Bizimkisi 'kontrollü özgürlük'

Şebnem Dönmez uzun bir aradan sonra Kuzey Güney'deki Melda rolüyle ekranlarda. Dönmez, bir görünüp bir kaybolmasını 'Görünürlüğü sürekli kılma zorunluluğunu istemiyorum. Ürettiğimden zevk almam gerekli' diye açıklıyor.

Bizimkisi 'kontrollü özgürlük'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.12.2012 - 13:35

Dönmez, Fırsat buldukça yeni yerler tanıyor çünkü yollarda olmayı seviyor. Bu gidiş halinin insanı zinde tuttuğunu düşünüyor.

- Bir görünür oluyorsunuz bir gidiyorsunuz. Bazen uzun oluyor gidişleriniz, şimdi yeniden Kuzey Güney’le ekranlardasınız. Sıkılıyor musunuz?

- Tavır olsun diye değil ama duramıyorum, hareket halindeyim. Ayrıca her sezon görünür olmak istemiyorum. Görünürlüğü sürekli kılma zorunluluğunu istemiyorum. Ürettiğinden zevk almak gerekli. Bir de başkalarının benim hakkımda ne düşündükleriyle ilgili kafa yormayı bıraktım.

- Fırsat buldukça farklı ülkelerde yaşıyorsunuz, soluk almak için mi yapıyorsunuz bu kaçışları?

- Gittiğim yerin ruhuna göre yaşamayı seviyorum, “oralı” olmak hoşuma gidiyor. Peru’da bir ay kaldım başka biri oldum, sonra Londra’da yalnızca sanat tüketerek yaşadığım bir dört ay oldu. Yeni yerler tanımak özgürleştiriyor. Farklı insanlar tanımak, tanışmak bu tazelenme hissi beni mutlu ediyor. Bu arada ben durmayı da iyi bilirim. Yol yalnızca gitmekte de değil çünkü. Ama bu gidiş hali insanı zinde tutuyor.

- Kuzey Güney’e katıldınız, çok izlenen ve oturmuş bir projeye sonradan katılmak biraz riskli gibi. Nasıl gelişti olaylar?

- Kuzey Güney’deki Melda rolü sezon başında planlanmıştı. Dizinin kendimi teslim edebileceğim iyi bir hikâyesi ve iyi bir ekibi var. Melda da iyi ve güçlü bir iş kadını. Hayatı işi, hep meşgul. Bir yandan da gizemli, ne istediği tam belli değil. O da ilerki bölümlerde ipuçlarını vermeye başlayacak.

- Sunuculuk, tiyatro, dizi, film... Hepsini denediniz, hangisi daha çok kaldı sizde?

- Oyunculuğu seviyorum, o benim işim, hayatımın büyük kısmı ama üstüne büyük laflar edeceğim bir şey de değil. Artık yazıyorum, sanırım olgunlaşmak yazmakla geldi. Bu arada kendimi bildim bileli yazı yazıyordum zaten o da ayrı. Sonunda bir yazı atölyesine katıldım ve harika insanlarla tanıştım. Bir de kısa film çektim.

- Nedir hikâyesi?

- “Adem’in Elması” ismi. Şu an montajı yapılıyor. Bu süreçte istediğimin bu olduğunu da anladım. Film bir kimlik hikâyesi; hayatı boyunca cinsel kimliğini saklayan bir adamın bir gün büyük bir kırılma yaşayarak değişimini anlatmayı deniyorum. Yıllardır bu işi yapıyorum “artık zamanı geldi” demek değil bu ama yönetmenlik beni çekiyor. Bir filmi yönetmek, tüm ekibi kendi hayaline ortak etmek fikri beni çok heyecanlandırıyor.

- Kısa filmden sinemaya gider mi bu yol?

- Neden olmasın? Bir hikâyem de var. Hisar’da yaşadığım dönemde sahilde çok yürürdüm ve gözlemlerdim. Banklarda evsizler vardı hep, bir tanesi ayrıydı. Sırtında evini taşıyan adam Hasan, bir düzine köpeğiyle birlikte seferi gibiydi. Tanıştım onunla; sistemin, toplumun dışındaydı. İnsanlardan kaçıyordu, başı belaya da girmişti büyük ihtimalle zamanında ama senden, benden, bizden, hepimizden özgürdü, çünkü sistemin dışındaydı. Elbette bir kırıklık da var onda. Bizimkisi kontrollü özgürlük, normal olmaya çalışıyoruz. Şimdi aklımda hep o var, onu beyazperdeye taşımak istiyorum.

- “Normal olmaya çalışmak” dediniz?

- İstediğimizi yapabilmek ve özgür olmak için vazgeçmeyi bilmek gerekli, vazgeçmek ise kolay değil. Çünkü hep pozisyonumuzu koruyoruz, maddi manevi standartları korumanın derdindeyiz. İşte asıl sistemin kullandığı kontrol yöntemi de bu. Zaten geçmiş ve gelecek benim için ölü, şimdi yaşıyor. Şimdiyi yaşayabilen insanlar azdır, çünkü hep hedef koyarak ve planlanarak yaşatıldık, bize böyle öğretildi. Bunu kırmayı denemek yeni hayatın kapılarını bize açabilir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon