Doğan Kuban'dan Ankara siyasetinin dikkatine...
Ülkenin başının belaya girdiği bu günlerde bildiklerimi sorumlulara iletmek zorunluluğunu duyuyorum.
Politikacı değilim. Babam politika ile ‘zinhar’ uğraşmamamı öğütleyerek beni üniversiteye gönderdi. Sözünü dinledim. Fakat İslam tarihini ve İslam dünyasını bazı açılardan iyi tanıyorum. İslam Mimari Tarihi uzmanıyım. 1986’da 10 ay Suudi Arabistan’da yaşadım. Müslümanların yaşadığı pek çok ülke gezdim. Akademik çevrelerini tanıdım. Yazdıklarını okuyorum. Avrupa ve Amerika’daki akademik diasporayı tanımıştım. Türkler hakkındaki düşüncelerini de bir ölçüde öğrendim. Sorumlulara bu bilgileri aktarmam gerek.
Selçuklu Emirlerinden biri olan İmadettin Zengi’nin komutanlarından birinin oğlu, büyük asker Kürt kökenli Salahaddin Eyyubi idi.
İşe Selçuklularla başlarsak Türkler 1000 yıldır Ortadoğu evini Arap ve İranlılarla paylaşırlar. Gerçi bu tarihin içinde sayısız çekişme var. Ne var ki insanlık tarihinin kara sayfaları olan bu kardeş kavgası dünyanın her köşesinde, belki de en çok Avrupa’da vardı.
Müslüman dünyasının birbirinin boğazında sarılmadan yaşaması, Hıristiyan sömürgesi olmasından daha iyi değil mi?
Bu değişmeyen coğrafyada 1000 yıllık dindaşlığın ve ortak yaşamın, Batılı menfaatlerin at koşturduğu bir ortamda, en sağduyulu görüntüsü birbirinin işine bulaşmamak ve boğazına sarılmamak değil mi?
Petrol, doğalgaz kaynakları tükendiği zaman bu bölgenin dünyanın politik coğrafyasındaki yerinin hiçbir önemi olmayacak ve kalkınma umudu da bitecek!
“Emperyalist Türk”
Bugün bize, biraz okumuş Arap, ‘Emperyalist Türk’ diyor. Bütün İslam ülkelerinin Hıristiyan sömürgesi olduğunu unutmuş görünüyorlar. Bu Batılı beyin yıkama ile Arap milliyetçiliği karışımı bir değerlendirmedir. İrakta, Suriye’de ve Lübnan’da her hareketimiz ergeç emperyalist komplosu olarak görülecektir. Özellikle ABD, İsrail ve Suudi Arabistanla birlikte olursa, Türkiye bu imgeyi kolay silemez.
Araplar Emevi’lerden bu yana İslam dinini bir ulusal din olarak görmüşlerdir. Arapça da bunun tamamlayıcısıdır. Mısır’ın Nasır döneminde Suriye ile bir ortak devlet kurduklarını anımsayınız. Suriye’nin Alevileri iktidardan giderse yerlerine gelen Sünniler daha fazla Türk dostu olmazlar.
Suriye’den bu günkü rejim gitse de, oradaki Araplar Antakya ve İskenderun’u istemekte devam edecekler. Geçen gün Hatay’daki silahlı zorbalardan birinin ‘sizi de kıtır kıtır doğrayacağız!’ dediğini gazetelerden biri yazıyordu. Bundan yarım yüzyıl önce Suriye’de kazı yaparken kazıda çalışan yarı bedevi köylüler de benzer şeyler söylüyorlardı.
Irak’ta 1.5 milyon kadar Türkmen oturuyor. Ama neredeyse bağımsız bir devlet kurma hakkı sadece Kürtlere tanındı. Ve Musul’un üzerine oturdular.
Acaba bu olgu, kafası çalışanlara Arap-Türk ilişkileri üzerinde bir şey anlatmıyor mu? Bütün Arap ülkeleri politikacıları ile ne kadar sarmaş dolaş olsak Arap halklarının uzun zamandan bu yana yerleşmiş ön yargılarını değiştiremezsiniz.
İkinci sorun: Petrol
Bu bölgede ikinci sorunun ne olduğunu herkes biliyor. Ortadoğu’nun, geçen yüzyılın başından bu yana, sorunu Anglosaksonların (İngiltere ile başlayıp Amerika ile devam eden) petrol stratejisi ile ilgilidir. Ortadoğu enerji kaynakları kurumadığı sürece İngiliz ve Amerikalılar buradan ayrılamazlar. Bunu sürdürmek için en güvenli üs olanakları Kürt bölgeleridir. Onun için bağımsız bir Kürt bölgesi (ki Büyük Kürdistan ideali ile çakışır ), onlar için en doğru stratejik karar olur.
Anglosakson stratejisi elimizden Musul’u alan İngilizlerle başlar. Amerika ve İsrail’in en büyük istekleri İran ve Arap yarımadasında petrol ve gaz bitene kadar Ortadoğu egemenliğidir. Ben de Amerikalı olsam öyle düşünürdüm. Bununla ilgili olarak Amerikan-Kürt ilişkilerinin de 19. yüzyıla uzanan bir tarihi var. 1934’te Elaziz’de oturduğumuz evin sahibi Amerika’da çalışıp para kazanmış bir Kürttü. Kürtler bağımsız devlet kurabilmek amacı bağlamında, bölgede Amerika’nın doğal ortaklarıdır. Yani helvanın malzemesi yüz yıldan bu yana bekliyor.
Irak ve Suriye Kürtleri birleşirse, sünni Araplar Kürtlere verilen kuzey Suriye çölü karşılığı yerine İskenderun ve Antalya’ya sahip olmayı tekrar masaya çıkarabilirler. Suriye’nin egemenliğinin herhangi bir mezhebin eline geçmesi Türk -Arap ilişkisini değiştirmez. Çünkü bu olay mezhepler arasında değil, Türkler-Araplar arasındaki tarihi ilişkiden kaynaklanır. Saf olma zamanı değil.
İrak’taki yarı bağımsız Kürtlerle Suriyeli Kürtler birleşir ve ülkelerini Amerika’ya açarlarsa, Türkiye ve İran’daki Kürt nüfus üzerinde çok etkili olacaklardır. Zaten parçalanmış Irak Musul’dan uzaklaştırılmaya karşı koyamaz. Kaldı ki İran’a baskı onun da hoşuna gidecek bir çözümdür.
Bu gelişmeler sadece Kürt sorunu olmaktan çıkıp, Arap sorunu ve bu fırsattan istifade edebilecek Rumlar eliyle bir Kıbrıs sorununa da dönüşebilir.
Güneydoğu Anadolu, Hatay ve hatta Kıbrıs’ın gelecekleri için böyle kötü bir senaryo hayal edebiliyor musunuz? Düşünülemez. Bu bağlamda hayalhanesi büyük olanlar bu gelişmeleri Amerika ile Rusya-İran-Çin arasında bir dünya savaşı çıkmasına kadar dayandırabilirler.
Şunu da unutmayalım:
Bu tür uluslararası çapraşık durumlarda bizim unutmamamız gereken bir şey daha var: Hıristiyanlar hâlâ Türkleri sevmiyorlar. Bu ülkenin gericileri nasıl Hıristiyan ve Yahudi düşmanı ise, Hıristiyanlar da Türk düşmanı olmaya ve Türkleri barbar olarak görmeye devam ediyorlar. Edward W. Said, ‘Culture and Orientalism’ ve ‘Culture and Imperialism’ adlı uluslararası ‘Bestseller’ kitaplarında Türk ve Osmanlı adlarını hiç kullanmamıştır. Oysa Batı emperyalizminin yok ettiği en büyük İslam strüktürü Osmanlı İmparatorluğu idi. Bu ‘mission’un bilinçli olmadığı söylenebilir mi? Ne yazık ki bizim gazete allâmelerinin böyle ayrıntılara vakit ayırıp yorum yapması söz konusu değil.
Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiliz politikasını ve Woodrow Wilson’un önerilerini hatırlayan her Türk’ün çok ihtiyatlı olması gerekir. Batıda çok sesi çıkan bir Hıristiyan azınlık, Mısır, Ürdün, Filistin, Lübnan, Suriye, İrak gibi ülkeler de yaşayan ve Batı ile ilişkileri çok iyi olan Hıristiyan azınlıklar vardır. İran’da iyi koşullarda yaşayan bir Ermeni azınlığı da var.
Müslümanlar, dünyanın proleteryası
Sevgili Okuyucular,
Dünyanın proletarya’sı durumuna düşmüş Müslümanların, hangi koşullarda olursa olsun, birbirleriyle savaşmaları ‘absurde’ bir durumdur. Ortadoğu’nun Suudi Arabistan ve Katar gibi insafsız anti-demokratik rejimleriyle işbirliği yapmak ise Türkiye’nin prestijini yok edici davranışlardır. Tsunami gibi Arap baharları arka arkaya nasıl geldi? Diktatörleri devrilince demokrasi mi geldi? Şimdi Arap liberallerinin neler söylediğini biliyor musunuz?
Müslümanları gerçekten kurtarmak isteyenler durumu şöyle değerlendirmeliler:
Dünyada nüfusu neredeyse Müslümanların tümüne yaklaşan bir Çin var. Yıllık büyümesi yılda yüzde ona yaklaşıyor. Birleşik Amerika’yı sanayi üretiminde ve yıllık patent sayısında geçti. Üstelik kendi içinde kavgası yok. Uzakdoğu çoktan Amerika’yı geçti. Oysa bu gün dünya politikası 1.5 milyar Müslümanı neredeyse bir sömürge statüsüne indirdi. Bu ortak geleceği düşünüp İslam dünyasına gadr etmesek?
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması