'Birileri Libya operasyonunda zihinleri karıştırıyor'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''İşte o birileri, bizim tüm uyarılarımıza rağmen, bugün de Libya'ya yönelik operasyonda zihinleri karıştırıyor ve maalesef bakıyorsunuz Haçlı Seferleri gibi son derece münasebetsiz tanımlamalar yapıyor, zihinlerde soru işaretleri oluşturuyor'' dedi.
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve BM Kalkınma Programı'nın ortaklığında düzenlenen, ''Daha Eşit Bir Dünya İçin Eşitlik Komisyonlarının Rolü'' temalı Uluslararası Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Buluşması'nda konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu günden itibaren değişimi, insan haklarını, evrensel değerleri kendisine bir hedef olarak aldığını ve bu hedeflere ulaşmak yolunda önemli mesafe katettiğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, bu toplantı vesilesiyle Batılı dostlara, Doğu'ya ve Güney'e bakış açılarını tekrar gözden geçirme tavsiyesinde bulunduğunu dile getirerek, şunları kaydetti: ''Batılı dostlarımıza artık doğu ve güneye baktıklarında aç ve açık çocukları, acı çeken anneleri, şiddet gören kadınları, yoksulluğu görmelerini tavsiye ediyorum. Buralara baktıklarında sadece petrol, sadece altın madenleri, yer altı zenginlikleri görenlerin, artık biraz da vicdan gözlüğüyle bu coğrafyalara bakmalarını diliyorum. Tüyler ürpertici, dehşete düşürücü, medeniyetler arası çatışmayı körükleyici kavramları telaffuz edenlerin ya da zihinlerde bu çağrışımı oluşturanların kendi vicdan muhasebelerini derhal yapmalarını arzu ederim.''
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Biz, Avrupa Birliği üyeliği için her zaman şunu söyledik: Türkiye'nin Birliğe üyeliği, medeniyetler çatışmasına bir antitez oluşturur, 1,5 milyarlık İslam dünyasıyla Batı dünyasını Türkiye köprü olmak suretiyle birleştirir ve uluslararası terörle ilgili büyük engelleri aşarız. Türkiye'nin üyeliği, Doğu ile Batı'nın birbirini daha iyi anlamasını sağlar. Türkiye'nin üyeliği, bölgeler, inançlar, kültürler arasındaki ön yargıları giderir. Ama birileri bunu anlamak istemedi, anlamamakta ısrar etti. İşte o birileri, bizim tüm uyarılarımıza rağmen, bugün de Libya'ya yönelik operasyonda zihinleri karıştırıyor ve maalesef bakıyorsunuz Haçlı Seferleri gibi son derece münasebetsiz tanımlamalar yapıyor, zihinlerde soru işaretleri oluşturuyor. Bütün bu yaşanan süreç, Türkiye'nin haklılığını ortaya çıkarmıştır.''
'Bir kez daha tarihin dönüşümüne tanıklık ediyoruz'
Erdoğan, bu uluslararası toplantıyla, ikinci kuruluş yıl dönümünü kutlayan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna nice başarılı yıllar temenni ettiğini söyledi. Başbakan Erdoğan, geniş bir katılım ve zengin bir içerikle düzenlenen bu toplantının, Türkiye'deki ve bölgedeki kadınların sorunları için ufuk açıcı bir zemin teşkil edeceği ve sorunların çözümü için somut önerileri ortaya koyacağına inandığını vurguladı. Erdoğan, 20'nci yüzyılın, her alanda çok büyük değişimlerin yaşandığı bir yüzyıl olduğunu, iki büyük Dünya Savaşı'na şahitlik ettiği gibi, uluslararası ilişkilerden insan haklarına, bilim ve teknolojiden sanata, siyasetten toplumsal yaşama kadar hemen her alanda baş döndürücü bir değişime de şahit olduğunu anlattı. Başbakan Erdoğan, duvarların yıkılmasının ve iki kutuplu dünyanın sona ermesinin, 20'nci yüzyılın hemen sonlarında, ''tarihin sonu'' olarak nitelendirildiğini anımsattı.
Recep Tayyip Erdoğan, ''Bugün ise 21'inci yüzyılın hemen başında, tarihin sona ermediğini, değişimin aynı hızda devam ettiğini görüyor, bir kez daha tarihin dönüşümüne tanıklık ediyoruz'' diye konuştu. Herkesin bildiğini burada bir kez daha hatırlatmakta fayda gördüğünü vurgulayan Erdoğan, 20'nci yüzyılda dünya çok hızlı şekilde değişirken, hiç değişmeyen, statik kalan, değişime direnen sorunlar ve bölgeler olduğunu belirtti. Erdoğan, ''Ne acıdır ki Berlin Duvarı'nın yıkılması, 'tarihin sonu' tezine delil olarak sunulurken, farklı coğrafyalarda, farklı ülkelerde inşa edilen daha büyük duvarlar dikkatlerden kaçtı ya da kaçırıldı'' dedi.
'Bir tezatlar çağını yaşıyoruz'
İki kutuplu dünyanın sona ermesiyle, savaşların ve silahlanmanın da sona ereceği tezi savunulurken, yeni savaşlar, yeni çatışmalar, müdahaleler ve işgallerin, bazı şeylerin hiç değişmediğini gösterdiğini vurgulayan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: ''Değişime, bazı sorunlar da direndi aslında. Demokrasi, insan hakları, eşitlik, hukuk, en önemlisi de refah yeryüzüne eşit ve adil şekilde dağılmadı. Sermaye küreselleşirken, haklar küreselleşmedi. Bir tezatlar çağını yaşıyoruz aslında. Her anlamda uçlara şahit oluyoruz. İlginçtir ki geçmişten farklı olarak, iletişim teknolojileri sayesinde zıt kutupların birbirinden haberdar olduğu, uçların birbirini izlediği bir süreçten geçiyoruz. Evet Batı'da, evi, birkaç arabası, sosyal güvencesi, yüksek maaşı olan, her hafta sonu hipermarketlerden sepetlerini tıka basa dolduran bir tüketici profili varken, Doğu'da, insanların kuyudan su çekip, sıcak suyu çorba niyetine çocuklarına sundukları bir yoksulluk manzarası var. Kuzey'de, bilgisayar, televizyon, telefon, hayatın vazgeçilmezleri arasına girerken, Güney'de, hayatında bir kez olsun 'Alo' dememiş milyonlarca insan var. Dünyanın bir kısmında, çocuklarının, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik haklarını güvence altına alan bireyler varken, diğer bir kısmında, yarın ne olacağını bilemeyen, yaşam savaşı veren, çocuklarının hayatından şüphe eden hatırı sayılır bir kesim var. Bu çarpıklık, bu tezat, farklı dünyalar arasındaki bu uçurum, hiç şüphesiz en fazla kadınları etkiliyor. Gelir dağılımındaki, refahtaki, hak dağılımındaki eşitsizlik, en fazla kadınları hedef alıyor. Dünyanın her yerinde kadınlar, savaşın, terörün, törenin, istismarın, tacizlerin, şiddetin doğrudan mağduru oluyorlar. Yoksulluk, eğitimsizlik, çarpık kentleşme, göç, herkesten önce kadın ruhunu tahrip ediyor. Çocukları kucaklarında katledilen, bebekleri mama bulamayan, eşlerini gözlerinin önünde kaybeden kadınlar, sadece biricik varlıklarını değil, aynı zamanda geleceklerini kaybediyorlar.''
'Türkiye, engelleri aşarak, değişimi bir ruh olarak yakalamış bir ülke'
Erdoğan, özellikle son 8 yılda, Hükümet olarak gerçekleştirdikleri reformların, tüm dünyada ilgi ve takdirle izlendiğini ve bölgede sağlıklı bir değişim noktasında örnek teşkil ettiğini söyledi. Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin son dönemde gerçekleştirdiği reformlarla bozulmadan değişmenin mümkün olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: ''Yerel dinamiklerle yerel değerlere sahip çıkarak değişmek mümkündür. İlhamını tarihinden, köklerinden, kadim medeniyetinden alarak, bunun üzerine gelecek inşa etmek mümkündür. İnançlarını tahrip etmeden, tahrif etmeden, toplumsal değerlere ve topluma sırtını dönmeden gelişmek pekala mümkündür. İşte Türkiye, böyle bir değişimin mümkün olduğunu, yaşadığı tecrübelerle açık olarak ortaya koymuştur. Statükoyu korumaya yönelik tüm çabalara, değişimi engellemeye yönelik tüm girişimlere, demokrasinin ileri standartlara ulaşmasını zorlaştıran tüm senaryolara rağmen, Türkiye, engelleri aşarak, değişimi ve dönüşümü bir ruh olarak yakalamış ülke durumuna gelmiştir.''
Türkiye'nin dış politikada değişmeyen ilkeleri olduğuna dikkati çeken Erdoğan, ''Hem kendi ülkemiz hem bölgemiz hem de dünyamız için ayrım yapmadan, kadın-erkek, çocuk-büyük, yoksul-zengin, siyah-beyaz ayrımı yapmadan, herkes için hak, adalet, barış, hukukun üstünlüğü, refah ve evrensel insan hakları istiyor ve güçlü şekilde bunu savunuyoruz. Son dönemde bölgemizde esen değişim rüzgarlarını da bu saikle destekliyor, değişimin olumlu yönde olması için Türkiye olarak her türlü katkıyı veriyoruz'' şeklinde konuştu.
Libyalı kadınların dramı
Başbakan Erdoğan, kadınların, tarihin her döneminde değişimin öznesi olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: ''Kadınlar, olumlu ya da olumsuz değişimden doğrudan etkilenirken değişimin istikametini de belirlediler. Bugün de bölgemizde esen değişim rüzgarlarında hanım kardeşlerimiz öncü rol oynamalı, değişimin istikametini bizzat belirlemelidir. Zira Filistinli kadınların, Gazzeli kadınların acısı, bugün hala tüm boyutlarıyla anlatılmamış, yazılmamıştır. Şu anda bölgede her türlü Tunus, Mısır, Bahreyn, Libya kaynarken, bir taraftan da İsrail tekrar Filistin, Gazze'yi vurmaya başlamıştır ve kadınlar, çocuklar, insanlar orada ölüyor. Mısır'da kadın olmanın zorlukları maalesef modern dünyanın ilgisini yeterince çekmemiştir. Libyalı kadınların bugün yaşadığı dram, ne yazık ki ekranlara tam manasıyla yansımamıştır. Bosna kadınlarının gözyaşları içlerine akmış, dünya yaşananları duymak dahi istememiştir. En önemlisi de Irak kadınlarının yaşadığı büyük acı, tarihi acı, yürekleri parçalayan trajedi, Irak sınırlarını aşarak insanlığın vicdanını henüz kanatmamıştır. Aynı şekilde, Türkiye'de oğullarını, kızlarını terör örgütünün saldırı ve istismarında kaybeden anaların hissiyatı da terörün varlığından rant sağlayan kesimlerin sloganları altında yeterince anlaşılmamıştır.''
Reklam piyasasında kadının istismarı
Dünyanın tüm kadınlarının, ''kadın hareketi'' adına, ''kadın hakları mücadelesi'' adına, ''cinsiyet ayrımcılığıyla mücadele'' adına, ayrım yapmadan, dünyanın tüm kadınlarının sorunlarına dikkat kesilmek durumunda olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Özellikle reklam piyasasında kadının istismarı, dünyada çok büyük önem taşımaktadır. Bu, istismardan öte bir olaydır. Bu, kadının tacizidir. Kadın taciz edilmektedir ve bununla rant elde etme mücadelesini veren bir emperyalist zihniyet, bir faşist zihniyet vardır. Buna karşı kimsenin direndiğini görmüyoruz. Kimse, bunu gündeme getirmiyor. Aslolan budur. Buna karşı kadın ayaklanmış mıdır? Kusura bakmayın ayaklanmamıştır... Belediye Başkanlığımda İstanbul'da bir reklamı, otobüs duraklarına astırmadım diye medya bana saldırdı ama ben taviz vermedim çünkü kadına saygım var. Bugün olsa yine aynı şekilde başında bulunduğum partimin hiçbir belediyesinde buna müsade edilmesine asla izin vermeyiz.''
'Çifte standart, vicdanlarda onarılmayacak yaralar açabilir'
Başbakan Erdoğan, çifte standardın bumerang (ağaçtan yapılmış ilkel bir silah) gibi olduğunu ve bir gün dönüp fırlatanı vurabileceğini belirterek, şunları kaydetti: ''Dahası çifte standart, vicdanlarda onarılmayacak yaralar açabilir. Ben, Mısır, Tunus, Libya meselesi ortaya çıktığında da söyledim. Belli bir coğrafya için, belli ülkeler için, demokrasiyi doğuştan kazanılmış bir hak olarak görmek, bunun karşısında belli ülke ve bölgeler için demokrasiyi erken görmek, apaçık bir ayrımcılıktır. Aynı şekilde, cinsiyet ayrımcılığıyla mücadele, kadın hakları için mücadele belli bir kesimin, belli bir coğrafyanın hakkı değil, tüm kadınların, tüm insanların hakkıdır. Şunun herkes farkına varmalıdır; Filistin'in, Mısır'ın, Tunus'un, Bahreyn, Yemen, Libya'nın kadınları da diğer tüm kadınlar gibi kadındır, diğer tüm insanlar gibi insandır. Ancak siyaset yapan bir kadın çıkıyor da 'ben Arap kadını ile yan yana gelmem' diyorsa bu, kadına saygısızlıktır. Ne demek; 'ben Arap kadınıyla yan yana gelmem' demek? Artık bu, tarihte kaldı. Amerika'da yıllar yılı siyah-beyaz ayrımı vardı, zenci ayrımı vardı, bunlar tarihte kaldı. Ancak şimdi Türkiye'nin parlamentosunda bile bakıyorsunuz siyaset yapan bir bayan çıkıyor, 'ben Arap kadınıyla bir araya gelmem' diyor. Bu ayrımcılık değil mi? Biz zenci de olsa, bir köle de olsa onunla yan yana gelir ve onun derdiyle dertleşmenin mücadelesini veririz çünkü biz yaratılanı Yaradan'dan ötürü sevme mecburiyetinde olan bir medeniyetin mensuplarıyız.''
'AB, Türkiye'ye hiç samimi davranmıyor'
Erdoğan, Türkiye'nin, Avrupa Birliğine (AB) tam üyelik için yarım asırdan bu yana gayret sarfeden bir ülke olduğunu, resmi müracatın 1963'te yapıldığını, o günden bugüne AB'nin Türkiye'ye hiç samimi davranmadığını söyledi. Ahde vefa anlayışının AB'de olmadığını, ama Türkiye'nin sabırla, inatla bu yolculukta devam ettiğini dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''AB müktesebatının gerekleri neyse bunu yerine getiriyoruz. Bize nasihatleri şu: 'Eğer bunlar yerine gelirse, bu olur'. Peki yerine gelmezse ne olur, onu söyleyin. AB üyesi ülkelerden, 27 ülke içinde Türkiye'nin yakaladığı standartları yakalayamayan çok ülke var. Türkiye zaten bu ülkelerin birçoğunun çok ilerisinde. Kopenhag siyasi kriterlerinden tutun, Maastricht Ekonomik Kriterleri'ne varıncaya kadar birçok ülkeyi Türkiye sollamış durumda. 'Peki Türkiye'ye niye böyle yapıyor?' diyorlar. Türkiye halkının büyük çoğunluğu Müslüman bir ülke. Hep söylüyorum, 'Avrupa Birliği'ni Hıristiyan kulübü haline getirdiniz' diyorum. Bunu kendilerine de söylediğim için rahatlıkla söylüyorum.''
'Medeniyetler İttifakı'nın adımlarını attık'
İspanya ile birlikte Medeniyetler İttifakı'nın adımlarını attıklarını anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Niye Medeniyetler İttifakı'nı kurduk, niye kuruyoruz? Şu anda 100'ü aşkın ülke ve kuruluş, Medeniyetler İttifakı'na üye. Bu adımı niye attık biz? Atmamızın sebebi şu: Artık dünya teröre kurban edilmesin, medeniyetler çatışmasıyla insanlık büyük bir bedel ödemesin, tam aksine dünya, Medeniyetler İttifakı ile barışı yakalasın. Bunu istiyoruz. 'Küresel barış' dedik, 'bunun mücadelesini verelim' dedik. Şu anda Medeniyetler İttifakı'nın iki eş başkanından İspanya, AB içinde, ama Türkiye dışında. 1996 yılında Gümrük Birliği'ne alınan bir ülke Türkiye, ama AB'ye gelince 'üye yapmıyoruz'...''
Erdoğan, Gümrük Birliği'ne üye olmak için önce AB üyesi olunması gerektiğini, ancak ilk defa Türkiye için farklı bir uygulama yapıldığını, fakat AB üyeliğinin engellendiğini ifade etti.
Başbakan Erdoğan, İlk kez AKP Hükümeti döneminde bu yolda somut adımların atılmaya devam edildiğini, kriterlerin karşılandığını ve müzakerelerin başladığını belirtti.
'Libya'ya petrol gözüyle değil, vicdan gözüyle bakılmasını istiyoruz'
Son yaşananların, Türkiye'nin tavrında, tutumunda, uyarılarında ne kadar haklı olduğunu gösterdiğini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi: ''Bugün Türkiye, NATO bu işi ele alsın diye ısrar etmiş ve NATO'nun şu anda bu işi ele almasında aktif rol oynamışsa ve şu anda da Doğu Akdeniz'de ve Bingazi'de, insani yardımda yer alıyorsa... Ama yine burada açıkça söylüyorum: Bizler NATO ve Arap Ligi ile müşterek bu hareketin yürütülmesi teklifini yapmak suretiyle, Irak'ta yaşananların yaşanmasını burada istemiyoruz. Hiçbir zaman Türk uçakları, bizim askerimiz, Libya'daki kardeşlerine kurşun sıkan el, bomba atan uçak olmayacak. Şu aşamadan sonra artık hatadan dönülmesini, Libya'ya petrol gözüyle değil, vicdan gözüyle bakılmasını istiyor ve bunu gerçekleştirmek için yoğun gayret sarf ediyoruz.''
'Kadına yönelik şiddete, asla müsamaha göstermiyoruz'
Erdoğan, kadın-erkek fırsat eşitliği noktasında Türkiye'de son dönemde güzel gelişmelerin yaşandığını dile getirdi. Kadına yönelik şiddete, asla müsamaha göstermediklerini belirten Erdoğan, şunları söyledi: ''1 Haziran 2005'te Türk Ceza Kanunu'nu değiştirdik ve töre cinayetlerine müebbet hapis cezası getirdik. 2006 yılında yayınladığımız, kadın ve çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi yönündeki genelgeyle bu sorunun üzerine daha kararlı şekilde gittik. Anayasa'da yaptığımız değişiklikle, kadın-erkek fırsat eşitliğini çok güçlü bir zemine kavuşturduk. 12 Eylül halk oylamasıyla kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık getirdik. Evinde şiddete uğrayan kadınlara sahip çıkmak, onları korumak adına sosyal hizmet sağlayacak evler inşa ettik. Kadını, siyasette, ekonomide, sosyal yaşamda daha etkin olabilmesi için güçlü şekilde teşvik ettik. Kadın yöneticileri teşvik ediyor, yerel yönetimlere kadın elinin daha fazla değmesini istiyor, siyasette kadınların daha aktif olarak yer almasını savunuyoruz.''
'TBMM'deki kadın oranı yüzde 4'ten yüzde 9'a yükseldi'
On yıllar boyunca, TBMM'de yüzde 4'ü aşamayan kadın milletvekili oranının, ilk kez bu dönemde yüzde 9'a yükseldiğini anlatan Erdoğan, il genel meclislerinde, belediye meclislerinde kadınların daha fazla yer almasını sağladıklarını vurguladı. Kadınların eğitimi, istihdama daha fazla katılımı noktasında önemli adımlar atarken, yoksulluğun önlenmesi, ihtiyaçların giderilmesi için adres olarak kadınları gördüklerini, sosyal yardımları doğrudan kadınlara yaptıklarını belirten Erdoğan, şöyle konuştu: ''Eğitim noktasında başlattığımız seferberlikle, kadınların, okulun, eğitimin, okuma yazmanın uzağında kalmasını engelledik ve engelliyoruz. Son dönemde başlattığımız kampanyalarla 350 bin kız çocuğumuzu ve hanım kardeşimizi okulla buluşturduk, onlara okuma yazma öğrettik. İş Kanunu'nda yaptığımız değişiklikle, 2003 yılında kadınlar için 'eşit işe eşit ücret' ilkesini getirdik. Annelerin doğum iznini, doğumdan önce 8 ve doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere, 16 haftaya çıkardık. 2008 yılında çıkardığımız yasa ile kadınların doğum izinlerini, borçlanmaları imkanını getirdik. İstihdam ve mesleki eğitim projeleriyle, kadın istihdamını destekledik, evde üretimi vergiden muaf yaptık. 2008 yılında hazırladığımız teşvik paketiyle, kadın istihdamını özendirdik, kadınların ve gençlerin sigorta primlerinin devlet tarafından kademeli olarak ödenmesini sağladık.''
'Kadınların yaşadığı değişim...'
Bunların yeterli olmadığını bildiklerini ama bu adımların, daha büyük adımlara, daha büyük bir değişime zemin hazırladığını gördüklerini ve umutlandıklarını ifade eden Erdoğan, ''Sadece eğitim noktasında yaptıklarımız, geçmişe nispetle daha eğitimli, daha donanımlı gençlere sahip olmamızı sağladı ki bu da gelecek nesiller adına son derece sevindirici, umut verici bir gelişmedir'' dedi.
Hanımları teşvik edeceklerini, siyasette, ekonomik ve sosyal alanda daha fazla yer almasını sağlayacaklarını, kadınların da kendi sorunlarının çözümü için daha fazla çalışacaklarına inandığını söyleyen Erdoğan, ''İnanıyorum ki Türkiye'de kadınların yaşadığı bu değişim, bölgemize, dünyaya örnek teşkil edecek, fırsat eşitliği noktasında Türkiye sürece en büyük katkıyı sağlayan ülke olacaktır'' diye konuştu.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık