdoğan tamam da, gerisi önemli değil. Bu da bir tuzaktır, böyle bir şey yok. Yani iktidara gelen hükümetin partisinin mecliste de güçlü olması lazım. Ama şunu söylemekte yarar var:

 Yeni dönemde Meclis ve hükümet arasında uzlaşma kültürü çok daha etkin hale gelecek. Bu sistemin getirdiği en önemli şey; bir güçlü iktidar, sürekli istikrar hükümet bakımından. Meclis bakımından da yasamanın güçlenmesi, artı yürütmeyle yasamanın uzlaşma kültürünü geliştirme mecburiyeti olması.

 Ancak vatandaş ayarı çok iyi yapıyor. Altın terazisi bile vatandaşın terazisini tutmuyor. Bu seçimde de inşallah istikrarın ve güvenin devamı yönünde vatandaşlarımız tercihini yapacaktır.

 Görüyorum ki muhalefet partileri 16 Nisan’ı hala zihinlerinde kabul etmemişler, içlerine sindirememişlerdir. Dolayısıyla bütün rakipler, parlamenter sisteme geçeceğiz diyorlar. İyi, güzel de parlamenter sistemde cumhurbaşkanlığı makamı sembolik, icracı bir makam değil.

 Ey Muharrem İnce! Dağlar gibi vaatler veriyorsun, nasıl yapacaksın parlamenter sistemde, böyle bir yetkin yok ki.

 Soru: Sayın Kılıçdaroğlu, biz Meral Akşener’le beraber parlamenter sisteme dönüş çalışmalarına başladık diyor.

 Başbakan Binali Yıldırım: İyi de, irade kimde kardeşim onu bilelim; Kılıçdaroğlu’nda mı, İnce’de mi? Yani bu kararı parlamenter sisteme geçiş kararını Meclis vermeyecek mi? Yani Muharrem İnce mi verecek bu kararı?

 Kararı Meclis verecek. Meclis kompozisyonu ortada değil, kimin ne aldığı-ne verdiği belli değil. Ama vatandaşımızın kanaatinin bir yılda değiştiğini ben düşünmüyorum. Yani bu değişikliğe karar veren milletin tekrar geriye dönüş yönünde bir karar vereceği kanaatinde değilim.

 Cumhurbaşkanlığı başkanlık sistemi 24 Haziran seçimleri 16 Nisan kararının hayata geçirilmesinden ibarettir. Bu seçimlerde bu kararın gereğini yapacağız, Parlamento buna göre oluşacak.

 Mevcut değişiklik dahilinde bu kampanyayı sürdürüyorlar. İş başına gelince değiştireceklermiş. Bakalım vatandaş buna ne diyecek göreceğiz. Bizim düşüncemiz, bizim inancımız; biz vatandaşımızın böyle bir maceraya, geriye dönüşe izin vermeyeceği yönündedir. Biz buna inanıyoruz. Aksi halde tabii yapılanları bozma tehdidi, iptal etme tehdidi ve yapıcı bir dil kullanmak yerine yıkıcı bir yöntemi tercih etmenin bu ülkeye, bu millete hiçbir yararı yok. Bir intikam duygusuyla, rövanş duygusuyla hareket etmek Türkiye’ye zaman kaybettirir, başka bir işe yaramaz. Milletimiz bütün bunları izleyecek, kararını verecek. Verdiği karar ülkemiz için, milletimiz için en doğru karar olacaktır.

 Soru: Şimdi emeklilere bayram ikramiyesi verildi, bu konuda memurlar da bir beklentiye girdi. Bu konuda memurlarla ilgili bir çalışma yapılacak mı? Bir de, 3600 ek göstergenin kapsamı genişleyecek mi, ne zaman yürürlüğe girecek bu?

 Başbakan Binali Yıldırım: Emeklilere her dini bayram öncesi 1000 lira seyyanen ikramiye verilecek. Yani emekli maaşı kaç para olursa olsun 1000 lirayı herkes alacak. Bir müddet hep bunlar vermeyecekler, işte yüksek maaşlılara 300 lira verecek, aşağıdakilere 500 lira verecekler diye biliyorsunuz propaganda yaptılar. Şimdi paralar dağıtılıyor, belirli bir takvime göre, herkesin aldığı gün belli, ikramiyeler veriliyor.

 Memurlarımız zaten hep gündemimizde. Ancak şu anda gündemimizde ikramiye yok. Hükümetlerimiz döneminde memurumuzu hiç unutmadık, memur maaş artış oranlarında enflasyona göre düzenleme yapma gayreti içinde olduk.

 Yaşlılar, yani 65 üstü 266 lira alıyorlardı ayda, onu 500 lira yaptık. Üç aylık ödeniyor, 1500 lira. Artı 12 milyon memur emeklisi, işçi emeklisi, işte gaziler, şehit yakınları vesaire bütün bunlar 1000 lirayı herkes alacak.

 3600 emeklilikle ilgili bir konudur, yani fiili maaş zammı değildir. Emeklilik ikramiyesinin, daha doğrusu emeklilik maaşını artıran bir karardır. Bu subaylarda zaten var, astsubaylarda var, idarecilerde var, 3600 ve üstünde ek göstergeye sahip olanlarda var. Buna şimdi polis ilave oluyor, öğretmen ilave oluyor, din görevlileri ilave oluyor, birkaç grup daha var. Şu anda sözü verildi. Söz bizde namustur, AK Parti’nin en önemli özelliğinden bir tanesi, söz verdiği işleri yapar, yapamayacağı işin sözünü vermez.

 ‘ATATÜRK’ÜN PARTİSİNİN DÜŞTÜĞÜ HALLERE BAKIN’

 Soru: HDP barajı geçiyor mu?

 Başbakan Binali Yıldırım: Bilemem.

 Çıkıp şunu diyemediler: ‘PKK’yla bizim alakamız yok, kınıyoruz, lanetliyoruz, PKK bir terör örgütüdür’

 Bu olmadığı sürece de benim Kürt kardeşimin temsil edemezler. Bu terör örgütü hem Kürtlerin, hem Türklerin, bütün bir milletin başının belası.

 Hiçbir zaman HDP, bölgedeki Kürt kardeşlerimizin yegane temsilcisi olamaz. Kürt, Türk, Çerkez, Laz… Milletin temsilcisi AK Partidir.

 Er ya da geç Kürt vatandaşlarımız HDP’nin, PKK’nın esiri olduğunu görecektir, buna yürekten inanıyorum.

 Tabii bugünlerde HDP sevenler çoğaldı.

 CHP başta olmak üzere HDP’yi barajı açtırmak için el altından çalışıyorlar. Bana seçmenlerden geliyor, CHP’li yöneticiler, teşkilat mensuplarına oylarınızın bir kısmını HDP’ye verin diyorlarmış. HDP’nin barajı aşması lazım diyorlarmış. Zaten Genel Başkanları Sayın Kılıçdaroğlu büyük iştiyakla HDP barajı aşmalıdır diyor.

 Dolayısıyla onun gereğini alttan alta yapıyorlar. Atatürk’ün partisinin düştüğü hallere bakın kardeşim. Terör örgütünün destekçisi bir partiye örtülü bir şekilde destek vermek için seçmeni ne kadar zor duruma düşürüyorlar, yazıktır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler