Bir Güneydoğu gerçeği
Hikmet Çetinkaya’nın “Bir Güneydoğu Gerçeği: Necla” (Cumhuriyet Kitapları) adlı deneme kitabı sözümüzün konusu… Çetinkaya, ikinci baskısını yapan kitabında, Van’da, Siverek’te, Diyarbakır’da öldürülen genç kızların öykülerini anlatıyor en önce. Korucu akrabasının tecavüz edip hamile bıraktığı, töre infazına kurban giden 14 yaşındaki Necla’nın solan yaşamını kitabının ismi yapıyor bu nedenle.
Lice’de 15 yaşındayken amcaoğluyla evlendirilen ve yeni yapılmış tek katlı deprem evinin pencere kirişine yatak çarşafını bağlayıp intihar eden Elif Berivan’ın dramına yakın plan yapıyor ardından. Sonra yine töre kurbanı G.S. 15, N.K. 16, A.Ş. 18 yaşındaydılar diyor.
Satırlar arasında üşüyen çiçeklere dokunuyor Harran’da. “Oralarda hiç kimse saatin kaç olduğunu bilmiyordu... Sanki zamanın ayarı bozulmuştu...” diyor. Gözlerinizin önüne berdel kurbanları Zeliha, Casım, Vetha ve Halil’i getiriyor.
“Necla”da Harran Ovası’nda konuştuğu gençler sorunlarını tek bir ağızdan, net dille ifade ediyor: “Yoksulluk, yolsuzluk, töre cinayetleri, baskı ve zulüm.”
Tokat gibi bir araştırmayı değerlendiriyor derken… Türkiye’de kızlar eğitimsiz... Meksika, Tunus, Fas, Suriye gibi ülkeler bile Türkiye’ye fark atıyor... 6 milyon kız “ev kızı” ve “ev kadını” olmayı bekliyor... Kızlarımızın lise sonrası eğitimlerini sürdürememesinin nedeni yüzde 26’sının sınavı kazanamaması, yüzde 14’ünün evlenmesi, yüzde 10’unun çalışması... Sıkmabaş gerekçesi ise yüzde 1...
Erke gelince erk rahat, erk pek memnun.. Sanki Türkiye demokratikleşiyor, Türkiye özgürleşiyor, kızlar okula gönderiliyor, Güneydoğu’da, Doğu’da 13-14 yaşındaki kızlar evlendirilmiyor, töre cinayetleri artık işlenmiyor, imam nikâhı yapılmıyor(!)... Töre.. Yokmuş.. Töre cinayeti değil namus cinayetiymiş.. miş.. miş.. Hadi canım sen de! İş kala kala “sıkmabaş”a kaldı ya!
Ölüyoruz!.. Öldürüyorlar!..
Halk her anlamda ölüyor, öldürülüyor.. Töre kökünü saldıkça salıyor.. Hal öyledir ki bir kere öldün mü gerisi kolay! Sonra ne mi olur? Yoksundur, zaten hiç yaşamamışsındır.. Hakkın yoktur, hukuk senin nene gerek! Ölüsün ya… Seni öldürenler mi? Affedilirler af!.. Zembereğinden boşalmış gidişata dur demenin zamanı gelmedi mi diye soruyor yazılarında Çetinkaya.. Gerçekleri bir bir yazıyor…
Ağa, şeyh, şıh ve elbet erk baskısı sürüp gidiyor ve belli ki daha çoook sürüp gidecek.. Güneydoğu’dan kopan çığlıkları duymazdan gelenlere inat, coğrafyaya kulağını dayıyor Çetinkaya …
“Necla”yı okurken bütün bunlar gözünüzün önünden sıra sıra geçecek.. “Necla” göz ardı edilen, çokça zihnin gerisine ötelenen ve belli ki artık “kanıksanaduran” gerçeklerin ifadesi..
Batman’da intihar eden genç kızlar, töre vahşeti, ülkeyi kuşatan dinci yapılanma, tarikat evlerini yazıyor Çetinkaya. Sonsuzluğun acısıyla uyanan kadınları yazıyor, alaca bir şafakta tarlalarda çalışan, Karadeniz’de fındık toplayan çocukları da… Soygunun, talanın, erzak torbalarıyla nasıl örtüldüğünü de... Fırat’ın, Dicle’nin kıyısındaki çocukları da yazıyor!
Evet yazıyor! Yazıyoorr! Gerçekleri yazıyoorr!
Gerek kalabalığın orta yerinde, gerek bir köy kahvesinde halk ne diyor diye dikkat kesilmiş yazılar bunlar.. Ve gerekse bir başına adı konulmamış bir kıyı kasabasında, denizin yanı başında Hikmet Çetinkaya.. Elinde bir şiir kitabı olmalı.. Pablo Neruda’nın “Sandalcı Türküsü Sona Eriyor”unu okuyor olması kuvvetle muhtemel.. Yaşamı da ıskalamıyor ama o sessizlikte sessizce hayata karışmak değil onunkisi… Ülkesinin gerçeklerinden asla soyutlamıyor kendisini kuş seslerini dinlerken de.. Unutmuyor, umursuyor… Sağırlaşmayın diyor…
Tuzla’da ölen işçiler, faili meçhul cinayetler, askeri darbeler, çeteleri de satır satır işliyor kitabında. “Necla”da, Uğur Kaymaz’ın kanlı gömleğinin hesabını da soruyor Çetinkaya. 1 Mayıs’ta Taksim’i emekçilere yasaklayan düşüncenin, nasıl olur da kendilerini “liberal sol” diye gizleyen Soros’un çocukları tarafından korunup kollandığını da…
Yaşamak ve Necla…
Evet “Necla” kitabında umut ve umutsuzluk; hüzün ve sevinç iç içe… “Mutluluk bizi nasıl bulur; sevdanın iz sürdüğü yerler nerelerdir?” sorusunu sorduğu sırada, Nurullah Ataç’ın şu önermesiyle su serpiyor yüreğine, yüreklere Hikmet Çetinkaya: “Yaşamı yitirmedikçe umuda, her türlü umutlara hakkımız var demektir. Yaşamaktan başka hiçbir şey yoktur bu evrende...”
İşte o nedenledir ki “Necla” adlı kitabı salt bir isimden ibaret değildir, yaşamın her kesitinden bir parça taşımaktadır.. Necla, töre kurbanıdır, Necla bozuk düzene isyandır, Necla eli kolu bağlanan kitlelerdir… Necla, sormaktır, sorgulamaktır…
Necla bekler… Necla umut eder… Acele edin… Yoksa daha çok Neclalar ölür/öldürülür… Bu sonu değiştirmek elimizdedir… Hikmet Çetinkaya’nın “Necla” kitabı bu yolda emin bir adım…
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık