Darbe yalanı ile aldattılar! -5-

Ergenekon davasında savunmalarını tamamlayan sanıklar 'Darbe yalanı ile aldattılar!' açıklamasında bulundular. İddiaların çöktüğü belirtilerek "Silivri gerçeği"ni kamuoyunun bilgisine sundular.

Darbe yalanı ile aldattılar! -5-
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 21.06.2013 - 19:40

Ergenekon davasının soruşturma ve kovuşturma aşamasında gerçekleşen usule aykırılıklar

       201) Dosyaya celbedilen tüm deliller, bilirkişi raporları, sanıklardan aramalar sonucu temin edilen delil ve belgelerin tümü sanıklara dijital ortamda verildiğinden bu belgelerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı konusunda sanık ve müdafilerin kontrol etme imkanları ortadan kaldırılmıştır.
    202) Delil değerlendirilmesi olarak son verilen 15 dakikadan sonra mahkeme resen delil toplamaya devam etmiş, onbinlerce sayfa bilirkişi raporları gelmiş, binlerce sayfadan oluşan dosyalar celbedilmiş, ancak bu delillere karşı beyanda bulunma hakkı verilmemiştir. Yine delil değerlendirilmesi olarak mahkemece kabul edilen 15’er dakikalık beyandan önce sanıkların delil toplama talepleri tümden gerekçesiz bir şekilde reddedilerek mahkemede sanıklar aleyhine kanaatin oluşturulduğu izlenimi ihsası rey olarak açıkça yaratılmış, buna karşılık mahkeme ve savcılığın delilleri serbestçe toplanılmasına devam edilmiştir.

    203) 6352 Sayılı yasanın geçici 2.maddesi TMY’nın 10.maddesine göre yetkilendirilmiş Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen dava dosyaları ile Özel Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen dosyaların birleştirilmesi yasaklanmasına rağmen, bu yasa hükmü bir kenara itilerek ara karardan itibaren iki gün içinde ek iddianameler tanzim edilerek açılan ısmarlama davalar ile birleştirme kararları verilmiştir. Ek iddianameler ve açılan davalar mahkemenin kanaatini açıkça ortaya koyacak şekilde açtırılmış ve tanzim ettirilmiştir. İddianamelere, ara kararlarla şekil verilmiştir.

    204) Savcıların davayı, mahkeme görüşüne uygun şekilde yönlendirici ve biçimlendirici saatlerce süren sorulara izin verilmiş, ilgisiz bir sanığa, dosyadaki sanıkların yüzlerce çekilmiş fotoğrafı gösterilerek sanıkların temel insan hakları kapsamında kullandıkları hak ve özgürlükleri, insani ve sosyal ilişkileri sözde örgüt delili olarak kayıtlara geçirilmiştir. Mahkeme savcıların bu tür usule aykırı sorma yöntemlerine hiçbir şekilde müdahale etmemiş, ancak sanıkların sualleri çeşitli gerekçelerle engellenmiştir. Yargılamanın her aşamasında iddia ve yargı makamları adeta sanığa karşı bütünleşmiş tek cephe olmuşlardır. İddia makamı ve yargı makamlarının, savunmaya tahammül edemediklerini gösteren tavırlar ve tutumlarda hiçbir sınır tanınmamıştır. Çoğu zaman sanıklar, heyeti iddia makamı olarak görmüşler, bizleri yargılayanlar savcı mı düşüncesine kapılmışlardır. Sanıklar kürsüde yargıç değil, yargıç cübbeli savcıları görmüşlerdir.

    205) Kendilerine söz hakkı verilmeyen avukatların, müvekkillerini savunmaları konusunda söz alma gayretleri, Jandarma’nın gücü ile önlenmek istenmiş, Jandarma’nın avukatlara karşı güç kullanılması bizzat mahkeme başkanının emir ve talimatları ile gerçekleştirilmiştir. Jandarma’nın avukatlara yaptığı şiddet içeren müdahaleleri mahkemece seyredilmekle kalınmamış, emirlerle teşvik edilmiştir. Bu davanın siciline ayrıca avukatların Jandarma tarafından dövülmesi de eklenmiştir.  Hitler’in mahkemelerinde bile görülmemiş sahneler yaşanmıştır.

    206) Mahkeme başkanı ve heyet tarafından gerek müdafilere gerekse sanıklara karşı son derece kaba bir tutum geliştirilmiş, bağırma, azarlama, ulan gibi sövme içeren sözcükler dahi kullanmaktan çekinilmemiştir. Heyet, mahkemede ve hakimde bulunması gereken tüm insani, hukuki ve medeni ilişkileri ortadan kaldırmışlar, sanık ve müdafilere duydukları husumeti hemen her tavır ve tutumlarında göstermekten çekinmemişlerdir.

    207) Savunma kapsamında söylenen her beyan hakaret olarak değerlendirilip, sanıklar ve avukatları hakkında yüzlerce suç duyurusunda bulunulmuş, sanıklar bu yolla savunmalarını yapamaz hale getirilmişlerdir. Sindirme, korkutma ve ceza davası açılma tehdidi, duruşmadan yasaklama, dışarı çıkartma, azarlama, kaba davranış, kişilik haklarına saldırı oluşturan tutum ve davranışlar, mahkemenin uyguladığı yönteme dönüşmüştür. Disiplin adına savunma yok kabul edilmiş, usul hükümleri rafa kaldırılmıştır. Disiplin ile savunmayı ortadan kaldıran otoriter ve baskıcı anlayış birbirine karıştırılmıştır.
    208) Esas hakkındaki savunmaya kadar yasaklanan sanıkların kendileri ile ilgili dinlenen tanıklar dinlenirken duruşmalara getirilmesi konusunda tam bir keyfilik yapılmıştır. Bazı sanıklar getirilirken, bazıları taleplere rağmen getirilmemiş, tanıklar ilgili sanıkların yokluğunda dinlenmiştir.

    209) Yasaklama kararı verilen sanıkların müdafileri olmayanlara müdafi tayin edilmeyerek yargıla yokluklarında sürdürülmüş, müdafisi olan sanıklar içinde müdafilerine tebligat çıkartılmayarak verilen cezanın müdafi tarafından bilinmesi ve davayı takibi engellenmiştir.
    210) 15’er dakikalık göstermelik yapılan delil değerlendirilmesine, esas hakkındaki savunmaya kadar duruşmaya katılmama cezası verilen sanıklar duruşmaya alınmamış ve avukatlarına bildirimde bulunulmayarak, bu kişilere ve müdafilere bu hakkın kullandırılmasından kaçınılmıştır.

    211) Cumhuriyet tarihinde terör davalarına bakan hiçbir mahkeme ve heyet üyeleri yargılama sürecinde yüzlere varan sayıda reddedilmemiştir. Bu ölçüde red yapılması sözde örgütsel bir tavır olarak değerlendirilemez. Red talebinde bulunan sanıkların birbirini tanımayan farklı birleşen dava sanıkları olması, red sayısının bu ölçüde yüksekliği heyetin başından itibaren tarafsız olması gereken tutumunu yitirdiği, sanıklara ön yargılı davrandığı, mahkumiyet konusunda baştan hükmünü verdiği, özellikle Danıştay davasında mahkum olmuş sanıkların aklanması konusunda ayrı bir misyon geliştirmesi, dava sürecini siyasi konjonktüre göre ayarlaması, sanıklara husumete varan ölçüde sert, incitici ve hukuk dışı tutumları, mahkemeye ve heyete duyulması gereken güvenin tamamen ortadan kalkmasına yol açmıştır. Sanıkların mahkumiyet kararları, iddianamenin kabul kararı ile belli olmuş, sonraki yargılama süreci şekli prosedürün tamamlanması gayreti olarak görülmüştür.
    212) Kovuşturma devam ederken, davaya paralel olarak yürütülen soruşturma dosyalarında savcıların mahkeme dışında delil toplamalarına seyirci kalınmış, bu dosyalardan toplanan sanık lehine olan deliller gizlenmiş, aleyhine olan deliller bilahare dosyaya sunulma yoluna gidilmiştir. Böylelikle ortada birbirine paralel aynı anda sürdürülen kovuşturma ve soruşturma süreçleri oluşmuştur. Bu sistem toplumda baskı aracı olarak kullanılmıştır. Hemen her vatandaşın hukuk dışı gerekçelerle davalarla irtibatlandırılarak sanık haline getirilmesinin yolunu açmıştır. Yargı eliyle korku toplumu oluşturulmuştur. Soruşturma süreçleri yürütme tarafından muhaliflere silah olarak kullanılmıştır.

    213) Savcılar sanıklara dosyaya girmeyen delillerle suçlamışlar, sanık ve müdafileri dosyada olmayan delillerle suçlandıkları bu delillerin kendilerine verilmesini isteyince, mahkeme savcılığı işaret ederek, oradan talep edin diyebilmiştir. Dosyaya girmeyen delillerle, sanıkların suçlandıkları kovuşturma süreci yaşanmıştır.
    214) Genelkurmay Başkanlığından, MİT Müsteşarlığından, savcılığa gönderilen sözde örgütün bugüne kadar duyulmadığına ilişkin cevaplar üzerinde oynamalar yapılarak iddianameye aktarılmış, mahkeme ve sanıklar yanıltılmışlardır. Bu konuda sanıklarca mahkemeye yapılan itirazlar dikkate alınmamıştır.
    215) Sanıkların duruşmada duydukları ve söylenen bazı sözler tutanaklara yansıtılmamakta ya da silinmektedir. Üye hakimin, bir sanığa “ulan” diye hitabı tutanaklara anlaşılamadı diye geçebilmiştir. Mahkemeye duyulmayan güven, tutanaklara da yansımıştır.
    216) Sanıklardan ele geçirildiği iddia edilen gizli belgelerin hiç birinin aslı defalarca talepte bulunulmasına rağmen sanık ve müdafilerine gösterilmemiş, bu belgelere karşı savunma yapma imkanı ortadan kaldırılmıştır.

    217) Mahkemenin resmi kurumlardan delil olarak celbettiği gizli belgeler hakkında CMK 47 ve 125.mad. tatbik edilmemiş, sanık ve müdafilere yasanın belirttiği şekilde yapılan suçlama ile ilgili kısmının çıkarılarak verilme ve inceleme imkanı tanınmamıştır. Sanıklar gizli belgeler hakkında görmediklerinden savunma haklarını kullanamamışlardır.

    218) Soruşturma tamamen, kovuşturma çok önemli ölçüde emniyetin kontrolünde sürdürüldüğünden bu kurum tarafından deliller üzerinde istenildiği şekilde oynanmış ve değiştirilmiştir. Sanıklar arasında olmayan iletişimler yaratılmış, iletişim sayıları olağanüstü arttırılmıştır. Kovuşturma sırasında deliller sürekli emniyetten celbedilmiştir. Kovuşturma aşamasında, delillerin emniyette bulunması ve sürekli emniyetten celbi davayı tamamen hukukun dışına itmiştir. Birçok delilin üzerinde yapılan oynamalara “sehven” gerekçesi bulunmuştur. Telefon rehberlerine yapılan yüklemeler, gerçek dışı sözde ilişkilerin kurulması, belgelerin kasıtlı olarak yanlış yorumlanması ve maksatlı tespitler yapılması, taraflı bilirkişi raporları tanzimi davanın ne ölçüde emniyetin kontrolünde sürdürüldüğünü yeterince kanıtlamaktadır.

    219) Dava gizli tanık rezaletinin yaşandığı sürece dönüşmüştür. Gizli tanık konusunda kurulan emniyet birimlerince, kontrol altına alınan tanıkların ellerine verilen yazılı belgeler, tanık odasından saatlerce okunmak sureti ile dinlenmeleri yoluna gidilmiştir. Gizli tanıklar mahkeme salonuna gelmeden, polisin eğitiminden geçmiş, belli merkezlerde aktarılması istenen bilgilerle donatılmışlardır.


    220) Mahkûm olan tanıklara, mahkeme kaleminden üçüncü kişilerle telefon görüşmeleri yapmalarına izin verilerek hukuk dışı yol ve yöntemlerle delil toplama gayretlerine girilmiştir.
    221) Gizli tanıkların ifadelerinden önce, emniyet makamlarınca görüştürülerek, ifadeleri yönlendirilmiştir. Bunun en bariz örneği Gizli Tanık 9’dur. Bu kişinin ifade tutanaklarında ifadesinden bir gün önce sorgucu emniyet mensubu ile görüştüğünü açıkça ikrar etmiş ve bu kişinin beyanları ile Danıştay davası, Ergenekon davası ile birleştirilmiştir.

    222) Ankara 11.Ağır Ceza Mah’nin gizli tanık olarak kabul etmediği, gizli tanık 9 aynı konuda bu defa savcılara yaptığı müracaat sonucunda gizli tanıklığa kabul edilmiştir. Adeta savcılar Danıştay konusunda yapılan yargılamayı yok sayarak ikinci yargılama başlatmışlardır. Mütalaalarında, Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesinden Danıştay sanıkları hakkında verilen mahkumiyet kararlarını yok saymışlar, bir kısmını beraat ettirmişler, bir kısmının cezaları değiştirerek, Yargıtay’ın yetkisinde olan bozma kararını, iptal şeklinde kendileri kullanmışlardır. Savcılar bu işlemleri ile TCK 309.mad. anayasal düzene karşı suç işlemişlerdir. Ülkenin normalleşme sürecinde, bu suçlarından ötürü mutlaka yargılanacaklardır.

    223) Danıştay davasının bu dava ile birleştirilmesinin Osman Yıldırım ile Av.Mehmet Ener’in cezaevinde usul ve hukuk dışı sekiz görüşmesi sonucu sağlandığı savcılarca ve mahkemece görmezlikten gelinmiştir.

    224) Sanıklarının önemli kısmının savunma tanıklarının hiçbiri dinlenmemiş, yasaya uygun olarak hazır bulundurularak duruşmaya getirilmelerine rağmen yasaya aykırı gerekçelerle dinlenme talepleri reddedilerek, savunma bir kez daha yok sayılmıştır.


    225) Bir kısım tanıkların sayısı 1-3 arasında olmak üzere dinlenmiş olmakla birlikte dinlenen bu tanıkların mahkemece seçilmiş olması ayrı bir usul ihlalidir. Savunma tanıklarının arasından mahkemece seçilen kişilerin dinlenilerek sürdürülen yargılama süreci sadece bu davaya özgü bir nitelik arz etmiştir. Savunma bu davada dinleteceği tanığı bile seçmekten mahrum bırakılmıştır. Böyle bir yargılama hukuk tarihinde tektir ve eşine rastlanılması imkansızdır.

    226) Mahkeme, sanıkların ısrarlı talepleri üzerine Tuncay Güney hakkında yapılan soruşturma sürecinin 6 yıldır devam ettirilmesine rağmen, savcıların bu kişi hakkında dava açmaması, mahkemenin bu davanın açılmaması için ara karar tesis edip bu haksızlık ve hukuksuzluğa müdahale etmemesi telekonferans sistemi dahil tanık olarak dinlenmesi için hiçbir girişimde bulunmaması bu tanığın dinlenmesi sonucu gerçeklerin ortaya çıkabileceği düşüncesi ile engellenmek istenmiş, böylelikle iddia makamı ve mahkeme Tuncay Güney’in gerek sanık, gerekse tanık sıfatı ile huzura getirilmesinin tüm yollarını el birliği ile kapatmışlardır. Tuncay Güney’e yapılan tüm bu işlemler savcılar ve mahkeme için başlı başına sorumluluk sebebidir. Tuncay Güney’in hukuki durumu ile aynı olan sanıklara farklı işlemlere tabi tutulmaları, bu davanın temellerini atıp, yurtdışına çıkartılan bu kişiye açık bir hukuki himaye sağlandığını göstermektedir.

    227) Gizli Tanık Cenk’in ifadeleri mahkemece celbedilmesine rağmen dosyaya konulmayarak, sanık ve müdafilerden gizlenmiş, her nedense bu tanığın dinlenmesi konusunda ara karar tesis edilmeden, topluca verilen ara kararla vazgeçilmiştir. Mahkeme gizli tanık Cenk’in ifadelerini suç işleyerek sanıklardan gizlemiştir.
    228) Gizli Tanık 9’un ifade tutanaklarında “Osmanım” yazan üç yere “Gizli Tanık” yazılarak tahrifatlar yapılmıştır.

    229) Mahkemenin emniyete ve bilirkişi adı altında bu kurumun mensuplarına yaptırdığı kayıt çözümlerinde hiçbir çözüm tutanaklarına güvenimiz yoktur. Tutanakların bir çoğunda eksik yazma, çıkarma, değişiklik yapılarak, kasıtlı anlam farklılıkları yaratılmıştır.
    230) Uydurma sözde örgüt dokümanlarının daha önce yayımlanan belgeler olduğu, üzerinden oynandığı, bu davaya özgü delil olarak kullanılması için eklemeler ve çıkarmalar yapıldığı yazılı belge ve raporlarla kanıtlanmış olmasına rağmen, mahkemece bu maddi gerçekliklerin hiçbiri dikkate alınmamıştır. Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Labaratuarından verilen bu belgelerin üzerindeki tüm sahtecilikler, oynamalar, eklemeler ortaya konmamasına rağmen bu rapor görmezlikten gelinmiştir.

    Üzerinde 2000 yılında yazıldığı belirtilen Ulusal Medya ve Fundamantalist isimli iki belge 1997 yılında Nefes dergisinin 40 ve 41.sayılarında yayınlanması konusu da göz ardı edilmiştir.
    231) İşkence ile alındığı sabit olan Tuncay Güney’in beyanlarını delil yapmak amacı ile ifade görüntü kayıtlarının iki gün boyunca duruşmada izletilerek, meşru delil olarak kabul ettirme çabaları, mahkemenin sorumluluğunu doğuracak niteliktedir. İşkence insanlık suçudur. İfadenin ses kayıtları ile sabit olmasına rağmen ifadelerin delil olarak dikkate alınması ağır hukuk ihlalidir.

    232) Çapraz sorgusu yapılmayan sanıklar için açık bir şekilde çapraz sorgularının daha sonra yapılacağı belirtilmesine karşılık yapılma taleplerinin reddi tasvip edilecek bir tutum değildir. Mahkemeye neden güven duyulmadığının bir sebebi de sanıklara yapılacağını taahhüt ettiği usul işlemlerinden gerekçe göstermeden vazgeçilmesi olmuştur. Çapraz sorgusu yapılamayan sanıkların ifadelerinde isimleri geçen ve ilgili olan sanıklar sual sorarak savunma haklarını kullanamamışlardır. Mahkemenin bir dediği diğerini tutmamaktadır. İstikrarlı ve sanıkların güven duyabileceği kararlar tesis edememektedir.

    233) Kovuşturma ve soruşturmaların birlikte yürütülmesini yasaklayan Budapeşte İlkelerinin 5.maddesi ihlal edilmiştir. Bu ilkeler iç hukuk haline getirilmekle, Anayasa’nın 90/5 maddesi bir kez daha ihlal edilmiştir.

    234) Birleşme kararları sonraları iddianameler okunmadan yargılamalara devam edilmiş, sanıklar birleşen iddianamelerden de sorumlu tutulmuştur. Birleşme kararı sanıkların sorgularından sonra yapıldığından, sanıklar gıyapta yargılanmışlar, kendileri hakkında diğer davalarda sanıklara birçok sualler tevcih edilirken, sanıklar diğer dosyanın sanığına kendisi ile ilgili sorular yöneltememiştir.

    235) Mahkeme sanıklar aleyhine olabilecek ölmüş sanıkların ifade tutanaklarını okumuş, lehe olabilecek ifade tutanakları okumaktan kaçınmıştır. Kuddusi Okkır’ın ifade tutanakları okunurken, İlhan Selçuk’un ifade tutanakları okunmamıştır.
    Yine haklarında yakalama kararları olan sanıkların ifade tutanakları okunmamıştır. Uygulamada tam bir keyfilik mevcuttur.

    236) Soruşturma kapsamında ifadesi alınıp kovuşturma aşamasında dinlenmeyen tanıkların ifade tutanakları okunmamıştır. Bu durumda söz konusu ifadelere delil olarak dayanmak mümkün değildir.

    237) Dosyaya celbedilen hiçbir delil ve yazı cevabı, ifade tutanağı, bilirkişi raporu okunmamış ancak okunmuş gibi zapta geçmiştir.

    238) Tanıkların çekim kayıtlarının hiçbiri sanık ve müdafilerine verilmemiştir.
    Gizli tanıkların görüntü ve ses bozularak çekim kayıtlarının verilmesi gerekirken bu konudaki taleplerde reddedilmiştir. Gizli ve açık tanık çözüm ifade tutanaklarının hiçbiri gerçeği yansıtmadığından görüntü ve çözüm kayıtlarının karşılaştırılması yönünden savunmaya denetim imkanının verilmemesi usule uygun olmamıştır.

    239) Mahkeme, emniyet mensuplarından seçtiği 4-5 kadrolu bilirkişinin dışında başkaca bilirkişilerden rapor almamıştır.

    Bu bilirkişiler tüm geçimini sabahtan akşama kadar görev yaptıkları mahkemeye verdikleri raporlarla sağlamışlardır.

    Memur gibi, sabahtan akşama kadar mahkeme kaleminde çalışan bilirkişi seçimi yasaya uygun değildir.

    Bu durumda çalışan bilirkişilerin yansız olmaları, objektif rapor düzenlemeleri mümkün değildir.

    Nitekim raporların hemen tümü sanıkların aleyhine verilmiştir.

    Sanık ve müdafilerin bu bilirkişilerin dışında üniversite ve Tübitak’tan seçilmesi konusundaki talepleri birkaç tanesi hariç tümü reddedilmiştir.

    Mahkemenin kadrolu ve aynı kişilerden oluşan bilirkişilerden aldığı tüm raporlar usulsüz ve gerçeğe aykırı olarak düzenlenmiştir.

    240) Tüm sanıkların tutukluluk hallerinin isimleri dahi zikredilmeksizin üç satırlık cümle ile hiç değişmeyen gerekçelerle değerlendirilmesi değişen yasalara karşı mahkemenin anayasayı, yasaları ve temel insan hakları kurallarını ihlal etmekte direnç gösterdiği anlamını taşımaktadır.

    241) Davamızda delil sanığa değil, sanıktan delile gidilmiştir. Siyaseten hedef seçilen sanıkların evlerine ve işyerlerine girilmiş ne varsa delil adına torbalara doldurulmuştur. Arama, el koyma, iletişimin tespiti, kararların tümüm tek bir delil gösterilmeden alınmıştır. Emniyetten gelen tüm talepler, hakimliklerce geri çevrilmemiş, bu davada adalet emniyette başlamış, maalesef emniyetçe bitirilecektir.

    242) Duruşma salonunda, duruşma aralarında sanık ve müdafilerin tavandan sarkıtılan mikrofonlarla dinlenmesi, görüntü kayıtlarının yapılması, bu salonda devletin yargı fonksiyonu ile istihbarat fonksiyonlarının birbirine karıştırıldığını göstermektedir. Her kurum kendi görevini yapmalı, başka kurumların görevlerini ifa etmemelidir.

    243) Mahkeme heyeti ve üyeleri yargılama sürecinde sürekli değişmiş, heyete katılan üyeler duruşma tutanaklarını okumadan duruşmaya çıkmışlar ve bu konuda duruşma tutanaklarına geçmemiştir.

    244) Esas hakkındaki savunmanın iddianame, mütalaa ve dosya kapsamı dikkate alınmayarak iki saat süre ile sınırlandırılması savunmayı yok kabul etmekle eş değerde bir tutumdur.       

    245) Dinlenen tanık ve gizli tanıkların dinlenildiği sırada bir başka ilde olduğu, görüntüsünün mahallinde alınıp duruşma salonuna yansıtıldığı sanıklardan gizlenmiştir.
    246) Yapılan iş ve ev aramalarında, avukatlar emniyetçe mahalle sokulmamış böylelikle mahalle istenildiği gibi yapay deliller yerleştirilmiştir.

    247) Telefon dinleme kararları emniyette hazırlanmış bu kararlar emniyet savcılık ve hakimlik arasında her türlü suistimale açık bir şekilde tanzim edilmiş ve hiçbir kayda tabi tutulmadan keyfi bir sistem içinde infazları yapılmıştır. Dinleme konusunda öylesine hukuk dışı metod oluşturulmuştur ki, hukuk devletinin korunması için başıboş bırakılan bu uygulamalara hukukun mutlaka ve mutlaka acilen müdahalesi zorunlu hale gelmiştir.  


    248) Davada hüküm aşamasına gelinmesine rağmen mütalaada yer alan bilgiler ile ilgili delillerin mahkemede olmayıp savcılıkta ve emniyette bulunması, sanıkların müracaatı halinde; “savcılıktan isteyin” şeklinde beyanda bulunulması delilsiz yargılama yapıldığının önemli bir kanıtıdır.

    249) İddianamede ve mütalaada belirtilen başta dijital deliller olmak üzere yazılı belge asıllarının sanıkların ısrarlı taleplerine rağmen ortaya çıkarılamaması, delillerin bulunamaması, imajların verilememesi, delil olmaksızın hayali ve üretilmiş delillerle yargılama yapıldığını göstermektedir.

    250) Dosya kapsamına, delil sayısına, birleşen dosyalara ve isnat edilen suçlara göre sanıklara tanınan bir ve iki saatlik esas hakkındaki savunma, mahkemenin yargılamayı şekli bir prosedür olarak kabul ettiğini göstermektedir.

    251) Sanık ve müdafine toplam olarak verilen bir ve iki saatlik savunma içerisinde müdafinin de savunmasının dahil edilmesi, yasamızda müdafiliğin sanıktan ayrı bir statü ve makam olarak düzenlendiğinin inkarı anlamına gelmektedir.

    252) Verilen süre içinde esas hakkındaki savunmasını tamamlamayan sanık ve müdafinin mikrofonun kesilmesi savunmayı yok kabul etmekle aynı mahiyettedir.

    253) Sanık ve müdafilerin esas hakkındaki savunmalarının sık sık mahkeme başkanı tarafından kesilip, suç ihbarı tehdidinde bulunulması, savunmanın serbestçe yapılmasını engellemekte, savunma dokunulmazlığının ortadan kalkmasına yol açmaktadır.

    254) Sanıkların hangi belgeye göre yargılandığı konusunda tam bir kargaşa mevcuttur. İddianamede ve mütalaada yapılan suç isnatları hemen tüm sanıklar için farklılık arz etmesine rağmen, sanıklara ek savunma hakkının savcının talebine rağmen verilmemesi sanıkların hangi suçlamalardan ötürü yargılandığı sorusunu açıkta bırakmaktadır.

    255) Soruşturma aşamasında arama, el koyma, yakalama, teknik takip, iletişimin dinlenmesi, gözaltı kararlarının tamamı emniyet tarafından düzenlenmiş, sadece kararlar savcı ve hakimlere fakslanmış ve imzalar atıldıktan hemen sonra yeniden emniyete fakslanmıştır. Bu yolla kimin şüpheli ve sanık sıfatına sahip olacağı hususu emniyetçe belirlenmiştir. Tüm tedbir kararlarındaki irade emniyete aittir. Savcı ve hakimler hiçbir delili görmeksizin sadece kendilerine fakslanmış kararları imzalamakla yetinmişlerdir.

    Bu davanın tüm soruşturmasının emniyetçe yürütüldüğü, şüphelilerin, suçlamaların, delillerin, kararların tümünün emniyette şekillendirildiği anlaşılmıştır.           

DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ (DARBE YALANI İLE ALDATTILAR -6-)

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon