Bir çağdaş sanat seçkisi

Leonardo da Vinci'nin kült yapıtı La Giaconda namı-değer Mona Lisa 1911'de Louvre Müzesi'nden çalındığında büyük olay olur. Kimin, nasıl çaldığı, nereye götürdüğü gibi sorular bir yana Picasso'nun bile sorguya çekilmesi bu ünlü yapıtın ne denli önemli olduğunu bir kez daha kanıtlar adeta. Ancak, bu hırsızlık olayının en önemli ayrıntılarından biri Louvre'a gelen ziyaretçi sayısının azalması değil, çoğalmasıdır. Bir zamanlar Mona Lisa'nın asılı olduğu "boş duvarı" görmek için ziyaretçiler uzun kuyruklar oluşturur. Bu olay, bir sanat yapıtının etrafını saran miti, onu salt bir yapıttan öte başka bir 'şeye' çeviren herşeyi ne kadar da güzel özetliyor...

Bir çağdaş sanat seçkisi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 23.09.2008 - 07:54

Müzelerin sanat yapıtına yüklediği olumlu ya da olumsuz anlamlar, izleyicinin müze atmosferi içinde birden bire değişen algısı hem sanatçıların, hem de kuramcıların uzun süredir üzerine düşündüğü, tartıştığı konuların başında geliyor. Mona Lisanın varlığıyla olduğu kadar yokluğuyla da varolabilmesini içinde bulunduğu atmosferden soyutlayarak değerlendirmek mümkün değil kuşkusuz. Müzelerin yapıtlar üzerinde sihirli bir değnek etkisi yarattığını kim inkar edebilir ki? Louise Lawlerin İstanbul Modernde açılan Suyun Bir Arada Tuttuğuadlı sergide yer alan işi bir kez daha müzelerin bu sihirli değnek işlevini hatırlatıyor. Lawlerin bir müzede sanat yapıtının bir zamanlar asılı olduğu duvarı ve çivileri fotoğrafladığı 2002 tarihli Abbau çalışması sanatın bir varmış bir yokmuş halini gösterirken, boşluğun algılarımız üzerindeki etkisine de dikkat çekiyor.

 

Başarılı bir seçki

İstanbul Modernin bu yeni sergisinin tek ilgi çekici yanı Lawlerin bir müzenin boş duvarını fotoğraflayıp bunu yine bir müze mekânında sergilemesi değil elbette. Verbund Koleksiyonundan 39 sanatçının yer aldığıSuyun Bir Arada Tuttuğu başlıklı sergi, asıl itibariyle, 1970 sonrası çağdaş sanatın usta isimlerinin işlerinin yer aldığı başarılı bir seçki aslında... Cindy Shermandan Gordon Matta-Clarka, Nan Goldinden Sarah Lucasa, Bernd-Hilla Becherden Gabriel Orozcoya pek çok önemli ismi içinde barındıran bu sergi özellikle tarihsel bir kesit sunması ve bunu didaktik olarak da desteklemesiyle öne çıkıyor. Performans ve Mekânlar/Yerler başlığıyla iki tema ekseninde ilerleyen serginin Performans bölümü, 1970lerden itibaren feminist söylemi benimseyen ve kendini sanat yapıtının öznesi/nesnesi olarak konumlandıran kadın sanatçıların işlerini içeriyor. Kadının toplumsal konumundan kimlik sorunsalına, bedenin algılanışından kadının toplum tarafından nasıl kodlandığına kadar pek çok problem feminist söylemin dili ile görünür kılınıyor. Bu bölümün baş oyuncusu hiç kuşkusuz Cindy Sherman. Yapıtlarını ilk kez bu denli geniş çapta izleyebildiğimiz Sherman, sayısız kimliğe büründüğü fotoğraflarıyla neden efsaneleştiğinin de yanıtını veriyor. 1970li yıllarda ürettiği İsimsiz Film Kareleri adlı fotoğraf çalışmalarıyla medyada ve sinemada kadının stereotip olarak nasıl canlandırıldığını ve algılandığını gösteren Sherman, bir bakıma, 20. yüzyılın kültür yaşamını da irdeliyor bu fotoğraflarıyla. İngilizlerin Tracey Eminden sonra adı en çok telafuz edilen ismi Sarah Lucas maskülen oto-portreleriyle, Birgit Jürgessen ise kadının yerleşik kodlarını eleştirdiği oto-portreleriyle karşımıza çıkıyor. 1972de kaleme aldığı Kadınların Sanatı manifestosunda Kadınların geleceği, kadınların tarihi olacakdiyen Valie Export da kadına dair hemen herşeyi sorunlaştırdığı yapıtlarıyla feminist söylemi görselleştiriyor. İlk kez Santral İstanbuldaki Modern ve Ötesi sergisinde izleme olanağı bulduğumuz Nil Yalterin 1974 tarihli ilk videosu olan Başsız Kadın/Göbek Dansıise, kadının toplumsal konumuna ilişkin, varolan değerleri sorgulayan güçlü bir eleştiri içeriyor. Oryantalist bakışın Türk kültür yaşamı ile neredeyse özdeşleştirdiği göbek dansının yerleşmiş kalıplarını kıran bu çalışma, çağdaş Türk sanatında daha sonraları kimi sanatçılarda göreceğimiz kadının adı yok metaforunun ilk örneklerinden biri ayrıca.

 

Yapıtın mekanla ilişkisi

Serginin Mekânlar ve Yerler başlıklı ikinci teması ise sanat yapıtının mekânla girdiği ilişkiyi, mekânı algılayışını ve bunu yeniden nasıl konumlandırdığı üzerine şekilleniyor. Gordon Matta-Clarkın 1974te galericisine ait bir evi ikiye böldüğü Bölmesi ve aynı anda bir kaç katı birden görmemizi sağlayan Barok Ofisi anarşist-mimarinin en çarpıcı örneklerinden. Ernesto Netonun Freud Müzesi için yaptığı içine girilemez ama etrafında dolaşılabilir naylon kafesi, Fred Sandbackin ince iplerle mekân içinde oluşturduğu yeni mekânları, Bernd ve Hilla Becherin 19. ve 20. yüzyılın endüstri yapılarını fotoğrafladıkları çalışmalar ilk akla gelenler.

Lawrence Weinerin 1993 tarihli işinden ödünç alınarak başlığa taşınan Suyun Bir Arada Tuttuğu sergisinin küratörlüğünü Gabriele Schor ve Levent Çalıkoğlu üstleniyor. Bu sergi, çağdaş sanat tarihinin bir bölümünü yeniden ve yakından görmek, okumak için gerçekten bir fırsat. Günümüz sanatının hangi dönemeçlerden bugüne ulaştığının, hangi meselelerin arkasından yol aldığının ipuçlarını veren bir sergi Suyun Bir Arada Tuttuğu”...

İstanbul Modern Suyun Bir Arada Tuttuğu”\t 10 Eylül 2008 - 10 Ocak 2009

Meclis-I Mebusan Cad. Liman İşletmeleri Sahası Antrepo No: 4 Karaköy-İstanbul

Tel: 0212 334 73 00


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon