Demirtaş'tan hem MHP'ye hem de Erdoğan'a yanıt: Beni tutuklarlardı

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile Dicle Fırat Kültür Merkezi’ndeki Sur Nöbeti’nde ülke gündemi ile ilgili kapsamlı değerlendirmeler yaptı.

Demirtaş'tan hem MHP'ye hem de Erdoğan'a yanıt: Beni tutuklarlardı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.03.2016 - 12:23



Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Sur’da 92 günden bu yana devam eden sokağa çıkma yasağında, içeride mahsur kalan sivillerin dışarı çıkarılması için Dicle Fırat Kültür Merkezi’nde başlatılan nöbet eyleminde, bir grup gazeteci ile gündeme dair kapsamlı bir değerlendirme yaptı. Demirtaş “Geldiğimiz nokta itibariyle orada bulunan siviller aracılığıyla orada bulunan siviller aracılığıyla direnişçilerle telefon üzerinden bir görüşme yapıldı. Ve şu noktaya geldik, biz sokağa çıkma yasağının kaldırılması konusunda bir çaba sarf edersek oradaki herkes oradan çıkacak” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Genel Başkanı Hatip Dicle, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, HDP’li milletvekilleri ve belediye başkanları ile parti yöneticilerinin, Sur’da mahsur kalan sivillerin durumuna dikkat çekmek için Dicle Fırat Kültür Merkezi’nde başlatılan nöbet eylemine katıldı. Demirtaş, burada hem Sur’da mahsur kalanların aileleri ile hem de partilileri ile yakından ilgilendi. Demirtaş, Ramazan adındaki bir çocukla da uzun süre sohbet edip, Ramazan’ın söylediği Kürtçe şarkıları da dinledi. Demirtaş, burada ayrıca bir grup gazeteciye, ülke gündemine ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yaptı.

Bize çağrısı falan yok

MHP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda HDP’nin de olmasını istediği yolundaki haberlerin, “MHP’den HDP’ye yeşil ışık” gibi değerlendirildiğinin hatırlatılması üzerine Demirtaş “MHP’nin bize bir çağrısı falan yok. Zaten Uzlaşma komisyonu olarak 4 parti olarak çalışıyoruz. CHP’ye çağrı yapmış. MHP tutarsız parti ve biliyorsunuz bizimle hiçbir yerde bir arada olmayacaklarını söylüyorlar. Biz her partiye saygı duyduğumuzu başından beri söylüyoruz. Fakat 7 Haziran sonrası partimize, seçmenlerimize hakaret eden partimizi  yok sayan bir zihniyet… Bu kadar tehdit dışında bir dil kullanamayan partisinin parlamentoda HDP ile aynı yerde bulunma mecburiyeti dışında” dedi.

O hakaret edecek, halk eleştiremeyecek, ayıp bir şey….

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, kendisinin Mersin’deki mitinginde yaptığı konuşma ile ilgili suç duyurusunda bulunması ile ilgili değerlendirmesi sorulan Demirtaş “Basından okudum her gün Türkiye’de birileri çoluk çocuk yaşlı kadın erkek, Cumhurbaşkanına hakaretle soruşturmaya maruz kalıyor. Her şeyden önce ayıp bir şey. Cumhurbaşkanı her gün çıkacak halkına hakaret edecek, fakat halk Cumhurbaşkanını eleştirmeyecek. Her gün soruşturmaya maruz kalacak. Bu korkaklığın göstergesidir. Seçimle iş başına gelmiş bir Cumhurbaşkanı,  zerre kadar özgüveni yok tek bir eleştiriyi bile kaldıramıyor. Düşünün 13 yaşındaki bir çocuk sosyal paylaşımı nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla soruşturmaya maruz kalıyor. Utanç vericidir bu tür şeyler. Kendisine yakışır. Şaşırmadım” diye konuştu.

Ben deseydim tutuklarlardı

Yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Anayasa Mahkemesi’nin MİT TIR’ları haberlerinden dolayı tutuklanan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği karara, “Kararı tanımıyorum, uymuyorum, saygı duymuyorum” sözleriyle verdiği tepki hakkındaki görüşü sorulan Demirtaş, şöyle dedi:

“Erdoğan bir defa kafasındaki başkanlık modelini pratikte uygulayan bir insan. Tam bir tek adam, tam bir dikta rejimi öngördüğünü, bütün bu uygulamaları ile daha iyi anlıyoruz. Aslında başkanlık adı altında bir demokratik sistem talep etmediğini biz hep biliyoruz. Ama bu hali ile netleştiriyor. Başkanlıkla ne demek istiyor bunu tam olarak anlamış oluyoruz. Tabii ki Anayasa Mahkemesi geçmişte çok hatalı kararlar da vermiştir. Hukuka aykırı çok  yanlış kararları da olmuştur. Parti kapatmalarından tutun, bireysel özgürlüklere kadar. Fakat hiçbir Cumhurbaşkanı, hiçbir devlet yetkilisi çıkıp da ‘ben bunu tanımıyorum’ dememiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarını Sivil Toplum eleştirebilir, muhalefet hatta çok sert eleştirebilir, fakat ‘tanımıyorum’ demek ve özellikle kişisel özgürlük ve tahliye ile ilgili  ‘saygı duymuyorum ve kararı tanımıyorum’ diyen kişi Cumhurbaşkanı ise orada artık yeni bir rejim oluşmuş demektir. Ya da yeni bir rejim oluşturma çabası, çalışması vardır anlamına gelir. Anayasa Mahkemeleri bütün ülkelerde en saygın kurumlardır ve en üst yargı organlarıdır. Orayı tanımamak veya orayı baypas edecek bir Cumhurbaşkanı varsa kendisini demek ki Anayasa Mahkemesi’nin üstünde konumlandırıyor, bütün yargıyı kendisine bağlı kendisinden emir talimat alan bir formatta düşünmüş oluyor bu açığa çıkmış oluyor. İşin bir yönü bu ikincisi iki gazetecinin tahliye olmasını hazmedemeyen kişisel bir öfke bir kin görüyoruz orada, yani tatmin olmuyor, insanları ömür boyu hapse atsa, yatırsa yine rahat etmeyecek kişisel bir kin öfkede var orada ayrıca. Bir de şu var Örneğin ben çıksam Anayasa karalarını tanımıyorum desem, aynı gün dokunulmazlığımı kaldırırlar ki muhtemelen de Anayasaya aykırı bir yemine aykırı bir tutumdan dolayı da tutuklayıp içeri de atabilirler. ‘Yargıya hakaret etmek, yargıya yön vermek, tehdit etmek yargıyı baskı altına almak’ gibi muhalefet lideriyim üstelik bir etkimde yok yargı üstünde ama bunu yaparlar bana. Kendisi Cumhurbaşkanı ve yargıyı çok güçlü bir şekilde etkileyebilecek bir pozisyonu var ve bunu bilerek yapıyor. Kimsenin de gıkı çıkmıyor. Biz bunu söylüyoruz. Anayasa Mahkemesi ne söylüyor onu da merak ediyoruz. Bunu sineye çekecek mi merak ediyoruz. Bu kararı veren hakimler, Anayasa Mahkemesi’nin kendisi kendi iradesine sahip çıkabilecek mi merak ediyorum ki bana göre çıkması lazım.  Cumhurbaşkanı değil kim olursa olsun kendisine bu kadar saygısızca yaklaşan bir iradeyi, kendileri kabul etmemeli ve gerekli tavrı ortaya koymalıdır diye düşünüyorum”



Gazetecileri tutuklamaya son verilmesi gerekir

Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı hukuken nasıl değerlendirdiği de sorulan Demirtaş, davanın çöküp çökmediği hakkında şöyle dedi:

“Evet aslında Anayasa Mahkemesi, tutuklama gerekçelerini hem ifade özgürlüğü, hem basın özgürlüğünün ve kişisel hürriyetin ihlal edildiğini tespit etmekle davanın içeriğine dair bir şeyler söylemiş oldu. Normalde Anayasa Mahkemelerinin işin esasına girme yetkileri yoktur. Fakat mevcut dosya üzerinden gazetecilik faaliyeti olduğu çok açık ve net bir şekilde belli olan bir dosya olduğu için ifade özgürlüğü ve basın hürriyetinin ihlalini tespit olmuş olması esasa girmiş olduğu anlamına gelmez.

Dosyanın delillerine dair bir şey söylemiyor. Deliller yanlış mıdır doğru mudur? Toplanan deliller yeterli midir değil midir bunlara girmiyor. İşin esasını kurcalamıyor Anayasa Mahkemesi, doğrudan bir gazetecilik faaliyeti olmakla ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü olduğunu tespit edebilir, bunu yapmış durumda. Aynı zamanda gazetecilik faaliyetinden dolayı baskı gören herkes için de emsaldir. İhlale uğrayan herkesin kişisel olarak da başvurması gerekir. 

Savcıların da Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını aslında emsal olarak görüp, gazetecileri tutuklama, soruşturma açma, dava açma, gazeteleri açma kapatma gibi faaliyetlere son vermesi gerekir normalde bu beklenir demokratik bir ülkede işte Cumhurbaşkanı tanımayınca kanunu hukuku Cumhurbaşkanının mahkemeyi paçavraya dönüştürmeye çalıştığı bir yerde alt mahkemeler, savcılar polisler hayli hayli Anayasa Mahkemesi’nin kararını ihlal edeceklerdir”



Dolaylı temas kurduk

Katıldıkları nöbet eylemi ile ilgili basın toplantısı yaptığı sırada basına yaptığı “Sokağa çıkma yasağı kalkarsa barikat ve çatışmalar da durur” açıklamasının hükümetle ve Sur’da Sur’da barikat arakasındakilerle bir görüşme yapıldığı anlamına mı geldiği sorulan Demirtaş, şöyle dedi:

“Arkadaşlarımız dolaylı bir temas kurdular. Birkaç gündür hatta birkaç haftadır bir çabamız var, uğraşımız var nasıl çözebiliriz diye. Geldiğimiz nokta itibariyle orada bulunan siviller aracılığıyla orada bulunan siviller aracılığıyla direnişçilerle telefon üzerinden bir görüşme yapıldı. Ve şu noktaya geldik, biz sokağa çıkma yasağının kaldırılması konusunda bir çaba sarf edersek oradaki herkes oradan çıkacak. Bu onların da talebi değil, açık net belirteyim. Sokağa çıkma yasağı kalksın biz Sur’dan çıkalım diye bir talep yok. Bu daha çok siyasetçiler olarak bizim talebimizdi. Bu da kabul gördü. Çünkü artık gerçekten insanların ölmesini istemiyoruz, ne direnişçinin ne sivilin ne kamu ne güvenlik görevlisinin yaşamını yitirmesini istemiyoruz. Şehir zaten Sur, tankla topla yerle bir edildi, dozerlerle yıkılıp, yakıldı. Ve aylarca da sürebilir. Açıklamalar yapılıyor ‘iki gün sonra bitecek’ gibi ama ben hatırlıyorum iki ay önce de ‘iki gün sonra bitecek’ gibi açıklamalar yapıldı. Cizre için de Sur için de söylenmişti. Fakat öyle olmazsa aylarca sürerse ne olacak. Onlarca daha insan ölecek, Sur’un geri kalan kısmı da yakılıp, yıkılmış olacak. Dolayısıyla biz makul bir ara çözüm bulmaya çalışıyoruz ve bu noktaya geldik ve bu teklifi de Ankara’da hükümetin değişik temsilcilerine yaptık. Ablukayı kaldırın oradaki bütün insanlar çıksın ve barikat ve Sur ilçesinde bitsin, kabul etmiyorlar. Kabul etmeyince biz de halkın duyarlılık göstermesi, halkın özellikle bu operasyonların sonlandırılması ve ablukanın kalması konusunda harekete geçmesi konusunda daha güçlü harekete geçmesi yönünde özellikle çağrımızı bu yönde yaptık. İşte günü saat 16.00’da özellikle burada herkes olduğu yerde Sur’a yürüsün ve Diyarbakır halkı gerçekten güçlü bir toplumsal refleks ortaya koyarsa, hükümet uzun süre buna duyarsız kalamaz diye düşünüyorum”

Kaç kişi var bilmiyoruz

Sur’daki son durum ve orada bulunan silahlı kişiler ile sivillerin sayısı konusunda bilgisi olup olmadığı sorusuna da yanıt veren Demirtaş “Sayılarla ilgili muhtelif rakamlar var ama kaç kişi olduğu konusunda elimizde net bir bilgi yok. Eminim devletin elinde de yüzde yüz teyitd edilmiş bir istihbarı  bilgi yok. Hepsi tahminlere dayalı. 20 silahlı deniliyor, 100 den fazla deniliyor. O mahallenin çok sayıda gençleri var deniliyor. Onlar da silahlı değil. 20 civarında yaralı insan olabilir deniliyor. Fakat bunların hepsi dağınık bölgelerde bulunduğu için elimizde net bir bilgi yok.  Fakat neyse  oradaki herkes abluka kalkarsa, çıkarız noktasına biz getirdik. Sokağa çıkma yasağı kaldırıldığında oradaki insanlar tutuklanır mı gözaltına alınır mı  o bizim bileceğimiz bir iş değil artık.  Sokağa çıkma yasağı kalkıp hayat normale döndüğünde onlarda bulundukları yerleri terek edeceklerdir” dedi.

“Tankla topla operasyonla birlikte çok fazla hak ihlali, suç ortaya çıkacak”

Milli Savunma Bakanlığı’nın hazırlayıp Adalet Bakanlığı’na sunduğu taslağa göre “Terörle Mücadele” görevli askerler, ‘silah kullanmada yetki aşımı’, ‘işkence’ ya da ‘kötü muamele’yle suçlanmaları halinde Bakanlık ve Başbakanlık izin verirse yargılanabileceği yönünde bir düzenleme yapıldığı belirtilerek, son dönemlerde sokağa çıkma yasakları nedeniyle çok sayıda sivilin de ölümü de söz konusu yaşanan hak ihlalleri ile doğrudan bir ilgisinin olup olmadığı sorulan Demirtaş, şöyle konuştu:

“Geçen ay ben bunu belirttim. Ankara’da net olarak bu bilgiyi almıştım. Genelkurmay Başkanı, hükümetten bir yasa istemişti ‘Nasıl ki MİT Müsteşarı  için yasa çıkardıysan bizim için de çıkaracaksın’ demişti. Ön şartı buydu. Yani şehre tankları ve orduyu sokmaya ikna etme konusunda hükümetin Genelkurmay’a bu sözü verdiği anlaşılıyor. Çünkü şehirlerde tankla topla operasyonla birlikte çok fazla hak ihlali, suç ortaya çıkacak. Bunu biliyorlar. Siviller ölüyor, yaralanıyor. Şehir yakılıp, yıkılıyor. Yasal olarak güvence verecekseniz bunu yapacağız demişler ve hükümette yapacağını belirtip söz vermişti şimdi o yasağa taslağı hazırlanıyor. Şunu bir hukukçu olarak söyleyebilirim. Tabii ki biz bu yasanın çıkmaması için elimizden geleni yapacağız, çok sert bir muhalefet yürüteceğiz. Kimse yasayla kendini suçtan muaf tutamaz. Fakat bunu başarsalar bu  yasayı çıkarsalar bile Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde suç olmaktan çıkarılan bu yasa ve zaman aşımını durdurma var, yani insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı yoktur. Bu yasayı içerde çıkarınca da  Uluslararası alanda  suçtan muaf hale gelmiyorlar. Bunu hatırlatmak istiyorum”

‘Cizre’de çatışma bitti, operasyonlar bitti’ denildi ancak yasak uzun süredir kalkmadı, Bu yasa ile sokağa çıkma yasağının sürmesinin bir bağlantısı var mıdır? Şeklindeki soruyu da yanıtlayan Demirtaş “Cizre’de bütün suç delillerinin toplandığını biliyoruz. Yasağın kalkmaması askerin direnişi midir acaba bu yasayla ilgili bilemiyorum ama olabilir” dedi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon