CHP Milletvekili Yunus Emre'den Erdoğan'a dış politika tepkisi!
CHP İstanbul milletvekili Yunus Emre, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamalarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş döneminde CHP’nin izlediği dış politikayı eleştirmesine, "Bu açıklamalar bugün Türk dış politikasının içerisinde bulunduğu krizi kamuoyundan saklama amacını taşımaktadır" diyerek tepki gösterdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde CHP'yi hedef alarak; “Bıraktığı kötü mirasın ceremesini 83 milyon olarak halen biz çekiyoruz. Misak-ı Milli sınırlarımıza sahip çıkılmaması ile adalar meselesinde ürkek davranılmasının ülkemize çok büyük maliyetleri olmuştur. Sadece uğrunda şehitler verdiğimiz toprakları kaybetmedik, aynı zamanda güneyimizdeki zengin enerji kaynaklarının da dışında bırakıldık. Aynı şekilde Ege ve Akdeniz'de yüzleştiğimiz kronik sorunların temelinde bu dönemde yapılan yanlış hamleler bulunuyor. Zamanın şartlarına sığınarak hataları örtmeye çalışmak kolaycılıktır. CHP'nin, anakaramızdan bir taş atımı mesafedeki adaların nasıl elimizden alındığını milletimize izah etmesi gerekiyor. CHP, bu kötü mirası ile hesaplaşmak yerine pişkince bizi eleştirmekte bizi suçlamakta, Rum ve Yunan tezlerinin savunuculuğunu yapmaktadır.” açıklamalarında bulunmuştu.
CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iddialarına tek tek cevap verdi.
Ege Denizi’ndeki Adaların CHP döneminde bırakıldığı iddiasının doğru olmadığını belirten Emre,
"Adalar konusu tartışılırken güneyde yer alan Oniki Ada ile Kuzeydoğu Ege’de bulunan Adaların birbirlerinden ayrı tutularak değerlendirilmesinde fayda vardır. Oniki Ada Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan önce 1911-1912 yıllarında Osmanlı-İtalya arasında yapılan Trablusgarp Savaşı esnasında İtalyanlar tarafından işgal edilmiş ve 1912 yılında imzalanan Uşi Antlaşması’ndan sonra da bu adalardaki İtalyan işgali devam etmiştir. O dönem İtalyanların Osmanlı’yı siyasi ve askeri olarak zorlamak amacıyla bu savaşı Akdeniz’e yayması ve 1912 Nisan’ında Ege’ye bir harekat başlatması ile Osmanlı denizde üstünlük sağlayan İtalya’ya karşı etkisiz kalmış ve Rodos’taki küçük direniş sayılmazsa Osmanlı İmparatorluğu, kaybedilişi sürekli Cumhuriyet tarihine ve CHP’ye atfedilen Oniki Ada’yı savaşmadan İtalyanlara bırakmıştır.
Kuzeydoğu Ege Adaları ise, 1912-1913 yılları arasında gerçekleşen Balkan Savaşları sırasında Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Hatta bugün ülkemize ait olan Gökçeada ve Bozcaada’nın da bu dönemde işgal edilen adalar arasında olduğu unutulmamalıdır. Sonuçta 1913’de Atina Antlaşması imzalanır ve bu antlaşmayı takiben gerçekleşen Londra Büyükelçiler Konferansı’nda alınan kararla Cumhurbaşkanı tarafından sıklıkla CHP’yi suçlamak için kullanılan Kuzey ve Doğu Ege Adaları (Gökçeada ve Bozcaada hariç), büyük güçler tarafından Yunanistan’a bırakılır. Üstelik, Osmanlı İmparatorluğu’na bırakıldığı tebliğ edilen Gökçeada ve Bozcaada’daki işgal dahi Birinci Dünya Savaşı yıllarında devam eder. Burada ortaya konulması gereken çok açık gerçek şudur ki, Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilen adaların tümünde hakimiyet 1. Dünya Savaşı’nın (başladığı ve) bittiği yıllarda kaybedilmiş durumdadır. " diye konuştu.
ATATÜRK VE İNÖNÜ’NÜN MÜCADELESİ
Lozan Antlaşması görüşmelerinin detaylarına değinen Emre, "Bu görüşme esnasında Mussolini ve İsmet Paşa’nın yaptığı görüşmelerde Türkiye’nin Meis Adası için de mücadele ettiği ancak İtalyanların Türklerin Meis üzerindeki ısrarlı taleplerine karşılık kapitülasyonlarla ve savaş tazminatları ile ilgili maddede sorun çıkaracaklarını bildirmeleri üzerine Türkiye’nin 1923 yılı Haziran ayına kadar direndiği bu konuda bütün bir barış antlaşmasını Meis için feda etmeyerek konunun gündemden düştüğünü belirtmek gerekmektedir. 4 Haziran 1923 günü Türk delegasyonu Meis Adası üzerindeki ısrarlı taleplerinden vazgeçtiklerini açıklarken adanın Anadolu’nun açık bir parçası olduğunu ancak sadece ve sadece barış yapabilmek için adadaki haklarından vazgeçerek büyük bir fedakarlık yaptıklarını açıklamışlardır. Çünkü Türkiye Meis’in İtalyanlarda kalmasını kabul ederken çöken bir imparatorluk ve işgale uğramış topraklar için verilmiş bir Kurtuluş mücadelesinin ardından bağımsız bir devlet kurma hedefi adalardan daha büyük öncelik olarak kabul edilmiştir. " ifadelerini kullandı.
"Bu dönemde Türkiye bir yandan adalar meselesi ile meşgulken diğer taraftan Musul sorunu nedeniyle bölgeye askeri güç takviyesinde bulunuyor ve doğuda Şeyh Sait İsyanı ile de uğraşmak zorunda kalıyordu" diyen Emre, "Dolayısıyla Birinci Dünya Savaşı’ndan büyük bir yenilgi ile çıkmış Türkiye için askeri anlamda yeniden gücünü tesis etmeye çalıştığı bir dönemde birçok cephede uğraştığı sorunlar da tarihsel değerlendirmelerde yok sayılmamalıdır.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında ise Türkiye’nin ısrar ve baskılara rağmen savaşa katılmaması diplomasi tarihi açısından bir başarı olarak kabul edilirken Oniki Ada sorunu etrafında tartışmaları ise sona erdirmemiştir. Oniki Ada’nın savaş sonrası dönemde Yunanistan’a devredildiği zamanlarda Türkiye uluslararası arenada tüm baskılara rağmen savaşa girmediği için savaşın galipleri karşısında zor durumda idi ve güvenliği açısından Sovyet Rusya karşısında ABD ve İngiltere’nin desteğini arıyordu. Dolayısıyla katılmadığı bir savaşın ardından özellikle Sovyetlerin boğazlar üzerindeki taleplerinin bir tehdit olarak kabul edildiği dönemde toprak bütünlüğünü koruma çabasındaki Türkiye’nin yeni toprak talep etmesi hem kazanan devletler açısından kabul edilir bulunmayacaktı hem de Cumhuriyetin kuruluşundaki temel ilkelere bir karşıtlık oluşturacaktı." şeklinde konuştu.
"BU ELEŞTİRİLER AKP'NİN POLİTİKADAKİ SIKIŞMIŞLIKLARININ BİR GÖSTERGESİ"
AKP'nin politika üretmekte zorluk yaşadığını söyleyen Emre, sözlerine şöyle devam etti:
"Her defasında CHP’yi dış politika alanındaki kötü mirası ile yüzleşmemekle suçlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkeye bırakacağı mirasın; hiçbir dostu kalmamış, tüm komşuları ile kavgalı, yurtdışındaki tek toprağı olan Süleyman Şah Türbesi’ni savunmak yerine yerini değiştirmiş, Adaları bırakmakla suçlarken egemenliği ikinci bir ülkeye hiçbir zaman devredilmemiş adaların işgaline sessiz kalmış, kurumsal akıl yerine kişisel ilişkileri ve iç politik hesapları önceleyen dış politika anlayışına sahip bir Türkiye olduğu unutulmamalıdır. Türkiye’nin hiçbir sorununa artık bir çözüm üretemeyen AKP’nin dış politika, güvenlik ve barış gibi temel kavramlarda bırakabileceği bir miras olmadığı için Cumhuriyetin ilk kuruluş yılları ile CHP’nin tesis ettiği ve katkı sunduğu barış ve güvenliği hedef alması ise dış politikadaki sıkışmışlıklarının bir göstergesi olarak tarihteki yerini alacaktır. "
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık