Erdoğan, bu kez radyocularla bir araya geldi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bu ülkenin Başbakanı'nın Davos'ta ortaya koyduğu insani tavrı insafsızca eleştirenler, ABD Temsilciler Meclisinde ortaya çıkan sonucu Davos'un tabii bir sonucu gibi göstermekten, bundan dolayı da tarifsiz bir mutluluk duyduklarını gizlemeden dile getirmekten kaçınmadılar'' dedi.

Erdoğan, bu kez radyocularla bir araya geldi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 20.03.2010 - 14:21

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''demokratik açılım'' çalışmaları kapsamında İstanbul'da radyocularla bir araya geldi. AKP İstanbul İl Başkanlığı'ndaki toplantıya, partinin Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, İl Başkanı Aziz Babuşçu ile çok sayıda radyocu katıldı.

Başbakan Erdoğan, hem ulusal bazda hem de yerel bazda radyoların artık günlük hayatın ayrılmaz bir parçası haline geldiğini söyledi. Televizyon ve internetle birlikte tahtının sarsılacağını zanneden radyoların tam tersine çok daha güçlü, çok daha tercih edilir, adeta etkin bir medyaya dönüştüklerini ifade eden Erdoğan, bu başarılarından ötürü radyocuları tebrik ettiğini belirtti. Radyoculuğun neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt olduğunu, Türkiye'deki ilk radyo yayınının dünyadaki örneklerinden sadece birkaç yıl sonra 1920 yılında gerçekleştirildiğini dile getiren Erdoğan, radyoların gazetelerle birlikte Cumhuriyet'in kazanımlarından olduğunu, Türkiye'nin muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma gayretlerinde, özellikle de demokrasi mücadelesinde çok önemli bir görevi yerine getirdiklerini söyledi.

Çocukluk yılları 1980 ve 1980'li yıllardan önceki yıllara denk gelenlerin her birinin aklında mutlaka radyodan duyduğu bir cıngıl, bir bilgi, bir haber kaldığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti: ''Özellikle, kitap edinme, okula gitme imkanı bulamayan, okuma yazma bilmeyen eski kuşaklar, radyoda yer alan 'arkası yarın' kuşaklarıyla Türk ve batı dünyasının klasik eserlerini adeta ezberlemişlerdir. Aynı şekilde tiyatroya gitme imkanını bulamayan nesiller, tiyatro zevkini radyo tiyatrolarıyla tatmışlar, birçok tiyatro eserini bu şekilde adeta hatmetmişlerdir. Sanatçılarımız, siyasetçilerimiz kendilerini radyolar vasıtasıyla geniş kitlelere tanıtma, anlatma imkanına erişmişlerdir. Milletlimiz uzun yıllar boyunca ülkedeki ve dünyadaki bütün gelişmeleri, hatta 1952'deki Kore Savaşı'ndan, 1974'deki Kıbrıs Harekatı'na, olimpiyatlar gibi tarihi spor organizasyonlarından iç gelişmelere kadar pek çok hususu, hep radyolardan, o zamanki adıyla ajanslardan takip etti.''

''Televizyon, radyoları bitirecek'' derken, 1992 yılında ilk özel radyoların devreye girmesiyle, radyoculuğun farklı bir boyut kazandığını, adeta vazgeçilmezliğini gösterdiğini ifade eden Erdoğan, şunları dile getirdi: ''Medya, demokrasilerin vazgeçilmez bir unsuru, hatta olmazsa olmaz bir ayağıdır. Bunu bir klişe olarak değil, buna samimiyetle inandığım için söylüyorum. AK Parti olarak kurulduğumuz andan itibaren, kitle iletişim araçlarını kullanmak, bu noktada en son teknolojiyle en yeni gelişmelerde istifade etme yaklaşımı içinde olduk. Son derece canlı ve güncel bir web sitemiz bulunuyor. Bunun yanında, Medya ve Tanıtım Başkanlığımız uluslararası, ulusal ve yerel basınla diyalog halinde çalışmalarını yürütüyor. Zaman zaman medya ile aramızda sert tartışmaların yaşanmasını, esasen ben demokrasinin doğal bir tezahürü olarak görüyorum. Her zaman söylüyorum, medyanın beni nasıl eleştirme hakkı varsa, bir Başbakan, bir genel başkan, her şeyden öte bir vatandaş olarak aynı şekilde benim de medyayı eleştirme hakkım vardır. Medya nasıl demokrasi içinde görevini yapmaya çalışıyorsa, ben de zaman zaman medya karşısında demokrasinin bana verdiği eleştiri hakkımı kullanıyorum. Eleştirinin dozu kaçtığı, hakaret noktasına vardığında ise yine demokrasinin ve hukuk devletinin bir gereği olarak meseleyi yargıya intikal ettiriyorum.''

''Türkiye'de medya, eleştiri hakkı olduğu kadar eleştirilme hakkı olduğunu da görmek, anlamak ve buna göre bir demokratik duruş içinde olmak zorundadır'' diye konuşan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Geçtiğimiz hafta Londra'da, Türkiye'de kaçak olarak çalışan Ermenilere ilişkin bir ifadem oldu. Öncelikle şunu belirteyim. Bugün başta ABD ve Avrupa Birliği olmak üzere hemen her ülkenin kaçak işçi sorunu vardır. ABD'de sınırda kaçak göçmen yakalama timleri vardır. Son derece trajik bir yolculuk yaptıktan sonra sınırı geçenler yakalandığında, hiç müsamaha gösterilmeden sınır dışı ediliyor. Meksikalı kaçak işçiler, Meksika'ya geri yollandığında burada ne Amerikan basınında ne de uluslararası basında 'Meksikalılar sınır dışı edildi' veya 'Meksikalılar tehcire tabi tutuldu' diye yer almaz.''

Londra'daki ifadelerinden ''kaçak'' kelimesinin çıkarıldığını ve şu anda uluslararası basında ifadelerinin ''Ermenileri sınır dışı ederiz'' şeklinde son derece çirkin bir şekilde kullanıldığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti: ''Ermeni vatandaşlarımla ilgili 7.5 yıldır iktidarımız döneminde her zaman iyi niyetle, münasebetlerimizi en güzel şekilde, hiçbir iktidarda olmayan bir yaklaşımla sergiledik, devam ettirdik, devam ettiriyoruz. Bunu gerçekleştiren, böyle bir yaklaşım içinde olan iktidarın bu türlü bir yaklaşımı sergilemesi mümkün mü? Üzülerek ifade etmeliyim ki, böyle milli bir meselede, ulusal basınımızdan destek beklerken, aynı tavrın burada da gösterildiğine, olumsuz bir yaklaşımın sergilendiğine şahit oluyoruz. Benim partimin ya da Hükümetimin azınlıklar konusunda tavrı son derece nettir. 7.5 yıllık iktidarımız süresince neler yaptığımız da aynı şekilde ortadadır. Hele hele milli birlik ve kardeşlik süreci gibi ülkemiz için bir milat niteliği taşıyan projeyi başlatan bir hükümetin zorunlu göçe sevk etmeyi, sınır dışı etmeyi, tehdidi aklından dahi geçirmesi söz konusu olamaz ki 6-7 Eylül olaylarının bir yanlış olduğunu, bir hata olduğunu dile getiren ilk Başbakan olduğumu da burada ifade etmek istiyorum. Bu ve benzeri gerçeklere rağmen sırf Hükümeti yıpratmak, partimi yıpratmak adına bu çarpıtmaya can simidi gibi sarılıyor olmalarını açıkçası manidar bulmuyorum.''

Geçen yıl Gazze saldırıları karşısındaki tavrının da aynı şekilde son derece haksız ve insafsız bir şekilde eleştirildiğini belirten Erdoğan, şöyle dedi: ''Bu ülkenin Başbakanı'nın Davos'ta ortaya koyduğu insani tavrı insafsızca eleştirenler, ABD Temsilciler Meclisinde ortaya çıkan sonucu Davos'un tabii bir sonucu gibi göstermekten, bundan dolayı da tarifsiz bir mutluluk duyduklarını gizlemeden dile getirmekten kaçınmadılar. En azından milli meselelerde, topyekun, milli bir duruşun sergilenmesi gerektiğini, demokrasinin tüm unsurlarının da buna katılması gerektiğini düşünüyorum. Zira söz konusu olan, bir partinin, bir şahsın değil, bir ülkenin çıkarlarıdır. Bir ülkenin menfaatleridir.''

 

'Yerel çabaları son derece önemli görüyorum'

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin demokratikleşmesinin, belli bir kesimin ve zümrenin değil, topyekun milletin, kurum ve kuruluşların menfaatine olduğunu söyledi. Başbakan Erdoğan, son 7,5 yılda demokratikleşme ve ifade özgürlüğü alanında atılan adımların medyayı da olumlu yönde etkilediğini belirterek, 7,5 yıl önce konuşulamayan, yazılamayan, tartışılamayan birçok konunun bugün son derece özgür ve serbest bir ortamda konuşulduğunu, Türkiye'nin bu demokratik olgunluğa ulaştığının görüldüğünü söyledi.
Bu süreç ilerledikçe, Türkiye'nin demokrasi standartları yükseldikçe ekonomide, iç ve dış politikada çok daha farklı bir yerde olunacağını vurgulayan Erdoğan, bu noktada yerel çabaları son derece önemli bulduğunu kaydetti.

AKP olarak demokrasinin yerelde başladığını her fırsatta vurguladıklarını, Türkiye'de değişimin köylerden başlayarak, şehirlere, oradan da ülkenin geneline sirayet edeceğini düşündüklerini ve mücadelelerini de bu felsefe üzerinde şekillendirdiklerini anlatan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Özellikle yerel radyolarımızın demokratikleşme çabalarımızda kilit bir noktada olduğunu biliyorum. Hükümet olarak başlattığımız milli birlik ve kardeşlik projemizde radyolarımızın ve radyocularımızın hayati önemde sorumluluk yüklendiklerini de burada hatırlatmak isterim. Bu projenin içinde ne var, hep bu soruluyor. Sürekli söylüyoruz. Türkiye'nin sorun alanları var mı? Bu sorun alanlarına yönelik çözümü kim üretecek? Kimin üretmesi lazım? Sorumluluk mevkisinde olan iktidarın yürütmesi lazım. Bu proje, benim partimin projesi değil, bu bir devlet projesidir. Niçin devlet projesi ifadesini kullanıyorum? Bunun tek sebebi var. Milletçe buna sahip olalım. Yani burada bir ortak akıl oluşturalım. Burada demokrasi var. Türkiye'nin bir demokrasi sorunu var mı? Var. Diyebilir miyiz 'Biz en ileri demokrasiyi yakalamış bir ülkeyiz?' Eksiklerimiz yok mu? Var. Özgürlükler noktasında her şeyin halledilmiş vaziyette mi? Sorunumuz yok mu? Var. Türkiye'nin terör sorunu, terör gibi bir bela başımızda var mı? Var. Peki etnik unsurların sorunu var mı? Var ama derseniz, 'Efendim işte Kürt sorunu', sadece bu işi buraya bağlamaya kalkarsanız orada ben bir Başbakan olarak diyorum ki Türkiye'de sadece benim Kürt kökenli vatandaşlarımın sorunu yok, tüm etnik unsurların sorunu var. Her birinin kendine ait sorunu var.''

Roman vatandaşların sorunları

Bunun için Roman vatandaşlarla bir araya geldiklerini anımsatan Erdoğan, Romanların da sorunları olduğunu söyledi. Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Bugün benim Kürt kökenli vatandaşlarımın sesi çok çıktığı için veya onların savunucuları çok daha fazla olduğu için zannediliyor ki Türkiye'de sadece Kürt kökenli vatandaşlarımın sorunu var. Allah aşkına bugün Roman vatandaşlarımız sayısal olarak Kürt kökenli vatandaşlarımız kadar değil ama onların sorunlarına yönelik bugüne kadar atılan adımlar nelerdir veya ne kadar adım atıldı? Şimdi zaman zaman 'Doğu ve Güneydoğu'yu dolaştınız mı?' diyorlar. Kardeşim oraları da dolaştık. Peki sen, Roman vatandaşların yaşadıkları mahallelere hiç gittin mi, bu mahalleleri hiç dolaştın mı? Onların göçebe hayatı yaşamak suretiyle bir idameyi hayat içinde olduklarını biliyor musun? Onların çocuklarının hastane ve okullarda nasıl taciz edildiğini biliyor musun? Bunlar tek tek bize gelmeye başladı. Dedik, 'Bu bizim sorunumuzdur. O zaman bunun üzerine gideceğiz.' Onlar bütün bu sorunlarına rağmen bunu hiçbir zaman haykırmadılar, meydana çıkarmadılar ama onların o şen şakrak halini görenler 'Romanların hiçbir sorunu yok' dediler. Nerede görürseniz hemen gülüyorlar, eğleniyorlar ya... Ama ben onlarla beraberdim.''

Başbakan Erdoğan, Romanların içinde büyüdüğünü, aynı mahallede yaşadığını belirterek, onların neler çektiğini bildiğini kaydetti. Roman vatandaşların sorunlarını çözmek için çaba harcadığını ifade eden Erdoğan, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'nin, bunun çözümünü de ürettiğini belirtti. Erdoğan, Romanlara ''Biz sizi artık böyle göçebe hayatı yaşayan insanlar olarak görmek istemiyoruz'' dediklerini anlatarak, şöyle devam etti: ''Onlar da 'Ne yapacaksınız peki?' dediler. Sizin geleneklerinize uygun ama sorunlarınızı çözecek adımlar atacağız. Zemin artı bir, zemin artı iki gibi konutlar üreteceğiz. Oluşturacağımız sitelerde okullarınız olacak. Biliyorum siz konservatuvara gitmezsiniz ama adeta bir konservatuvar içeriğini kapsayacak sanat merkezleri oluşturacağız. Orada her türlü enstrümanı kullananları, ses sanatçılarınızı yetiştireceksiniz. Okulunuz, alışveriş merkeziniz, her şeyiniz orada olacak. Sosyal donatı alanlarıyla beraber bunu yapacağız. Bir baktım ki Abdi İpekçi Kapalı Spor Salonu'nda yaklaşık 13 bin kişi projeler ekrana yansıyınca adeta ayağa kalktı. Hepsi memnuniyetini o verdikleri karşılıkla ifade ettiler. Şimdi süratle adım atıyoruz. Belli il ve ilçelerde bu çalışmayı TOKİ olarak başlatıyoruz. İnşallah bir yıl içinde neticelerini alıp, kendilerine bu konutları teslim etmeye başlayacağız.''

Erdoğan, bugün radyolarda yayınlanan şarkı ve türkülerin, bu toprakların nasıl bir renklilik arz ettiğini göstermesi bakımından en yakın şahitler olduğunu belirtti. Bunun için etnik unsurların kucaklanması gerektiğini dile getiren Erdoğan, bunların ülkenin zenginliği olduğunu vurguladı. Etnik milliyetçilik yapılmamasını isteyen Erdoğan, ''Ama benim tüm etnik unsurlardan ricam şudur; o bir alt kimliktir. Herkes Türklüğü, Kürtlüğü, Lazlığı, Çerkezliği, Gürcülüğü, Romanlığı, Boşnaklığı, Zazalığıyla, neyse onunla iftihar edebilir. Buna kimse müdahale etmemelidir. Ama üst kimliğimiz nedir? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Bunu da demekten kimsenin hicap duymaması lazım. Çünkü o bizim üst kimlik olarak gücümüzdür'' diye konuştu.

Erdoğan, bugün sinema sanatçılarıyla toplantı yaptıklarını anımsatarak, şöyle devam etti: ''Bugün orada da söyledim. Amerika'da bakıyorsunuz bir zenci yarışıyor, atletizmde şampiyon oluyor. Rekorlar kırıyor. Ondan sonra hemen ABD bayrağını sırtına alıyor, bir tur da onunla beraber atıyor. Onun için o bir kompleks değil. Ama benim ülkemde de herhangi bir etnik unsurun Türk bayrağını omuzlarına alarak onunla kürsüye çıkması, onunla bir tur atması, ona bir aşağılık kompleksi getirmemeli. Getirirse işte ona üzülürüz. İşte orada ayrımcılık başlar. Buna fırsat vermememiz gerekiyor. Eğer bunu teşvik edenler varsa, işte onlar bu ülkede maalesef üzülerek söylüyorum ki ayrımcılığı tahrik edenlerdir.''

'Bölgesel milliyetçiliği karşıyız'

Başbakan Erdoğan, bölgesel milliyetçiliğe de karşı olduklarını ifade ederek, yıllar yılı Güneydoğu, Doğu, Doğu Karadeniz, Orta Anadolu'nun belli bölümlerinin ihmal edildiği ve sorunları olduğu gerçeğinin de tespit edilmesi gerektiğini anlattı. Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Benim memleketimin köyleri yol, mol, su, elektrik hak getire. Neden sonra oldu bunlar?... Yeni yeni oldu bunlar. Okul vesaire hak getire. Şehrin merkezinde bir hastane vardır, oraya da girmeye iğrenirsin, bu şartlardaydı. Böyle medeniyet, modernite nerede? Ama şimdi bunlara el koyuyoruz. Şimdi bu adımları atıyoruz. Niye? 10 kişilik bir koğuşun içinde hasta tedavisi mi olur? Yani bir kat, bir katın içerisinde, bakıyorsunuz, bir tuvalet, sağlam girsen hasta çıkarsın. Bunlar ülkede yok muydu? Vardı. Şimdi şimdi yeni yeni bunları rehabilite ediyoruz. Yeni yaptığımız hastanelerde 1-2 kişilik odalar, tuvaleti, banyosu içinde. Bunları yapıyoruz. Niye? Benim vatandaşım insanca yaşama hakkına sahiptir. İsterse gitsin özel sektör, isterse vakıf hastanesinde tedavi olsun. Her yerden bu hizmeti alabilme şansına sahip olsun istiyoruz. Bu konuları hep beraber irdelememiz lazım. Gerçekten bunlar var mı, yok mu? Bakıyorsunuz, bardağın dolu tarafını kimse görmüyor. Bir yerde bir eksiklik varsa, hemen bunun feryadı başlıyor. Halbuki bir eksiklik, bunu ilgilisine duyurma yoluna gitseniz de demoralize olmak yerine toplumu moralize etsek daha isabetli olmaz mı? Yapılmıyorsa, o zaman bunu yap. Ama yapılıyorsa, o zaman bu toplum geleceğe umutla, moralle yürüsün.''
 

'72,5 demiyorum, Romanlar üzülüyor'

Başbakan Erdoğan, Türk sanat müziği, halk müziği makamları ve sözlerinin Türkiye'nin zenginliğinin bir alameti farikası olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: ''Tüm bu güzellikler bizim ne kadar zengin olduğumuzu gösteriyor aslında. Şarkılarımız, türkülerimiz, kendi müziğimiz yerel kokular taşımakla birlikte bu ülkenin, bu toprakların topyekun tarihine ilişkin ip uçları veriyor. Onun için bir Yemen Türküsü, bir Sarı Gelin Türküsü, bir Çanakkale Türküsü, deyişler, semahlar, ilahiler, ağıtlar, horonlar, halaylar bu ülkenin 72,5 demiyorum, çünkü Roman kardeşlerim bundan üzülüyor, 73 diyoruz, 73 milyon ülke ferdinin her biri için anlam ifade ediyor. Her birini aynı duygulara yönlendiriyor. Şarkılar ve türküler bizim binlerce yıllık kardeşliğimizin adeta yaşayan sembolü oluyor. Sadece şarkı ve türküleri değil, onların ifade ettikleri hüznü, sevinci, ağıtı, neşeyi, kahramanlığı, zaferi de paylaşıyoruz.''

Erdoğan, bu yıl Çanakkale Zaferi'nin 95. yıl dönümünün kutlandığını hatırlatarak, şöyle devam etti: ''Temenni ederim, bir gidin görün. Şehitlikteki mezar taşlarına baktığınızda Çanakkale ile birlikte Sakarya şehitliğimizi de gezmenizi isterim, Dumlupınar da aynı şekilde. Farklılıkları göreceksiniz. Ülkenin dört bir yanından buralara gelerek şehit olanları göreceksiniz. Sarıkamış'a bakıldığında bu ortaklık, kardeşlik daha anlamlı şekilde görülecektir. Benim dedem, Rize'den kalkmış, o günün şartlarında Sarıkamış'a gitmiş ve orada şehit olmuş. Son 30 yılda yaşananların, bu binlerce yıllık dayanışma ve paylaşmayı bozmasına izin veremeyiz, vermemeliyiz. Bu ülkede yaşayan, bu topraklarda nefes alıp veren, Türkiye Cumhuriyeti ortak paydası altında birleşen her bir fert, bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır. Böyle bakacağız. Asla ayrım yapılamaz. Bu Cumhuriyeti hep birlikte kurduk ve onu hep birlikte yüceltecek ve muasır medeniyetler seviyesinin üstüne taşıyacağız. Milli Birlik ve Kardeşlik sürecini başarıyla tamamlamak, ülkenin sorunlarını minimize etmek istiyoruz. Sizlerin katkısını almak, süreci inanın daha hızlandıracaktır.''

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin artık kendine güvendiğini, insanını, vatandaşını tehdit eden ve tehdit olarak gören çağ dışı anlayıştan hızla uzaklaştığını vurgulayarak, devlet ile millet arasındaki mesafenin bütünüyle ortadan kalktığını, devletin vatandaşına, milletine kucak açtığını, milletin de devletine olan aidiyeti ve güveninin her geçen gün daha da güçlendiğini söyledi. Türkiye'nin, milleti, devleti, özel ve kamu kuruluşlarıyla el ele, omuz omuza, gönül gönüle verdiğini belirten Erdoğan, Türkiye'nin kronik, kalıplaşmış sorunlarını çözdüğünü anlattı. Erdoğan, ''Herkesin şunu bilmesi lazım; Bizim önümüzde önyargılarımızdan daha büyük bir engel yoktur. Bizim önümüzde statükodan, eskimiş, köhnemiş alışkanlıklardan ve ezberletilmiş korkulardan daha büyük engel yoktur. Eğer önyargıları kırabilir, aşabilirsek, eğer korkuları bir kenara itebilir ve atabilirsek, inanın bu milletin, ülkenin önünde hiçbir engel kalmaz'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, toplantıya katılan radyoculara teşekkür ederek, ''Sesiniz ülke semalarından hiç eksilmesin, baki kalsın diyorum'' dedi.



İlgili haber için tıklayınız

'Bizim bir gönül yaramız var'

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon