Çağlar Boyu Sömürü ve İnanç

Çağlar Boyu Sömürü ve İnanç
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 09.01.2011 - 07:08

Sömürü olgusunu, “Hiç emek katkısı olmadan, tümüyle başkalarının ürettiklerini tüketerek yaşamak” olarak tanımlayabiliriz. İnsanlık tarihi boyunca, en ilkel topluluklardan beri, kimi zaman zorbalıkla köleler kullanılarak, ya da insanlar doğaüstü güçlerle korkutularak, bazen de her ikisi birden uygulanılarak emek hep sömürülmüştür.

İlkel toplumlarda sömürücü güçler genellikle büyücüler desteğiyle isteklerini gerçekleştirirken, sonraki dönemlerde rahipler ve benzeri inanç aracıları, kendilerine de çıkar sağlayan egemenlerin sömürü düzenini sürdürmelerine destek olmuşlar, işlerine gelmeyenlere de karşı çıkmışlardır. Örneğin Mısır ve Babil’de rahipler ve krallar birçok dönemde birlikte hükümran olmuşlar, çıkarları çatıştığında genellikle rahipler krallara üstün gelmişlerdir. Mısır’da rahiplerin, “Tanrısız Firavun” olarak anılan Akenathon’u yendikleri bilinen bir gerçektir. Gene tarihi belgelere göre, Augustus Roma’da “Pontifex Maximus (En büyük baş rahip)”, taşra yörelerinde ise “Tanrısal Güç” olarak tanıtılıyor, egemenliğini inanç desteğiyle sağlıyordu. Ortaçağda, Papalığın güçlü dönemlerinde imparatorlar “Papa”nın elinden taç giyiyor ve “Rex Gratia Dei” (Tanrı’nın inayetiyle kral) diye kutsanarak hükümran oluyorlardı.
 

İnanç duyguları araç olarak kullanılıyor

Aydınlanma çağı, bir çığır açarak dinsel güçlerin toplumlardaki baskısını bir süre için azaltmış olsa da, sanayi devrimi ile güçlenen kapitalizm, artan üretimin ham maddelerinin üretildiği sömürgelerde dinsel öğeleri kullanmış, eğitimsiz ilkel toplulukları misyonerlerin mutlu öte dünya masallarıyla uyutmuşlardır.

Kenya’nın özgürlük savaşçısı Jomo Kenyatta’nın, “Beyaz adam geldiğinde, bizim topraklarımız, onların ellerinde İncil vardı. İncil’i verip bizi uyuttular; gözlerimizi açtığımızda İncil bizim elimizde, topraklarımız onlardaydı” sözleri, sömürüye inanç desteğini bütün açıklığıyla yansıtmaktadır. İnsanlık tarihi de eleştirel olarak bu açıdan incelendiğinde, “Toplumlar ne kadar ilkelse, hayali güçlere inandırılmaları da o kadar kolay olur” gerçeği genel bir saptama olarak görülmektedir.

Benzer uygulamalar günümüzde de süregelmekte, egemen sömürücü güçler, özellikle aydınlanma aşamasından geçmemiş olan toplumlarda, inanç duygularını araç olarak kullanmaktadırlar.
 

Tutucu yerel yöneticiler

Gelişen teknolojik olanaklarla tüm yerküre boyutunda etkin olarak küreselleşen parasal güç artık, bireysel kölelik uygulanması yerine ulusları köleleştirmekte, bu amaçla yerel çıkar ortaklarını da aracı olarak kullanmaktadır. Bunu sağlarken de din duygularını kullanan ve dış sömürücülerle işbirliği içinde olan tutucu yerel yöneticiler, hem orantısız olarak aşırı zenginleşmekte hem de verilen ulusal ödünler ve yağmalanan kaynaklar karşılığında dış destekler edinmektedirler.

Öte yandan gene bilim ve iletişim çağının sağladığı olanaklar talan düzeninin bu çarpık ve akıl dışı uygulamalarını da ortaya çıkardığından acımasız sömürücülerin tedirginlikleri artmakta, gerçekleri dile getiren bilim adamları ve aydınlara baskılar yoğunlaşmaktadır.
 

WikiLeaks olayı

Son günlerin WikiLeaks olayını da, basit bir bilişim korsanlığı olarak değil, sömürü ve yolsuzlukların siyasal dayanaklarının sağduyulu insanlarca açıklanması olarak algılamak gerekir.

Kendilerini insanlığa ve bilime adayan, doğa değerlerinin talan edilmesine karşı çıkan aydınların öncülüğünde gerçekleri gören uluslar da giderek sömürüye karşı direnmeye yönelmektedirler. Artık, dünyanın en üstün olanaklarıyla donanmış orduları bile, sömürüye direnen topluluklara karşı bocalamakta, ancak yerel işbirlikçiler aracılığıyla sömürülerini sürdürebilmenin yollarını aramaktadırlar.

Son dönemde, “Dinler arası diyalog” olarak sunulan sözde uzlaşma isteklerini de, giderek zor durumda kalan sömürücü güçlerin, “Medeniyetler Çatışması”ndan vazgeçerek kendilerine inanç desteği sağlamalarının yeni bir yöntemi olarak değerlendirmek gerekir. Böylece ılımlılaştırılarak uzlaştırılacağı umulan inanç farklılıklarının tepkisizleştirilerek çıkar çevrelerinin sömürücü amaçlarına destek sağlanabilmesi tasarlanmaktadır.

Bütün küresel sorunların yoğun olarak yansıdığı coğrafyamızda da sömürücü güçlerin aynı yöntemleri uygulamaya çalıştıkları görülmektedir. Bu amaçla ülkemize yüklenmek istenilen görev, sömürülen ülkeler topluluğunun eşbaşkanlığı olarak dayatılmakta, yurtiçinde tutucu çevrelere hoş görünmek için de bu durum, “Yeni Osmanlıcılık” olarak sunulmaktadır.

Emperyalist güçlere karşı ilk bağımsızlık savaşını veren “Laik Cumhuriyet”in kuruluş ilkeleriyle bağdaşmayan bu tutum siyasal ortamda tedirginlik yaratmaktadır. Gelişen olayların bilincinde olan yurtsever aydınların özlemi ise, ülkemizin antiemperyalist, sömürü karşıtı, laik ve demokratik, sosyal nitelikli bir hukuk devleti olarak varlığını sürdürmesi, uygar dünyadaki saygınlığına yeniden kavuşmasıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler