En yakıcı gerçek: İşsizlik / 6

Kahvehaneler işsizlerin bekleme odası oldu. Her gün mesaiye gider gibi kahvehanelere gidenler, bu mekânları adeta bir sığınak gibi görüyorlar. Açık biçimde dile getirmeseler de benzerleriyle bir arada olmak, henüz adı konulmamış bir güç veriyor onlara. Nereden mi belli? Hemen hepsi, üstelik farklı farklı mekânlarda, bir yere odaklanmış haldeler. Delici gözlerle tek bir noktaya bakıyorlar.

En yakıcı gerçek: İşsizlik / 6
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 30.03.2010 - 06:46

Tilkilik, Agora, Damlacık, Temaşalık gibi eski ama en az kentin kendisi kadar ünlü semtlerindeki kahvehanelerindeyiz. Bir dönem Altınordu, Üçok, İzmir İdman Yurdu gibi futbol takımlarına kulüp mekânı olan, gençlerin buluşma noktası sayılan, akşam saatlerinde kapısının önünde en özenli kıyafetleriyle sıralanan insanları ağırlayan, mahallenin sosyal dokusunun vazgeçilmez kahvehaneleri, şimdilerde zorunluluk nedeniyle dolup taşıyor.

Tilkilik Semtinin ana caddesi, Anafartalar üzerindeyiz. Anafartalar üzerindeki kahvehanelerden birisindeyiz. Herkes elindeki sigarayı tüttürüyor. Hani yasaktı diyecek oluyoruz, yanımızdan, sert bir tonda, Görmüyor musun orada koca kapı var. Hem de ardına kadar açık. Demek ki, burası açık alansesi gelince, bize de orasının açık alan olduğuna inanmaktan başka seçenek kalmıyor.

İlk tanış olduğumuz Süleyman Güleli. 36 yaşında. İzmire, Diyarbakırdan göç etmiş. 15 yıldır inşaatlarda çalışıyor, o da iş bulabilirse. Yaz aylarında biraz kıpırdanma olsa da, kışı kahvehane ile ev arasında gidip gelerek geçiriyor. Çalışacak inşaat bulduğunda günlük yevmiyenin 60 lira olduğunu aktarıyor. Ancak son yıllarda inşaatta çalışmak isteyen kişi sayısının yoğunlaşmasıyla, ücret kıranlarla karşılaştığını vurguluyor. İnşaatta bir tam gün, 30 liraya çalışmak için sırada bekleyenlerin olduğunu söyleyerek olan bitene öfkesini kendisi gibi güç koşullar altında yaşayanlara yönlendiriyor: Hepimiz emekçiyiz ama birbirimizin ekmeğini elinden almak isteyenler var!

İş bekliyorlar

Güleli, ekonomik krizin etkisini her geçen gün daha fazla hissettiklerini vurgulayarak, Sene seneyi aratıyor. Kahvehaneler ikinci adresimiz oldu. Bazı müteahhitler, çalıştıracak insan aradıklarında doğrudan kahvehaneye geliyor. İnanır mısın, kahvehanede oturanların hepsi, bir müteahhit gelir de beni çağırır diye, yüzleri kapıya dönük oturuyor. Olan bitene sıkılıyoruz ama yapacak başka bir şey yokdiyor. Bir başka kahvehanedeyiz ve belediyelere taşeron olarak hizmet veren bir firmada park ve bahçeler servisinde hizmet veren Ramazan Tunçu dinliyoruz. Tunç, 1 Ocak 2010 tarihinde işten çıkarıldığını söylüyor. İşsiz kalmazdan önce 850 lira maaş aldığını ve sigortasının yattığını anlatıyor. 3 aydan bu yana bir yakınının işlettiği kahvehanedeki, üç langırt masasının sorumluluğunu üstlendiğini aktarıyor. Kahvehaneye gelenlere 25 topu 1 liraya sattığını ve bu şekilde günde 10 lira civarında para kazandığını belirtiyor. Ev kirası?” diyoruz. Eşinin ailesinin ödediğini söylüyor. Mutfak masraflarını nasıl karşılıyorsun?dediğimizde, Benim ailem alıyordiyor. Ayrılıyoruz yanından, üzgün, bir o kadar da umutsuz.

Sınır dışı korkusu

Altınparktaki semt halkının tanımıyla Altınordu Kahvehanesi’ndeyiz. Yunanistanın haline bak sen, biz yine de iyiyiz diyen bir ses duyduğumuzda, iyimser kimseler de var buralarda diyoruz ancak o anlattıkça sanki karabulutlar çöküyor etrafa. Adının Muhammet, soyadının Musa olduğunu söylüyor ve başlıyor anlatmaya: 52 yaşındayım. 17 yıldır İzmirde yaşıyorum. Suriye vatandaşıyım ama kendimi özbeöz İzmirli sayıyorum. Eşimle İzmirde evlendim ki o da İzmirli. 3 çocuğum oldu burada, hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Ama benim derdim büyük. Devlete ödemem gereken harç parasını yatıramaz oldum. Sınır dışı edilmem an meselesi. Geçenlerde yabancılar şubesine çağırdılar. Gittim ve 4 bin 100 lira harç parası ödemem gerektiği söylendi. Bu parayı mümkün değil ödeyemem ben. Sınır dışı edilirsem eşimden, çocuklarımdan ayrı kalacağım. Düşünmesi bile kötü...Muhammet Musa, 2005 yılına kadar ödemesi gereken harç parasını yatırdığını ancak o tarihten bu yana sağlam bir işi olmadığını söyleyerek devam ediyor: Lokantalarda aşçılık yapıyordum. Ancak nerede çalıştıysam orası ya kapandı ya da işçi çıkarma yoluna gitti. Şimdi, eşimin abisinin işlettiği Altınparktaki bu kahvenin vitamin barına bakıyorum. Günlük 20-25 lira kazanıyorum. Kendimi yine de şanslı sayıyorum. Bu parayı kazanamayan o kadar çok kişi var ki. Kahvehaneye geliyor ama inanın çay içecek parası yok. Bu insanları gördükten sonra şükür demekten başka bir şey gelmiyor elimden.

Tam o sırada yanımızda bir genç beliriyor. Kahvehanenin müdavimlerinden Muhammet Musa ile söyleştiğimizi görünce Hayırdır ne var buralarda?diyor. Çevredekilerin, Fotoğraflarını çekmeye gelmiş senin gazeteciler sözünü duyduktan sonra, Agoranın, playboy erkeğini mi çekmeye gelmişler. Çek çek, belki meşhur oluruz da yırtarızdiyor ama sonra duraklıyor, sanki bir an unuttuğu bir şey aklına gelmiş gibi,Olmazdiyor ve ayrılıyor kahvehane önünden. O gittikten sonra anlatıyorlar, borcunun çok olduğunu. Alacaklılardan kaçtığını ve izini kaybettirmek için türlü yollara başvurduğunu.

Tablo aynı

Damlacık tarafına doğru yöneliyoruz. Burası İzmirin en eski ve döneminin seçkin yerleşimlerinden. En az İzmir kadar meşhur bir yerleşim ancak şimdilerde yoksulluk ve beraberinde gelen sıkıntılarla yüz yüze. Kiminle konuşsak ev kiralarının pahalandığından yakınıyor. Kiralar 200 lirayı buldudiyenler var.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon