Bir adada 2 kraliçe...
Aynı adada hüküm sürmeye kalkışan, biri Katolik öteki Protestan, iki güçlü kraliçenin, Elizabeth-Mary, İskoçya-İngiltere, Katoliklik-Protestanlık ekseninde yol alan hikâyesini anlatan bu dramatik “İskoç Kraliçesi Mary” filmi, meraklısına kolayca salık verilebilir bir İngiliz yapımı.
Doğuştan İskoçya, sonradan da evlilik yoluyla Fransa kraliçesi olan, (ayrıca Katolik kilisesince de yasal İngiltere kraliçesi sayılan) Mary Stuart (1542-1587), kuşkusuz tarihin gelmiş geçmiş en bahtsız kraliçelerinden biriydi. Bugün gösterime giren İngiliz filmi “Mary, Queen of Scots-İskoçya Kraliçesi Mary”, senaryosu John Guy’ın “İskoçların Kraliçesi: Mary Stuart’ın Gerçek Hayatı” adlı kitabından Beau Willimon eliyle uyarlanmış bir senaryodan çekilmiş, 125 dakikalık bir tarihsel biyografik dram.
Bir haftalık bebekken kraliçe...
Babası İskoç Kralı 5. James’in ani ölümüyle bir haftalık bebekken kraliçe ilan edilip annesiyle birlikte yetiştirileceği Fransa’ya gönderilen Mary (yeni bir Cate Blanchett olma yolunda ilerleyen İrlandalı Saoirse Ronan, yıllarca hapiste tutulmuş, Fransa kraliçesiyken İngiliz makamlarınca idama yargılanmış, adeta mücadele etmek için doğmuş kraliçe Mary rolünde bir harika), 15 yaşındayken evlendiği Fransa kralı 2. François’nın genç yaşta ölümü üzerine, İngiliz yanlısı Protestanlarla Fransız yanlısı Katolikler arasında ikiye bölünmüş ülkesine dönüp bu kez “gey ve dengesiz davranışlar sergileyen” Lord Henry Darnley ile evlendirilip ilerde İskoç tahtına geçecek bir oğlan doğurarak, kuzeni ve rakibesi ama oğlunun da vaftiz annesi olan İngiltere kraliçesi, kızıl peruklu Elizabeth’e (Margot Robbie) karşı üstünlük sağlıyor.
Ama kocası Lord Darnley 1567’de öldürülünce Katolik Mary İngilizlerce kışkırtılmış Protestanlar tarafında tahttan indiriliyor. Bir İskoç soylusu olan muhafızı üçüncü kocası oluyor Mary’nin.
İngiltere’de tutsak...
Oğlunu bırakmak zorunda kaldığı, kral naibi üvey ağabeyinin de yüz çevirmesiyle onu hep kıskanmış olan Elizabeth’in İngiltere’sine mecburen sığınıyor Mary.
İngiltere’de yıllarca tutsak kalan Mary’nin tahtı için tehlike oluşturduğuna inanan ve Protestan akıl hocalarınca da ikna edilen Elizabeth, sonunda Mary’nin başının vurulmasına karar veriyor Fotheringay şatosunda. Ülkesinin iç savaşlar ölümler acılarla kıstırılmış geleceği adına barıştan yana tavır alıp kaçınılmaz sonunu tevekkülle karşılayan Mary’nin filmin başındaki idam sahnesine dönüyoruz bu epeyce hüzünlü, dokunaklı finalde.
Göz dolduran sahneler
Yenilerden Josie Rourke’un başarılı yönetimiyle imzaladığı, zaten oyunculuğu, görüntüleri, müzikleri, dekor-kostümleri, özellikle Elizabeth’in yakalandığı çiçek hastalığı sahnelerinde tavan yapan makyaj becerisi, doğal mekân kullanımı, akıcı montajı ve saray hayatını yansıtması bakımından epeyce göz dolduran sahneler barındıran, süresi de 2 saati biraz aşkın filmde birebir izlenen tarihi gerçeklere eklenen, sarayda çalıp söyleyip oynayarak Mary’yi eğlendiren, İtalyan asıllı halk ozanı Rizzio (Ismael Cruz Cordova) gibi kurmaca karakterler de renk katmış.
15’inde Fransa kraliçesi olmuş, 18’inde dul kalmış, genç ve hep karizmatik Mary ile onu alabildiğine kıskanan, hiç evlenmemiş, doğurmamış ama oturduğu İngiltere tahtından 45 yıl kalkmamış, giderek kadınlığını unutup gittikçe acımasızlaşıp erkekleşerek, çeşitli entrikalar çevirerek kanlı saltanatını sürdürmüş, ‘kadın celladı’ 8. Henry’nin kızı olan, iktidar takıntılı Elizabeth’in, aslında rekabetten çok birbirlerinin halinden anlayan, sevgi dolu, kardeş gibi kuzenler olarak yansıtılmaları pek tarihsel gerçeklerle uyuşmasa da, sonuçta ihanet, isyan, komplolarla bezeli, bitmez tükenmez taht ve taç oyunları üstüne gelişen, ilginç bir kılıçlı-kostümlü, biyografik dram filminin ortaya çıkmasına sebep olmuş sonuçta genç yönetmenin çabaları.
Gelecek vaat eden sinemacı...
İlk filmini çeken genç yönetmen Josie Rourke’un gelecek vaat eden bir sinemacı olduğunu belirterek bitireyim. Aynı adada hüküm sürmeye kalkışan, biri Katolik öteki Protestan, iki güçlü kraliçenin, Elizabeth-Mary, İskoçya-İngiltere, Katoliklik-Protestanlık ekseninde yol alan hikâyesini anlatan bu dramatik “İskoç Kraliçesi Mary” filmi meraklısına kolayca salık verilebilir bir İngiliz yapımı kısacası. Zaten atalarımız boşuna dememişler, asılacaksan İngiliz ipiyle asıl diye...
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası