Davutoğlu Nasıl Düştü Bu Tuzağa?
Büyük Kürdistan’ın kuruluşuna giden en önemli adımları atmaktasınız. Türkçesi bile anlaşılmayan Apo’nun, ağzına yerleştirilmiş kalıp bazı tümcelerle çizdiği yol haritasının nereye varacağını, Diyarbakır Nevruz kutlamalarındaki görüntüler ve okunan “mektup”, ilkokul çocuklarına bile göstermiş olmalıdır.
İnsanın en iyi dostu köpekmiş. “Ben demiştim” demezmiş!
Nasıl düştünüz bu tuzağa kardeşim?
Sizin “gâvur” dediğiniz, “Bu Batılılar böyledir. Bilgisi, deneyimi olmayanları hele de ‘Ben her şeyi bilirim! Dünyayı yönetirim! Âlem bana hayran!’ diyenleri öyle bir tongaya bastırırlar ki ruhunuz bile duymaz” dememiş miydim?
Hiç söz dinlemiyorsunuz kardeşim! Peki, durup bir düşünmek de mi aklınıza gelmiyor? Birisine sormak da mı zor geliyor? Dışişleri Bakanlığı’nı, “Twitter” hesabından, “tweet” atmayı büyükelçi olmak zannedenlerle doldurduğunuz için oradan da fayda yok. Ne yapalım, “Kendi düşen ağlamaz” demiş atalarımız!
İlk mektubum hâlâ dünyayı dolanıp duruyor ama belli ki elinize geçmemiş. Belki bunu okursunuz.
Birkaç hafta önce yakın dostunuz Halid Meşal, Ankara’ya geldi. Ne konuştunuz, tek kelime duyulmadı. Sakın Meşal, “Suriye politikanızdan rahatsızlığını” dile getirmiş olmasın?
Bunu da nereden mi çıkarıyorum? Benimkisi yakıştırma işte!
Bilmem bilir misiniz? Meşal, İsrail ajanlarının Amman’da zehirleyerek öldürmeye kalkıştıkları kişidir. Ajanlar işi yüzlerine gözlerine bulaştırınca, merhum Kral Hüseyin, bana kendi ifadesi ile, “Netanyahu’nun hayalarını” burmuş ve sadece Meşal’i kurtaracak panzehiri değil Hamas’ın kurucusu ve doktrineri Şeyh Yasin’i ve 500 Filistinliyi, İsrail hapishanelerinden alıp Amman’a getirtmişti. Şeyh Yasin’i taşıyan helikopter, Ürdün Muhaberat Başkanı ile kahve içtiğimiz sırada, bulunduğumuz binanın üstünden geçmişti de oradan biliyorum.
Sonra o Şeyh Yasin ne yaptı biliyor musunuz? Apo’yu Suriye’den çıkarmak için baskı yaptığımız dönemde, Amman Büyükelçiliğimize, zehir zemberek bir yazı göndererek bu baskıdan derhal vazgeçmemizi istedi! Bunu bildiğim için, Meşal’in de Suriye politikalarınızdan rahatsızlığını dile getirmiş olmasını doğal karşılarım.
Yıllarca, başka hiçbir Arap ülkesinden görmediği himayeyi baba-oğul Esad Suriyesi’nden görmüş olan Hamas, bölünmüş, radikal İslamın -El Kaide’nin- ve Kürtlerin hâkim olduğu, Esad’sız bir Suriye arzu etmez.
Tüm Arap dünyasının ve Hamas’ın korkulu rüyası, İsrail yetmiyormuş gibi Ortadoğu’da ABD -dolayısıyla İsrail- güdümünde bir de Büyük Kürdistan kurulmasıdır. Siz yine bilmezsiniz. Apo’yu Suriye’den çıkarmak için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bazı birlikleri Suriye sınırına gönderildiğinde, İsrail’in Kürt asıllı Savunma Bakanı Mordechai, ilk iş olarak, Lübnan sınırındaki İsrail tümenini geri çekmişti. Suriye’yi rahatlatmak için.
Peki, siz şu anda neredesiniz?
Çok severim ama köpek değilim. Bilirim beni dostunuz olarak da görmezsiniz. O zaman söyleyeyim.
Büyük Kürdistan için adım attınız
Büyük Kürdistan’ın kuruluşuna giden en önemli adımları atmaktasınız. Türkçesi bile anlaşılmayan Apo’nun, ağzına yerleştirilmiş kalıp bazı tümcelerle çizdiği yol haritasının nereye varacağını, Diyarbakır Nevruz kutlamalarındaki görüntüler ve okunan “mektup”, ilkokul çocuklarına bile göstermiş olmalıdır.
Yine de Tanrılar sizi çok seviyor (!) olmalılar ki Netanyahu’nun, Obama’nın kafasına tabanca dayayarak sağladığı, “İbranice” “özür”ü tam da sizin, Diyarbakır’da görülmeyen Türk bayrağı konusunda nihayet bir şeyler söylemek zorunluluğunu duyduğunuz sıraya rastgeldi! Levent Kırca’nın “tam yerine rastgeldi, manzara koyduk” nakaratı gibi!
Siz profesördünüz değil mi kardeşim Davutoğlu?. Profesör dediğinin işi düşünmek, araştırmak, tartışmak, sonra yine düşünmektir. Bir düşünün bakalım, yıllardır gelmeyen, bu “özür” neden tam bu sırada geldi? Sakın Apo’nun yol haritasından ayrılmamanızı sağlamak ve gün geçtikçe Türk ulusunun aklını başına getiren “Abdullah Öcalan ile müzakere süreci”ni ne pahasına olursa olsun sonuçlandırmak, bunun için Türk kamuoyunu avutmanıza yardımcı olmak için olmasın?
Tuzağa düştünüz
Bakıyorum da oyun ilk günden tuttu. “Biz neymişiz? Herkesi dize getirdik?” demeye başladınız bile. Bu hava ile artık her söyleneni yaparsınız.
Fena tuzağa düştünüz kardeşim. Bu işin sonu iyi değildir. Siz, “Bölgenin sorunlarını çözmeye her zamankinden daha yakınız” diye düşünürken, kendinizin, Türkiye’nin ve bölgenin başına öyle bir sorun açtınız ki, korkarım sizi ancak Atatürk kurtarabilir!
Şimdi anlıyor musunuz Kral II. Abdullah, Atatürk’ün huzurunda neden gözyaşlarını tutamadı? Sizin yanında olduğunuzu söylediğiniz ve Suriye politikanızı bile bu gerekçeye dayandırdığınız, “Ortadoğu halkları”, AKP iktidara gelinceye kadar laik ve demokratik Türkiye’ye, “kurtuluşlarının modeli” olarak bakıyorlardı. Yıllardan beri tanıdığım, Kral II. Abdullah, böyle düşünen çağdaş Ortadoğu insanının bir temsilcisidir. Mazlum Filistin halkının bir kızı, zarif eşi Kraliçe Rania’nın çağdaş görüntüsü de bunun ek kanıtıdır. Abdullah’ın Anıtkabir’de döktüğü gözyaşları ve sonrasında Amerika’da dile getirdiği görüşler, yaşadığı düş kırıklığının sonucudur. Abdullah dostumuzdur ama “son mektubu” ile Kürtleri, Ermenileri, Lazları, Süryanileri Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı isyana teşvik eden “Öcalan Abdullah” değil!
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması