Büyüme Rakamlarının Gösterdiği
2012 yılının önümüzdeki ayları da kolay geçeceğe benzemiyor. Avrupa ülkelerinde karşılaşılan durgunluk kaçınılmaz olarak ihracat gelirini ve ona bağlı faaliyetleri olumsuz etkileyecektir.
Birkaç gündür ekonomi ile ilgili haberler yazılı medyada ön plana çıkmış görünüyor. Bunun önde gelen nedeni Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yılın ikinci çeyreği için açıklamış olduğu büyüme rakamları. Bu rakamlara göre yılın ikinci çeyreğinde ekonomi bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 2.9 büyümüş bulunuyor. Yılın geri kalan bölümü için yapılan tahminler de 2012 yılında ekonominin yüzde 3’ten fazla büyümeyeceğini gösteriyor.
Kimileri yakın geçmişte karşılaşılan yüzde 8’in üzerindeki büyüme hızlarına bakarak ülkede büyümenin ciddi hız kaybetmiş olduğunu ileri sürüyor. Kimileri de özellikle Avrupa ülkelerindeki yüzde 3’ün bir hayli altındaki büyüme hızları ile karşılaştırıp iyimser yorum yapmaya çalışıyor. Tahmin edileceği üzere bu ikinci yorum hükümet çevrelerinden geliyor.
Hatırlayacak olursak, hükümetin Orta Vadeli Programı’na göre 2012 yılında büyümenin yüzde 4 olması bekleniyordu. Böyle bir “yumuşak iniş” çoğu iktisatçı tarafından da zorunlu görülüyordu. Çünkü ekonomi geçen birkaç yılda fazlasıyla ısınmış, cari açık gayri safi milli hasılanın yüzde 10’u gibi sürdürülmesi mümkün olmayan yüksek bir düzeye ulaşmıştı. Ancak, elimizdeki veriler bu inişin umulduğu kadar “yumuşak” olmayacağına işaret ediyor.
Üzerinde durulması gereken bir nokta, çoğu zaman görüldüğü üzere, bu konuda yapılan yorumların kısa dönem büyüme üzerine fazlasıyla yoğunlaştığı. Orta ve uzun dönemle ilgili pek fazla bir şey duyduğumuz söylenemez. Aslına bakılacak olursa, Türkiye ekonomisindeki büyümenin göze çarpan özelliklerinden belki de önde geleni belli bir istikrar göstermemesi, hemen her dönemde inişli çıkışlı bir yol izlemesi. İkinci olarak söylenebilecek ise büyüme ile ekonomideki cari açık arasında yakın ilişki bulunduğu. Bir diğer deyişle, dışarıdan kaynak transferi arttığı zaman ekonomi daha hızlı büyüyor. Aksi halde büyüme yavaşlıyor.
Gerçekte Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyeli çoğu zaman abartılıyor. Bu potansiyel yılda yüzde 4’ün fazla üzerinde değil. Yani, dışarıdan sürdürülemeyecek düzeyde kaynak transfer etmeden normal koşullarda ancak bu düzeyde bir büyüme beklenebilir. Bu durumun değişmesi, sürekli daha yüksek büyüme hızlarının sağlanabilmesi için çeşitli alanlarda yapısal değişikliklerin yapılması gerekiyor.
Tekrar başa dönersek, 2012 yılı büyümesiyle ilgili bazı gözlemler aydınlatıcı olabilir. Bunlardan birisi, büyüme hızı bir önceki yılın yarısından da daha aza inmişken cari açıktaki azalmanın aynı ölçekte olmadığı. Gerçi, yılın ilk yedi ayında cari açık bir önceki yılla karşılaştırıldığında yaklaşık 15 milyar dolar azalmış bulunuyor. Bununla birlikte cari açığın gayri safi milli hasılaya oranı hâlâ daha yüzde 8 gibi oldukça yüksek bir rakam. Bu sürdürülebilirlik açısından rahatlatıcı bir durum değil.
Cari açık, yani ekonomiye giren ve ekonomiden çıkan değerler arasındaki fark söz konusu olduğunda, dış ticaret dengesi önemli bir gösterge. 2012 yılının ilk yedi ayında ithalatın bir önceki yıla oranla azaldığı, buna karşılık ihracattaki artışın devam etmekte olduğu anlaşılıyor. Artan ihracata bakıldığında ise ilginç bir durum gözden kaçmıyor. Artışın olduğu Ortadoğu bölgesi ülkelerine yakından baktığımızda İran’a yapılan olağanüstü düzeyde altın ihracı dikkat çekici. Sebebi ne olursa olsun, bu ölçekte altın ihracatının gelecek dönemlerde devam etmesi beklenemez.
Dikkat çeken bir diğer husus büyümenin kaynakları ile ilgili. Yakın geçmişte büyümenin itici gücü özel tüketim harcamalarının doğurduğu talep artışı olmuştu. Oysa, 2012 yılında özel tüketimde bir gerileme var. Benzeri durum yatırım harcamaları için de söz konusu. Örneğin, ekonomide neredeyse lokomotif görevi yaptığı söylenebilecek konut inşaatı tam bir durgunluk içine girmiş gözüküyor.
2012 yılının önümüzdeki ayları da kolay geçeceğe benzemiyor. Avrupa ülkelerinde karşılaşılan durgunluk kaçınılmaz olarak ihracat gelirini ve ona bağlı faaliyetleri olumsuz etkileyecektir. Başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da yaşanan karmaşanın boyutları artabilir. İçeride terör ve asayiş sorunları ister istemez ekonomiye de yansıyacaktır. Bunlara bir de uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarında beklenen artışı eklemek yerinde olur.
Önümüzdeki dönemde ekonomi politikası araçlarının kullanımı fazlasıyla dikkat gerektiriyor. Örneğin, hızı kesilen özel tüketim harcamalarını canlandırmak için faizlerin düşürülmesi, kısa vadeli sermaye girişi için Türkiye’yi daha az çekici konuma getirebilir. Maliye bakanının da şikâyet ettiği üzere, bozulan bütçe dengesini yeniden sağlayabilmek için alınacak yeni vergiler tüketim üzerinde olumsuz etki yapacaktır. Öte yandan, talebi canlandırmak amacıyla kamu harcamalarının arttırılması ekonomik dengeleri bozabilir.
Neresinden bakılırsa bakılsın, yavaş yavaş seçimlerin yaklaştığı bir dönemde ekonomi yönetiminin işi kolay olmayacağa benziyor.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Emekliye iyi haber yok!
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev