En yakıcı gerçek: İşsizlik/ 9

Amasya'da işsizlik sorunu çığ gibi büyüyor, kimi babasının yaşlılık parasıyla çocuklarına bakıyor kimi 'hayattan soğudum' diyor.

En yakıcı gerçek: İşsizlik/ 9
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 02.04.2010 - 06:13

Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi gazetecilik mezunu Şerife Çakmak yüksek lisansını da tamamladı ancak bir iş bulamadı. Çakmak, “Hocalarımız bize medya sektöründe olumsuzlukları gösterdiler, nasıl mücadele etmemiz gerektiği noktasında bilgilendirmediler” diye yakındı. Amasya’da yerel bir gazetede iş bulduğunu ancak çok düşük ücretle çalışmak zorunda bırakıldığını anlatan Şerife Çakmak “İşsizim ve geleceğimin ne olacağını bilmiyorum. Soruyorum o zaman neden bu bölümleri açıyorsunuz?” diye sordu.

Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu olan Zeynep Çuhadar da 3 yıldır iş arıyor. Çuhadar, “TRT personel alımında ‘Herhangi bir lisans programından mezun olmak’ şartı diye belirtiyor, bu şartı sağlayan ve güçlü torpili olan kişi TRT’ye giriyor biz iletişim mezunları ise açıkta bekliyoruz” dedi.



Önce parmağını sonra işini kaybetti

Turizm kenti olması planlanan Amasya’da bu alanda hiçbir yatırım yapılmadı. Birçok işyeri de ekonomik kriz nedeniyle kapanınca işsizlik çığ gibi büyüdü. Türkiye’nin dört bir yanında görülen işsiz manzaralarının benzerlerine Amasya’da da rastlamak güç olmadı.

Elini makineye kaptırdı

Özel sektöre ait mobilya fabrikasında bir yıldır çalışan işçi Mehmet Kaya, 10 Haziran 2008’de elini makineye kaptırarak sol elinin baş ve işaretparmağını kaybetti. Mehmet Kaya’nın yalnızca hastane masrafları karşılandı, ancak kendisine herhangi bir tazminat ödenmedi. İki çocuğuna, eşi, anne ve babasına bakmak zorunda olan Mehmet Kaya sakat kalması yetmiyormuş gibi 140 işçi ile birlikte 8 Ekim 2008 Pazartesi günü kendisini mobilya fabrikasının kapısında buldu. Sabah işe gittiklerinde fabrikanın gece bo-şaltıldığını gören işçilere, işveren “Başınızın çaresine bakın” dedi. 140 işçi Amasya Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundularsa da yapacakları bir şeyleri kalmadı. Üstelik işverenden 6 aylık alacaklarını da tahsil edemediler. Halen bir iş bulamayan Mehmet Kaya “Hem işsiz hem de 24 yaşında sakat kaldım. Babamın yaşlılık maaşı ile geçiniyoruz, buna geçinmek denirse. Yüzde 43 oranında iş göremez raporum var. Bugüne kadar çalmadığım kapı kalmadı. Sakatlık kadrosundan iş aradım olmadı. İki parmağım olmadığı için eskisi gibi her işte de çalışamıyorum. Sakat kaldığım için hiçbir yerden de tazminat alamadım. İki yıldır işsizim” dedi.



Gelecek belirsiz’

3 yıllık üniversiteye hazırlık sürecinin sonunda Atatürk Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü kazanan Yılmaz Karataş, üniversiteyi okuduğu yıllarda bir ilköğretim bir de lise öğretmenliği için öğretmenlik sertifikası aldı. Ancak ilköğretim sertifikası iptal edildi. 2001 yılında mezun olan Karataş şöyle konuştu: “Babam çiftçi, beni okutmak için çok sıkıntı yaşadı. Okulu bitirince felsefe öğretmeni olma hayalim vardı. Ancak iki yıl vekil öğretmenlik yapabildim o kadar. Ben öğrenci iken benim ilköğretim sertifikamı iptal ettiler. Öte yandan ziraat, maden, jeooji, veteriner mühendislerini ilköğretim öğretmeni olarak atadılar. 2001 yılından beri atama bekliyorum, olmuyor. Şu an kafamda hiçbir şey yok. Öğretmenlik yapmak gibi bir hayalim de kalmadı. Geleceğimi göremiyorum. Beni en sevdiğim öğretmenlik mesleğine, hayata küstürdüler. Hayattan yaşamaktan soğudum.”

Marketlerde, yemek firmalarında, balıkçıda çalışan Karataş, 2006 yılında Amasya Milli Eğitim Müdürlüğü’nden ücretli öğretmen olarak çağrıldı ve Suluova ilçesinde bir okulda 225 TL maaş ile çalışması istendi. Ancak bu para yol ve yemek parasına dahi yetmedi. İşi kabul etmedi ve haşlanmış mısır satan bir kişinin yanında sigara-yemek ve 15 TL yevmiye ile çalışmaya başladı. Yılmaz Karataş “Devletin milli eğitimi bana aylık 220 TL teklif ediyor haşlanmış mısır satan sıradan bir kişi bana 450 TL maaş artı yemek ve sigara paramı veriyor. Bu adalet mi? Mısır satmak için mi felsefe okudum? Ama bizi bu duruma düşürenler utansın. Bizi yaşamdan soğutanlar utansın” diye tepki gösterdi.



Türkiye kaçak yabancı işçi cenneti

Yabancı kaçak işçilerin sayısının arttığı, özellikle Bulgaristan, Romanya, Suriye, Irak, İran, Türkmenistan, Ermenistan, Azerbaycan, Tacikistan gibi ülkelerden geldiği belirtildi

Türkiye, son yıllarda özellikle Bulgaristan, Romanya, Suriye, Irak, İran, Türkmenistan, Ermenistan, Azerbaycan gibi ülkelerden gelen kaçak işçilerin adeta “cenneti” haline geldi. Yoğun artış gösteren yabancı kaçak işçilerin Türkiye’deki sayısının 2 milyonu bulduğu tahmin ediliyor. Kaçak işçilerin inşaat, tekstil, deri, ev işleri, bakıcılık gibi hizmet sektörlerinde çalıştıkları belirtiliyor. Kaçak işçilerin ucuza çalışmasının ülkemiz ekonomisini de olumsuz etkilediğini belirten uzmanlar, “Yabancı kaçak işçiler sigortasız, sosyal güvenlik hakları olmadan, daha ucuza çalıştıkları için, işveren bu işçileri tercih ediyor. Böyle olunca kendi yurttaşımız olumsuz etkileniyor, ucuza ve sosyal haklardan yoksun çalıştırılıyor. Yetkililer bir an önce önlem almalıdırlar” dedi.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) verilerine göre dünyada göçmen işçi ve aile sayısının 120 milyona ulaştığı belirtiliyor. Önümüzdeki 25 yıl içinde bu rakamın ikiye katlanacağı tahmin edilirken, Türkiye’de, 2000-2003 yılları arasında gelen ve yakalanan yaklaşık 300 bin kaçak göçmen sayısıyla bu sorunla karşılaşan ülkeler arasında en ön sıralarda yer aldığı da dikkat çekiyor. İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) 2004 yılında hazırladığı Kaçak Göç Raporu’na göre de Türkiye’ye her yıl 200-300 bin arasında kaçak göçmen giriyor ve bunların yarısı diğer bir ülkeye geçmeden Türkiye’de yasadışı çalışıyor.



Kaçak işçi işverenin işine geliyor

İstanbul Gayrettepe’de bir apartmanın en alt katında 6 kişi kalan Türkmen ve Rus uyruklu işçiler, Türkiye’ye neden geldiklerini ve neler yaşadıklarını gazetemize anlattı. İsimlerini vermek istemeyen işçilerden 30’lu yaşlardaki M.T. adlı erkek işçi, yaklaşık 2 yıl önce İstanbul’a geldiğini ve bir fabrikada işçilik yaptığını anlattı. Lise mezunu olan Rusça ve Türkçe de bilen M.T, babasının Türkmenistan’da ulusal bir gazetede 35 yıldır foto muhabiri olarak çalıştığını, yaşam şartlarının ülkesinde kötü olduğunu, evli ve 3 çocuğunun bulunduğunu söyleyerek “Babam Türkmenistan’da Türkiye’nin parasıyla 300 TL kadar kazanıyor. Türkmenistan’da elektrik, su, doğalgaz bedava ama iş olmadığı için bunların bir anlamı kalmıyor. Türkiye’de ayda 700 TL alıyorum. Bunun 200 TL’si bana yetiyor, geri kalanını aileme gönderiyorum. Onlarla haftada bir kez telefonla görüşebiliyorum. İnternet Türkmenistan’da çok pahalı, saati 5 dolar. Ekonomik gücümüz olmadığı için telefon dışında haberleşme imkânım yok. Bir yıl içinde ülkeme geri dönmeyi planlıyorum. Burada sigortasız çalıştığımız için bu işverenin de işine geliyor, o nedenle bizlere iş imkânları sunuluyor” dedi.

Uzun yıllar Türkmenistan’da hemşirelik yapan, ancak işsiz kaldığı için 3 yıl önce Türkiye’ye gelen G.O. (40) ise “3 çocuğum ve bir torunum var. Burada ev işlerinde çalışıyorum, Türkiye’de hayat çok daha iyi. Kocam öldükten sonra çocuklarıma bakamaz oldum, onları okutmak için buraya vize alarak geldim” dedi.

S.Y. adlı kadın da “Türkmenistan’da ekmek bulabilmek için sabah saat 5.00’te insanlar kuyruklara giriyorlar. Tuz bedava diyorlar, onu bile insanlar bulamıyor. Sovyetler Birliği’nden ayrıldıktan sonra devlet kadroları hep hükümetin yandaşlarıyla dolduruldu, bizlere iş verilmedi” diye yakındı.

Çocuklarımı görmüyorum

Ataşehir’de yaşayan ve bir evde hasta bakıcısı olarak kalan İ.T, ailesini Türkmenistan’da bırakarak Türkiye’ye gelen işçilerden yalnızca biri. 2 çocuğu olan ve iki yıldır ülkesine gidemediği için ailesiyle bir tek telefonla haberleşebilen İ.T, “Yaşamak ve çocuklarıma bakmak için Türkiye’ye geldim, çalışmak zorundayım. Bir anne olarak onları görmemek çok zor elbette ama başka çarem de yok” dedi. İ.T, ülkesinde çok sayıda kişinin Türkiye’ye gelerek kaçak çalışmak zorunda kaldığını vurgulayarak “Burada daha iyi maaş veriyorlar. O nedenle buradayım. 2 yıldır Türkiye’deyim, çok fazla iş de değiştirmedim, ama Türkmenistan’da olsaydım daha sık iş değiştirmek zorunda kalırdım” diye konuştu. 



‘Özel’le böyle oldu

Kamuya ait tesislerin tek tek satıldığı Samsun’da özelleştirmeyle birlikte binlerce kişi işsiz kaldı. Yeni sanayi tesislerinin açılmamasıyla birlikte işsizlik kang-rene dönüştü.

Kamuya ait olan sanayi tesislerinin tek tek özelleştirilmesi de işsizliğin artmasına yol açtı. Samsun’da Cumhuriyet döneminde kurulan Karadeniz Bakır İşletmeleri (KBİ), Türkiye Gübre Sanayi (TÜGSAŞ) ve TEKEL’e ait fabrikaların yanı sıra Gelemen Tarım İşletmeleri’nin de özelleştirilmesi ile 1995’li yıllarda 23 bin olan kamu işçisi sayısı 5 bine kadar düştü. TÜGSAŞ’ta örgütlü olan Petrol-İş Sendikası da üyesiz kaldı, faaliyetlerini durdurdu.

Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye (Türkşeker AŞ) ait Çarşamba Şeker Fabrikası’nın özelleştirmesi için yapılan ihaleyi sonuçlandıran komisyon kararının yürütmesi durduruldu. Böylece kentte “kamu” adına şimdilik sadece Çarşamba Şeker Fabrikası kaldı. Kentte küçük ölçekli birkaç tekstil atölyesinin dışında üretim yapan fabrika bulunmuyor. Organize Sanayi Bölgesi’nde de çok sayıda yatırımcı, yatırımlarını durduruyor.

Üniversite mezunu işsizler ise yurdun dört yanında olduğu gibi Samsun’da da gelecekten umutsuzlar. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitiren, İngilizce ve Arapça bilen 26 yaşındaki İlter Bulut da bunlardan biri. Aslen Adanalı olan Bulut, Adana-İstanbul-Samsun üçgeninde iş peşinde koşuyor. Reklam ve promosyon sektörüne hizmet veren bir işyerinde çalışırken krizin mağduru olduğunu anlatan Bulut, şöyle konuşuyor:

“Bu ülkenin Başbakanı bile ‘Üniversite okuduysan işsiz de kalabilirsin’ diyor. İş var, yok değil. Nasıl var? Kriz var diyerek en düşük ücretle çalıştırmak istiyorlar. Asgari ücret-prim öneriyorlar ancak sosyal güvence hakkı tanımıyorlar. Ucuz işgücü istiyorlar. Bir iş bulabilmek için dayı ya da iktidar yanlısı olmak gerekiyor. İktidar yanlısı olmazsan, kendin de bir iş yapmak istesen, yapmak istediğin iş de elinde patlayabiliyor.”

Samsun’a döndü ama..

Ebru Ekinci de İstanbul Üniversitesi (İÜ) İktisat Fakültesi öğrencisiyken iş hayatına atılmış. 1.5 yıl bir fuar organizasyonu işletmesinde, 3 yıl da bir otomotiv firmasında çalışmış. Üniversite yaşamının sonlanmasıyla memleketi Samsun’a dönmüş. Birkaç farklı işyerinde çalışırken, son olarak çalıştığı kozmetik firmasının kapanmasıyla birlikte işsiz kalmış. İşverenlerin az parayla çok iş yaptırmak istemesinden yakınan Ekinci, kendi işyerini açmak istiyor. Devletin genç girişimcileri desteklemesi çağrısında bulunan Ekinci, “Gencim, üretime katkım olması için çalıştığım sektörlerdeki birikimlerimi bir şeklide değerlendirmek istedim. İnanılmaz zorluklarla karşılaştım. Kredi için istenen belgeleri, teminatı, güvenceyi yerine getirmem olanaksızdı. Para kazanmak için devlet yol göstermeli. Devlet benim gibi düşünenleri desteklemeli. Bizleri üretime kazandırmalıdır” diyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler