'Çelme takmayız'

Anayasa Mahkemesi'nin 50. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Ankara'da tören düzenlendi. Törende konuşma yapan Abdullah Gül, 'yeni anayasa' derken, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da "Anayasa Mahkemesi milletin iradesini temsil edenlere çelme takma yeri değildir" dedi.

'Çelme takmayız'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.04.2012 - 10:31

Anayasa Mahkemesi'nin 50. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Ankara'da düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Abdullah l, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Erdoğan, Başbakan yardımcıları Bülent Arınç, Beşir Atalay ve Ali Babacan, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Yargıtay ve Danıştay başkanları, CHP adına Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, AİHM Başkanı Nicholas Bratza, konuk ülkelerin Anayasa Mahkemesi başkanları, çok sayıda büyükelçi, milletvekilleri, belediye başkanları ve çok sayıda konuk katılıyor. Törene CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli katılmadı.

Yaklaşık 2000 kişinin davet edildiği sempozyumun davetlileri arasında Ermeni patriği, Ermeni süryani patrikleri ile Alevi Bektaşi Dernekleri federasyonları da vardı. Törene bütün siyasi partiler davet edildi.

Törende konuşma yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, hakaret içermeyen her türlü eleştiriye açık olduklarını söyleyerek, ''Özgür düşüncenin ve eleştirinin olmadığı yerde doğmatizmin saltanatı vardır'' dedi.

Hükümet icraatlerine yönelik kararlarını beğenmeyenlere seslenen Kılıç, mahkemenin herkesi aynı şekilde memnun etmesinin beklenemeyeceğini söyledi.

Kararlarını alkışlayanlar ile acımasızca eleştirenler olduğunu hatırlatan, Kılıç, mahkeme üyelerinin, kararları alırken kimi sevindirdiğini ve üzdüğünü düşünmediklerini belirtti.

Anayasa Mahkemesi'nin hakemlik fonksiyonunu yerine getirirken siyasetçilere lojistik destek sağlayan bir kurum olmayacağını dile getiren Kılıç, "Anayasa Mahkemesi milletin iradesini temsil edenlere çelme takma yeri değildir" dedi.

Kılıç şunları kaydetti:

Mahkeme üyelerinin onurla yürüttükleri görevleri sırasında, verdikleri kararların taraflardan kimi sevindirdiğiyle ilgilenmediğini belirtmek isteriz. Hakaret içermeyen her türlü eleştiri bizim için azizdir. Dahası mahkemelerin kendilerini gözden geçirmeleri açısından eleştiri yapılmasından fayda da görüyoruz. Eleştirinin, sarsıcı ifadelerinin olmadığı bir sistemi demokrasi kavramı diye kavrayamayız.

Amacımız temel hak ve özgürlükleri doğal yapısından uzaklaştırmadan tam olarak kullanılır hale getirmektir.Özgür düşüncenin ve eleştirinin olmadığı yerde dogmatizmin saltanatı vardır. Bu anlayışın farklı olanların bir arada yaşamasının, toplumsal gelişmeye nasıl engel olduğunu tarih acı şekilde göstermiştir.

Tecrübe ve gelişmelerden sonra insan haklarına yönelik ulusal korumanın daha etkin hale gelmesi zorunludur. Bu nedenle özellikle Anayasa şikayetinin kabul edildiği ülkelerdeki Anayasa Mahkemelerinin etkin çalışması, AİHM gibi uluslar arası yargı organlarının ikincil niteliğine uygun olacaktır.

Hak ve özgürlük artık evrenseldir. Onları tehditler karşısında güvence altına almak anayasa mahkemelerinin temel görevidir. 

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumla kabul edilen anayasa değişiklikleriyle, Anayasa Mahkemesi’nin yapısında önemli değişiklikler yapılmıştır.

Şikayetleri incelemek üzere, mahkeme bünyesinde iki bölüm oluşturulmuştur. Hak ihlaline uğrayanların umut ve beklentilerini artıran bu olağanüstü kanun yolunun içtenlik kazanması için hazırlıklarımız devam etmektedir. Bireysel başvuru yolunun başarıyla uygulandığına inandığımız federal Almanya ve İspanya Anayasa Mahkemelerinde hakimlerimiz 6 aydır çalışmaktadır.

Mahkeme işleyişine ilişkin iç tüzük taslağı hazırlanmış ancak bireysel başvuruya ilişkin düzenleme yapmak için, yurtdışından gelecek hakimlerimiz için yeni önerileri için beklenmeye başlamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin bilgi işlem merkezini, her türlü bilgi belgeye ulaşabilecek bir merkez haline getirmek üzereyiz. Avrupa Konseyi ile yapılan proje kapsamında, başvuru konusunda uzmanlaşmış kadrosuyla toplantılar devam etmektedir. Bireysel başvuru gibi önemli bir hak arama yolunun yasal bir düzenlemeye bağlı tutulmasının zorluğu açıktır. 

Anayasa’nın 90. maddesine göre ulusal yasalarla, uluslararası anlaşma hükümlerinde farklı anlayışlar halinde, uluslararası anlaşmaların esas alınması büyük bir imkan sağlayacaktır. Anayasa Mahkemesi’nin etkin denetim başarısının, adli idari askeri mahkemelerde yapılacak adli reformlarla yakından ilgili olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Tespit edilen sempozyum konusuna da uygun olarak hak ve özgürlükler üzerinde ciddi bir tehdit oluşturan dünyada birikmiş nefretin altını çizmek istiyorum.

Dünya barışının buradan çıkacak mesajlara ihtiyacı vardır. Anayasa ve yasalar kapsamlı ve pozitif kurallar içermektedir. Ancak bu pozitif kuralların hak ihlallerini yalnız başına çözemediği bir gerçektir. Kuralların sorun çıktıktan sonraki aşamada gösterdiği etki onarıcı niteliği olsa da yetersiz kalıyor. Önleyici ve caydırıcı bir alan yaratmak için, insani değerlerin yardımı kaçınılmazdır. 

İnsanlık onuruna saygı, insanların neye inanacağına, nasıl bir hayat süreceğine kendisinin karar vermesine zorunlu kılar. Gücü elinde tutanlar, barış, sevgi ve merhamet duygularını içinde barındıranlar ana yürekli olmaya herkesten daha fazla sorumludurlar. Öfkenin ve nefretin yürek toprağına saçtığı tohumların, nereye ve ne zaman yeşereceğini bilemeyiz. Adil olmayan kralların çocukları bu tehlikeye daha yakındır.

Demokrasi bu sorunlara çözüm olarak, demokratik sabır ve hoşgörüde uzlaşmayı öneriyor ve diyalog çağrısı yapılıyor.

Yeri gelmişken geciken bir borcumuzu ödemek istiyorum. Fransız Anayasa Konseyi’nin insanlık onuruna bağlı, soykırım yasasına karşı imza atanları yürekten kutluyorum. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü temelinde çözülemeyecek hiçbir sorun yoktur. 

Cumhurbaşkanı Gül

Cumhurbaşkanı Gül de şunları söyledi: 

Tarih boyunca pek çok filozof ideal devletin nasıl olması gerektiği konusunda tartışmışlardır. Bir çok düşünür bu konuları derinine tartışmıştır. İşleyen toplum hayatı için güçlü bir devlete ihtiyaç vardır.

Çin, İran, İngiltere ve Türkiye gibi ülkelerin bugün hala uluslar arası medeniyet sahnesinde önde gelen konumda olmalarında, sahip oldukları devlet geleneğinin önemi büyüktür.

Adalet mülkün temelidir sözünün bugün kullanılıyor olması tesadüf değildir. İslam ülkelerinin pek çoğunun maruz kaldığı sömürgecilik ile birlikte toplumsal psikoloji bu toplumların, kendi değerlerine yabancılaştığı ortaya çıkmıştır.

Pek çok toplumsal kavramı bugün tekrar yorumlamak zorundayız. Küreselleşme toplumsal unsurlar bakımından bir çok sorunla karşı karşıya bırakmaktadır. Kişi hak ve özgürlüklerinin genişletilmesiyle güvenlik, yürütmenin icraatı ile çoğulculuk, güçler ayrılığı prensibi, milli egemenlik ile uluslar arası meşruiyet, ekonomik büyüme ile adil paylaşım.

Anayasalar yapılırken, bahsettiğim sorunlara yönelik çözümler belirleyici rol oynayacaklardır. Geleneksel devlet kendi güvenliği ve bekasını her şeyin üstünde tutar.  

Reformlar sürekli olmak durumundadır. Çağımızın devleti, demokratik bir devlettir. Temel insan hak ve özgürlüklerine taviz vermeden, güvenliği sağlayan özgürlükçü bir devlettir. Sosyal bir devlettir. Milli çıkarlarının peşinde koşarken, insanlığa karşı sorumluluklarının bilincinde olan sorumlu bir devlettir. Tabiatıyla bu referanslar daha da genişletilebilmektedir.

Türkiye’nin uzun süredir gündeminde yer alan konumlardan biri, yeni bir anayasanın hazırlanması hususudur.

Halkımızın büyük çoğunluğu yürürlükteki anayasanın cevap vermemesinden, milletimizin zenginliğini yok saymasından rahatsızlık duymaktadır. Meşruiyeti yüksek bir meclis tablosunun ortaya çıkması halkımızın beklentilerini de yükseltmiştir.

Aziz milletimizin önünde 1921 ve 24 anayasasından beri ilk defa, doğrudan millet tarafından ilk defa anayasa yapımı fırsatı bulunmaktadır. 

Bu süreçte elbette çok acı tecrübelerimiz de olmuştur. Bunlardan çıkarılacak dersler dahi yeni anayasa yaparken bize ışık tutacaktır. 1921 ve 1924 anayasalarımızdan sonra yapılan tüm anayasalar, maalesef demokrasimizin askıya alındığı ara dönemlerin ürünleridir.

Yine böyle bir dönemin ürünü olan 1982 Anayasası da artık ülkemize dar gelmeye başlamıştır. Çünkü 1982 anayasası darbe ürünüdür. Bu nedenle yeni bir anayasa yapılması zaruret halini almıştır. Ayrıca millet olarak darbelerle yüzleşmeye başladığımız dönemde, hala ara dönem anayasasıyla yönetiliyor olmak, derin bir çelişki göstermektedir.

Tabiatıyla her anayasanın temel bir felsefi ruhu olacaktır. Ancak anayasalar hiçbir özel fikrin partinin mührünü taşımamalıdır. Yeni anayasamız esnek ve özgürlükçü bir karaktere sahip olmalıdır.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon